04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 24 NİSAN 2021 CUMARTESİ Köy Enstitüleri bir arayıştır Geçen hafta Köy Enstitüleri üzerine KEÇEV, YKKED, İHTBV, KAVEG gibi kuruluşlar, Eğitimİş, Eğitim Sen gibi eğitim sendikaları, ADD, ÇYDD ve çeşitli kültür kurumları, belediyeler, dergiler, okuma grupları ve sol partilerce yüzlerce sanal toplantı gerçekleştirildi. 17 Nisan günü yalnızca Cumhuriyet’te beş yazı yayımlandı. Köy Enstitüleri ve onu bir halk hareketi olarak var edenlerle ilgili kitapların sayısı 500’ü geçti. Bu konuda onlarca akademik tez hazırlandı. 17 Nisan Bayramı; 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim, 1 Mayıs, 8 Mart ve dün kutladığımız Ulusal Egemenlik Bayramı gibi unutulmayan günlerimiz arasında yerini aldı. Çözüm arayışı Sıkıştırılmış, kurtuluş çaresi arayan toplumumuzda akla Köy Enstitülerinin gelmesi boşuna değil. Yaşamımıza 1940’ların armağanı ve tümüyle bize özgü bir kurum olan Köy Enstitüleri, o yıllarda dünyanın ilgisini çeken devrimci bir toplumsal atılımdı. Yurtseverlerin, devrimcilerin, solun; bilim, barış, emek, özgürlük, eşitlik, kardeşlik, çağdaşlık, laiklik, aydınlanma arayışıydı. Uğur Mumcu’nun “Kuvayı Milliye’den sonra, toplumun en önemli sivil örgütlenme modeli... vazgeçilmez kurum” dediği Köy Enstitüleri, dünyaya örnek olması bir yana, ülkemizde gündemden hiç düşmedi. İşlevsizleştirilip 1954’te kapatılmasından sonra da gündemden düşmedi, çünkü kurucusu Tonguç’un hayali gerçekleşmiş ve Köy Enstitülüler, kendilerini var eden bu kurumdan öğrendiklerini hayata geçirmeyi başarmıştı. Örgütlenme bilinci Köy Enstitülü öğretmenler, 1949’da Ege Bölgesi Köy Öğretmenleri Derneği’ni, 1953’te Göller Bölgesi Köy Öğretmenleri Derneği’ni kurarak, Demet dergisini çıkararak öğrendikleri ilk dersin örgütlü olma bilinci ve baskıya boyun eğmemek, susmamak olduğunu gösterdi. 1960’larda yaratılan TÖS efsanesi, Köy Enstitülü öğretmenlerin eğitim alanının örgütlenmesindeki katkıları ve bu örgütlenme bilincinin sonraki serüveni bir başka yazının konusu. Ortak düşlerimizin birleştirici birikimi ve kapsamıyla Köy Enstitülerinin akılla eli buluşturan felsefesini ve yöntemini kavradıktan sonraki sorumluluğumuz; tarihsel sürecinden dersler çıkarıp onu program haline getirerek günümüzdeki eğitime nasıl uygulanacağı ve bugünkü tıkanıklığa nasıl çare olabileceği konusunda çözüm arayışları geliştirmek olmalıdır. Köy Enstitüleriyle ilgili temel kitaplardan birkaçı Eğitim Yoluyla Canlandırılacak Köy (İsmail Hakkı Tonguç), Bir Eğitim Devrimcisi: İsmail Hakkı Tonguç (Engin Tonguç), Piramidin Tabanı: Köy Enstitüleri ve Tonguç (Hürrem Arman), Dipten Gelen Ses (Süleyman Edip Balkır), Tonguç’un Kitapları (Ceyhun Atuf Kansu), Köy Enstitülü Delikanlı ve Unutulmaz Köy Enstitüleri (Fakir Baykurt), Köy Enstitüsü Yılları (Talip Apaydın), Köy Enstitüleri ve Ötesi (Mahmut Makal), Tonguç ve Enstitüleri (Pakize Türkoğlu), Özgürleşme Eylemi: Köy Enstitüleri (Mehmet Başaran), Öksüz Yamalığı: Köy Enstitüleri (Mustafa Ekmekçi), Köy Enstitüleri: “Antigone’den Mızraklı İlmühal’e” (Yalçın Kaya), Köy Enstitüsü Sistemi (Niyazi Altunya), Köy Enstitülerinin Meclis Süreci (Mustafa Gazalcı), HasanÂli Yücel Sempozyumu (YKKED), Hasan Âli Yücel/ Aydınlanma Devrimcisi (Alev Coşkun), HasanÂli Yücel ve Türk Kültür Reformu (Mustafa Çıkar), Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü (1Abdullah Özkucur, 2Dr. Niyazi AltunyaAli Kınacı), Köy Enstitüleri Sempozyumu (Kastamonu Üni.), İsmail Hakkı Tonguç Sempozyumu (YKKED), Anadolu Rönesansı (Alper Akçam), Anadolu’da Aydınlanma Ateşini Yakanlar (Erdal Atıcı), benim Büyük Oğul Efsanesi Tonguç’un Romanı... HHH 68’in yayıncı delikanlısı Abdullah Nefes de sonsuzlukta... Minik ressamlardan ‘paha biçilemez’ sergi Paha Biçilemez İstanbul platformu, çocukların eserlerinden oluşan paha biçilemez sanal resim sergisini ikinci yılında da düzenlemeye devam ediyor. Bu yıl “Evcil Dostlarımız” ya da “Bahar” olmak üzere iki temadan oluşan sergiye Türkiye’nin her yerinden ve her yaştan çocuk istediği tekniği kullanarak çizeceği resimlerle katılabilecek. Sergi için gönderilen her resim sanal galeride bulunan çerçevelerle asılarak yer alacak. Sergiye katılmak isteyen çocukların çizdikleri resimleri 31 Mayıs’a kadar www.pahabicilemezistanbul.com üzerinden yapılan yönlendirmeleri takip ederek paylaşmaları gerekiyor. Sergi, sürekli ziyarete açık olacak. Başka bir dünyaya gitti İSTANBUL MODERN’IN ACI GÜNÜ Kırk yıla yaklaşan kariyerinde zamandan Selma Gürbüz’ün İstanbul Modern’deki haziran sonunda bitecek sergisi, 35 yıllık ve mekândan bağımsız, masanat yaşamından eserlerle hazırlanmış bir retrospektifken vedaya dönüştü. Selma Gürbüz sallar ve mitlerle örülü yapıtlar ortaya koyan sanatçıyı, “Selma Gürbüz: Dünya Diye Bir YAZGÜLÜ ALDOĞAN “Selma Gürbüz; ‘Dünya Diye Bir Yer’ sergisi, İstanbul Modern’de 3 Kasım’da açılış.” Selma Gürbüz, dünyaya bu sergisiyle ve ler de yaklaşan sondan korkmadığı mesajı mı? Çok genç (1960) ve olgunlukla üreteceği yaşta aramızdan ayrılan Selma Gürbüz’ün masalsı dünyasında insanlar, hayvanlar, tanrılar, doğa, masal figürleri, Anadolu’dan Afrika’ya Yer” sergisi de asla unutulmayacak eserlerini bırakarak veda semboller, ışık oyunları, gerçeküstü bir dünvam ederken kaybetmenin derin edip başka bir dünyaya gitti. Notunu aldığım yanın varlıkları yer alıyor ve sanatseverleri her hüznünü yaşıyoruz. Ailesi, sevenle o serginin açılışındaydım. Bilmeyenlerin bile birinin karşısında düşündürürken farklı dünri ve tüm sanatseverlere başsağlı anlayacağı kadar sağlıksız görünüyordu; yer yalara götürüyordu. İstanbul Modern’deki serğı diliyoruz. Gürbüz’ü, serginin açılışında yaptığı konuşmadan kendi sözleriyle sonsuzluğa uğurluyoruz: “Yaptıklarımı izleyiciyle paylaşmak, dünyamı korkusuzca önlerine sermek tarif edilemez duygular verir bana… Her sergi aynı zamanda yeni lere kadar uzayan, simsiyah elbisesiyle adeta bir başka yolculuğa çıkmaya hazır gibiydi. “Benim için her sergi bir hesaplaşmadır” dediği konuşmasını yaptıktan sonra hastaneye, tedaviye gitti. Otuz beş yıllık sanat yaşamının izlerini taşıyan resim, desen, yerleştirme, heygisi mart sonunda bitecekken 31 Haziran’a kadar uzatılmıştı. Selma Gürbüz’ü değerli sanatçı, İnci Eviner’in sözleriyle uğurluyoruz: “Sevgili Selma, yıllar önce her gün Akaretler yokuşundan iki tazı ile çıkışın unutulmaz bir resim olarak hafızamda yerini aldı. ‘Dünya Dibir düşünce, yeni bir duygudur be kel, video gibi değişik sanat dallarındaki eser ye Bir Yer’den güzel resimlerini arkanda bıranim için... ” leriyle bu sergi bir hesaplaşmadan çok veday kıp, çekip gittin. Meğerse retrospektif sergin dı. Ve kimi resimlerindeki dans eden iskelet bir veda imiş.” Yeşilçam tadında değil ‘Yeşilçam, Bir Sinema Hayvanı’, beklenen bir yerli dizi olarak gösterimde. Bakalım Çağan Irmak mı, Çağatay Ulusoy mu götürecek? Sinema Güzeli Yarışması’ndan; en iddialı yarışmacı yerine başkası seçilecek! Bu yarışmayı hatırlayanınız vardır! Yetkin Dikinciler, Selin Şekerci, Çağatay Ulusoy Zordur dönem filmi yapmak. Ama iyi olursa da tadına doyum olmaz. Blu TV’nin günlerdir anons ettiği iddialı yerli dizisi Yeşilçam’ı merakla bekliyordum, afişleri güzel ve çekiciydi. Konusu da iç gıcıklıyor, sinema âşığı bir prodüktörün maceraları, kurt prodüktörlerle çekişmesi. YAZGÜLÜ Yeşilçam’dan ne diziALDOĞAN ler çıkar. Hele canlı tanıkları hâlâ hayattayken, canlı tarih, konuşturmak lazım, özellikle kadınları! Her birinin hayatı roman. Bu beklentiyle merakla izledim. Dizi Kocaeli İzmit’te, Avrupa’nın en büyük stüdyosu olarak nitelenen 55 bin m2 kapalı alan, 300 bin m2 açık alana sahip Sekapark’ta çekiliyor ve İstiklal Caddesi’nin nostaljik tramvayından sokaklardaki antik arabalara kadar dönemin atmosferini yaratmayı başarıyor. Ama Volkan Sümbül ve Levent Cantek’nin senaryosu şimdilik zayıf kalıyor, oysa malzeme çok. Parlak yıllar... Yeşilçam’ın parlak yılları, 60’lar. Semih Ateş, (Çağatay Ulusoy) sinema âşığı bir yapımcı; iyi filmler yapmak istiyor. Hâlâ göz yaşlarıyla izlediği bir tane (Kırlangıç Mevsimi) yapmış da. Ama artık ne hata yapmışsa (tam anlaşılmıyor) iflas etmiş, şirketini de Anadolu’dan gelmiş paragöz bir prodüktöre kaptırmış. Yeniden var olmak, yeniden film yapmak için kendini paralıyor, saatini satıp senaryo satın alıyor ama kadın düşkünü ortağı yüzünden onu da şirketini kaptırdığı adama kaptırıyor! Nedense hiç tepki vermiyor? Koysana oraya bir kavga sahnesi? Ortak her türlü dalavereyi yapıyor, tepki yok? Bir sinema güzeli seçilecek, pek bir modaydı o zamanlar, gerçek bir sinema yıldızı olmak isteyen Tülin (Afra Saraçoğlu) de katılıyor, birinci başkası, ama sonra o parlıyor. Bu hikâyeyi hatırlıyorum: sanırım Ses Mecmuası’nın yarışmasıydı. İkinci seçilen meşhur oldu, birinci unutuldu gitti. Ajda Pekkan mıydı? Kimdi? Neyse tabii ki size izlediğim iki bölümü anlatmayacağım! Eski Hollywood filmlerini izlerken iki şeye takılırım, sürekli sigara içerler, bir de viski! Yeşilçam’ı izlerken de sürekli sigara içmelerinden içime fenalık geldi, kadını erkeği, birini söndürüp birini yakıyorlar, o yıllarda o kadar mı çok sigara içiliyordu? AKP iktidarının en büyük başarısı, sigarayla mücadele mi oldu? Çağan mı, Çağatay mı? Sinema eleştirmeni arkadaşlarım da merakla bekliyordu filmi ve Çağan Irmak’tan çok da umutlu değillerdi. Ama Çağatay, Çağan’ı oynuyorsa açılması gerekiyor. Ben daha fazla kredi açmıştım, belki beklenti yüksekliğinden düş kırıklığı, daha iyi olmasını bekliyordum. Eleştirmen dostlarım yönetmenden çok Çağatay Ulusoy’a güveniyor, o götürürse götürür diyorlardı, oysa dizilerde iyi bir öykünüz yoksa kimse götüremiyor! Yerli diziler içinde “Sen Çal Kapımı” romantik komedi olarak başladı, hikâye tükendi, oyuncular tükendi, ama Kerem Bursin ve Hande Erçel çiftini izleyici birbirine o kadar yakıştırdı ki bırakmıyor! Bir aşk hikâyesini ne kadar uzatabilirsiniz, uzamıyor işte ama fanları ısrarcı! Onun yanında Mert Fırat da, Nurgül Yeşilçay da sevdiğim oyuncular, ama Kefaret’te birbirlerine yakışmadılar, olmuyor! Çağatay Ulusoy’un karşısında da bana Yeşilçam’ı anımsatan kadın yok! Yeşilçam denilince meşhur dört yapraklı yonca gelir akla: Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit. Hadi Müjde Ar, Gülşen Bubikoğlu. Ne Selin Şekerci ne Afra Saraçoğlu, hiçbiri değil. Fahriye Evcen’i oynatmak çok mu pahalı olurdu? Ya da Kiralık Aşk’tan sonra bir türlü rolünü bulamamış ama reklam filmiyle bile parlayan Elçin Sangu? Dizinin erkeklerine sözüm yok: Altan Erkekli, Yetkin Dikiciler, Özgür Çevik ne rol olsa eldiven gibi giyiyorlar! Ayta Sözeri’yi daha görmedik. Adviye’de Nilüfer Açıkalın’ı tanıyamadım! Güngör Bayrak’ı da? Belkıs daha çıkmadı mı? Yeşilçam ilginç bir konu, yolu açık olsun, izleyip göreceğiz diyorum! Yerli dizilerimiz en büyük ihracat malımız oldu, Brezilya’dan Filipinlere, her ülkeye satılıyor, izleniyor, başarılı olmasını bunun için de istiyorum. Sinema yaşamalı. SALT’TAN 90 BIN TL DESTEK SALT Araştırma Fonları’yla bu yıl Türkiye’de kent, toplum, ekonomi tarihi ile 1950’ler sonrası mimarlık, tasarım ve sanat konulu 192 proje arasından seçilen altı projenin her birine 15 bin TL destek sağlanacağı açıklandı. Projelerin bulguları, Deniz Artun, Doç. Dr. Bülent Batuman, Doç. Dr. Burak Onaran ile SALT’tan Farah Aksoy ve Lorans Tanatar Baruh’tan oluşan seçici kurulun katılımıyla aralıkta yapılacak sunumlarda ele alınacak. ÇEVRE KONULU PROJEYE ÇAĞRI Fransa’nın Türkiye Büyükelçiliği 22 Nisan Uluslararası Dünya Günü vesilesi ile çevre koruma, döngüsel ekonomi ve iklim alanlarında mücadele eden sivil toplum kuruluşlarını desteklemek amacıyla ikinci proje çağrısını duyurdu. Toplam 30 bin Avro tutarında destekten faydalanmak isteyen sivil toplum kuruluşları 23 Mayıs’a kadar projeleri ile başvuruda bulunabilecek. Jüri tarafından seçilecek üç ile beş proje haziran ayında ilan edilecek. Detaylı bilgi: https://www.ifturquie.org
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle