17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 26 AĞUSTOS 2020 ÇARŞAMBA [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Ateşin kızı Füreya ÖZLEM ÖZDEMIR Her gün bir kadının öldürüldüğü ülkemizde, sadece kadına şiddeti önlemek için GAZETECIYAZAR hazırlanan ilk uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi tartışmalarına Füreya Koral; Osmanlı kızı olarak doğdu, bir Cumhuriyet maruz kaldığımız bugünlerde, Füreya Koral’ın mücadele dolu yaşamı ve başardıkları, herkese ülkenin nereden nereye geldiğini göstermekte... kızı olarak yaşadı. Var lıklı bir ailede dünya ya geldi, savaşın içinde yoklukla büyüdü ama Cumhuriyet sayesinde Türkiye’nin ilk kadın seramikçisi oldu. Yakından tanıklık Füreya’nın ha yatı, 1910 yılında Büyükada’da dedesi Şakir Paşa’nın büyük ve güzel bahçeli köş künde başladı. Baba sı, Atatürk’ün silah ar kadaşı Emin Koral’dı. Ünlü yazarımız Hali karnas Balıkçısı Ce vat Şakir, Füreya’nın dayısı, Güzel Sanatlar Akademisi’nin ilk me zun kadın ressamların dan Fahrünissa Zeyd ve ünlü gravür, resim sanatçısı Aliye Ber ger (Aliyoşa) teyzele riydi. En çok Aliyoşa’yı severdi. Kuzenlerin den Şirin Devrim tiyat ro sanatçısı, Nejat Dev rim ve Cem Şakir res samdılar. Füreya, beş yaşından itibaren keman eğitimi almaya başladı. Cumhuriyet’in kuru Füreya, seramik sanatını sadece Türkiye’de var etmekle kalmadı, Anadolu’ya özgü motifler, unutulmuş sanatların örnekleriyle ülkesini yurtdışında da başarıyla temsil etti. luşuna babasının Atatürk ile çalışmasından dolayı yakından tanıklık etti. 9 yaşında Atatürk ile tanışacak ve ona âşık olacaktı. Annesinin evde olmadığı bir gün babası misafir davet etmiş, sofrayı kurma görevini de Füreya’ya vermişti. Füreya, masaya tabakları götürdüğünde ona teşekkür eden ve adını soran beyefendinin yüzüne baktığında, güneş parlıyor zannetti. Hayatında bu kadar güzel erkek görmemişti! Füreya, onun Atatürk olduğunu sonradan öğrenecek ve ilerleyen yıllarda hayatının bir bölümü, hep istediği gibi Atatürk’ün yanında geçecekti... ya, zevk sahibi ve iyi eğitimli bir kadındı. Ankara’da hazırladığı sofralar ve mönüler dillere destandı. Atatürk, yabancı misafirler geldiğinde ondan yardım isterdi. Füreya, Atatürk’ün Boğaz’daki son gezilerinde yanında olanlardan biriydi. Seramiğe yönelim Atatürk’ün vefatı üzerine Füreya, Kılıç Ali ile birlikte İstanbul’a taşındı. İstanbul’da vaktini değerlendirmek için Fransızca bilgisi sayesinde çeviriler yaptı. Keman ve müzik bilgisi sayesinde Vatan gazetesinde dört yıl müzik eleştirmenliği yap Füreya, hayattaki amacını artık bulmuştu. İyileştikten sonra Paris’e gitti ve bir buçuk yıl kendini eğitmek için çalıştı. Teyzesi Fahrünissa’nın desteği ve teşvikiyle 1951’de Paris’te ilk sergisini açtı. Eserleri hiç beklemediği kadar beğenildi, hakkında gazetelerde olumlu eleştiriler çıktı. Füreya yabancı bir memlekette yıldız oluvermişti! Ancak bu başarısına ve orada kalması için ısrar edilmesine rağmen 1951’de ülkesine döndü. İstanbul’da açtığı sergiyle adı kendi yurdunda da duyuldu. Ateşin kızı Füreya, seramik sanatını sade Cumhuriyetin ‘Çalıkuşu’ Cumhuriyet, onun deyimiyle, onda “Çalıkuşu” olma isteği yarattı, içinde Anadolu’ya gitme hevesi doğurdu. Ancak o dönem babası rahatsızlandı, ev düzenleri bozuldu. İlk evliliği hem aşk hem evden uzaklaşma sebepleriyle kısa sürede gerçekleşecek ama mutluluk yerine cehennemi yaşayacaktı. İki kez çocuğunu düşürecek, ölümden dönecek ama asla pes etmeyecekti. İkinci evliliğini Atatürk’ün yakın silah arkadaşı Kılıç Ali ile yaptı. Bu evlilik boyunca, Atatürk’ün vefatına kadar, siyasileri, sanat dünyasını, edebiyatçıları hep sofrasında ağırladı. Füre tı. Ancak 1946 yılının sonunda Füreya hastalandı. Bu hastalık, onun bütün hayatını değiştirecekti. Tedavi için İsviçre’ye gitti. Hastanedeydi, sıkılıyordu, iyileşmek ve hayatını değiştirmek istiyordu. Teyzesi Fahrünissa Zeyd oyalanması için daha önce denediği gibi onu resim yapmaya zorladı. Ama o yine istemedi, resim değildi istediği, biliyordu. Ama ne istediğini bilmiyordu. Aliyoşa ise ona şekle giren ve boyanan plastik malzemeler gönderdi. Füreya, plastikle epey uğraştı ve bundan çok hoşlandığını fark etti. Plastik yetmeyince seramiği öğrenmek için kitaplar okumaya başladı, hastanede bir özel öğretmenden resim ile figür dersleri aldı. ce Türkiye’de var etmekle kalmadı, Anadolu’ya özgü motifler, unutulmuş sanatların örnekleriyle ülkesini yurtdışında da başarıyla temsil etti. 1955’te Cannes Uluslarası Seramik Sergisi’nde Gümüş Madalya, 1962’de Prag Uluslarası Seramik Sergisi’nde Altın Madalya sahibi oldu. Hastalığı zaman zaman tekrar etse de o hiç pes etmiyor, inatla çalışıyordu. Atölyesinin kapısı gençlere hep açık oldu, bugün seramik alanında başarılı çoğu sanatçı onun atölyesinde yetişti. Füreya, 26 Ağustos 1997 tarihinde gözlerini kapayana dek çalışmayı sürdürdü. Ateşin kızıydı o, onunla özdeşleşen kuşlar gibi özgürce uçtu, özgürce üretti... Kurtuluş Savaşı kahramanları Unutturulamaz... EROL ERTUĞRUL Albay Reşat Bey, 26 Ağustos 1922 günü Büyük Taarruz’a katılan 57. tümen komutanıdır. İnönü ve Sakarya savaşlarında yararlıklar göstermiş, Mustafa Kemal Paşa tarafından 57. Tümen Komutanlığı’na atanmıştır. Albay Reşat Bey’in görevi, Sandıklı yakınlarında bulunan Çiğiltepe’yi düşmanın elinden almaktır. Bu tepe, savaşın gidişini belirleyecek önemde bir tepedir. General Trikopis komutasındaki Yunan ordusu tepeyi büyük bir güçle savunmaktadır. Tepenin alınması gecikince Mustafa Kemal Paşa telefonla Albay Reşat Bey’e “Hareketin yavaşlığı genel durumumuzu etkilemektedir. Çiğiltepe’nin gecikmeden alınması gerekmektedir” demiş, Albay Reşat Bey “Hiç merak etmeyin paşam yarım saat içinde tepeyi alacağım” diye yanıt vermiştir. Onur intiharı Çiğiltepe’yi almak gecikince Mustafa Kemal Paşa yeniden Albay Reşat Bey’i aramış, telefona Reşat Beyin yardımcısı çıkmıştır. “Paşam Reşat Bey, size söz verdiği saatte tepeyi alamayınca bir not bıraktı ve canına kıydı” yanıtını almıştır. Yarım saat geçtiği halde tepe alınamayınca 27 Ağustos 1922 günü Albay Reşat Bey beylik tabancası ile yaşamına kıymıştır. Reşat Bey’in Mustafa Kemal Paşa’ya bıraktığı notta “Paşam, yarım saat içinde o tepeyi almayı size söz verdiğim halde sözümü yerine getirememiş olduğumdan dolayı yaşayamam” yazmaktadır. Mustafa Kemal Paşa’nın gözlerinden yaşlar süzülür. Kırk beş dakika sonra Çiğiltepe alınır. 30 Ağustos 1922’de Mustafa Kemal Paşa’nın komuta ettiği Başkomutan Meydan Savaşı kazanılır. 9 Eylül 1922 günü ordularımız güzel İzmirimize girer. Reşat Bey’e soyadı yasası çıktıktan sonra Atatürk tarafından Çiğiltepe soyadı verilir. TBMM, ailesine İstiklal Madalyası verir. Reşat Bey, ordularımız İzmir’e doğru ilerlerken zorunlu olarak Sandıklı ilçesine gömülür. Gömütlüğü yıllarca Sandıklı halkı tarafından ziyaret edilir. 1988 yılında alınan bir kararla Reşat Bey, Ankara Devlet Gömütlüğü’ne taşınır. Sandıklı halkı Reşat Bey’i bırakmak istemez ancak karara direnemez. Boş gömütlüğü, eskiden olduğu gibi Sandıklı halkı tarafından aynı saygıyla bir evliya gömütlüğü gibi ziyaret edilmektedir. Reşat Çiğiltepe’ler bitmez Cumhuriyetin ordusu, Reşat Çiğiltepe gibi onurlu kahramanlarla doludur. Bu onur, bu ulusun mayasında vardır. Dün de vardı, bugün de vardır. Yarın da olacaktır. Mustafa Kemal’leri, Reşat Çiğiltepe’leri çıkaran bir ordu her zaman yeni kahramanlar çıkaracaktır. AKP’nin FETÖ ile ortaklığının bitmesi sonucu, kamuoyu nezdinde çöken kumpas davalarla tutsak edilen Cumhuriyetin ordusunun kahraman subayları özgürlüklerine kavuşmuştur. Hiçbir yönetim kendi ordusuna böylesine düşman olmamıştır. Yargı yolu ile sindirilmiş olan TSK sessizleştirilmiş, etkisizleştirilmiştir. Kuvvet komutanlarının ve üst düzey komutanların göreve getirilmelerinde tarihsel gelenekler görmezden gelinmiş, siyasal yönetimin görüşleri öne çıkarılmıştır. Erdoğan, 1934 tarihli Ayasofya’yı müze yapan ve altında Atatürk’ün imzası bulunan Bakanlar Kurulu Kararı için “Tarihe ihanet ve hukuka aykırı” diyor. Danıştay, hem biçimsel ve hem de öz açısından hukuka aykırı bir karar veriyor. Atatürk ve dönemi kötüleniyor. Üniversiteler susuyor, yüksek yargı kurumları ve en önemlisi TSK susuyor. Bu yetmiyor, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları Ayasofya’da Erdoğan’ın arkasında üniformaları ile namaza duruyorlar. Çok yazık... Açıkça Ayasofya üzerinden Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapılıyor. CHP’nin sürece dair suskunluğu ise düşündürücüdür. Nereye gidiyoruz? Bu yıl Lozan kutlanmadı. Anıtkabir törenleri engellendi. Erdoğan takke takıp Kuran okudu. Diyanet İşleri Başkanı kılıç kuşandı. Şimdi de Malazgirt Savaşı’nın yıldönümü etkinlikleri gerçekleştirilecekken, 30 Ağustos etkinlikleri yasaklanıyor. Nereye gidiyoruz? İstediğiniz kadar Kurtuluş Savaşı kahramanlarını ve Cumhuriyeti unutturmaya çalışın, boşunadır. Ulusumuzun yüreğinden Atatürk sevgisini, Cumhuriyet sevgisini, Kurtuluş Savaşı kahramanları sevgisini silemezsiniz. Büyük Taarruz’un yıldönümünde, Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Cumhuriyeti kuran, devrimleri gerçekleştiren kuşakları, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını saygı ile anıyoruz. 250 YER TL NE 125 TL 15 25 TL YER NE TL 18 TL YER NE 10.80 TL 25 TL YER NE 15 TL 45 TL YER NE 27TL 21 35 TL YER NE TL 45 TL YER NE 27TL 20 TL YER NE 12 TL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle