21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 8 EKİM 2020 PERŞEMBE [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘Hakikat bükücülük’ PROF. DR. NEYYIRE YASEMIN YALIM (TÜRKIYE BIYOETIK DERNEĞI BAŞKANI/ ANKARA Ü. TIP F. EMEKLI ÖĞRETIM ÜYESI) İnsanlığın en büyük kazanımlarından biri, bilimsel bilgi üretme yöntemini geliştirerek hakikate ulaşma yolunda dev bir adım atmasıydı. Bu yöntemle elde edilen bilgi, hakkında olduğu “bilinen”in özüne en uygun sonucu üretiyor ve insanın hakikate olan inancını pekiştiriyordu. Bu kazanım doğrultusunda insanlık, bilginin hakikat üzerine inşa edilmesi için çalıştı; önemli başarılar elde etti. Sosyal medyanın gelişmesi ve yaygınlaşması, yaşamın sanal alana taşınması insanların hakikatle ilişkisini büyük ölçüde değiştirdi. Hakikat sonrası dönem dediğimiz bir dönemin kapılarını açtı. Bu dönemin temel özelliği hakikati bükmek oldu ve ortaya bunu çeşitli derecelerde başarı ile yapan hakikat bükücüler çıktı. Hakikati bükmeyi “yalan”la karıştırmamak lazım. Yalan, hakikatin söylendiğini sanan bir insanı ya da insanları aldatmayı amaçlar, oysa burada söz konusu olan karşıdakini bildiğimiz anlamda ve tam olarak aldatmak değildir. Bilginin yöneltildiği kişi(ler) de hakikatin söylenmediğini biliyorlar. Yapılan, hakikatin, içinde hakikatten anımsatmalar olan ancak hakikatin kendisi olmayan bir sürümünü (versiyonunu) sunmak ve muhatapların bunu söyleyenin öngördüğü, arzu ettiği biçimde işleme koymalarını sağlamak. Çarpıtmanın sebebi Öncelikle hakikati bükmeyi bir örnekle açıklayayım: Lunapark’taki “sihirli aynalar”ı bilirsiniz. İlk ayna “hakikat aynası”dır. Size kendinizi/hakikati olduğu gibi gösterir. Sonra hakikati büken aynalar gelir, o aynalarda da kendinizi tanırsınız, ama hakikatinizden farklıdır. Daha uzun, daha kısa, daha şişman, daha zayıf görünürsünüz. İstediğiniz aynanın önünde saatlerce durabilirsiniz; hatta ona inanabilirsiniz, daha doğru bir ifadeyle hakikat olmadığını bildiğiniz halde ona inanmayı seçebilirsiniz. Hakikat sonrası dönemde hakikat bükücülerin umduğu tam da budur ve bu umutları çoğu kez hayatta karşılığını bulmaktadır. Bu yazıda ülkemizde son dönemdeki en etkili hakikat bükme olaylarından birine işaret etmek istiyorum. COVID19 salgınına ilişkin ülkemizde açıklanan rakamlarla yapılan ve “ulusal çıkarları korumak”la haklı çıkarılmaya çalışılan, hakikat bükücü olarak Sağlık Bakanlığı’nı gördüğümüz, hakikat bükme örneğinden bahsediyorum. COVID19 pandemisinin dünyadaki ve ülkemizdeki yönetimini belirleyen, salgına ilişkin rakamsal bilgilerin toplumla paylaşılması ve toplumun bu bilgilerin çizdiği hakikat tablosunu temel alarak kimi kısıtlamalara uymasıydı. İlk dönemde oldukça başarılı görünen bu strateji, toplumun hem tek tek bireyler hem de yönetimler olarak bedel ödeHakikati duyuran iletişim kanallarının “toplumu paniğe sevk etmek” gibi gerekçelerle suçlanması, bilimsel bilgisini paylaşan akademisyenlerin soruşturmalara maruz kalması akla hemen geliveren yaşanmış örnekler. meye başlamasıyla, asıl sınanma aşamasına gelmesinden hemen sonra hakikati bükme sürecine girdi. Sağlık Bakanlığı sürecin yönetiminde ortaya çıkmaya başlayan ağır bedelleri kısmen ötelemek, daha çok da toplum nezdinde bu bedellerin gereksiz görüneceği yeni bir hakikat yaratmak adına, gerçekte olan bitenin yorumlanmış bir sürümünü servis etmeye başladı. İnsanların hakikat olmadığını bildikleri bu psödohakikat (sözdehakikat) sürümü işlerine geldiği için ve işlerine geldiği biçimlerde satın alacaklarını umuyor; hatta biliyordu. Çünkü çarpıtılmış hakikat önümüzde hakikatin farklı sürümlerinden biri olmak iddiasıyla duruyor ve topluma kendisine inanmayı seçebilme olanağını sunuyordu. Bilmek değil, inanmak Toplum da bu öngörüyü doğrusu pek de boşa çıkarmadı. Hakikat olmadığını pekâlâ bildiği rakamlara, kimi işyerini yeniden açabilmek için kimi bir yıldır planladığı düğünü yapabilmek için kimi indirimli yaz tatilinden yararlanabilmek için kimi kaybedilmekte olan üretim saatlerini geri kazanabilmek için inanmayı seçti, hatta zaman zaman, yine hakikat olmadığını bildiği için seçimlerini gerekli gördüğü yönde değiştirebildi. Dahası önceden benimseyip sonradan değiştirdiği sürüme hiç tutarsızlık görmeden geri dönebildi. Dikkat ederseniz buradaki sözcük bilmek değil inanmak oluyor; belki daha doğru bir deyişle inanıyor gibi yapmak. Bu, temel olarak etik sorumluluk getiren bir seçimdir. Sonuç olarak doğru olmadığını bildiğiniz, ancak inanıyormuş gibi yapmayı seçtiğiniz her bilgi için ahlaki sorumluluk üstlenirsiniz. En büyük tehlike Buna karşın pandemi konusunda toplumun “hakikat aynaları” olan sağlık çalışanlarının, akademisyenlerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının, medyanın, yani tüm paydaş ve bileşenlerin hem hakikati bükebilme olanakları hem bundan zarar görme riskleri hem de hakikati bükenlere karşı durma sorumlulukları vardı. Bazıları bu sorumluluğu yerine getirdi; bazıları getirmedi ya da getiremedi. Bu süreçte kimlerin “doğru” olanı yaptığına elbette tarih ve toplum karar verecek; ancak unutmayalım ki bu arada birçok kişi, hakikati bükenler ya da hakikat aynası olarak ödevini yapmayanlar yüzünden, kimi zaman bir can ya da yaşam boyu engellilik anlamına gelen, seçmediği bir bedeli ödemiş olacak. En büyük tehlike ise “hakikat aynaları”nı kaybetmekte, ki bu da ne yazık ki mümkün. Bunun ilk sinyallerini Türk Tabipleri Birliği’nin kapatılmasını, dolayısıyla hakikat aynalarından birini kırmayı önerme biçiminde görüyoruz. Hakikati duyuran iletişim kanallarının “toplumu paniğe sevk etmek” gibi gerekçelerle suçlanması, bilimsel bilgisini paylaşan akademisyenlerin soruşturmalara maruz kalması akla hemen geliveren yaşanmış örnekler. Bugünlerde her yazımı aşağıdaki cümleyle bitirmek zorunda kalıyorum ne yazık ki. Hepimize “hakikat”e ulaşabildiğimiz, daha da önemlisi hakikati dile getirdiğimizde kahramanca bedeller ödemek zorunda kalmadığımız günler diliyorum. Demokrasi tehlikedeyken politikacılar? İktidar bütün umudunu, rejimi korumak için “Demokrasi Cephesi” oluşturan partilerin parti içi kavgalarına ve kurdukları Demokratik Dayanışma Cephesinin dağılmasına bağladı. Ben de bu partilerdeki politikacılara bazı anımsatmalarda bulunmaya karar verdim! HHH Ey Politikacı: Sen Demokrasi sayesinde varsın! Varlığını sürdürmek için demokrasiyi korumak ve geliştirmek zorundasın! Demokrasinin zedelenmesi ve ortadan kaldırılması doğrudan doğruya senin varlığına karşı bir tehdittir! Demokrasinin tahrip edilmesine izin verme! HHH Ey politikacı: Sen seçmen sayesinde varsın! Seçmenin onurunu, çıkarlarını korumak ve geliştirmekle yükümlüsün! Seçmenin onuru, gücü ve çıkarları sadece Demokrasilerde korunur. Demokratik Rejimi koru ve geliştir. HHH Ey politikacı: Çıkar uğruna parti değiştirme! Üç kuruşluk menfaat için eleştirdiğin iktidar partisinin şemsiyesi altına sığınırsan, hakaret ettiğin liderin kölesi olursan... Dün ağza alınmayacak hakaretlerle sövdüğün lideri bugün översen, artık kimse sana inanmaz. Döneklik yapma, Demokratik Rejimi katledenlerin partilerinden birine destek verme! HHH Ey politikacı: Sen sana duyulan, güven, sevgi ve saygı sayesinde varsın! Seni seçenlerin tercihlerine ters davranırsan, seçmeni itip kakarsan, aldatırsan, ona güdülecek köle muamelesi yaparsan, yok olursun. Sevgiyi, saygıyı istismar etme, şantaj yapma, seni seçenlerin tercihlerine ihanet etme, sana duyulan güveni sarsma! HHH Ey politikacı: Kişiliğini, haysiyetini koru! Sandalyeni muhafaza etmek için aşırılık ve/veya hizipçilik yaparsan... Kişisel kariyerini, rejimin ve partinin önüne koyarsan, yok olursun. Hizipçilik yapma! HHH Ey politikacı: Yolsuzluk Demokrasinin en büyük düşmanıdır! Çalar, çırpar, komisyon alır, iktidarla işbirliği halinde gemini yürütmeye kalkarsan, iktidar gidince sen de yok olursun. Rüşvet alma, yolsuzluk yapma, parayla Demokratik Rejimi satma. HHH Ey politikacı: Hukuk Devletinden ve Adaletten ayrılma! Hukuk ve adalet sadece seçmenin değil, senin de en büyük güvencendir. Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik yapma, yapanlara göz yumma ve onlara koltuk değneği olma! HHH Ey politikacı: Sen parti içinde ideoloji ve/veya hizip ya da sandalye kavgası yaparken, Demokratik Rejim yok oluyor ve seni de yok ediyor! EY DEMOKRAT POLİTİKACI: PARTİ İÇİ KAVGAYI BIRAK, DEMOKRASİYE BAK! Emekli intibak bekliyor ŞÜKRÜ KARAMAN GAZETECI Dar ve sabit gelirli 10 milyona yakın kamu çalışanı ile emekli, yeni yasama dönemi çalışmalarına başlayan Meclis’ten sevindirici haber bekliyor. 5.5 milyon kamu çalışanı ile memur emeklisi, 2018 genel seçimleri ile 31 Mart yerel seçiminde siyasi iktidar tarafından söz verilen 3600 ek gösterge yasasının bugüne dek çıkarılamamasından kaygılı. Salgın döneminde özveriyle çalışan sağlık emekçilerinin yanı sıra öğretmen, polis ve din görevlilerine verilen sözün bu yasama döneminde hayata geçirilmesini umuyor. Emekliliği gelen kamu çalışanları yasanın çıkmasını dört gözle bekliyor. Söz var ses yok Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde İçişleri Bakanlığı’na bağlı Jandarma personeline 3600 ek gösterge hakkı tanınırken, aynı görevi yapan polis ve diğer güvenlik görevlileri bu haktan yoksun bırakılmıştı. Haksızlığın giderilmesi ve beklentilerin karşılanmasına siyasi iktidar ne denli olumlu yaklaşacak bakalım? 45 milyon arasında olan işçi ve esnaf emeklisi yine siyasi iktidarın söz vermesine karşın, bugüne dek hayata geçirilemeyen yeni intibak yasasını iple çekiyor. 2000 yılı öncesi emekli olan işçi ve esnafa yönelik intibak yasası çıkarılırken, 2000 yılı sonrası emekliler hâlâ bilinemeyen nedenden ötürü kapsam dışı bırakılmıştı. Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, kapsam dışı kalanlar için de intibak yasasının çıkarılacağına ilişkin söz vermişti. Ama hâlâ ses yok. Eğer yeni intibak yasası hayata geçerse özellikle 1500 lira gibi son derece düşük aylık alanlara can suyu sağlanacak. Aylıklarda 50 ile 400 lira arasında artış olacak. Kuşkusuz, bu artış dar gelirlinin mutfağına katkı sağlayacak. Seçimin yarattığı beklenti Asgari ücretin altında aylıkla geçinmeye çalışan milyonlarca dar gelirli emeklinin iki yakası yoksunluktan bir araya gelemiyor. Açlık sınırının 2 bin 500 liraya ulaştığı ortamda bu denli aylıkla nasıl geçinileceğinin hesabını kitabını yapın? Hiç aklınız yatıyor mu 1500 lira ile temel gereksinimlerin tümünün karşılanacağını? İşçi ve esnaf emeklilerinin büyük çoğunluğu, eline geçen 1500 lira gibi çok düşük aylıkla yaşamak için adeta mucize yaratıyor. Net 2 bin 324 lira olan asgari ücretin çok altında kalan aylığa talim ediyor 13 milyona yakın emeklinin yarısı. Önümüzdeki yıl erken seçim yapılacağının dillendirilmesi 10 milyona yakın memur ile emekliyi şimdiden beklentiye soktu. Siyasi gelişmeler seçmenin önüne yeniden sandığı getirebilir. Her ne denli Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Seçimler zamanında, 2023 yılında yapılacak” diye ısrarla vurgulasa da her an erken seçim kararı alınabilir. Eğer önümüzdeki yıl erken seçim yapılırsa, kuşkusuz siyasi iktidar oy için musluğun ağzını açarak dar gelirliye para dağıtacak, onların lehine olacak düzenlemeleri hayata geçirecektir. Bir anlamda 10 milyona yakın kitle umudunu erken seçime bağladı. Tabii önceden verilen sözler gibi yinelenecek vaatler havada kalmazsa. Çünkü, emekli, kamu çalışanı 2018 ve 31 Mart seçimlerinde verilen sözlerin karşılanmamasını unutmuş değil. DÜZELTME: Daver Darende’nin dün yayımlanan yazısında “Ödün verilerek sorunlar çözümlenmiyor” cümlesindeki “verilerek” kelimesi teknik bir hatadan ötürü “verilmeden” olarak yazılmıştır. Okurlarımızdan özür dileriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle