23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 5 NİSAN 2020 PAZAR EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ HABER/YORUM Virüsle söyleşi (Korona günlüğü 3) Hiç kimsenin başaramadığı bir işi başarıp virüsü bir yerde sıkıştırdım ve benimle bir söyleşi yapmaya ikna ettim. İlk sorum şöyleydi: “Senim anan baban, kardeşlerin var mı?” Biraz düşündü, birden sevinerek “elbette var” dedi, “dünyadaki herkesin vücudunda benim akrabalarım, büyük büyük dedem, kız kardeşlerim, amcaoğullarım yaşıyor, beni öksüz ve yetim mi sandın?” Ben bu yanıt karşısında biraz afalladım, ama birden başımdan geçmiş bir olayı anımsayıp ona hak verdim. Yıllar önce aşırı çalışmaktan ve aşk acısı çekmekten benim bağışıklık sistemim iyice düşmüş, birden sırtımda, sinir uçlarıma yapışmış altmış sivilce çıktı. Acılar içinde kıvranarak doğru benim için “Tanrı varsa odur” dediğim doktor Prof. Atilla Yosmaoğlu’nun kapısını çaldım. Yosmaoğlu, “yandın ki yandın” dedi, meğer çocukken geçirdiğimiz hastalık suçiçeği virüsü daha sonra insanın sinir uçlarına yerleşip yıllarca orada sıcacık yuvasında yaşıyorlarmış. Benim ne zaman bağışıklığım düşmüş, onlar da hemen harekete geçip zona sivilcelerini oluşturmuşlar. Kısaca yıllar sonra virüs olduklarını hatırlamışlar. Yosmaoğlu ne yaptı, her gün lazerli bir iğneyle o sivilcelere bir ilaç yolladı. Ne olduğunu hiç söylemedi ve altmış günün sonunda ben, tüm hastalık boyunca hayalini kurduğum mavi bir denize kavuştum. Korona bana dürüstçe yanıt vermiş. Evet, onun akrabaları, annesi, babası bizim vücudumuzda yaşıyorlar. Yani virüsümüz öksüz ya da yetim değil. Hemen ikinci sorumu sordum: “Akrabaların seni nasıl karşıladı? Neden bu kadar çabuk yayılıyorsun?” Virüs biraz düşündü, başını kaşıdı ve yanıtladı: “Şimdi benim akrabalar çok uzun süredir insanlarla yaşadıklarından kendilerini ortama uydurmuşlar, belli zamanlarda ortaya çıkıp tedavisi bulunmuş hastalıkları yeniden başlatıyorlar. Tedavi bulunduğu için de ölüm sayısı giderek azalıyor. Oysa biz acemiyiz, telaşlıyız, bir an önce yaşama tutunmak için önümüze gelene saldırıyoruz. Biz yarı ölüyüz, yaşamak için hemen beslenmemiz gerek, insanların akciğerlerinde bizi yaşatacak bir protein var, ona hemen ulaşmalıyız, saldırımız bundan. Geçenlerde bir grup arkadaşımız Amerika’da altı aylık bir çocuğun küçücük ciğerlerine yapışıp ölümüne neden oldular. Onları aforoz ettik, yola çıkarken bir sloganımız vardı: ‘Çocuklara asla bulaşmayacağız!’ Neden bu slogan diyebilirsin, şöyle düşün biz de çocuk sayılabiliriz.” “Tamam, seninle gelen salgını ortaçağdaki vebaya benzetiyorlar. Ne diyorsun?” “Şimdi biraz insaflı olalım, doğrudur veba da benim akrabaların yaptığı dehşet verici bir salgın, ama o günlerin öncesinde Papa, insanlara ‘Kediler şeytandır’ diyerek binlerce kedinin yakılmasına neden oldu. Ardından çok hızlı üreyen ve meydanı boş bulan fareler, virüsü her yere taşıdı. Şimdi bizim oluşturduğumuz bu salgını önlemeniz için size bazı ipuçları vereceğim. Birincisi herkes gördü, artık biz de suçiçeği ya da sarılık hastalığı yapan virüs akrabalarımız gibi sizin vücutlarınızda hastalık yapmadan yaşayabiliriz. Çok zorlanmadıkça ölüme neden olmadan. Bunun için yavaş yavaş değişiyoruz, zararımız milim milim azalıyor. Sonunda birlikte yaşamayı öğreneceğiz.” “Peki, sırada bekleyen başka virüsler var mı?” Virüs acıyla başını sallıyor, “Olmaz mı?” “Birincisi attığınız bombalar, değiştirdiğiniz genetik kodlar, başınıza olmadık işler açacak, en önemlisi de dünyanın iklimini değiştirdiniz, yüzyıllardır kendi halinde duran buzullar erimeye başladı. O buzulların içinde benim yüz bin yıllık akrabalarım donmuş halde duruyorlardı, şimdi buzullar eriyince onlar yeniden canlandı ve kim bilir ne hastalıklar yapacaklar, ben de bilmiyorum. Yakın akrabalarımı tanıyorum ama onların ne yapacakları bizim için de meçhul. Bu arada bizim de biraz azalmamız gerekiyor, basit bir maskeyle pek çoğumuz sizlere bulaşmadan yarı yolda telef olabiliriz. Ama Dünya Sağlık Örgütü bile maske takmayın diye tutturdu. Sonra vazgeçti, bu bilgisizlik nedir Allah aşkına!” “Senin için bir laboratuvar virüsü diyorlar, yani sen seni yaratanların elinden kaçıp özgürlüğünü ilan etmişsin!” “Hayda ben kendiliğimden geldim, bir de baktım o akciğer senin bu akciğer benim dolaşıyorum. Ama HIV virüsünün laboratuvardan kaçtığını biliyorum. HIV yayılırken ‘bu sadece eşcinsellere bulaşıyor’ diye bir yalan söyleyip HIV’in çoğalmasına neden oldular, neyse henüz bize böyle söyleyen yok. Çocuklar dışında her yerdeyiz, benim ricam bizim de ortama uyum sağlamak için sürekli değiştiğimiz günlerde sokağa çıkıp pek dolaşmayın, bulduğumuzu hasta ediyoruz. Ne söyleyeceğini biliyorum: ‘Bizim ülkemiz yoksul, üretim yok, insanlar sokağa çıkmadan evine ekmek parası götüremezler.’ Bu durumu biz de fark ettik. Bu nedenden en çok burada değişmek için çabalıyoruz, virüslerin de insafı vardır. Hoşça kal.” Virüs uzaklaştı, ben sustum. 5 NİSAN 2020 SAYI: 34514 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ek Yayınlar) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 05:05 06:34 13:12 16:48 19:40 21:03 Ankara 04:52 06:19 12:56 16:32 19:24 20:45 İzmir 05:19 06:43 13:19 16:55 19:45 21:04 Çocukluğunda Yosif’in kısaltması olan Soso diye çağrılırdı. Devrimci yıllarında kendisine Koba dedirtti. Halkın canına okuyan “küçük babası” olunca, şahsına “çelikten” anlamına gelen Stalin adını uygun gördü. Gürcü kanı akan damarları, yıllar geçtikçe adına yakışacak biçimde sertleşmişti. Had safhada ateroskleroza hastalığından mustaripti. Geçirdiği bir dizi kalp krizinden sonra sigarayı bırakmış, votkayı hayli azaltmış, çay içiyordu. 28 Şubat 1953 gecesi, sözde iki Sovyet yönderini öldüren, özde Yahudi doktorları ortadan kaldırmak üzere bizzat kendi yakın çevresinin uydurduğu Beyaz Önlüklüler Komplosu’nu görüşmek üzere Sovyet Başkanlık Kurulu, Prezidyum’un yirmi beş üyesini Kremlin’e çağırdı. Toplantı, saat gecenin on birine doğru bitti. Stalin, Kremlin’in kapısında bekleyen üç adet ZIS 110’dan birine binerek, Orlof Prenslerinin Moskova yakınlarındaki eski yazlık sarayı, Kuntsevo’daki yerleşkesine hareket etti. Sovyet halkının küçük babası, yoldaşları tarafından öldürülmekten giderek daha çok korkuyordu. Her iş günü bitiminde şahsını kapıda üç araba bekliyor, hangisine bindiğini kimse görmüyor ve diğer iki araba, farklı güzergâhlar izleyerek şaşırtmaca yapmaya yarıyordu. Meçhule açılan yedi kapı Hayli geç akşam yemeğini salonda, yakın çevresini oluşturan Beriya, Malenkov, Bulganin ve Kruşçev’le yedikten sonra; yine kimsenin hangisine girdiğini gör gece önce ay nı masada olduk ları Beriya’yı ara dı, ama ulaşama dı. NKVD* başka nı yer yarılıp içine girmişti. Bu çok tuhaftı. Bir gece önce Despotun ölümü birlikte yemek yediği takım ve ni mediği, bilmediği ve hepsi kurşun geçirmez yedi odadan birine, uyumaya çekildi. Ertesi gün takvimler 1 Mart’ı gösteriyordu. Stalin gün boyu ortada görünmedi. Hangi odada kaldığı da meçhuldü. Saray personeli telaşlanmaya başlamıştı, ama şahsının rahatsız edilmemesi yönündeki kesin emri yüzünden kimse aramaya cesaret edemiyordu. Stalin’in güvenlik subayı Piotr Lozgaçev, akşamüstü Kremlin’den gelen Politbüro yazışmaları bahanesiyle oda kapılarını tıklatmaya başladı. Hiçbirinden cevap alamayınca, çelik kapılar tek tek kırılmaya başlandı. Bu da epeyce zaman aldı. Doğru odayı bulduklarında, Stalin pijamalarıyla yerde yatıyordu. Saray personeli, despotu salondaki kanapeye taşıdılar. Muhtemelen beyin kanaması geçirmiş, pantalonu idrarıyla ıslanmış ve kendinde değildi. Ama yaşıyordu. hayet ortaya çıkan Beriya başına toplandığında Stalin hâlâ yaşıyordu, ama beyin kanamasının üstünden 24 saatten fazla geçmişti. Beriya, 2 Mart sabahına kadar doktor çağrılmasına izin vermedi. Sonradan ortaya atılan iddialara göre Stalin’in bir numaralı “temizlikçisi” NKVD başkanı, despotun doktorları hedef alan Beyaz Önlükler Komplosu’ndan haberdar ve zaten Stalin’in yerine kendisinin geçeceğinden emindi. Dolayısıyla ölümü işine geliyordu. Nihayet çağrılmasına izin verdiği doktor ekibi Stalin’e artık çok geciken tıbbi müdahaleyi yapmaya çalışırken tiyatro oynuyor: “Yoldaş Stalin’in canından sorumlusunuz! Yaşatacağınıza garanti verin!” türünden tehditler savuruyordu. Oradaki herkes, onun Stalin’in yerine geçmeyi beklediğini biliyordu. Gözünü can çekişen des Veliaht temizlikçi olunca pottan ayırmıyor, taht bekleyen veliaht heyecanıyla arada bir yanına yaklaşıp “Stalin yoldaş, Po Stalin’e doktor çağırmaya tek litbüro üyelerinin hepsi başucun yetkili, SSCB’nin bir numaralı em da. Bize bir şeyler söyle!” diye niyet yetkilisi Beriya idi. Özel ka bağırıyor, komadaki yoldaştan lemi Georgi Malenkov, zaten bir tabii ki yanıt alamıyordu. Son kez kalkan sol yumruk Stalin’in can çekişmesi, 5 Mart’a kadar sürdü. Kızı Svetlana da babasının Azrail ile boğuşmasına tanıklık edenler arasındaydı. Svetlana’nın anı kitabına göre Stalin o gün aniden gözlerini açtı, çevresindekilere baktı, sol kolunu düşmanca bir tavırla havaya kaldırdı ve son soluğunu verdi. Ünlü Rus besteci Sergey Prokofyev, halkın küçük babası’ndan 50 dakika önce, aynı gün ölmüştü. Stalin’in kaybını gölgelemesin diye sessiz sedasız gömüldü. Pravda gazetesi, dahi müzisyenin ölüm haberini mezara konulduktan bir hafta sonra verdi. Stalin’in gömü töreni, Moskova’da 6 Mart’tan 9 Mart’a kadar sürdü. Giderayak da epeyce can aldığı söylenebilir, çünkü cenazesini görmeye gelen milyonlarca yoldaşın yarattığı izdihamda, 1500 kişi ezilerek öldü. Kaybına yakın çevresinden çok Sovyet halklarının ve dünyadaki yoldaşların ağladığı Stalin, önce Kızıl Meydan’daki anıt mezara, Lenin’in yanı başına gömüldü. Beriya, muradına eremedi. 26 Haziran 1953’te NKVD’deki adamlarıyla birlikte tutuklanıp kurşuna dizildi. Stalin’in yerine geçen Nikita Kruşçev, 1961’deki parti kongresinde selefinin tüm kanlı geçmişini belgeleriyle ortaya koyarak saygınlık kültünü yerle bir ve manevi mirasını reddetti. Aynı yıl 31 Ekim gece yarısı, Stalin’in cenazesi Lenin’in yanından alınarak anıtkabirle Kremlin duvarları arasına, ileride SSCB yöneticilerinin mezarlığı olacak bir yere gömüldü. *İç İşleri Halk Komiserliği Virüs iktidarı kibarlaştırdı. +65 üstüne Danimarka’nın kahramanı.. Yazıldığı dönem salgın dönemi idi. “yaşlı” demek “hedef Ama Hamlet’in savaşı göstermek” sayılacağı virüse değil, babasını için olmalı yetkililer, öldürüp kral olan ve “büyüklerimiz” falan annesiyle de evlenen demeye başladılar. Oysa Dünya Sağlık Hepimiz Hamlet’iz amcasına karşıydı. Çok şükür bizim devlet Örgütü (DSÖWHO) üç geçmişimizde böylesi yıl önce yaş dilimlerini yeniden belirlemişti. (017 Ergen / 1865 Genç / 66 Bugünkü gibi çok feci bir salgın ve karantina döneminin ürünü. bir kepazelik yok. Zaten bizde epeydir sahnelenmiyor. Ama bir süre hep birlikte 79 Orta yaş / 8099 Yaşlı 1600’lü yılların İngilteresi’ni oynayacak gibiyiz. Cumhuriyet 07.8.2017) 9 yaşında nasıl “ergen”, hele 79’unda neden “genç” olunur de veba sarmıştı. Bulaştığı herkesi hasta ediyor ve öldürüyor ya da Can Yücel “To be or not to be”yi , bu günlerimizin şair sezgisiyle mi “Bir ihtimal daha diye sual eden çıkmadı. öldürmüyordu. var o da ölmek mi dersin?” Çünkü dünyayı yönetenler, Shakespeare de bu yüzden diye çevirdi? doğayı, toplumları sömürenler, olacak, Hamlet’in eline bir Yoksa babası Hasan savaşlara, yoksulluğa sebep kuru kafa veriyor ve şöyle Âli Yücel’in tasavvuf ehli olanlar bu yeni sınıflamadan dedirtiyordu: olmasının mı etkisinden kaldı? çok mutlu oldular. “(To be or not to be) Olmak HHH WHO’nun görevi zaten biraz ya da olmamak, Bizim iktidar mizaha, latifeye, da bu. İşte bütün mesele bu!” karikatüre virüs gözü bakıyor. HHH HHH Baştan beri aralarına sosyal Olağanüstü hal biraz da İlk çeviriyi Sabahattin mesafe koydular. sırtüstü hal demek. Eyüboğlu yapmıştı. Neden? Bu pozisyonda okumak Can Yücel ise daha sonra Soruyu aynı dönemlerde keyifli de yazmak çok riskli. Hamlet’in bu tiradını feryadını Meclis’te birlikte olduğumuz Hele sosyal medyaya karantina ruhuna uygun hale eski bir AKP’li vekile sordum. yazmak bela aramaktan getirdi: Reyiz’den ya korkuyordu ya bir farksız. “Bir ihtimal daha var. O da şeyler umuyordu. “Bizi virüs değil düzeniniz ölmek mi dersin?” Elimi yakaladı. “Açıklayayım öldürecek!” diye tweet atan Kim dayanabilir zamanın ama sakın adımla falan kamyon şoförü de içeri kırbacına? yazmaya kalkma” dedi. alınıyor, “IBAN edenlerle Zorbanın kahrına, gururunun Takıldım: iman edenleri” kafiye yapan çiğnenmesine, “Reyiz’den korktuğunuz gazeteci de. Sevgisinin kepaze kadar Allah’tan korksanız, Reyiz’in bunda bir günahı edilmesine, hepiniz sorgusuz sualsiz elbette yok. Fırsatını kollayıp Kanunların bu kadar yavaş cennetliksiniz!” gözüne girmek isteyen çok. Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk Sonra da üsteledim: HHH yürümesine, “Pekiyi Tayyip Bey neden Reyiz’li yazı riskli.. Kötülere kul olmasına iyi bu kadar esprisiz? Saatlerce Reyiz’siz yazı ise kimi insanın konuşuyor. En küçük bir latife okur için Çin’in yarasa Kim ister bütün bunlara yok. Oysa nutuklarını yazan bir haşlamasından daha tatsız ve katlanmak sürü de danışmanı var.” anlamsız. Ağır bir hayatın altında Parmak ısırtan bir yanıt Olağanüstü günlerden inleyip terlemek, veriyor: geçiyoruz. Ölümden sonraki bir şeyden “Kuran’a uygun siyaset izliyor En güvenli yazı, “The” korkmasa, da ondan!” danışmanlar gibi tarihten O kimsenin gidip de HHH malzeme üretmek. dönmediği bilinmez dünya Belki de haklı. Onlar IBAN’dan “Atatürk’ün Ürkütmese yüreğini? Kuran 6 bin 666 ayet ve 600 Tekâlifi Milliyesi” ile “zekât ile Bilmediğimiz belalara sayfa. İçinde bir tek latife yok. fitre” çıkarırlarsa, bendeniz de atılmaktansa Çünkü Kuran, dünyayı ve koronavirüsten kuşkonmazlı Çektiklerine razı etmese ahireti düzenleyen bir tür İslam omlet değil ama Hamlet insanı? anayasası. Anayasada mizah çıkarırım. Bilinç böyle korkak ediyor olmaz ki. HHH hepimizi: İncil’de Tevrat’ta da mizahın Hamlet de Covid19 gibi, HHH kırıntısı yok. yerli ve milli değil. Hamlet, 420 yıl önceki Batılı liderler yine de esprili. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr CENAZE TÖRENİNE POLİS ENGELİ Helin Bölek toprağa verildi Grup Yorum’a yönelik baskıların sona ermesi talebiyle başladığı ölüm orucunun 288. gü nünde yaşamını yitiren Grup Yorum üyesi Helin Bölek için yapılmak istenen cenaze töreni polis tarafından engellendi. Bölek’in, Sarıyer Armutlu Mahallesi’ndeki “Di reniş Evi”nde bulunan cenazesi, dün sabah er ken saatlerde Okmeydanı Cemevi’ne getirilmek üzere cenaze aracıyla yola çıkarıldı. Ancak ce naze aracının önü Nurtepe Kavşağı’nda polis lerce kesildi. Cenaze aracının şoförü ile Helin’in ailesini taşıyan servis aracının şoförü gözaltı na alındı. Polisler, cenazenin doğrudan Feriköy Mezarlığı’na götürülüp defne dilmesini istedi. Aile ve avukat ları ise cenazelerini önce Ok meydanı Cemevi’ne götürülerek oradaki gasilhanede yıkanma sı gerektiğini belirtti. Ancak po lis izin vermedi. Okmeydanı’nda bulunan İdil Kültür Merkezi ve Cemevi’ne giden yollar, polis Pelin Bölek tarafından sabahın erken saatlerinde kapatıldı. Engellemele re ve koronavirüs salgınına rağmen cenaze tö renine katılmak isteyen onlarca kişi polise tepki göstererek Feriköy Mezarlığı’na doğru yürüyüşe geçti. Kitlenin önü polisler tarafından kesildi. Bu duruma tepki olarak oturma eylemine başlayan yurttaşlara polis tazyikli su ve biber gazı ile mü dahale etti. Çok sayıda kişi gözaltına aldı. Seyyar gasilhane kuruldu Bölek’in cenazesi polis zoru ile Feriköy Mezarlığı’na götürüldü. Mezarlığa Bölek’in yakınları dışında kimse alınmadı. Burada kurulan seyyar bir gasilhanede yıkanan Bölek, gözyaşları içerisinde toprağa verildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet CUMARTESİ ANNELERİ’NDEN VİDEOLU MESAJ Türkoğlu’nun failleri soruldu Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini arayan Cumartesi Anneleri, 784. haftadaki basın açıklamasını koronavirüs salgını nedeniyle internet üzerinden gerçekleştirdi. Anneler bu hafta gözaltında kaybedilen Talat Türkoğlu’nun faillerini sordu. Basın açıklamasını, Talat Türkoğlu’nun kardeşi Münibe Türkoğlu Yeprem, yayınlanan videoda okudu. Açıklamada özetle şu ifadeler yer aldı: “1997’de Talat Türkoğlu’nun eşkâl, kullandığı saat, giysi, ayakkabı, cüzdan bilgilerini ayrıntıları ile veren JİTEM mensubu Kasım Açık, Talat Türkoğlu’nun Edirne yakınlarında bulunan Çadırkent’te polisler, askerler ve itirafçılardan oluşan bir ekip tarafından sorgulandığını, işkence ile öldürülerek cesedinin Meriç Nehri’ne atıldığını itiraf etti. Olay yerinin krokisini çizdi. Katılanların isimlerini verdi. Kasım Açık’ın ifadesi üzerine Türkoğlu ailesinin ek bir soruşturma yapılması için savcılığa yaptığı başvuruda etkin bir soruşturma yürütülmeden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi. AİHM’ye taşınan davada ise Türkiye, etkili bir soruşturma yapmadığı ve Türkoğlu’nun yaşama hakkını korumaya yönelik yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesiyle mahkum oldu. Ancak sonuç alınamadı. Artık yeter. Kamu gücünü kullanan kişi ve kurumların sebep olduğu hak ihlallerine karşı anayasal yargı denetimi yapmakla görevli olan Anayasa Mahkemesi’ni, Türkoğlu davasında cezasızlığa ve inkâra son verecek, evrensel ölçütlere uygun bir yargılamanın önünü açacak şekilde karar vermeye çağırıyoruz.” l İSTANBUL/Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle