19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 13 3 TEMMUZ 2020 CUMA Eşcinsel aşkların kadın kahramanları! Pandemi nedeniyle ertelenen ama daha sonra yerinde bir kararla çevirimiçine alınan 39. İstanbul Film Festi vali Çevirimiçi gösterimleri bit ti ama filmleri ye KONUK YAZAR terince konuşulmadı. Sinemase VIKTOR APALAÇI verler, hem mayıs, hem haziran seçkisine büyük ilgi gösterdi. Haziran filmleri daha çok kadın ağırlık lıydı, üstelik de sinemada gör meye pek alışık olmadığımız türden. Bunların içinde “Deux” / İkimiz isimli filmi, haziranın en iyi iki filminden biri olarak se çen sinema yazarı Viktor Apala çi değerlendirdi: İKİMİZ: Bir yalanı sürdürmenin bedeli Toronto Film Festivali’nde Keşifler bölümünde prömiyerini yapan” İkimiz / Deux”, bir yalanı sürdürmenin bedelini, melodramın tuzaklarına düşmeden, sevginin gerçek kudretiyle karşılayarak gösteriyor. Fransa’da yaşayan 80 doğumlu yönetmen Filippo Meneghet’in ilk uzun metraj filmi olan “İkimiz” sevgi, sadakat, hastalık gibi temaların hakkını veren duygu yüklü bir me lodram. 70’li yaşlarını sürdü La Vie d’Adéle” olduğunu düşü ren iki kadının aşkını samimi, nüyorum. Abdellatif Kechiche’in yüreklere seslenen bir dille an bu başyapıtı Cannes Film Festi latan film, bu yönüyle Michael valinden Altın Palmiye ödülüy Haneke’nin “Aşk / Amour” baş le ayrılmıştı. Geçen yılın flaş fil yapıtını akla getiriyor. mi “Alev Almış Bir Genç Kı Hassas bir ko zın Portresi / Portrait d’une Jeu nuyu şiirsel bir ne Fille En Feu” filmi, eşcinsel sinema diliyle liğini Adéle Ha anlatan Filippo Meneghet, ilk fil 39. İstanbul enel ile yaşadığını gizlemeyen mini gerçekleşti Film yönetmen Celi ren bir yönetmenden beklenmedik bir ustalık gösterisine soyunuyor. Festivali’nin ilgi çeken filmlerinden biri de alışılmışın ne Sciamma’ya Cannes’da En İyi Senaryo ödülünü getirmişti. Bir Film, konunun dışında kadınların İtalyan yönetme merkezindeki iki eşcinsel kadının değil, onların aileleriyle ilişkileri kahramanı olduğu büyük aşklardı, hem de aşk değil, ni iki Fransız ve bir Alman başrol oyuncusuyla, Fransızca ko ni incelemeyi he sorunlarının nuşulan bir film defliyor. İhtiyarlığın beraberinde dile getirildiği... de bir araya getiren “İkimiz”in getirdiği sorunlar bütün yükü üç ve eşcinselliği ya kadın oyuncusu şamanın zorluğu filmde ustalık nun sırtında. İki la işleniyor. si tiyatro kökenli iki dev akt Bu aşkın iki kadın arasında ris, Alman Barbara Sukowa (70) yaşanması, aşkın kutsallığının ile Comédie Française oyuncu önemini değiştirmiyor. Eşcinsel su Martine Chevallier karşılık lik konulu filmlerin kahraman lı döktürürken, Anne rolünde ları genellikle erkeklerdir. Ka ki Léa Druker belki de kariye dın eşcinselliği üzerine yapı rinin en başarılı performansını lan en etkileyici ve başarılı fil gösteriyor. min “Mavi En Güzel Renktir / Fransız Mado, kocasının ölü münden sonra Roma’da bir tur sırasında tanıştığı Alman turist rehberi Nina ile aslında gizli lezbiyen bir ilişki yaşamakta, ama bunu çocuklarından bile gizlediği için aynı apartmanda karşılıklı dairelerde oturmaktadır. İki sevgili sonunda evlerini satıp “kendileri gibi yaşayabilecekleri” Roma’ya taşınmaya karar verirler. Çocuklarına lezbiyen ilişkisini itiraf etmeyi planlayan Mado, son anda cesaretini kaybedip kararından vazgeçer. Ve bir gün yaşadığı sağlık sorunu her şeyi değiştirir, işin içine acı ve ayrılık girer. Barbara Sukowa, İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan ile yaptığı çevrimiçi söyleşide, bu karakteri canlandırmaktan çok keyif aldığını ama o derece de korktuğunu itiraf etti. “İkimiz”de Mado rolünde filmin ikinci yarısında hiç konuşmadan duygularını gözleriyle, mimikleriyle kaçamak bakışlarıyla ustaca aktaran ünlü bir tiyatro ve TV yıldızı olan Martine Chevallier sinemadaki ilk denemesinde son derece başarılı. Yönetmen Meneguet’nin de dahil olduğu üçlü bir ekibin yazdığı senaryo, karakter tahlillerindeki başarıyla öne çıkıyor ve düşündürüyor. BIRLEŞMIŞ MILLETLER 75. YILINI “STREETART” SOKAK SANATI ILE KUTLUYOR! Sokaklarda barış ve huzur için CÜNEYT AYRAL/ KONUK YAZAR Birleşmiş Milletlerin 75’inci kuruluş yıldönümü için kuruluşun İsviçre’deki yerleşkesinde kutlamaların ekolojik ve şiirsel bir anlatımla yapılması kararlaştırılınca, streetart’ın ilginç sanatçısı Saype’ye başvuruldu. Fransız vatandaşı olan ancak yaşamını İsviçre’de sürdüren Saype “streetart”ı farklı bir biçimde hayata geçiriyor. Sanatçı kendi ürettiği ekolojik boyalar ile büyük alanları boyuyor ve tüm boyamalarında dünyaya barış ve huzur dileyen mesajlar veriyor. El sıkışan kolları ile ünlü olan sanatçı, BM’nin 75’inci kuruluş yılı nedeniyle altı bin metrekare alanı kendi özel boyası ile boyayarak çocukların nasıl bir dünya istedikleri mesajını verdi. Saype farklı çalışmaları ile dünyanın farklı şehirlerinde önemli mesajlar içeren çalışmalarını yoğunlukla sürdürüyor. Bir Türk kızıyla evli olan sanatçının hayalleri arasında İstanbul’da dev alanları boyamak da var, bu konudaki çalışmalarını sürdüren sanatçı kendisini dünyanın barış elçileri arasında görüyor. l Cenevre İyi ki yazmışlar! Hıfzı Topuz başlangıçta gazeteciliğiyle tanınsa da günümüzde araştırmaincelemeleri, romanları, tarihe tanıklık eden yapıtlarıyla anılıyor. Yalnız yazdıkları mı; topladığı kültürel verilerle de hazinelere sahiptir. Fransa’da “Liberation”un otuz beş yıl önce çıkan bir sayısında, gazeteciler, yüzden fazla yazarla konuşarak, onlara ne amaçla yazdıklarını sormuşlar. Topuz’un bu geniş oylumlu ankete verilen yanıtları saklayıp yazma heveslilerine “Yazmasalar olmaz mıydı?” başlığıyla yayımlaması, onun kültür hazinesinin ürünüdür. Yazın tarihi de gerçekte, belleklerden bir süre sonra uçup giden sözü, yazıyla sonsuzluğa erdiren düşüncelerin, duyguların kaynağı değil midir? Neden yazıyorlar? Topuz’a göre yazmak, “düşünce paylaşımı”ndan doğmuştur. Öbür yazarlar ise yanıtlarıyla, yazılanların bir yerde takılıp kalmadığını, yaratıcısının dünyayı algılayışına göre içsel ya da dışsal değişik alanlara yönelerek çağdan çağa geliştiği üzerinde duruyorlar. Kundera, “Yazmak benim için herkesin söylediğinin tersini söyleme zevki, yani herkese karşın tek başına haykırmanın direncidir” diyerek, bilinene benzemeyen yapıtlar yarattığı kanısındadır. Heinrich Böll, yazmanın işlevsel yönüne değiniyor: “Yazmak benim için yaratmaktır.” José Saramago “Ölümü geciktirmek, yaşamı uzatmak için yazıyorum” diyor. Jorge Luis Borges, konu arayışına girmediğinden, konuların onu bulduğundan söz ederek, kafasına takılan sorunları anlatmak için yazdığını belirtiyor. Yazdıklarını da sonradan okumazmış. James Baldwin, “İnsan hayata karşı sorumludur. İçinden çıktığımız ve geri döneceğimiz korkunç karanlığın içinde küçük bir ışık huzmesidir o.” Topuz bu alıntılarının ardından kendi yazarlık dünyasının ayrıntılarına inerek Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Necati Cumalı, Mah mut Makal, Melih Cevdet Anday’a yönelik yorumlarda bulunuyor. Sait Faik Edebiyat yaşanılan, etkilenilen olayların, duyumsananların gerçekçi ya da kurgusal gözlemlerle algılanıp özgün biçemlerle anlatım sanatıdır. Bunu gerçekleştirmek, dünya yazınında az yazara vergidir. Sait Faik “az”lar arasındadır. “Haritada Bir Nokta” adlı öyküsünde dışarıdan biri, balıkçı kayığında ona da bir balık versinler diye kendiliğinden çalışmaya katılır. Umduğunu bulamayan o adamı şöyle betimler Sait Faik: “Dışarıdan gelen, bir tane versinler, diye bekledi. Yüzünde tatlı bir gülümseme ve çalışmaktan doğabilmiş hafif bir kırmızılık vardı. Bu kırmızılık, pay dağıtan adamın elinde tek balık kalıncaya kadar adamın yanağında durdu. Sonra birdenbire uçtu. Yüzündeki gülümseme önce tehlikeli bir halde dondu. Sandım ki böyle, bütün ömrünce böyle donuk bir tebessümle kalıverecek adam. Gülümseme birdenbire yüzünde bir meyve gibi çürüyüverdi. Gözleri hayretle büyüdü.” Yazmak başkaldırıdır Olayı dramatik yönüyle gözleyip algılayan Sait Faik, haksızlığa uğrayan adamın içinden geçenleri, yüzündeki değişimleri ressam duyarlığıyla çizip betimliyor. Öykünün sonunda ise öne çıkan artık balıktan yoksun bırakılan adam değil, gözlediğine sarsıcı sözcüklerle başkaldıran “yazar”dır: “Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem, kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum, öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” Zeynep Atakan, Akademi üyesi oldu Sinemacı, yapımcı Zeynep Özbatur Atakan, Oscar Ödülleri’ni dağıtan Akademi üyeliğine davet edildi. Avrupa ve Asya Akademisi’ne 10 yıldır üye olduğu nu açıklayan Atakan, “Akademi’ye kabul edilen 5’inci Türk oldum. Daha önce Nuri Bilge Ceylan, Gökhan Tiryaki, Harika Uygur ve Deniz Gamze Ergüven var. Yapımcı olarak ise kabul edilen ilk Türküm” diye konuştu. Atakan’ın yapımcılığını üstlendiği “Üç Maymun”, “Kış Uykusu”, “Ahlat Ağacı” ve “Burası Cennet Olmalı” filmleri Oscar’a aday adayı olmuştu. Zeynep Özbatur Atakan üyeliğinin kendisi için sürpriz olduğunu belirtti. GALATA KULESI’NDE RESTORASYON İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) CHP’ye geçmesinin ardından İBB’nin elinden alınarak müzeye dönüştürüleceği açıklanan Galata Kulesi’nde restorasyon çalışmaları başladı. Kulenin restorasyon çalışmaları Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılıyor. Çalışmanın yaklaşık 2 buçuk ayda bitmesi planlanıyor. Çalışmalar için kule iskelelerle kaplanırken bazı vatandaşlar fotoğraf çektirmeye devam etti. Sevenleri küçük İskender’i unutmadı Derman İskender Över veya bilinen adıyla küçük İskender, aramızdan ayrılışının birinci yılında ailesi ve sevenleri tarafından bugün saat 16.00’da mezarı başında anılıyor. Çağdaş Türk şiirine, farklı bir anlayış kazandıran, konuşma dilinin olağan yapısını, sade bir anlatımla olağanüstü hale getiren şair, yaşamında ve şiirlerinde her türlü otoriteden sıyrılarak sınırları kaldırdı. Kendini ifade etmede, halkın en çok referans aldığı şair olarak sevilen ve saygı duyulan küçük İskender, henüz 55 yaşındayken kanser yüzünden aramızdan ayrıldı. İstanbul’da Baba Zula, Teoman, Nejat Yavaşoğulları, Hayko Cepki, Derya Köroğlu, Mabel Matiz gibi Türkiye’nin önemli müzik odaklarıyla ve Haydar Ergülen, Mustafa Altıoklar, Pelin Batu gibi edebiyat ve sinema dünyasından isimlerle aynı sahneyi paylaştı. Genç şairlerle birlikte Beyoğlu başta olmak üzere Ankara, İzmir, Elazığ, Lefkoşa gibi birçok farklı yerde performans geceleri düzenledi. ‘Kamyon Tiyatrosu’ turneye çıktı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen Trabzon Devlet Tiyatrosu’na bağlı “Kamyon Tiyatrosu” ilk turnesini Erzincan’da Cumhuriyet Ortaokulu bahçesinde çocuk oyunu “Oz Büyücüsü” ile yaptı. Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu illeri olmak üzere 25 il ve 57 ilçede 50 gün sürecek turneye İstanbul, Ankara, İzmir ve Trabzon devlet tiyatroları sanatçıları, ağırlıklı olarak çocuk oyunlarını içeren performanslarını sergileyecek. Yeni tip koronavirüs (Covid19) tedbirleri kapsamında görevlilerce oyunu seyretmek için gelenlere maske dağıtıldı. Bahçe girişine konulan dezenfektanla ellerini temizleyen tiyatroseverler sosyal mesafe kuralına uydu. İlk turnesini tamamlayan “Kamyon Tiyatrosu”nun bir sonraki durağı ise Tunceli olacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle