28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İHTİYACI OLANA UYGUN DOZDA Uzmanlar, koranavirüs salgınıyla birlikte mektir, bu da ancak hekim kontrolünde sağlanır. Yanlış dozda kullanımlar ye sıkça dile getirilen D vitaminine karşı uyardı. Prof. Dr. Gülay Karagüzel, “D vi tersiz tedavi veya uygunsuz yüksek dozda kullanım ile kalsiyum yüksekliği ve tamini kullanımında altın kuralımız ‘ihtiyacı olana uygun dozda’ D vitamini ver böbrek hasarına yol açma gibi farklı komplikasyonlara neden olur” dedi. l AA 30 MAYIS 2020 CUMARTESİ EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: EMİNE BİLGET Herkese Bilim Teknoloji dergisinin katkılarıyla hazırlanmıştır DÜŞÜK GELIRLI AILELERIN ÇOCUKLARINA YÖNELIK RAPOR SSıkıkılımlmaa Ani duygu durum değişiklikleri Dezavantajlı bölgedeki çocukların öğretmenleriyle iletişimi yetersiz kaldı, yüzde 51’i öğretmeninden yeterli destek alamadı. Çocukların yüzde 20’sinde davranış değişimi oluştu. Yerinde duramama Sürekli telefonunu kullanma İştah değişikliği Uyku bozukluğu Sürekli bilgisayar oyunu oynama Genel kaygı Sessizleşme değiDşiakvlirkalneırşi FIGEN ATALAY İletişimsiz Ankete katılan TEGV çocuklarının yüzde 38’inin evde ya hiç EĞITIM interneti yok ya da internet hızı ve kotası yeterli değil Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) tarafından yapılan “Covid19 Dönemi Uzaktan Eğitim Durum Değerlendirme Raporu”na göre, dezavantajlı ailelerde öğrencilerin, öğretmen ve sınıf ile canlı etkileşim yüzdesi çok düşük. Çocukların yüzde 7’si öğretmenleriyle hiç iletişim kurmamış. Öğretmeni ile “nadiren” iletişim kuran çocukların oranı yüzde 20’lerde. Yüzde 51’i, evde uzaktan eğitim düzenini kurmakta yeterli öğretmen desteği alamamış. Karantina süreci, çocukların yüzde 20’sinde davranış değişikliğine neden olmuş. İştah değişikliği, uyku bozukluğu, sürekli televizyon izleme bunlardan bazıları. 31 kent, 368 veli TEGV’nin, okulların kapanması ile başlayan uzaktan eğitim sürecinde çocukların ve velilerin tecrübelerinden yola çıkarak uzaktan eğitim ile ilgili genel durum değerlendirmesi yapmak amacıyla hazırladığı rapor için 36 etkinlik noktasındaki çalışanlar tarafından 7 bölgedeki 31 kentten 368 veliye anket uygulandı. 368 çocuğun yüzde 80’ini 2. ve 5. sınıflar oluşturdu. Sonuçlar şöyle: l TEGV çocuklarının yüzde 50’si uzaktan eğitimde bilgisayar, yüzde 59’u cep telefonu, yüzde 28’i tablet kullanıyor. Yüzde 4’ü hiçbir aracı kullanmıyor. l Çocuklar öğretmenleri ve arkadaşları ile çok büyük bir yoğunlukla cep telefonu üzerinden iletişim kuruyor. l Çocukların yüzde 7’si geçen 1.5 aylık sürede öğretmenleri ile hiç iletişim kurmamış. Yüzde 39’unun ise arkadaşları ile iletişim kurmadığı görülmüş. l Uzaktan öğrenme konusunda ekran büyüklüğü, ekran paylaşımı ve veliye ait olması gibi konulardaki kısıtlara rağmen cep telefonunun kullanımı çok popüler. l Uzaktan eğitim için tablet veya bilgisayara ihtiyaç olduğu ise açıktır. Raporun “Öğretmen ve Sı EĞITIME KATILIM TEGV çocuklarının ve velilerinin uzaktan eğitime katılımları şöyle: l EBA’yı her gün düzenli takip eden çocukların oranı yüzde 69. Bu takibin yüzde 83’ü TV kanalları üzerinden. l EBA çevrimiçi portal üzerinden asenkron eğitim takibi oranı yüzde 47, canlı ders katılım oranı ise yüzde 11. nıf ile etkileşim” bölümde şu görüşlere yer veriliyor: WhatsApp birinci “Bu dönemde çocukların öğretmenleri ile en çok telefon ile konuşarak (yüzde 58) ya da WhatsApp (yüzde 73) üzerinden yazarak haberleştikleri görüldü. Çevrimiçi canlı sınıfarda buluşma oranı yüzde 8, hiç iletişim kurmayanların oranı ise yüzde 7’dir. Sınıf ile canlı iletişimin oldukça düşük seviyede olduğu görülmektedir. Çocukların hafta içi öğretmenleri ile düzenli olarak görüşme oranı yüzde 48, haftada 12 gün görüşme oranı yüzde 31, geçen 1.5 ayda yalnızca 1 ya da 2 kez görüşme VELİ ÖNERİLERİ n EBA’daki ders süresi artırılsın. n EBA’daki konu tekrarları azaltılsın. (Veliler çocukların bundan dolayı izlemeyi bıraktıklarını belirtiyor.) n Etkileşimin yoğun olduğu sanal sınıflar oluşturulsun. n Yoğun dosyaların çıktısını almayı gerektiren etkinlikler gerçekleştirilmesin. n Ailelere psikolojik destek verilsin. oranı ise yüzde 21’dir. Düzensiz ve nadiren iletişim toplam olarak yüzde 51’dir. Eğitimde düzen, rutin ve sistemin önemi düşünüldüğünde çocuklarımızın yüzde 51’inin bu düzeni kurmakta öğretmen desteğini almadığı görülmektedir. Çocukların yalnızca yüzde 3’ünün öğretmenleri ile sohbet ettikleri verisi, çocukların kriz ve travma döneminde artan rehberlik ihtiyacının karşılanması, çocuğun kriz ve ihtiyaç anında okul tarafından sosyal ve duygusal olarak desteklenmesi konusunda okulun ve öğretmenin rolünün yeniden değerlendirilmesi yönünde bir ihtiyaç ortaya koymaktadır.” UCUZ TABLET ÜCRETSİZ İNTERNET R aporda, “etkileşimsizliği/ sınırlı etkileşimi arttırmak ve uzaktan eğitimi toplumun her kesiminde normalleştirmek” için şu öneriler yer aldı: l Kriz anında ve sonrasında özellikle sosyoekonomik olarak dezavantajlı bölgelerde sürece uyumda okulun ve öğretmenin rehberliği ve desteğinin sistematik olarak sağlanacağı bir yapı kurulması faydalı olacaktır. l Covid19 döneminde yoğunlukla tecrübe edilen ve başarılı sonuçlar alınan model “senkronize, yüz yüze eğitim, canlı sınıf” olarak ortaya çıkmaktadır ve veliler de bunun ihtiyacını vurgulamaktadırlar. Bu modelin sağlanması için toplumun her kesiminin alım gücüne uygun olarak fiyatlandırılmış basit tabletlerin piyasaya sürülmesine ve internet erişiminin kamu ve özel sektör işbirliği ile düşük gelirli bölgelerde ücretsiz olarak sağlanmasına ihtiyaç vardır. l Eğitim sisteminde kitap defter gibi geleneksel araçların yerini, çocukların tabletlerinin alması konusu konuşulmaya başlanmalıdır. Normal zamanda ve bu gibi kriz anlarında eğitsel araçların devamlılığı sağlanmalıdır. l Çocukların İngilizce ve matematik alanında yalnız çalışmaları daha zordur, bu alanlarda bir yetişkin desteğine daha fazla ihtiyaç duymaktadırlar. Bu alanlarda verimli etüt modelleri çalışılmalıdır. l TEGV eğitim modeli, gönüllüsü ve çocuk erişimi ile ana alanları ile online canlı sınıf eğitimine çok uygundur ve en kısa zamanda bu modeli doğru sistem kurgusu ile hayata geçirmeli, yalnızca kriz dönemlerinde değil sistemli olarak online eğitim faaliyetlerini sürdürmelidir. Neden yaşlandıkça zaman daha hızlı geçiyor diye düşünüyoruz? Acımasız tik tak DERLEYEN: RITA URGAN Orta yaşlılar ve yaşları daha geçkin kişiler sıklıkla zamanın su gibi akıp geçtiğinden yakınırlar. Hatta bu duygu insanların pişmanlık duymalarına da yol açar. Peki, zamanın çok hızlı geçtiği duygusunun çağlar boyunca süregelmiş en gizemli konulardan biri olduğunu biliyor muydunuz? Münih Maximilian Üniversitesi ruhbilim uzmanlarından Marc Wittman ve Sandra Lenhoff, yaşları 14 ile 94 arasında değişen 499 katılımcıdan zamanın akışı konusundaki duygularını, “çok yavaş”tan “çok hızlı”ya uzanan değerlendirmelerini istediler. Örüntü ortaya çıktı Katılımcıların büyük bir çoğunluğunun saatin acımasız bir hızla tıkladığı duygusuna kapıldıkları görüldü. Ancak daha uzun süreler örneğin on yıllar söz konusu olduğunda belli bir örüntü ortaya çıktı: Daha yaşlı kişiler arasında genelde zamanın daha hızlı aktığı algısı egemendi. Bu kişilerden yaşamlarını daha ayrıntılı bir biçimde değerlendirmeleri istendi. 40 yaşın üzerindeki katılımcıların, çocukluklarında zamanın daha yavaş geçtiği ve yeniyetme yıllarından erken erişkinlik dönemine dek bu akışın giderek hızlandığı duygusunu paylaştıklarına tanık olundu. Yaşları daha geçkin olan kişilerin Beynimiz yeni deneyimleri belleğe kodlar ve geriye dönük zaman değerlendirmemiz belirli bir dönemde kaç yeni anı yarattığımıza dayanır. böyle bir duyguya kapılmalarının somut birtakım nedenleri var. Örneğin, doyasıya eğlendiğimizde zaman gerçekten de uçup gider. Yeni bir serüvenin yaşanması, insanlara o anda zaman çok daha hızlı geçiyormuş hissi verir. Ancak sonradan tüm o yaşananlar anımsandığında, insanlara sıradan bir deneyimlerden sadece biraz daha uzun sürmüş gibi gelebilir. Peki, ama neden? Beynimiz yeni deneyimleri belleğe kodlar ve geriye dönük zaman değerlendirmemiz belirli bir dönemde kaç yeni anı yarattığımıza dayanır. Örneğin, bir hafta sonu kaçamağında ne kadar çok yeni hatıra oluşturursak bu hafta sonu belleğimizde o kadar uzun sürmüş gibi gelir. Hammond’ın “tatil paradoksu” dediği bu olgu, yaşlandıkça geriye bakıldığında zamanın insanlara neden daha hızlı geçmiş gibi algılandığı yönündeki en iyi ipuçlarından birini sunuyor. Çocukluktan erken erişkinliğe uzanan dönemde, insanlar çok sayıda yeni deneyimlerden geçip sayısız yeni beceriler edinirler. Ancak erişkinlik döneminde yaşam çok daha tekdüzeleşir ve çok daha az sayıda alışılmadık anlar yaşanır. Sonuçta yaşamın ilk yılları kişinin otobiyografik belleğinde daha fazla temsil ediliyor ve sonradan üzerinde düşünüldüğünde çok daha uzun sürmüş gibi görünüyor. www.scientificamerican.com 10 MADDEDE DİJİTAL KÜLTÜR TANOL TÜRKOĞLU EN POPÜLER 10 TEKNİK BECERİ (2020) n Blokzinciri n Bulut Bilişim n Analitik Muhakeme n Yapay Zekâ n UX (Kullanıcı Deneyimi) Tasarımı n İş Analizi n Satış Ortaklığı (affiliate marketing) n Satış n Bilimsel Bilişim n Video Üretimi Kaynak: LinkedIn.com Bilinenden yüz misli fazla Denizler altında 200 bin virüs! KOOPERATIF Karıncalar engelleri TAŞIMACILIK aşmak için işbirliği yapıyor Çalışmada, yük taşıyan karıncalar sıkıştığında lider karıncalar sürekli olarak potansiyel geçiş yollarını sunuyor ve önerilen rotalar bir çıkış yolu bulunana kadar koordineli olarak deneniyordu. Karıncalar, yön tayin etmedeki güçlüklerin üstesinden birlikte hareket ederek geliyor. İsrail’deki Weizmann Bilim Enstitüsü’nden bilim insanlarının yürüttüğü çalışmada, büyük yüklerin taşınması sırasında karıncaların sergilediği kooperatif taşımacılık incelendi. eLife’ta yayımlanan çalışma, belirli ortamların yaşanabilir olmasını sağlamada kolektif davranışın potansiyel avantajlarını göstermesi açısından önemli. Doğal arazideki taşları taklit eder şekilde engellerle oluşturulan bir alanda yiyecekleri yuvalarına taşıyan karıncaların tüm hareketleri takip edilerek yiyecekler, karıncalar ve engellerin konumları görüntü işleme teknolojisi kullanılarak belirlendi. Engellerin sayısı arttıkça daha karmaşık hale gelen ara zide karıncalar da yavaşladı. Karıncalar yüzde 55 orana kadar engellerle kaplı alanda yollarını bulabilirken bu oran yüzde 60 olduğunda arazinin fiziksel olarak geçilemez hale geldiği görüldü. Arazideki engel sayısı arttıkça karıncaların hedefe ulaşmada modellemeye kıyasla daha başarılı oldukları görüldü. Karıncalardaki kolektif taşıma işlemi, grubun çevresindeki bilgileri algılayan ve yük taşımayan lider karıncalar tarafından yönlendirilir. Yük taşımayan karıncaların hareketini inceleyen araştırmacılar, taşıyıcı popülasyondan 10 cm. mesafeye kadar dairesel bir bölgeye yayıldıklarını ve bu mesafe içindeki engelleri aşmak için grubu yönlendirdiğini keşfetti. www.phys.org Her damla deniz suyunda sayısız virüs bulunuyor ve bunlardan birçoğu hiç bilinmiyor bile. Araştırmacılar ilk kez ne kadar virüsün bulunduğunu belirlediler. Cell dergisinde yayımlanan araştırma yazısına göre 200 bin yeni virüs popülasyonu tespit edilmiş durumda, yani bugüne dek bilinenden yüz misli fazla virüs bulunuyor denizlerde. Virüsler, tropikal kuşaktan Kuzey Kutbu’na, derin denizlerden yüzeylere kadar 80 örnek bölgesinde bulundu. İklim değişimi... Virüslerin balina, yengeç ve özellikle de bakterilere (tek hücreliler okyanuslardaki biyokütlenin yüzde altmışını oluştururlar) bulaşabildiğinden ekolojik rolleri hiç de küçümsenecek gibi değil. Aynı şey iklim için de geçerli. Okyanuslar insanlar tarafından salınan karbondioksidin yarısını soluyor. Yeni bulgu, bu yüzden iklim değişimiyle mücadelede de yardımcı olabilecek. Araştırmacıları özellikle de Kuzey Kutbu sularında çok fazla çeşitli virüsün bulunması şaşırttı. Hint Okyanusu’nun batısı ve Pasifik Okyanusu’nun doğusu daha hiç araştırılmadı. www.sciencedirect.com BIR IMPLANT ILE DEPRESYONDAN KURTULMAK Antistres implantı Bir beyin implantı sayesinde depresyondan kurtulmak mümkün olabilir mi? Epilepsi hastaları ile yapılan bir çalışma, beyne yerleştirilen elektrotların verdiği küçük elektroşoklarla ruh halini değiştirmenin mümkün olduğuna işaret ediyor. Kaliforniya Üniversitesi’nden nörolog Vikram Rao ve meslektaşlarının yürüttüğü ve sonuçları Current Biology’de yayımlanan araştırmada, gözlerin hemen arkasında bulunan orbitofrontal korteks bölgesine yönelik elektriksel uyarımların hastalarda rahatlama ve moral artışı sağladığı belirtildi. 7 hastada kafatası altına yerleştirilen elektrotların, elektriksel veriler topladığı ve bir nöbete dair ilk belirtiler ortaya çıktığında beynin farklı bölgelerine küçük elektrik sinyalleri verdiği çalışmada, orbitofrontal korteksi uyarılan hastalar, kendilerini rahatlamış ve daha enerjik hissettiklerini ifade etti. Gözlemleri de aynı yönde olan araştırmacılar, bu uygulama sonrasında hastaların daha dik oturduklarını ve daha canlı göründüklerini belirtiyor. www.sciencenews.org AY’IN KEŞFİ GİBİ 30 yıldır depresyon üzerine çalışmalar yapan nörolog Mark George (Güney Karolina Tıp Üniversitesi, ABD), “Ay’a uzay aracı göndermek gibi” sözleriyle değerlendirdiği bu araştırmanın nörobilimde temel ve öncü bir çalışma olduğunu ifade ediyor. Beynin dilini anlayabilen ve olumsuz durumlarda müdahale edebilen küçük, implante edilebilir cihaz, mevcut tedavilere cevap vermeyen ağır depresyon vakaları açısından başta olmak üzere önemli bir klinik araç olacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle