22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 14 MART 2020 CUMARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: SERPİL ÜNAY OLAYLAR VE GÖRÜŞLER TIBBİYELİ OLMAK GEREKTİĞİNDE MÜLKİYELİ, GEREKTİĞİNDE HARBİYELİ OLMAKTIR 14 MART TIP BAYRAMI DR. YENER ORUÇ Aşı, serum ve deney hayvanlarını yüklenip, balayına çıkar mıyız? Yeni evli olduğumuz eşimizle üstelik zorlu bir deniz yolculuğunu da göze alarak, Anadolu’ya aşı ve serum gönderilmesinin yasak olduğu bir dönemde balayına çıkar gibi Karadeniz üzerinden Kastamonu’ya ulaşır mıyız? Kastamonu’da bir yandan serum, aşı üretirken diğer yandan Hilali Ahmer (Kızılay) saymanlığı yapıp, yerel yayın organı Açıksöz’e de halk sağlığı yazıları yazar mıyız? Ya da bir gaz lambasının gece ve gündüz bekçiliğini bir başımıza aylarca yapabilir miyiz? Yanıtı zor sorular Laboratuvar tüpleri olmadığından hardal şişeleri toplayıp, o şişelerde aşı kültürü ekip, ısı kaynağı bir gaz lambası olan gaz tenekelerinden imal edilmiş bir etüv’de üretilmiş aşı örneklerinin üzerinizde denenmesine izin verir miyiz? 40 derece sıtma ateşiyle yanarken hiç vazgeçmeden kolera, tifo ve çiçek aşısı üretimine en ilkel şartlarda devam edebilir miyiz? Savaşın ortasında bir tıp kongresi toplamak aklımıza gelir miydi? Üç ay taban tepip, Ağrı’dan Sakarya’ya 21. Tümen Sıhhiye Bölük’ünü yürüyüp, hasta ve yaralılara yokluktan ellerimizle kerpiç ve çamurla sabit karyolalar yapabilir miyiz? 300 atlının başına geçip Ulus Dağı’ndan, Demirci’ye akınlar düzenler miydik? Müdafaai Hukuk’u örgütlerken Bolu Musiki Cemiyeti’ni de kurar, “Dertli Gazetesi”ne “Trakyalı” adıyla yazılar yazar mıydık? Kuşatılmış bir kentin yaralarını sarmak ve direnmek üzere fakülteden vazgeçip, Antep’in direnişine koşar mıyız? Tıbbiye, Aydınlanmanın ilk ocağı ve bunun gereği olarak karanlıklara karşı elini taşın altına sokanların yuvasıdır. 14 Mart bu anlamda aydın olmanın da bayramıdır. Eşkıya çetelerinin içine yalnız ve silahsız olarak dalıp, onları ilk milli seyyar kuvvetler olarak toparlayabilir miyiz? Biz, eşimizi yitirip biri üç yaşında diğeri iki aylık bebekle kala kaldığımızda Anadolu’ya en önce geçenlerden olur muyuz? Çarpıcı bir giriş olsun diye sorulmadı bu sorular. Yaşanmış olduğunu vurgulamak maksadımız: Kastamonu’da Dr. Zekai Muammer (Tunçman), gaz lambasının başında Tıbbiyeli Nurettin Osman, hardal şişeli laboratuvarın başında Dr. Tevfik İsmail Bey, Dr. Arif İsmet Bey Çetingil ve Tıbbiyeli Hikmet (Boran), Yusuf Balkan... Her üretimlerinin; aşı, serum hayvanlarda denenmeden gönüllü denekliğini üstlenen yine bu isimler. Ulusal Tıp Kongresi’nde Dr. Refik Bey (Saydam), kerpiç ve çamura bulanmış elleriyle Dr. Mehmet Derviş Kuntman, 300 atlı akıncının başında Dr. Fazıl (Doğan), Bolu’da bir musiki âşığı Dr. Fuat Bey (Umay), Antep’te Tıbbiyeli öğrenci Ömer Asım (Aksoy) İzmit’te eşkıyaların arasında Dr. Fahri Can, Ankara’da, Çanakkale’den akın akın gelen hastalara bakarken, o günün korumasız koşullarında yapılan röntgen uygulamaları nedeniyle kesilmek zorunda kalınan parmaklarıyla ve ardında bıraktığı iki yavrusuyla Dr. Mim Kemal (Öke )(cerrah ve radyolog). Adını saydığımız, saymadığımız Kuvayi Milliye’nin hekimleri olmayı şeref ve görev bilirsek, bu sorulara verilecek yanıtlarımız “Evet”tir. Şahlanış günü Bu “Evet”, 14 Mart’ı bayram olarak hak etmektir. Zira adı bayram olsa da bugün Türk Tıbbiyesinin ulusal direnişte şahlandığı gündür. Milli Mücadele için çabalayan Tıbbiyeli öğrencilerin İngiliz istihbaratını “Mektebimizin açılış yıldönümü” diyerek bir balo düzenleneceğince inandırıp, Selimiye’deki okulun iki kulesi arasına al bayrak asmaktır. Sivil kıyafetle derslere katılması istenilen askeri tıbbiye öğrencilerinin İngilizlerin karşısına pijamalarıyla çıkıp, işgali protesto etmesinin bayramıdır, bu bayram. 18 Mayıs 1915 sabahı muharip olarak; elinde tüfek şehit düşmüş tıbbiye alayını yurtseverlikte pusula bilenlerin armağanıdır, bu bayram. Aydın olmanın bayramı İşgal altındaki İzmir’de süngü göstererek “Zito (yaşa) Venizelos” diyen Yunan askerine Damat Feritçi Nadir Paşa boyun eğerken, tabip Yarbay Şükrü Bey olup, göğsünü gererek “Kato (kahrol) Venizelos” diye bağırmanın bayramıdır 14 Mart. “Ya istiklal ya ölüm” diye Mektebi Tıbbiye’nin iki kulesi arasına bayrak dalgalandırmaktır, bu bayram. Balo bahane. Tıbbiyeli olmak, gereğinde Harbiyeli gereğinde Mülkiyeli olmaktır. Sevgili Türkan Saylan Hocam gibi. Cüzamla savaşırken Tıbbiyeli, Ergenekon kumpasında Harbiyeli, Kardelenlerini köklendirirken Mülkiyeli. Tıbbiye, Aydınlanmanın ilk ocağı ve bunun gereği olarak karanlıklara karşı elini taşın altına sokanların yuvasıdır. 14 Mart bu anlamda aydın olmanın da bayramıdır. Hekim, diş hekimi, eczacılar olarak bu şanlı direniş tarihini yazanlara sonsuz bir borcun ortaklarından biri olarak selam olsun, 14 Mart’ı bize teslim edenlere. Selam olsun, o ruhla hareket edenlere. Bu bayramı bizlere armağan edenlere rahmet ve minnetle Tıp Bayramı kutlu olsun. Adrese teslim ‘helal’ bağış RECEP YILMAZ MÜHENDİS “Yiyin efendiler yiyin, bu hanı iştiha sizin / Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin” (Tevfik Fikret) Şantiyesinde 6 Eylül 2014 tarihinde yaşanan asansör faciasında 10 işçinin öldüğü Torunlar İnşaat’a ait Başkengaz’ın Kızılay’a 8 milyon dolar bağış yaptığı, ancak 75 bin dolarının Kızılay’a kalmasını geriye kalan aslan payı 7 milyon 925 bin dolarının ise kamuoyunun yakından tanıdığı Ensar Vakfı’na yurt yaptırılması koşuluyla aktarılmasını istediği belge uzunca zamandır gündemde. Vakfın sicilinin bozuk olması dışında buraya kadar bir “sorun” yok görünüyor. Milyonlarca doğalgaz tüketicisinden söğüşlenen paranın bir kısmı ile bağış yapılmış deyip duygulanmakta serbestsiniz. Ancak “kamu yararına” kabul edilen vakıf ve derneklere yapılan bağışlar karşılığında elde edilen Kurumlar Vergisi ve Gelir Vergisi muafiyetlerini düşündüğünüzde “kimin vergisini kime bağışlıyorsunuz” demekte haklısınız. Asıl sorgulanması gereken ne gibi bir kamu yararı olduğu şaibeli yüzlerce vakıf ve derneğin kasasına indirdiği bağışlar sonucu milyarlarca liralık vergi gelirinin de sıfırlanıyor olmasıdır. Üstelik Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre yapılabilecek bu bağışlar için tek tercih vakıflar değil. TÜBİTAK ve üniversiteler Asıl sorgulanması gereken ne gibi bir kamu yararı olduğu şaibeli yüzlerce vakıf ve derneğin kasasına indirdiği bağışlar sonucu milyarlarca liralık vergi gelirinin de sıfırlanıyor olmasıdır. gibi birçok kuruma da pekâlâ bağış yapılabilir. Okul, hastane, kütüphane vb. yapılar yapmak gibi alternatifler de var. Ancak şaibeli bir vakfı tercih ederek vergi muafiyetine kavuşmak biraz “manidar” değil mi? Kurumlar Vergisi Kanunu Madde10’da hangi şartlarda ne oranda vergi muafiyeti tanınacağı anlatılmaktadır. Başkentgaz’ın Ensar Vakfı’na doğrudan bağış yapmayıp Kızılay’ı aracı kullanmasının sebebi (f) bendinde belirtildiği üzere Kızılay ve Yeşilay’a yapılan bağışların tamamının muafiyete tabi tutuluyor olmasıdır. Bağışı doğrudan Ensar Vakfı’na yapsaydı sadece yüzde 5’lik kısım vergi matrahında muaf tutulacaktı. Hal böyle olunca 75 bin dolarlık bir sus payı ile Kızılay’ın paravan olarak kullanıldığı görülüyor. BaşkentgazKızılayEnsar skandalında olduğu gibi yüzlerce örnekte vergi olarak ödenmesi gereken meblağlar kamunun kasasına değil bağış adı altında belli odakların kasasına aktarılmaktadır. Bu skandallar zinciri düzenin nasıl fonlandığını da gözler önüne seriyor. Vergi toplamakta başarısız olduğumuz ortadayken bir de belgesi ortaya çıkan bu bağış örneğinde olduğu gibi milyarlarca liraya ulaşan vergi muafiyetleri her alanda sorgulanmalıdır. 82 milyon yurttaşın daha iyi şartlarda yaşaması için toplanması ge reken bu vergilerden hülle yoluyla muaf olmak hakkımız olanın gasp edilmesi değil de nedir? Bu durum muafiyet, istisna gibi sebeplerden dolayı vazgeçilen vergilerin toplam büyüklüğünü de hatırlamamıza yardımcı oldu. 2019 yılı için 178.7 milyar liraydı. 2020 yılı için ise 195.6 milyar lira olması bekleniyor. Son olarak tüm bunlar bütçede ki kara deliği büyütmektedir. 2019’da ki bütçe açığı, beklenenin yüzde 50 fazlasıyla 123.7 milyar lira olarak gerçekleşti. Bunun en önemli sebebi vergi gelirlerinin 2019’da beklenenin 83 milyar lira altında yaşanmış olmasıdır. Bundan dolayı kemeri daha da sıkacak olan yine bizleriz. Yüzde 10 paya ne oldu? Vergilerin buhar olmasının ötesinde tartışılan bir diğer husus ise Başkentgaz’ın özelleştirilme süreci ve bu süreçte belediyenin yüzde 20’lik payının ve bir temsilci bulundurma hakkının elinden alınmış olmasıdır. İzmirgaz’ın sitesinde “ilgili yasa gereği İzmir Büyükşehir Belediyesi yüzde 10 ortak olup, Yönetim Kurulu’nda temsil edilmektedir” diye belirtildiği üzere 4646 sayılı kanunda belirtilen belediyelerin yüzde 10 paya sahip olma hakkı “nedense” başkentte sıfırlanmıştı. Ama tartışmaların önemli kısmı vergiden kaç(ın)ma üzerine kuruldu. Ka munun açıkça zararına rağmen ihalenin 2013’te bu şekilde yapılıp tamamlanmış olması tartışma götürür. Diğer yandan, 2018’de bir yönetmelikle kartlı doğalgaz aboneleri neden mağdur edildi? Basit bir matematiksel hesapla yorumlayabiliriz. l Başkentgaz yani Torunlar, Ensar’a 8 milyon dolarlık bağış için aracı olarak Kızılay’ı kullanıyor. l Yasaya göre Kızılay’a bağış yaptığı için Kurumlar Vergisi’nden “Genel Müdür’ün deyimiyle” kaç(ın)mış oluyor. l Bundan dolayı muaf olacağı vergi 1.6 milyon dolar, yani geriye kalan 6.4 milyon dolarına veda ediyor. O tarihte karşılığı sadece 25 milyon lira. l Peki, bu neyin karşılığı? l Ensar’a yaptığı 8 milyon dolar bağışın tarihi 27 Aralık 2017. l Bahsedilen yönetmeliğin Resmi Gazete’de yayımlandığı tarih 29 Temmuz 2018. l Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (EPDK) bu yönetmelikle yaptığı bir kelime değişikliği sonucu yaklaşık 650 bin kartlı abonesi olan Başkentgaz, önceden alınmış doğalgaza sonradan gelen zamları yansıtma yani “güncelleme” hakkı elde etmiş oluyor. l 650 bin abone ortalama bin liralık doğalgaz alsa sonra da yüzde 30 zam gelse; 650 bin 300 lira=195 milyon lira! Yani yeni Türkiye’de halkın cebinden alınıp Başkentgaz’ın cebine 195 milyon lira girebiliyor. Ve bu zam güncellemeleri her yıl artarak devam ediyor. HEKİMLİK YAPMAK İSTİYORUZ PROF. DR. VEDAT BULUT ANKARA TABIP ODASI BAŞKANI Türk Tabipleri Birliği olarak 14 Mart Tıp Bayramımızın 101. yılında, “HEKİMLİK YAPMAK İSTİYORUZ” ana temasıyla Tıp Bayramımızı kutluyoruz. Süreç içerisinde 12 Eylül darbecilerinin de hedefi haline gelmiş olan TTB ve Tabip Odaları, 1980’lerin zor koşullarında bile mücadelesini yılmadan örmüş, yargı ve baskılara direnmiştir. Bugün de ağır baskılarla kamu görevini yerine getirmemiz engellenmeye çalışılmaktadır. Anayasamızın sosyal devlet ilkeleri olan; adalet, sağlık, güvenlik ve eğitimin devlet tarafından ücretsiz eşit ve de erişilebilir olarak vatandaşlarına ulaştırılması gerçekleştirilemedi. Bu dört alanın tümünde kapitalist sistemin dayatmalarıyla özelleştirmeler yapıldı ve yoksulluğa itilen yurttaşların sağlık kurumlarına ve sağlığa erişimi aksadı. Turizm işletmecisinden Turizm Bakanı, özel okul sahibinden Milli Eğitim Bakanı, vakıf hastanesi sahibinden Sağlık Bakanı icat etmiş nadir ülkelerden olduk. Bu koşullarda 14 Mart Tıp Bayramımıza içimiz burkularak hüzünle gireceğiz. Kapitalizmin duvara tosladığı, çıkmaza girdiği 21. yy ilk çeyreğinde, sermayenin kurtuluşunu yeni büyük ölçekli savaşlarda aradığı ortadadır. Trump’ın, Putin’in, Merkel’in, Johnson’un, Esad’ın ve Erdoğan’ın yönetimde olduğu bir dünyada bunu sağladılar. Artık açık ve seçik bir bölgesel savaşın içindeyiz. Bunun mezhepler savaşına dönüşmesi ise en korkunç son olacak bölgede. Yoksul insanlara düşecek kader kırıntısı mülteciler olarak ülkeden ülkeye savrulmak, ölümler, aşağılamalar, faşist saldırılar olacak. Zenginler ve iktidar sahipleri bedelini ödeyecek çocuklarını cepheden uzak tutacak, o yüce mertebe sadece yoksullara düşecek. Tepeler ve kasalar, banka hesapları boş kalmayacak. Diğer taraftan Kaz Dağları’ndan Hasankeyf’e, Türkiye’nin dört bir yanında doğa ve tarihin yağmalanması, ekosistemin tahribatıyla karşı karşıyayız. Orta ve uzun vadede bu uygulamaların halk sağlığına yansıyan sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Bu kaotik döneme son verecek tek güç artık dünyanın anneleri, bacıları, kadınlarıdır. Erkek egemen bin yılların kirlettiği, kana buladığı, doğasını hoyratça hırpaladığı bu dünyada tek kurtuluş hamlesi onlardan gelecek. Dünyanın kadınları birleşirse ve hep bir ağızdan silaha, savaşa hayır diye haykırdığında, oğullarını savaş meydanlarına göndermeyi reddettiğinde dünya değişecek. İnsanlar yurtlarını yuvalarını terk edip liderlerin oyuncağı olmasın, doğa korunsun, yoksullar ölmesin, çocuklarımız barış ve özgürlüğü yaşasın diye... Kakistokrasi rejimlerini yaşayan ülkelerin kuşattığı bir dünyada tabipler olarak söyleyeceğimiz son söz “Yurtta Sağlık, dünyada sağlık” olacak ve 14 Mart’ta 5 talebimizi dile getireceğiz. 1. TTB’nin hazırladığı sağlık emek ve meslek örgütlerinin desteklediği “sağlıkta şiddet yasa tasarısı” Meclis tarafından hemen yasalaştırılsın, 2. Sağlık çalışanlarının hizmeti sunarken yaşadıkları her türlü şiddet, iş kazası olarak değerlendirilsin, 3. Muayene randevuları hastaya yeterli süre ayrılacak şekilde düzenlensin, 4. Acil servislerde sadece acil hastalara hizmet verilsin, 5. Birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirilsin, sevk zinciri uygulamasına geçilsin. “Kitap okuduğunuzu biliyoruz.” http://www.cumhuriyetkitap.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle