02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 25 AĞUSTOS 2020 SALI [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nasıl hazırlanmal?ı ‘Gelecek seneki’ su baskınlarına Kendi modernleşme PROF. DR. ÇAĞATAY GÜLER Sellerin fiziksel etkisini ve yol açtığı yıkımı fotoğraflardan hikâyemiz! Bu başlıkta bir yazı yazılabilir mi ya da felaketin gelecek yıllardaki tekrarı kader midir? Biz de yazılır ve bu tip tekrarlar biz de kaderdir! Çünkü afetlerin iveğen dönemini geçiştirdikten sonra büyüklerimiz yapılması gerekenleri, verdikleri sözleri unuturlar ve asıl “önemli” işlerine dönerler. Hatta afetleri tetikleyen süreci daha bir katmerlendirirler... Sihirli (!) söz Ordu ilinde Sağlık Müdürlüğü yaptım. Su kaynaklı salgınlarla uğraşırken birkaç kez görevden alınıp verildim. Bu dönemlerin birinde Bulancak’a sığınmıştım. “Bulancak Onuncu Köyüm Benim” adlı şiir kitabım oradandır. Bu kitaptaki kısa şiirlerden biri “Bulancak’ta ne yapılır” başlığını taşıyordu: “Bulancak’ta / Oy verilir/ Tuh denir.” Bu şiiri Bulancaklı dostlarım da çok severler. Bir salgın sırasında gece Bulancak’ın “Döngeri” köyüne de uğramıştık. Elimizden gelenleri yaptıktan sonra “Merak etmeyin, Giresun’a haber vereceğiz” dedim. Yaşlı biri yarı şaka, yarı ciddi “Haber versen ne olur, köye su mu gelecek, depo mu yapılacak? Bizi azarlar giderler!” demişti. Giresun’daki sel felaketinden sonra üst düzey kimi yetkililerin konuşmalarını dinlediğimde o yaşlı adamın söylediklerini anımsadım. Zaten felaket geliyorum dediği durumlar için bizim sihirli bir sözümüz var gördünüz. Altyapıya etkisinin sonuçlarının farkına bile varılmayacak. Oysa su baskınlarının sağlığa etkileri, neden olduğu fiziksel zararların çok ötesindedir. dır: “Dikkatli olunması!” Vatandaş bu felakette de bir gün önce uyarmışlardı: “Şiddetli yağmur yağacak, dikkatli olunması!” Ne yapacaklardı? Hemen koşup HES’leri ortadan mı kaldıracaklardı? Dere yatağındaki evleri kapıp sel basmaz bir yere mi konduracaklardı? Plansız ve programsız çırpıştırılan sahil yolunun sularla peynir gibi dilinmesine çare mi bulacaklardı? Tehlikenin gerçek boyutu Tabii ki dere yataklarına, sel ayaklarına konut yapılmamalı, yerleşim yeri olmamalıydı. Yapan yaptı da oturma iznini kim verdi? Sulusokak, selönü, dereiçi adlarını kim verdi? Dere kenarlarını yapılaşmaya kim açtı? Akarsu içine çıkma yapıp bir de gardırop tuvaletle derenin kanalizasyona dönüştüğünü kim görmedi? O binalara elektriği kim bağladı? Suyu kim götürdü? Apartmanların daire daire satışı nasıl yapıldı? Kim, nasıl kredi verdi? Sellerin fiziksel etkisini ve yol açtığı yıkımı resimlerden gördünüz. Altyapıya etkisinin sonuçlarının farkına bile varılmayacak. Oysa su baskınlarının sağlığa etkileri neden olduğu fiziksel zararların çok ötesindedir. İçme suyu borularının ek yerlerinden olacak sızıntıların yol açabileceği bağırsak enfeksiyonlarının yaratacağı tehlikeyi kaç kişi biliyor? Ya sel ve su baskınlarından sonraki fare istilasının neden olabileceği kirlilikler? Başta leptospira olmak üzere fare idrarı ile bulaşabilen diğer hastalıklar? Her zaman olduğu gibi çoğu yapacağını yapacak ve “ne bağ duyacak ne bağbancı!” Önlemden cazip gelenler Gelecek seneki su baskınlarına gelince. Sözgelimi kimi yetkililer yaptıkları o veciz konuşmaları saklasınlar. “En kısa zamanda yaraların sarılacağını, asıl suçluların dere yatağına ev yapan cahiller olduğu” filan... Gelecek sene de lazım olacak. Arabaların bagajına birer çift uzun çizme atıversinler. Birileri yardım eder giyip çıkarmalarına nasıl olsa. Bu sene söz verilen yardımların neden gerçekleşmediği, altyapı iyileştirmelerinin neden yapılmamış olduğu konusunda birer de mazeret hazırlamalılar! Örneğin dış mihrakların engellediğinden söz edebilirler! Farkına bile varılmayacak olan salgınlar konusuna gelince... Her zaman olduğu gibi “su baskınlarında bireysel ve toplumsal sağlık önlemlerini” sıralasam fazla didaktik olacak... Ne diyeyim, “dikkatli olunması!” 250 YER TL NE 125 TL Türkiye, sadece OHAL baskısı altında, adil olmayan koşullarda yapıldığı için değil, yasalara aykırı olarak atılan oylar sayıldığı için de gayri meşru sayılan... Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Sami Selçuk’un bu nedenle hakkında “Doğmayan Halk Oylaması” adıyla bir kitap yazdığı... 16 Nisan 2017 sözde halkoylaması ile kabul edildiği iddia edilen “ucube” bir Anayasa ile Parlamenter Demokratik Sistem lağv edildiğinden ve “ucube” bir yönetim biçimine geçildiğinden beri... Ülkeyi, seçilmişler değil, tek bir kişinin atadığı memurlar yönetiyor. HHH Elbette “atanmış memur” olmak kötü bir şey değil... Hatta tam tersine, liyakat sistemine dayalı bir yönetimde, birçok zorlu sınavdan geçmiş, yetkinliklerini başarılarıyla kanıtlamış olan “atanmış memurlar” pek çok seçilmişten çok daha nitelikli, çok daha objektif ve çok daha verimli ve yararlıdırlar. “Tek bir kişinin atadığı memurlar” tarafından yönetilen ülkedeki sorun, ülkeyi yöneten bu memurların, anayasa, yasa, kural, gelenek ve benzeri ilkeler yerine, kendilerini atayan tek kişinin bilgisine, kültürüne, arzularına, beklentilerine ve hatta ruh haline yani duygularına bağlı olarak hareket etme zorunda olmalarıdır. Sorun kişisel de değildir, (o nedenle isim de kullanmıyorum) çünkü ülkeyi yöneten “atanmış memurlar” kendilerini atayanın beklentilerini karşılamadıkları takdirde görevden alınırlar, yerlerine beklentileri gerçekleştirecek olanlar gelir. HHH İşte ülkeyi yöneten bu “atanmış memurların” hem eğitim ve kültür hem de görevler açısından en önde gelenlerden biri belki de birincisi, ÖÖ 10.50 · 30 Tem 2020· Twitter for iPhone kaydıyla, Sosyal Medya’da kamuoyuna yansıyan önemli bir iddiada bulundu: “Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” dedi. Hemen arkasından da Türkiye’nin “modernleşmesinin” temelini oluşturan Cumhuriyet Rejimi’nin kurulmasını olanaklı kılan İstiklâl Savaşı’nın kazanıldığı 30 Ağustos zaferinin kutlanmasına yasak geldi. Ben bu yazıda, bütün siyasal tartışmaları ve rejim sorunlarını bir yana bırakarak “Kendi Modernleşme Hikâyemizi”, daha doğrusu yerim yetmeyeceği için bu hikâyenin bazı noktalarını anımsatacağım. HHH Önce “modern”in, “en ileri teknolojiyi keşif ve icat eden toplumsal/siyasal/kültürel/ ekonomik yapı” anlamına geldiğini, “modernleşmenin” de böyle bir yapıya dönüşme veya benzeşme anlamı taşıdığını belirtelim. Arkadan bizim kendi hikâyemizin müthiş etkileyici bir başlangıç yaptığını ve hemen sonra da tam bir perişanlığı yansıttığı vurgulayalım. HHH “Kendi Modernleşme Hikâyemizin” başlangıcı görkemlidir: Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethederken kullandığı, dönemin en ileri teknolojisini yansıtan silah olan Şahi topu ile simgelenir. 1453! HHH “Kendi Modernleşme Hikâyemiz” Takiyüddin’in 1577’de kurduğu rasathane ile devam eder: Ama Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi “Evrenin gözlenmesinin uğursuzluk getireceği” iddiasında bulunur. Rasathane, III.Murat’ın emriyle Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından yok edilir. 1580! HHH Derken “Kendi Modernleşme Hikâyemiz” matbaa ile devam eder: Matbaa, Osmanlı’ya ancak 250 yıl sonra İbrahim Müteferrika tarafından 1727’de değil, 1639’da IV. Murat’ın emriyle Yahudilikten dönme Bünyamin (Benjamin) tarafından getirilmiştir. Ama, Deli İbrahim’in emriyle bu ilk matbaa yok edilir. 1640! HHH “Kendi Modernleşme Hikâyemiz” elbette 19. yüzyılda da devam eder: Hoca Tahsin, 19. yüzyılda “Modernleşme” hareketinin öncülerindendir. Darülfünuna (üniversiteye) bas¸hoca (rektör) tayin edilmis¸tir. Oksijen olmadan canlıların yaşayamayacağını göstermek için, içine konulduğu fanusun havası boşaltıldığında bir kuşun nasıl öldüğünü deneysel olarak gösterince görevden alınmıştır. Asıl görevden alınma sebebinin, bilimle dini uzlaştırma çabaları ve Cemâleddîni Efganî’nin fikirlerine yakınlığı olduğu da öne sürülür. 1870! HHH Bu arada neredeyse 200 yıl arayla, Genç Osman’ın ve III. Selim başlarına gelenlerin “Kendi Modernleşme Hikâyemiz”de çok önemli yerleri olduğuna dikkat çekmek isterim. Kırk yıl arayla meydana gelen Patrona Halil ve Kabakçı Mustafa isyanları ise “Kendi Modernleşme Hikâyemiz”in hazin sayfalarıdır. HHH Sonuç olarak diyebiliriz ki Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idam fermanlarını imzalayan Vahdettin ne kadar İstiklâl Savaşı lideriyse, Cumhuriyet öncesi “Kendi Modernleşme Hikâyemiz” de o denli göğüs kabartıcıdır! 35 TL YER NE 21 TL 25 TL YER NE 15 TL 40 TL YER NE 24 TL 25 TL YER NE 15 TL 22 TL YER NE 8.80 TL 30 TL YER NE 12 TL 25 TL YER NE 12.50 TL 35 TL YER NE 21 TL 30 TL YER NE 18 TL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle