28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 30 MAYIS 2020 CUMARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: SERPİL ÜNAY OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘YENI NORMAL’DE SÖMÜRÜYE KARŞI YENI SENDIKAL ARAÇLAR ŞART Sendikaların sorumlulukları arttı HAYDAR ÖZDEMIROĞLU TEZKOOPİŞ SENDIKASI GENEL BAŞKANI Dünyada ve ülkemizde Covid19 salgını en önemli gündem olarak yerini korumaktadır. Salgın henüz kontrol altına alınamamıştır ve yayılımı sürmektedir. Bu sürecin ne zaman biteceği konusunda büyük bir belirsizlik var. Ülkemizde üç aydır yaşanan salgının toplumsal ve ekonomik sonuçları oldukça ağır. Salgın nedeniyle çok sayıda işçi iş ve gelir kaybı yaşarken dar gelirli milyonlar, işi ve sağlığı arasında tercih yapmak zorunda kalmıştır. Önümüzdeki dönemde ekonomik krizin düzeyine bağlı olarak, işsizlikte ve istihdamda ortaya çıkacak yıkıcı sonuçlara karşı başta sendikalar olmak üzere tüm emek örgütlerine büyük görevler düşmektedir. Sosyal devletin önemi Ne kadar süreceğini bilmediğimiz bu salgının çalışma yaşamında ciddi tahribat yarattığı ve bunun giderek daha artacağı görülmektedir. Önümüzdeki dönemde salgın büyük bir işsizlik ve istihdam kaybına yol açacak, gelir eşitsizliğini daha keskinleştirecek ve derinleştirecektir. Sermaye, salgından çıkış için yeni arayışlara başlamıştır. Bazı zincir marketlerin, çalışanların sağlığını göz ardı ederek hayata geçirdiği “evlere hizmet” uygulamaları, evde çalışan çağrı merkezi çalışanlarının kameralarla denetlenmesi, işveren örgütü MESS’in önerdiği “elektronik kelepçeler”, MÜSİAD’ın “izole üretim tesisi” örnekleri de göstermektedir ki sermaye cephesinin yeni “normali”, emekçiler için daha fazla sömürü anlamına gelmektedir. Sermaye, emek üzerinde denetim ve gözetimini artırarak üretimi kesintisiz olarak sürdürme niyeti taşımaktadır. Salgın, sağlıkta ve eğitimde yaşanan özelleştirmelerin ne kadar tehlikeli olduğunu ve sosyal devletin bu tür süreçlerin yönetiminde ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Özelleştirmelere son verilmeli, Önümüzdeki dönemde ekonomik krizin düzeyine bağlı olarak, işsizlikte ve istihdamda ortaya çıkacak yıkıcı sonuçlara karşı başta sendikalar olmak üzere tüm emek örgütlerine büyük görevler düşmektedir. Pandemi sonrası yeniden düzenlenen Berliner Ensemble, yeni normale dair büyük ipuçları vermekte. eğitim ve sağlık hizmetleri parasız hale getirilmelidir. Diğer yandan her kriz döneminde olduğu gibi Covid19 salgınından da kadınlar, ev işçileri, kayıt dışı çalışanlar, göçmen/mülteci işçiler, mevsimlik tarım işçileri çok yönlü etkilenmektedir. Vergiler gözden geçirilmeli Çalışma ve yaşam koşulları açısından salgından en ağır etkilenen bu kesimlerin, geçimlerini sağlayabilmeleri ve salgından korunabilmeleri için düzenli bir sosyal sigorta desteği sağlanmalıdır. Vergiler yeniden gözden geçirilmeli ve asgari ücret tümüyle vergi dışı bırakılmalıdır. Salgınla mücadelede alınan tüm ekonomik ve sosyal önlemlerde ayrımcılık, dışlama, ötekileştirme yaklaşımları terk edilmelidir. Türk Tabipleri Birliği (TTB) gibi ül kemizin önemli sağlık meslek örgütü, Türk Eczacılar Birliği (TEB), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) gibi meslek odaları ve sendikalar salgınla mücadelede dışlanmamalı, tüm kesimler ortak çalışma yürütmelidir. “Sağlık Bakanlığı’na Bağlı Sağlık Tesislerinde Görevli Personele Ek Ödeme Yapılmasına Dair Yönetmelik Değişikliği” ile verilen ek ödemeler, sadece memurları ve sözleşmeli personeli kapsamaktadır. Bu büyük bir ayrımcılıktır, kamu çalışanıyla, işçisiyle, sözleşmeli personeliyle sağlık hizmeti bir bütündür. Ek ödemeler memurişçi ayrımı yapılmadan tüm sağlık çalışanlarına verilmelidir. Bunun yanı sıra çalışırken Covid19’a yakalanan ve/ veya yaşamını yitiren tüm çalışanlar, iş kazası ve meslek hastalığı kapsamında değerlendirilmelidir. Kolluk kuvvetleri trafik ka zasında yaşamını yitirdiğinde bile nasıl şehit sayılıyorsa, salgınla mücadelede yaşamını yitiren sağlık çalışanları da şehit statüsüne alınmalıdır. Anayasal bir kurum olan ve yıllardır toplanmayan Ekonomik ve Sosyal Konsey derhal toplanmalı, sosyal tarafların önerileri ve eleştirileri dikkate alınmalıdır. Salgın nedeniyle ertelenen toplu iş sözleşmeleri düzenine en kısa sürede dönülmelidir. 696 sayılı KHK kapsamında kamuda kadroya geçen işçilerin süreci Haziran 2020’de sona ermektedir. Daha fazla geciktirilmeden kamu işçileri arasındaki ayrım ortadan kalkmalı, işçiler çalışmakta oldukları işyerlerinde yürürlükte olan toplu iş sözleşmelerinden eşit koşullarda yararlanmalıdır. Dayanışmayı geliştirmeliyiz Küresel düzeyde gerçekleşen salgınla birlikte hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ortadadır. Bugün sendikalara düşen görev; işçilerin, işsizlerin, emeklilerin, EYT’lilerin, yoksulların başta sağlığı olmak üzere iş ve gelir güvencelerinin korunması, İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarının işverenlerin değil işçilerin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılması, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması için güçlü bir mücadele programı oluşturmaktır. Bu süreçte bir kez daha gördük ki geleneksel sendikal araçlar bu yeni dönemde yetersizdir. Sendikalar olarak örgütsüz, korunaksız işçilere ulaşmak ve emekçilerin taleplerini gündemde tutmak için yeni sendikal araçlar geliştirmeli, farklılıklarımızı bir kenara bırakarak emekçilerin karşılaşacağı yıkıcı sorunlara karşı tüm dünyada ve ülkemizde ortak bir mücadele programı oluşturmalıyız. Tüm dünya işçilerini, salgının ekonomik ve sosyal tahribatından korumak için uluslararası mücadeleyi ve dayanışmayı güçlendirmeliyiz. Yaşanan bu sıkıntılı süreçten çıkışta umudu yitirmemenin en önemli koşulu, örgütlenmeyi ve dayanışmayı geliştirmekten geçmektedir. Uygulanan Tobin Vergisi mi? DOÇ. DR. MURAT BATI ONDOKUZ MAYIS ÜNIVERSITESI MALI HUKUK ANA BILIM DALI BAŞKANI 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun 28 ile 33’üncü maddeleri arasında düzenlenen ve 6 maddeden ibaret olan Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi’nin (BSMV) 33’üncü maddesi vergi oranını göstermektedir. Bu oran, 31.03.2008 tarih ve 2008/13459 sayılı BKK ile “..”e) Kambiyo muamelelerinde satış tutarı üzerinden sıfır,” şeklinde sıfırlanmış idi. Dayanağını anayasanın 73’üncü maddesinden alarak 15 Mayıs 2019 tarihinde yürürlüğe giren 1106 sayılı “Cumhurbaşkanı Kararı” ile bu oran tekrar binde 1’e yükseltilmiş ve ardından da 7194 sayılı Yasa ile 07.12.2019 tarihi itibarıyla da binde 2’ye yükseltilmiştir. 24 Mayıs 2020 tarihinden geçerli olmak üzere bu defa da 2568 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile bu oran binde 2’den yüzde 1’e yükseltilmiştir. Vergi oranlarında yapılan bu artış sadece döviz alımlarında olmadı. Finansman bonosundan alınan yüzde 10 düzeyindeki vergi yüzde 15’e, bankalardan 100 gram ve üzeri altın alımına 1 gün valör uygulanmakla beraber 24 Mayıs’tan itibaren de bu işlemden alınan vergi ise yüzde 1’e çıkarıldı. 1 milyar TL ek gelir Ülkede bulunan ya da ülkeye gelen yabancı sermaye, ülkeden ekonomik anlamda istediğini bulamadığı zaman ülkeyi terk edecektir. Hükümetler ise sermayenin ülkeden kaçışını engellemek adına ek vergi gibi çeşitli mali araçlar kullanarak bunun önüne geçebilmeyi amaçlamaktadırlar. Bu bir yerde sermaye kontrolü de sayılabilir. Ancak basında son günlerde getirilen “sermaye kontrollü amaçlı vergilere” “Tobin Vergisi” denilerek sıklıkla haber yapıldı. Gerçekten de bu bir Tobin Vergisi mi? Bakalım. Yale Üniversitesi’nin Nobel ödülü almış profesörü James Tobin tarafından öne sürülen “Tobin Vergisi önerisi” “finansal işlem vergisi” kavramına dayanmaktadır. Bu finansal işlem vergisinin konulmasındaki temel amaç ma Basında son günlerde getirilen “sermaye kontrollü amaçlı vergilere” “Tobin Vergisi” denilerek sıklıkla haber yapıldı. Gerçekten de bu bir Tobin Vergisi mi? Elimizdeki verilerle buna Tobin Vergisi demek için çok erken. li bir kaynak yaratmaktan ziyade finansal piyasalarda istikrar sağlamaktır. Yani Tobin Vergisi’nin ilk konuluş amacı vergi geliri toplamak değil. Ancak TCMB’nin web sayfasında bulunan verilere bakıldığında, TL karşılığı yurtiçindekilerle yapılan günlük döviz işlem hacmi 2.2 milyar dolardır. BloonbergHT’nin haberine göre bu işlemden sadece aylık 1 milyar TL Hazine’ye ek gelir sağlayacak. Bu durum yani vergi oranlarının artırılması, finansal piyasalarda istikrardan ziyade gelir getirici amacı baskın kılmaktadır. Hazine’nin menfaatı, finansal piyasa istikranın önüne geçmektedir. Tobin tüm işlemleri kapsar Diğer özellik, Tobin Vergisi’nin oranıyla ilgilidir. James Tobin, 1972’de Princeton Üniversitesi’nde bir konferansta ilk defa bu tarz bir vergiyi dile getiriyor ve sonrasında 1978 yılında yine başka bir konferansta önerdiği sabit, düşük ve advalorem oranlı bir vergiyi öneriyor. Tobin, binde 1 ile binde 5 arası oranlar öneriyor. Ancak bizde yapılan değişiklikte döviz alımında 5 kat bir artış var ki bu vergiye Tobin Vergisi demek pek doğru olmaz. Hele Gider Vergileri Kanunu’nun 33’üncü maddesinde yer alan hüküm uyarınca Cumhurbaşkanı’na bu oranı yüzde 2’ye kadar artırma yetkisi verildiği de dikkate alınırsa söz konusu oransal artış Tobin’i de sollamış bulunmaktadır. Tobin Vergisi tüm finansal işlemleri kapsamaktadır. Hatta bankalar arası işlemleri de. Ancak bizde yapılan düzenleme ile bankalar arası kambiyo işlemleri vergi dışındadır. Bu yönüyle de bu düzenleme Tobin Vergisi sayılmayacaktır. Tobin Vergisi kısa vadeli sermaye hareketlerini hedef almaktadır. Yani gelen yabancı sermayenin ülkeden bir an evvel kaçışını engellemek üzerine kurgulanmış bir vergidir. Oysa bizde yapılan son düzenleme ile herhan gi bir süre kısıtı konulmadan uygulanmaya başlanmıştır. Süre kısıtı olmaması nedeniyle de Tobin Vergisi olarak değerlendirilmemektedir. Konuyu teorik kısımda yorumlamak işin kolay boyutu. Gerek dövize gerekse ithal ürünlere getirilen vergilerin caydırıcılık özelliği hem ülkeden ülkeye hem de o günkü ülkenin konjonktürel yapısına bağlıdır. Yani iktidar tarafından yapılan mali düzenlemeleri bir iktisadi yaklaşımla açıklamak zorunda değiliz. Bu düzenlemeler pekâlâ sui generis bir özelliğe de sahip olabilir. Konuya biraz buradan da bakmak lazım kanısındayım. Söz konusu düzenlemelerin temel amacı piyasa istikrarından ziyade Hazine menfaatı gözetilmiş gibi durmakta. Hazine menfaatı için Diğer taraftan yapılan bu vergisel düzenlemelerin dış ticareti hangi boyutta etkileyip etkilemeyeceği ya da döviz talebinin azalıp azalmayacağı ya da döviz talebinin ne kadar azalacağı, dolayısıyla da döviz kontrolünün ne ölçüde sağlanacağı söz konusu düzenlemelerin Tobin Vergisi olup olmamasına göre herhangi bir değişiklik göstermeyecektir. Söz konusu düzenlemelerin etkisini, ekonomik etkilerini sanıyorum önümüzdeki günlerde hep beraber göreceğiz. Yapılan bu düzenlemeler esasında Tobin Vergisi’nin teorik varsayımlarına pek uymasa da sonuç olarak ne ölçüde Tobin Vergisi’ ne benzediğini dediğim gibi zamanla göreceğiz. Yani elimizdeki bu verilerle buna şu an Tobin Vergisi demek çok erken. Ancak aslolan bir gerçek de var ki o da yapılan bu vergisel düzenlemelerin artık hayatımızda olduğu ve Hazine menfaatı için getirildiği gerçeğidir. Ezcümle Tobin mi ya da Vergisi mi ya da Tobin Vergisi mi? Siz karar veriniz. Saygılarımla.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle