23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SÖYLEŞİ 9 31 AĞUSTOS 2020 PAZARTESİ NEDEN SAMİR HAFEZ? Gündemi TürkiyeYunanistan çatışma olasılığı belirlemişken Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ve beraberindeki heyet Türkiye’ye geldi ve ilk durağı Suriyeli muhalif örgüt liderleriyle görüşmek üzere İstanbul oldu. Daha sonra başta Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile bir dizi resmi temasta bulundu. Peki, çantasında bu kez ne vardı? Konuyu, Suriye’den 1966’da üniversite okumak için İstanbul’a gelen, eski Suriye Türkmenler Meclisi Başkanı, Suriyeli Hukukçular Derneği Siyasi Danışmanı Samir Hafez ile konuştuk. Suriyelileri temsil etmek için milletvekili adayı olacağı da konuşulan Hafez, Türkiye’deki Suriyeliler ile yakın ilişki içinde ve onların sıkıntılarını çözecek projelere destek veriyor. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’nin sessiz sedasız Türkiye ziyaretini Samir Hafez değerlendirdi Amaç PYD’ye devlet kurdurmak 4 2012’den beri “Amerika’nın, Suriye’nin kuzeyini ele geçirip Akdeniz’e açılmasına engel olalım” diye söylüyorum. Jeffrey’nin bugün bu çizgi içinde çalıştığını görüyorum. 4 Hiçbir zaman Amerika eski Suriye’yi istemiyor, Amerika bölünmüş bölge istiyor. Jeffrey bu politikayı uyguluyor. Buraya kadar Suriye muhalefetini ikna için değil de dikte etmek için geldiğini sanıyorum. 4 Suriye’de seçim bir hayaldir. Zaten rejim, Suriye’den giden 10 milyonun dönmesini de istemiyor. Çünkü “faydalı Suriye” oluşturuldu. Esad, Suriye’yi temizlediğini düşünüyor. 4 Bugün gerçekten Suriye tamamen Şiileştiriliyor. İran faktörüne dikkat çekmek gerekiyor. İran Şiilik etiketi altında Suriye’ye giriyor. Girdikten sonra istediği siyaseti tayin ediyor. Türkiye için en tehlikeli olan İran’ın Ortadoğu’da ilerlemesidir. 4 Yaptırım gücü olan rejim yok karşımızda. Bugün Doğu Akdeniz’deki meseleyi rejimle değil Rusya’yla görüşürüz. Zaten karşımızda 2045 yılına kadar Doğu Akdeniz konusunda anlaşma yapmış bir Rusya var. 4 Göç eden halkın hâlâ boyunlarında evlerinin anahtarları asılı duruyor. Dönülmeyecek bir vatana ümitle döner miyim diye bakıyor. Tam İsrail’in Filistinlilere uyguladığı modeli Suriye rejimi, halkına uyguluyor. Ortadoğu’da ikinci İsrail yaratıldı... n Jeffrey Türkiye’ye geldi, Suriye meselesiyle ilgili heyecan verici gelişmeler olduğunu söyledi. Çatışmanın askeri aşamasının sona ermesi gerektiğini, rejim tarafından kazanılacak daha fazla zemin olmadığını ifade etti. Sizce Jeffrey’nin çantasında ne vardı, ABD’nin talepleri neler olabilir? Aslında biz Amerika’nın ne istediğini daha önceki adımlarından da biliyoruz. Amerika besbelli Suriye’nin bölünmesini, bilhassa Suriye’nin doğusunda PKKPYD terör örgütünün arkasına saklanıp o bölgeye hâkim olmak istiyor. Bu noktada, 1919’daki King Crane raporuna bakmamız lazım. Amerikalılar Sykes Picot’tan sonra King Crane komisyonunu kurdu ve bölgeyi dört ay etüt etti. Bilhassa Suriye, Irak, Lübnan, Filistin’i de iyi çalıştılar. King Crane raporunda bu bölge hiçbir zaman homojen bir bölge olarak görülmüyor. Ne din olarak anlaşabilirler ne ırk olarak. Kürt bölgesi, Dürzilerin bölgesi, Alevi, Hıristiyan bölgesi diye ayırdılar. Bugün yine bunu uygulamak istiyorlar. Bölgede Arap Baharı’ndan sonra bildiğiniz gibi bölünmeler başladı. Irak bölündü, Suriye neredeyse bölünüyor, Libya da öyle... Lübnan bir tehlike yaşıyor. Her yerde bir bölünme var. Onun için aslında Jeffrey’nin ne yapmak istediği sürpriz değil. Uzun zamandır Amerika’nın uygulamak istediği siyasete ağırlık verildiği anlaşılıyor. Buraya kadar Suriye muhalefetini ikna için değil de dikte etmek için geldiğini sanıyorum. İkiyüzlü bir politikası var. Bir yandan Suriyeli muhaliflerle konuşup bir sistem oturtmaya çalışıyor, aynı zamanda başka birileri bu defa rejimle görüşüyor. İki taraflı oynuyor. 2012’den beri “Amerika’nın, Suriye’nin kuzeyini ele geçirip Akdeniz’e açılmasına engel olalım” diye söylüyorum. Jeffrey’nin bugün bu çizgi içinde çalıştığını görüyorum. Ben şöyle okuyorum: Hiçbir zaman Amerika eski Suriye’yi istemiyor, Amerika bölünmüş bölge istiyor. Jeffrey bu politikayı uyguluyor. İster Cumhuriyetçiler, ister Demokratlar olsun, çizilmiş hedeften ayrılmıyor. Ben Suriye’de bir seçim beklentisi olduğuna da inanmıyorum, bu bir hayaldir. Faydalı Suriye oluşturuldu n Az önce ikili oynuyor dediniz ya, örneğin Suriyeli muhaliflere de vaatleri var mı? Cenevre’deki görüşmeleri onaylamaları için baskı uygulamaya çalışıyor. Ama dediğim gibi bugün Suriye’de seçim bir hayaldir. Zaten rejim, Suriye’den giden 10 milyonun dönmesini de istemiyor. Çünkü “faydalı Suriye” oluşturuldu. Esad, Suriye’yi temizlediğini düşünüyor. n ABD ve PYD’nin tüm varsayımı Türkiye’nin Suriye ile uzlaşamayacağı ve Suriye’de federal anayasa dayatacağı üzerine mi kurulu? Evet, Amerika bilhassa Suriye’de bunun üzerinde çalışıyor. n Bu anayasa PYD devletinin önünü açar mı? Amaç zaten sonunda PKKPYD’ye bir devlet kurdurmak ama King Crane’e dönersek böyle bir plan Suriye’yle sınırlı kalmaz, bütün Ortadoğu’ya yayılır. n Konuşmasının bir bölümünde Türkiye’nin de masada olması gerektiğine vurgu yaptı. Oysa, hem Türkiye hem de Suriye doğrudan veya dolaylı olarak Astana süreci kapsamında zaten masada değil mi? Masadan kastı? Türkiye’yi Astana anlaşmasından “ABD’nin ikiyüzlü bir politikası var. Bir yandan Suriyeli muhaliflerle konuşup bir sistem oturtmaya çalışıyor, aynı zamanda başka birileri bu defa rejimle görüşüyor. İki taraflı oynuyor.” Ortadoğu’nun ikinci İsrail’i “Bir ülkenin halkının yarısı evlerinden uzaklaştırıldı. Bir milyon vatandaşı öldürüldü. 10 numaralı istimlak kanunuyla evleri, toprakları istimlak edildi. Göç eden halkın hâlâ boyunlarında evlerinin anah tarları asılı duruyor. Dönülmeyecek bir vatana ümitle döner miyim diye bakıyor. Tam İsrail’in Filistinlilere uyguladığı modeli Suriye rejimi, halkına uyguluyor. Ortadoğu’da ikinci İsrail yaratıldı...” uzaklaştırıp, kendi kurdukları sisteme dahil etmek istiyorlar. Masadan kastı bu. n Pek çok uzmana göre Türkiye’nin yapması gereken Suriye’yle mutabakat imzalayıp buradaki Suriyelilerin eve dönüşünü sağlamak... Şam’la anlaşmak pek çok meselenin anahtarı olarak görülüyor. Biliyorum ki siz Esad ile anlaşmaya karşı duruyorsunuz, neden, anlatır mısınız? Şimdi ben size bir olay aktarayım: Şam’ın etrafında Rusya’nın desteğiyle yeni bir şehir kuruluyor. Bu 10 yılda akrabalarını kaybedenlerin yerleştirileceği bir proje bu. Bugün gerçek ten Suriye tamamen Şiileştiriliyor. Benim için Nusayri sıkıntısı önemli değil. Nusayriler Sünniler ile bin sene yaşadılar ama İran faktörüne dikkat çekmek gerekiyor. İran Şiilik etiketi altında Suriye’ye giriyor. Girdikten sonra istediği siyaseti tayin ediyor. Buna dikkat etmek lazım. Türkiye için en tehlikeli olan İran’ın Ortadoğu’da ilerlemesidir. İkincisi kiminle görüşeceğiz? Bugün bir milyon kişinin katili olan biriyle biz nasıl bir anlaşma yapacağız? Zaten adamın amacı 10 milyon kişiyi Suriye’den çıkarmaktı. Cumhurbaşkanı yardımcılığı yapan Abdulhalim Haddam bile Lübnan’ın öldürülen Baş bakanı Hariri’ye nasihatta bulunurken şöyle diyor: “Esad delidir, seni öldürtecek. Memleketine dön...” Bir de herkes “Esad neden PYDPKK bölgesinde Amerika ile bir sıkıntı çıkarmıyor da İdlib’de çıkarıyor” diye soruyor. Herkes zannediyor ki Suriye’nin o bölgenin petrolüne ihtiyacı var. Esad’ın bir gücü yok n Yok mu? Hayır, yok! Esad’ın kendi bölgesinde, Humus’ta muazzam bir gaz rezervi çıktı. Gözümle gördüm, Lazkiye’de şehrin ortasında yarıçapı 40 kilometre olan petrol rezervi var. Yani Suriye’yle görüşme yaparsak diye konuşuyoruz ama kendisi bu halkın dönmesini istemiyor ki... “Ben 13 milyonla daha iyi idare ederim, kuzeyden de vazgeçtim, bölgemde zaten bol bol enerji kaynağım var” diye düşünüyor. Kendisini yöneten bir İran faktörü var. O 10 milyon kişi döndüğünde İran’ın gücü de zayıflayacak. Suriye’yle ilgili biriyle görüşeceksek o masada güçlü olan Rusya olmalı. Havalimanında elinden çekip, nasıl “Sen burada dur” dediklerini gördük. Esad’ın bir gücü yok. n Türkiye açısından bakarsak; Şam ile anlaşmak ABDPKK ortaklığını bozmaz mı, yalnızlaştığımız Doğu Akdeniz’de bize bir müttefik kazandırmaz mı? Yaptırım gücü olan rejim yok ki karşımızda. Bugün Doğu Akdeniz’deki meseleyi rejimle değil Rusya’yla görüşürüz. Zaten karşımızda 2045 yılına kadar Doğu Akdeniz konusunda anlaşma yapmış bir Rusya var. 1 milyon göçmen gelir n Bugün Türkiye’nin Suriye politikasında bir değişiklik görüyor musunuz? Ben görmüyorum, değiştirmesini de tavsiye de etmiyorum. n Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Büyükelçi İbrahim Kalın da ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ile bir araya geldi. “İdlib’de mevcut durum değerlendirildi, rejimin saldırganlığı ve ateşkes ihlallerine karşın, çatışmasızlık ortamının muhafaza edilmesi yönünde Türkiye’nin kararlılığı ifade edildi” denildi. Yakından izleyen eden biri olarak söyler misiniz, İdlib’de durum nasıl şu anda? Rusya, Suriye rejimine İdlib’in geri alınacağının sözünü verdi. Amerika’ya bakıyoruz, PKKPYD bölgesinde nasıl Türkiye’nin aleyhine davranıyorsa, İdlib’de lehine davranıyor, çünkü çok hassas bir konu. Bugün dört milyon kişi İdlib’e göç etmiş durumda. Şayet bir saldırı olursa, aniden kapımızda 1 milyon göçmen göreceğiz. Zorlayacaklar ve Türkiye’nin içine girecekler. İdlib’in rejimin eline geçmemesi lazım. Türkiye aleyhine bir baskı unsuru olacak. O yüzden bir yerden sıcak su veriyorlar, bir yerden soğuk su veriyorlar. TÜRKIYE’DE GÖÇ BAKANLIĞI KURULMALI n Uzun zamandır Türkiye’desiniz ve bir ara Suriyelilerin milletvekili adayı olacağınız yazıldı, çizildi. Suriyeliler ile iç içe olduğunuzu, özellikle insani yardım konusunda çalıştığınızı da biliyorum. Mültecilerin entegrasyonu sağlanabiliyor mu? Türkiye’nin entegrasyon için belirli bir siyaseti yok. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana 100 binden fazla göçmen kabul etmedik. Ama bugün karşımızda yeni bir durum var. 5 milyon civarında kişi göç etti. Türkiye’de Göç İdaresi kuruldu. Ben yetkililere defalarca artık “Göç Bakanlığı” kurulması gerektiğini söyledim. Türkiye 83 milyon değil, 88 milyon oldu. Bunları Suriye’ye geri almayacaklar. Entegrasyon konusunda ciddi bir çalışma yapılmalı, ben yapıldığını görmedim. Projeler sundum, önerilerde bulundum, parça parça uygulananlar oldu. Sorun şu: Suriye halkının elinden inisiyatif alındığı için Türk devleti 50 ve üstü yaşla temas etti. Oysa biz bu yorulmuş kişilerle değil, gençlerle görüşmeliyiz. 5060 yaşından sonra entegrasyon ümidi kalmamıştır. Çok uğraşılıyor ama akıllı bir uygulama göremiyorum. Tabii kolay değil, kimse bu kadar büyük bir göç dalgasıyla uğraşmadı. n Türk toplumunun Suriyelilere bakışında bir değişiklik var mı? Önce bir acıma hissiyle yaklaşıldı. Sonra ekonomide sıkıntı süreci yaşandı, herkes Suriyeliler yüzünden oldu diye düşündü. Ama bence sıkıntı eskiye göre aşıldı. n İktidar, AB’ye kızdığında “kapıları açarım” diyor. Böyle zamanlarda mülteciler hangi duygular içinde? Geçen gün yabancı bir kanalda Belarus için görüşüyorlardı. Rus birlikleri gelirse ne yaparsınız diye sordular. “O zaman hazırlansın, 10 milyon kişi Avrupa’ya göç edecek” diye cevap verildi. Beş milyon kişiye bakmak kolay değildir. AB’nin yardım etmesi ve bu durumu anlaması gerekiyor. n Ve son bir soru salgın üzerine: Suriyeliler de Covid19’dan çok etkilendi mi, etkileniyor mu? Buradaki Suriyeliler şüphelendikleri zaman beni çok aradılar. Türk hastanelerinin kendilerini kabul etmediklerini, söyleyenler oldu. “Siz gidin, Türkler öncelikli” diyorlarmış. Suriye’deki durumu da Sınır Tanımayan Doktorlar’la konuştum. Cenevre’ye giden rejim heyetinden dört kişinin karantinaya alındığını öğrendim. Suriye’de ciddi bir sıkıntı başladığını, çünkü salgının yoğun yaşandığı İran’dan binlerce kişinin geçiş yaptığını söylediler. Kuzeyinde ise dışarıya kapalı olması nedeniyle korona etkisini göstermiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle