15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 22 KASIM 2020 PAZAR [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yalanlar, algılar ve koltuklar ALEV COŞKUN Bugünlerde MacDonald’ın, Truth (Gerçek) adlı kitabıyla ilgileniyorum. Hangi gerçekler ve farklı gerçekler konusu tartışılıyor. Bu kitapta kimi yalanların nasıl doğru ve kimi doğruların nasıl yalanlaştırıldığı üzerinde duruluyor. Yazar, “kısmi doğrular”, “öznel doğrular”, “yapay doğrular” ve “bilinmeyen doğrular” üzerinde duruyor. Ayrıca Yalın Alpay’ın “Yalanın Siyaseti/ PostTruth, Truth” kitabı var... Yalanın meşrulaştırılması, gerçeklerin önemsizleştirilmesi ve hileli akıl yürütme üzerinde duruluyor... Değişik düşünceler, değişik kökenler, değişik inançlar, daima farklı bakış açıları yaratacaktır. Değişik bakış açılarına ve değişik görüşlere saygı duymak, uygar bir toplumun temel ilkesidir. Siyasal iktidarlar çoğu zaman daima kendi görüşlerinin doğru olduğunu ileriye sürerler. Bu yargı, kuşkusuz ülkemiz için de geçerlidir. Bir başka gerçek şudur: Siyasal iktidarlar zayıflayıp kamuoyunda destekleri azaldıkça hırçınlaşırlar. Böylesi durumlarda, siyasal liderler hep kendilerinin söylediklerinin ve düşündüklerinin doğru olduğunu ileriye sürer. “Ya benim gibi düşünürsün ya da karşısın, düşmansın” ayrımcılığı ortaya çıkar. Algı Operasyonu Siyasal iktidarlar, koltuklarında kalabilmek için çoğu zaman algı operasyonlarını kullanmıştır. 1930’larda İtalya’da Mussolini ve Almanya’da Hitler’in yaptıkları unutulmamalıdır. Hitler’in propaganda Bakanı Goebbels’in yalanları nasıl doğru gibi takdim ettiği tarihe geçmiştir. Faşist ve Nazi dönemlerinde yalanlar bir devlet doğrusu gibi takdim edilDemokrasi, bir erdem rejimidir. Muhalefete ve karşı düşünceye saygı duyacaksın. Demokrasinin evrensel ilkelerini kabul edeceksin. Halkın oyuna inanacaksın. Çünkü yalanlar, algılar, koltuğa yapışmalar ayrı, gerçekler ayrıdır... mişlerdir. Çoğu zaman liderlerin söylediği, “devlet projesi” olarak sunulmuştur. Geçen hafta ülkemizde de “devlet projesi” görüşü ortaya atıldı. Buna göre, Kanal İstanbul devlet projesidir ve buna karşı çıkmak lidere karşı çıkmaktır, devlete karşı çıkmaktır. Kanal İstanbul, Milli Güvenlik Kurulu’nda konuşuldu ve devletin resmi strateji belgesine girdi de haberimiz mi yok? Yalanlar ve İstatistikler Yalanlarla ilgili olarak genel kabul görmüş bir sloganı unutmayalım. Şöyle ki “Yalanlar, çok büyük yalanlar ve istatistikler.” Bu slogan, bugünlerde ülkemizde yoğun bir biçimde uygulanıyor. Hele sonuncusu, TÜİK’in Türkiye ekonomisi ile ilgili istatistiklerine, gelir dağılımı ve işsizlikle ilgili rakamlarına ne demeli? TÜİK’e göre ekonomi çok güzel ve yerinde, Sağlık Bakanlığı’na göre Covid19’un sayıları çok düşük. Hangisine inanacağız, gerçek nerede? Koltuğa Yapışmak Bir konu daha var ki epeyce güncel. Politikacılar ister iktidarda ister muhalefette elde ettikleri makamları, oturdukları koltukları terk etmek istemiyorlar. İşte ABD Başkanı Trump, koltuğu için dört bir yana saldırıyor. Seçim sonuçlarını kabul etmek istemiyor. Eğer Amerikan siyasal sisteminin, 200 yılı aşkın geçmişi ve oturmuş kurumları olmasa, Seçimler hilelidir, bu nedenle başkanlığı terk etmiyorum, sürdürüyorum” diyecek. Ülkemizde de bunun örnekleri yaşanmadı mı? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde anayasa ve seçim yasası bir yana itilerek mühürsüz oy pusulaları geçerli sayılmadı mı? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde, “Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu” gibi tarihe geçecek ilginç bir açıklamayla, seçim iptal edilip yenilenmedi mi? Ancak 16 bin olan fark 800 bine çıkınca söyleyecek bir şeyleri kalmadı. Açık fark karşısında sonuçları kabul ettiler. 1950 Unutulmasın İşte bu noktada, 14 Mayıs 1950 seçimlerini hatırlatmak istiyorum. 1950’de, bundan 70 yıl önce, iktidarın barış içinde, yeni kurulmuş ve seçimi kazanmış olan DP’ye devr edilmesi çok önemlidir. Adeta bir sınır taşıdır. “Canım, seçim yapılmış ve DP kazanmış, devr etmeyecekti de ne yapacaktı?” Bu soru sorulabilir. Ancak olay bu kadar basit değil... DP Genel Başkanı Bayar’ın, “iki jandarma ile bizi tutuklayabilirlerdi” dediği söylenir. Günün koşulları unutulmamalı... Bir imparatorluk yıkılmış. Bağımsızlık savaşı kazanılmış. Bir ihtilal olmuş, yeni bir idare ve Cumhuriyet kurulmuş. İsyanlar çıkmış (Şeyh Sait, Dersim gibi) bastırılmış, kan dökülmüş. Çağdaşlaşma hareketleri olmuş, devrimler yapılmış... Birçok kişi tutuklanmış, cezalandırılmış. Ve tek parti, 27 yıldır iktidarda. O nedenle barış içinde, kimsenin burnu kanamadan devirteslim çok önemli. 21. asrın 20. yılında, 2020’de, ABD’de başkan koltuğu bırakmamak için türlü yollara başvururken; 20. asrın ortalarında, 1950’de, daha önce pek de etkin bir siyasal deneyimi olmayan bir ülkede, tek partinin iktidarının hiç itiraz etmeden, barış içinde siyasi iktidarı devretmesi çok önemlidir... Beyaz İhtilal Saygın siyasetbilimci Prof. Maurice Duverger, ünlü kitabı Siyasal Partiler’de işte bunun için şöyle diyor: “...Türk tek parti sistemi, hiçbir zaman bir tek parti doktrinine dayanmamış; tekele resmi bir nitelik vermemiş, liberal demokrasiyi ortadan kaldırma arzusuyla meşrulaştırmaya çalışmamıştır. Sahip olduğu tekelden daima rahatsızlık, utanç duymuştur.” (s.360) Duverger, kitabının “Tek Parti ve Demokrasi” bölümünde, Atatürk Türkiyesi’ne önemli bir yer ayırmıştır. Duverger şöyle diyor: “1923 sonrası Türk evrimidir. Türkiye engelsiz ve sıkıntısız şekilde tek parti sisteminden plüralizme (çoklu sisteme) geçmiştir. Bugün, Ortadoğu devletlerinin en demokratik olanıdır.” Duverger’e göre, “basiretle uygulanan bir tek parti yönetimi, bugün gerçek bir demokrasinin kuruluşunu mümkün kılacak...” çalışmalar yapmıştır. (s.364) Batı dünyasının tüm siyasetbilimcileri, 1950 seçimlerini ve iktidarın barış içinde devirteslimini “beyaz ihtilal” olarak niteliyor. Demokrasi, bir erdem rejimidir. Muhalefete ve karşı düşünceye saygı duyacaksın. Demokrasinin evrensel ilkelerini kabul edeceksin. Halkın oyuna inanacaksın. Tek parti, tek parti diye her gün itibarsızlaştırmaya çalıştıkları parti, işte bu demokratik hareketi yapmıştır. Diktatör, diktatör dedikleri Cumhurbaşkanı İnönü, tarihe geçen bu demokratik hareketi gerçekleştirmiştir. İki ayyaş diye itibarsızlaştırmak istedikleri İnönü, işte böyle demokrasiye inanmış bir liderdi. Yalanlar, algılar, koltuğa yapışmalar ayrı, gerçekler ayrıdır... Reform: Daha kötüye doğru mu! İktidar, Hukuk Devleti’ni tamamen çökertip, piyasa ekonomisini de yozlaştırıp iflas duvarına toslayınca, adalette ve ekonomide artık temcit pilavına dönmüş olan “Reform” aldatmacasını yeniden gündeme getirdi. Ama bugüne kadar büyük tantana ile ilan edilmiş olan “reform” ve “Yeni Ekonomik Paket” programları fos çıkmış ve işler daha kötüye gitmişti. Bu nedenle reform söylemi bu kez kamuoyunda pek bir olumlu heyecan yaratmadı. “Olumlu bir heyecan yaratmadı” ama art arda gelen olaylar zinciri, ekonomik ve hukuksal çöküşün artık saklanamaz olduğunu ortaya koydu ve iktidarın hem 19 yıllık başarısızlığını hem de çelişkilerini bir kez daha gündemin başına taşıdı: Olaylar “Söz dinlemiyor” diye değiştirilen Merkez Bankası Başkanı’nın yerine getirilen “Söz dinleyen” Merkez Bankası Başkanı’nın da görevden alınmasıyla başladı... Hazine ve Maliye Bakanı damat Albayrak’ın Instagram hesabında yayımladığı sitemkâr bir mektupla görevine artık devam edemeyeceğini bildirmesiyle devam etti. Bu garip bildirim istifadan çok bir sitem havası taşıyordu. Nitekim Şahsım Devleti hem haberin Anadolu Ajansı tarafından duyurulmasını engelledi, hem de ancak 27 saat sonra, “Af isteği kabul edildi” diye mektuptaki üslupla ilişkisi olmayan bir tepki verdi. Derken suç örgütü mensubu olmaktan mahkum olmuş Çakıcı’nın Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı’na, hakaretler ve kazığa oturtma tehdidi içeren bir mektubu Twitter’da yayınlandı. Twitter’da aynı kişi tarafından yine hakaretler içeren ikinci bir mektupla, birinci mektup pekiştirildi. AKP iktidarı uzun süren bir sessizlik döneminden sonra utangaç bir tepkiyle savcılık soruşturması başlatıldığını duyurdu. İşin en acıklı tarafı ise iktidarın gayri resmi küçük ortağı olan ama oy kaybeden AKP’yi esir aldığı ve her dediğini yaptırdığı görülen MHP lideri Bahçeli’nin bu mahkuma “Dava arkadaşım” diyerek sahip çıkmasıydı. Derken sahaya bir başka AKP kurucusu ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Arınç çıktı: Önce sözde “Adalet Reformu” gereğine işaret etti, sanki onları hapse atan kendi iktidarı değilmiş gibi, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın haksız yere hapis yattıklarını ve tahliye edilmeleri gerektiğini söyledi. Bu sözlere, Şahsım Devleti sözcüleri ve AKP’liler “Bizi bağlamaz” diyerek yanıt verdiler. Sonra Çakıcı’nın mektuplarını da kınadı. HHH Bu arada yeni Merkez Bankası Başkanı ve yeni Hazine ve Maliye Bakanı, Erdoğan’ın ısrarla “Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur” diyerek faizleri baskılamasına rağmen 475 puan faiz artımına gittiler ve Albayrak zamanında 8 buçuk lira düzeyine fırlamış olan ve görevi bırakmasından sonra biraz düşmüş olan dolar 7 buçuk lira düzeyine geriledi. Böylece Şahsım Devleti’nin ısrarla savunduğu ekonomik politikadaki çelişkiler iyice belirginleşti. Derken Erdoğan, dün yeniden çok kısa bir süre önce düşmanca davrandığı AB’ye sıcak mesajlar verdi, böylece dış politikadaki beklenmedik ama inandırıcı olmayan dönüşlere biri daha eklenmiş oldu. HHH Temelde hiçbir yapısal değişiklik içermeyen sadece göstermelik olan bütün bu kargaşa sırasında “Reform” yapılacağı söylenen adalet mekanizmasında neler oluyordu? RTÜK’ün Halk TV ve TELE 1 gibi muhalif kanallara verdiği cezalar bütün şiddetiyle devam ediyordu. Cumhuriyet mensuplarının hem PKK hem de FETÖ ilişkisi iddiasıyla mahkum edilmelerine ilişkin dava Yargıtay’da bekliyordu. Sözcü gazetesi yazarları FETÖ’den mahkum olmuşlardı. Merdan Yanardağ, bir yazısı üzerine açılan Cumhurbaşkanı’na hakaret davasında savcının isteğiyle yargılanmasına gerek görülmemişken, Erdoğan’ın avukatlarının itirazı ile yeniden yargılanmaya başlıyordu. Murat Ağırel’e beraat ettiği bir olayda yeniden dava açılıyordu. Bir Cumhuriyet yazarı yazısında, kendi anılarında anlattığı ve medyayada manşet olmuş olan meşhur özelliklerini sıraladığı için, adını bile anmadığı halde, Necip Fazıl’ın anısına hakaretten mahkum ediliyordu. Cumhuriyet, BirGün ve Evrensel gazetelerine ilan kesme cezaları veriliyor ve mahkemece onaylanıyordu. Ve daha vahimi: Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve onlar gibi haksızlığa uğramış olanlar hapishanelerde çile doldurmaya devam ediyorlardı. HHH Aslında yaşanan olaylar Hukuk Devleti’nin, ekonomik yapının ve serbest rekabet piyasasının yanlış ve kötü politikalar yüzünden çökmesinin sonuçlarıdır. Aslında 19 yıldır uygulanan Şahsım Devleti Rejimi 16 Nisan 2017’de ucube bir anayasa ile hukuksal olarak da yapılandırılmıştı. Bu çöküşlerin hızlanmaları ve daha belirgin hale gelmeleri, bu yeni rejimin, iktidarın yetersizliklerini, eksikliklerini ve hatalarını daha etkin ve daha hızlı olarak uygulamaya taşımasından kaynaklanmaktadır. ŞAHSIM DEVLETİ REJİMİNİ ETKİNLEŞTİRMEYE YÖNELİK HER ÇABA, ÇÖKÜŞÜ DAHA DA HIZLANDIRACAKTIR! DAYANIŞMA DAYANIŞMA DAYANIŞMA Basın İlan Kurumu’nun Basın İlan Kurumu’nun Basın İlan Kurumu’nun belgel haberler neden yle belgel haberler neden yle belgel haberler neden yle Cumhur yet Gazetes ’ne Cumhur yet Gazetes ’ne Cumhur yet Gazetes ’ne uyguladığı resm lan uyguladığı resm lan uyguladığı resm lan kısıtlamasını kınıyorum. kısıtlamasını kınıyorum. kısıtlamasını kınıyorum. Basın özgürlüğünü Basın özgürlüğünü Basın özgürlüğünü yok sayan kararı yok sayan kararı yok sayan kararı protesto ed yorum. protesto ed yorum. protesto ed yorum. Haber alma özgürlüğüm ç n Haber alma özgürlüğüm ç n Haber alma özgürlüğüm ç n ’e varan C’ n C’ n C’ n yanındayım. yanındayım. yanındayım. MEHMET ÖZGÜL ve AİLESİ MUSTAFA EMİRLİOĞLU CUMHURİYET OKURU Prof. Dr. COŞKUN TECİMER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle