18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ [email protected] TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 11 16 MART 2020 PAZARTESİ Kendimizi düzeltmezsek, insana ve yaşama değeri öne çıkarmazsak gideceğimiz bir yer yok Insanlar artık bıktı l ÜMİT BOYNER: Şu anda birçok ülkede sert üslupla kutuplaştırmanın prim yaptığını ya da bölyönet anlayışının hâkim olduğunu görüyoruz. İnsanlar artık bıktı. Şiddet bu kadar hayatımızın parçası olunca hayatın tadı da kaçıyor. l Ekonomi denildiği zaman ihracat şu kadar arttı, faiz doğru mudur, kur ne olacak sorularının cevabından önce eğitim ve hukuka bakmak lazım. Bunlar sağlanmadığı sürece biz sürekli tekerleği çevirmiş oluyoruz, ileri gitmiyoruz. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkan Yardımcısı, Hedefler İçin İş Dünyası Platformu Yönetim Kurulu Başkanı ve Boyner Grup Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner, ekonomi denildiği zaman ihracat şu kadar arttı, faiz doğru mudur, kur ne olacak sorularının cevabından önce, eğitime ve hukuka bakmak gerektiğine dikkat çekerek “Bunlar sağlanmadığı sürece biz sürekli tekerleği çeviriyoruz, ileri gitmiyoruz” dedi. Boyner, toplumsal cinsiyet eşitliğini sadece kadın hakları meselesi değil, bir demokrasi meselesi olarak gördüğünü vurgulayarak, çok fazla politize olmanın da gelişimin önünü tıkadığını söyledi. Koronavirüsle ilgili “Dünyayı çok kirlettik, kaynaklarını çok kısıtlı hale getirdik. Bunların mutlaka bir bedeli de vardır” diyen Ümit Boyner ile kadına şiddeti, Türkiye ekonomisini ve son gelişmeleri konuştuk. Dile dikkat edilmeli n Kadına yönelik şiddet son yıllarda çok arttı, neye bağlıyorsunuz? “Daha fazla görünür oldu o yüzden artmış görünüyor” diye bir argüman da var. Görünür olması bence iyi oldu. Bu konuda duyarlılık, örgütlenme hatta iş dünyasının bu konu ya müdahil olması, dikkat çekmesi de şiddeti görünür kıldı. Seslendirilmeyen olaylar ortaya çıktıkça şiddetle mücadele gereği ve iradesi de arttı. Şiddet sadece fiziksel şiddet de değil, üslubunuzla, iş yerinde mobbingle, hayatımızın aslında ciddi bir parçası. Hâlâ kadına şiddetle ilgili yeterli düzenlemeler yapılmadı ve uygulanmıyor. Şiddetle ilgili suçlarda hâlâ hafifletici birtakım unsurlar olabiliyor. Tüm bunlarla ilgili duyarlılığın gelişmesi çok önemli. Toplumda rol model olan kişilerin üslupları, başkalarına hitap biçimleri şiddet taşıdıkça, vatandaşta da bir etki yaratıyor. Bu dile dikkat etmek gerek. Rol modellerdeki öfke, toplumun diğer katmanlarını da etkiliyor. Hayatın tadı kaçıyor n Özellikle siyasette, yönetenlerde kutuplaştırıcı dil hâkim, bu da körüklemiyor mu şiddeti? Şu anda birçok ülkede sert üslupla kutuplaştırmanın prim yaptığını ya da böl yönet anlayışının hâkim olduğunu görüyoruz. Bu, sürdürülebilir bir durum değil. Toplumun dokusunun sağlığı açısından son derece zararlı bir durum. İnsanlar artık bıktı!. Çünkü şiddet bu kadar hayatımızın parçası olunca hayatın tadı da kaçıyor. Şiddet dilini kullananlar da, toplumları yönetenler de bu üsluptan vazgeçmedikçe toplumun huzur bulması zor. n Yasalarda hangi eksikler var? Yasaların uygulanmasıyla ilgili eksikler var. Şimdi İstan bul Sözleşmesi’ni nasıl değiştireceğiz değil, nasıl iyi uygula yacağız diye düşünme zamanı. Demokrasi meselesi n Kadına karşı şiddette ülke içinde bir seferberlik ruhu sağlamak mümkün mü? Cinsiyet eşitliğinde dilimize bile yerleşmiş sorunlu bir kültürümüz var. Kadını önce ailedeki yeriyle değerlendiren bir gelenekten geliyoruz. Kadın önce anne, yuvayı yapan bir dişi kuş. Kadının birey olarak hakkı biraz daha geride kalıyor. Bu değişmezse şiddetin azalması çok zor olacak. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sadece kadın hakları meselesi değil, tüm toplumun huzur ve refahını etkileyen bir ‘demokrasi’ ve “haklar” meselesi olarak görüyorum. n Boyner olarak kadınlarla ilgili çokça projeniz var, yeni dönemde neler olacak? 8 Mart’ları 12 yıldır kampanyalarla karşılaşıyoruz. Kutlama değil, farkındalık günleri bizim için. Kadınların ve toplumsal cinsiyet eşitliğinden yana olan herkesin sesini taşımayı bir tür sosyal sorumluluk olarak görüyoruz. KAGİDER’le “İyi İşler” projemiz sürüyor. Şimdi Boyner’de “Seninle Tamam” projesine başlıyoruz. Kadına yönelik şiddetle ilgili 2004’te KAGİDER ile bir çalışma yapmıştık. O dönemde birçok şirketi yanımıza çekememiştik. Çünkü şiddet kelimesi ile bile yan yana gelmek istemiyorlardı. Ama şiddetin hayatın çözülmesi gereken bir gerçeği olduğu ortaya çıkınca herkes bir adım öne çıktı, birilerinin öncü olması gerekiyor. Ümit Boyner ZIHNIYET DEVRIMI ŞART l Hâlâ yönetimlerinde kadının adı bile okunmayan iş örgütleri var... Bir zihniyet devrimi lazım. İş dünyası uzun zamandır kendini sorguluyor. Hatta erkekler bir kadının liderliğiyle “Yanındayız” derneğini kurdu. “Siz iş örgütüsünüz çevreyle, demokrasiyle, anayasayla ne ilginiz var” sorularının çok manasız olduğu ortaya çıkıyor. Herkes sadece kendi iştigal alanında dursa memleket daha kolay yönetilir gibi düşünülse de öyle olmadığı ortada. l Kadının istihdama katılımının artırılması için hangi adımlar atılmalı? Eğitime katılım arttıkça kadınlar iş hayatına daha fazla giriyor diye bir kabul var, bir noktaya kadar doğru. Ama eğitim alıp çalışmayan çok fazla kadın var. İş ve ev hayatını dengeleyici politikalar şart. Kreşler, doğum izinleri, süt izni bütün buralarda atılması gereken çok adım var. Hâlâ işe alımlarda kadınlara doğum yapacak mısın, çocuk düşünüyor musun diye soruluyor. İşveren açısından da erkeğin daha verimli olacağı kabulü var. Bu zihniyet değişmek zorunda. Günden güne risk yönetiyoruz n Ekonomi zor bir dönemden geçiyor, iş dünyası olarak hangi zorlukları yaşıyorsunuz? Türkiye’nin şu anda üzerinde en çok durması gereken şey insan kaynağına yatırım olmalı. Bundan hareketle daha fazla katma değer, teknoloji, fikir üreten bir ülke haline gelinebilir. Yoksa faiz oranı, para politikası, kur, şu bu tamamen bir sonuç. Laf sürekli yatırımlara, mikro reformlara geliyor ama reformların temelinde insan kaynağına yatırım ve eğitim var. Uzun dönemde sorunları çözmemiz bazı temel konulara girmemizi gerektiriyor. Eko nomi ile ilgili bu süreçte aslında fazla söylenecek bir şey de yok. Günden güne risk yönetiyoruz. Hukukun öngörülebilirliği şart. Evrensel değerlerin hukukta kendini bulması çok önemli. Türkiye bu konuda doğru yerde değil. Bu da doğru bir yatırım ortamı önümüze çıkarmıyor. Doğru bir yatırım ortamı hukukta istikrarın sağlandığı bir ortam demektir. Ekonomi dendiği zaman ihracat şu kadar arttı, faiz doğru mudur, kur ne olacak sorularının cevabından önce eğitim ve hukuka bakmak lazım. Bunlar sağlanmadığı sürece biz sürekli tekerleği çeviriyoruz, ileri gitmiyoruz. BILIM ÖDÜLLENDIRILMELI n İş dünyası da sürekli yetişmiş eleman bulamamaktan şikâyetçi ne diyeceksiniz? Türkiye’nin işsizlikle ilgili genel bir sorunu var. Talep edilen beceri ile yetiştirilen eğitilen arasında ciddi bir uyumsuzluk var. Eğitim sistemi ihtiyaç duyulan elemanı yetiştirmiyor. 2030’a kadar işgücü nüfusu 65 milyona çıkacak. İyi eğitim verebilirsek bu bir fırsat olabilir. Eğitemezsek de çok daha büyük bir işsizlikle karşı karşıya kalırız. n Ama eğitim sistemi de sürekli değişiyor nasıl olacak bu? Teknik eleman, bilim insanı yetiştirme konusunda çok geride kaldık. Özgür düşünce, araştırma ortamı olmayan bir yerde bilimin yeşermesi çok kolay değil. Bilim sadece makine yapmak değil, araştırma yapabilmek, yaratıcı olabilmek bunu açıkçası ödüllendirebilecek bir ortama ihtiyacımız var. Türkiye’de o ortam şu anda yok. KARARLAR ORTAK ALINMALI n TÜSİAD başkanlığınız döneminde de bu sorunları dile getirdiniz, ama hukuk devletinden ve kaliteli eğitimden sürekli bir uzaklaşma yok mu? Küresel konjonktüre baktığımız zaman insanlık olarak yolun sonuna geldik diye düşünüyorum. Artık karar zamanı. Kendimizi dünya olarak düzeltmezsek insana ve yaşama değeri öne çıkarmazsak gideceğimiz bir yer yok. İnsan, çevre, dünya bitiyor. Küreselleşmenin yarattığı sıkıntıları da gö rüyoruz. Daha dengeli bir gelir dağılımı, daha katma değer yaratan, çevreye saygılı bir üretim, daha sağlıklı şehirleşme, bölgesel gelişme oranlarının bir parça daha normalleşmesi çok önemli. Çok fazla politize olmak da gelişimin önünü tıkıyor. Bir parça toplum ve iş dünyasıyla devlet arasındaki rollerin daha eşit paylaşılması, sorumlulukların daha eşit paylaşılması gerekiyor. Tepeden inme olmuyor, en azından kalıcı olmuyor. Toplu mu, iş dünyasını, üretenleri belli reformların, kararların ortağı yapmadığınız zaman başarısız oluyorsunuz. Büyüme sağlıklı değil n Türkiye’nin şu anda çözmesi gereken can yakıcı sorunu hangisi? İstihdam. Genç işsizliğinin bu noktada devam ettiği bir büyüme sağlıklı değildir. Gelir dağılımında eşitliği sağlamada yanlış yoldayız. Adım atmak gerekiyor. Ümit Boyner, Şehriban Kıraç’a konuştu. Virüsün etkilerini araştırıyoruz n Şu anda tüm dünyada ilk gündem maddesi koronavirüs oldu, ne gibi önlemler alıyorsunuz? Hiç tecrübe etmediğimiz bir durum yaşıyoruz. Paniğe kapılmadan aklıselim hareket etmek önemli. Birçok işyerinde evden çalışma gibi önlemler alınıyor, yeni modeller üzerinden çalışılıyor, biz de bu modellere bakıyoruz. Grup olarak çok markalı “allline” mağazacılığa ciddi yatırım yaptık, şu anda internette müşte ri trafiğimizin yüzde 85’i, satışlarımızın yüzde 60’ı mobil perakendede. Dünya bir seferberlik içinde önlem almak ve hazırlık yapmak zorunda. n Hedefler İçin İş Dünyası Platformu olarak neler yapıyorsunuz? Platform, TÜSİAD, TÜRKONFED ve Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı işbirliğiyle kuruldu. TÜSİAD ve TÜRKONFED’in üye tabanında yer alan 40 binden fazla şirketi, 250’den fazla iş dünyası örgütünü ve BM Kalkınma Programı’nın geniş bilgi ağını bir araya getiriyoruz. Üç temel alana odaklanıyoruz. Birincisi iş dünyasını doğal afetlere hazırlayabilmek. Depremin, koronavirüsün ekonomiye etkileriyle ilgili çalışmalar yapmaya başladık. İkinci çalışma alanımız işletmelerin sürdürülebilirlik anlamında geleceğe hazır olmaları. Üçüncüsü kapsayıcı büyüme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği. Yeniden devlet, bilim ve uzmanlar İngiltere’de hükümet kamu harcamalarını, yatırımlarını büyük ölçüde artıran maliye politikasını açıkladıktan sonra, Muhafazakâr Daily Telegraph, “Thatcherizme sırt çevirdiler”; The Guardian, “Şimdi hepimiz Keynesçiyiz” diyordu. Gerçekten de İklim Krizinin etkileri, Covid19 ile gelen halk sağlığı krizi, devletin yönetici gücünün, bilimin ve uzmanlığın önemini vurgulayarak “zamanın ruhunu” yeniden şekillendiriyor: Krizlerin yönetimi bilimi ve uzmanlığı değersizleştiren (postmodern, dinci) şarlatanlara, serbest piyasa ayetullahlarına bırakılamaz! Uğursuz ittifak Bu ayetullahlar, 1980’lerden bu yana, “küreselleşme engellenemez”, “devlet müdahalesi piyasaların işleyişini çarpıtır”, “devlet piyasaların karşısında etkisizdir” savlarıyla devletin, uzun dönemli rasyonel planlar, bilimsel öneriler üreten uzmanlarını, üniversitelerdeki eleştirel sesleri susturdular. Serbestlikle özgürlüğü birbirine karıştıran liberal entelijansiya, “hakikat” kavramını, teorik kesinliği yadsıyarak, kimlik siyaseti adına vatandaşlık kurumunu yıpratarak, bilimi ve tarihi rekabetçi söylemlere indirgeyen postmoderizm(ler) den aldığı destekle bu ayetullahların toplumsal yüzü, “yararlı salağı” oldu. Türkiye’de de “demokratikleştirme” fantezisiyle serbest piyasa ayetullahlarının ve emperyalist sistemi yönetenlerin gözlerini kamaştıran siyasal İslam, bu “yararlı salakları” devraldı, onların yardımıyla, bilimi sorgulayarak, kimlik siyasetini istismar ederek, kapitalist devleti, “atanmışlar seçilmişlere karşı”, “evrim teorisi de bir görüştür” safsatalarıyla işgal etti. Serbest piyasa ayetullahlarının ideolojisi, 2008 yılında, ABD Merkez Bankası Başkanı Greenspan, ideolojisinin gerçeklikle uyuşmadığını Meclis Soruşturma Komisyonuna itiraf ettiğinde, iflas etti. Ancak, mali sermayenin örgütlü gücü, kısa sürede hükümetlerin 12 trilyon dolarlık yardım paketlerini hortumlayarak ayakta kalmayı başardı. Başardı ama piyasaların, devletin “koltuk değneğine” dayanmadan ayakta duramayacağı bir kez daha kanıtladı. Kapitalizmin yapısal krizinin sorunları da katlanarak birikmeye devam etti. Serbest piyasa ayetullahlarının bir diğer mirası da giderek adeta felç olan kamu sağlığı sistemiydi. On yıllardır, özellikle, ABD ve İngiltere’de özelleştirmeler, finansal krizden sonra kurtarmaların deldiği bütçe açıklarını kapamak için kaynakların talan edilmesi, kamu sağlığı sistemini yangın yerine çevirmişti: Covid19 bu yangının üzerine benzin döktü, kapitalizmin krizinin alevleri iyice büyüdü. Petrol piyasalarında fiyat savaşları başladı, gelişmiş ekonomilerin borsaları 19 Şubat12 Mart arasında ortalama yüzde 3540 değer kaybettiler. Küresel çapta bir resesyon başladı. Bilim ve uzmanlar Şimdi, insanların (“vatandaşlar”) beklentileri hızla değişiyor. Artık, hükümetlerin, bilim insanlarının, toplum sağlığının durumuna ve geleceğine ilişkin modeller, projeksiyonlar, planlar yapabilen uzmanların önerilerinin ışığında karar vermesi isteniyor. Bu krizin, okuyarak üfleyerek, kutsal emanetlere sürünerek aşılamayacağı ortaya çıkıyor, hurafelere sırtını dönme eğilimi yaygınlaşıyor. Zamanın ruhu, halk sağlığını, kamu çıkarını, devletin rolünü, bilimi, uzmanları önemseyen bir yönde yeniden şekilleniyor. Ancak, bir kapitalist devletler sisteminde yaşadığımızı, söz konusu bilimsel, akılcı önerilerin “kapitalist gerçekçilik” içinde şekilleneceğini yeni “ruhun” da “karanlık” (perşembe yazımda değineceğim) bir yanı olmasını beklemek gerekiyor. Covid19’un “şoku” yaşanırken, adeta insan aklını, yeniden, bilimin ışığıyla aydınlatabilecek bir pencere aralandı. Bunu sonuna kadar açmak, öncelikle bilime, felsefeye önem veren, toplum sağlığı çıkarıyla ekonomik çıkarlar arasındaki ilişkiyi kavrayan eleştirel entelijansiyaya düşüyor. Pencereyi kapatmak için harekete geçecek, Covid19’dan yararlanmaya çalışacak “karanlık” güçleri, yalnızca siyasi olarak değil, kültür savaşı içinde, vatandaşları (işçi sınıfının her iki kanadını) harekete geçirmeyi başararak etkisizleştirmek gerekiyor. Sanırım büyük değişimlerin arifesindeyiz. Petrol devleri eridi Petrol fiyatlarının son hafta içinde yaklaşık yüzde 30 gerilemeyle 31 dolara düşmesi en çok petrol üreticisi dünya devlerinin hisse fiyatlarını ve piyasa değerlerini etkiledi. 14 petrol firmasının hisse ve piyasa değerlerinden verilere göre bir haftadaki kayıp 495 milyar doları buldu. Piyasa değerinde en yüksek düşüşü Suudi Arabistan şirketi Saudi Aramco yaşadı, 230 milyar dolar azaldı. İtalyan Eni’nin hisseleri yüzde 32 gerilerken, Hollandalı Royal Dutch Shell de ciddi düşüş yaşadı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle