Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 18 EKİM 2020 PAZAR PAZAR YAZILARI Siyasette kadın damgası Henüz Belçika başbakanı değilken “Gelecekte yaşıyoruz şimdi ve gelecek bir kadın. Yalnız biz bunu henüz anlamış değiliz. Kadın ve kadın hakları, toplum için yaşamsal öneme sahip olan ilerlemenin anahtarıdır. Yüzeysel değerlendirmelerle Avrupa’da kadın sorunlarının çözüldüğüne ve bunun dünyanın geri kalanının sorunu olduğuna inanıyoruz. Ancak bu doğru değil. Daha iyisini yapmalıyız” diyen Alexander De Croo, Başbakan Yardımcısı ve Belçika Kalkınma İşbirliği Bakanı olarak yaptığı çalışmalarla, dünya ve Belçika’da kadınların rolünün çok az fırsat ve çok fazla önyargıyla dolu olduğunu keşfetti. Yüzde yüz eşitlik Yazdığı “Kadınların Çağı. Neden Feminizm Aynı Zamanda Erkekleri Özgürleştirir” adlı kitapta, yüzde yüz kadın erkek eşitliği talebinde bulundu. 493 gün sonra kurulan 4 eğilimli (Sosyalistler, Yeşiller, Liberaller ve Hıristiyan Demokratlar) 7 partili Vivaldi koalisyonunun başbakanı olan Flaman liberali De Croo’nun kabinesi 10 kadın ve 10 erkek bakan dağılımı ile Belçika’daki en fazla kadın bakanın görev aldığı federal hükümeti temsil ediyor. Yine deneyimli trans siyasetçi Petra De Sutter da Belçika’nın ilk trans bakanı oldu. Bakanların yaş ortalaması 44. De Croo, 9 yıl sonra federal başbakan olan Flaman özelliğiyle de dikkat çekti. De Croo ile birlikte hükümet kurmakla görevlendirilen ve imkânsız bir misyonu başaran ikiliden biri olan Frankofon Sosyalist Partisi PS başkanı Paul MagnetERDİNÇ UTKU te, kimin başbakan olacağına yönelik soruya esprili bir yanıt vermiş Almacı “Seçmekte zorlandık, yazı tura attık. Alexander denk geldi ama bu harika bir tercih” deyince bu bizim Türk basınında “Belçika başbakanı yazı tura ile belirlendi” başlığıyla ciddi habere dönüştü. Federal hükümet açıklanınca bizim Belçikalı Türkler koro halinde “3 Arap kökenli bakan var. Bir tane bile Türk yok” diye üzüntülerini dile getirdiler. “Federal hükümette Türk kökenli bakan yok diye üzülen arkadaşlar var. Göstermelik fazla etkili olmayan bir görev almaktansa hiç almamak daha iyidir. Ancak bu hükümette yer alan partilerdeki 2 Türk kökenli politikacımız hükümet politikalarına yön verecek güce ve etkiye sahip. Muhalefette ise etkili bir ses var” diye anlatmak zorunda kaldım. Tu¨rk ko¨kenli Meyrem Almacı, Flaman yes¸illeri Groen bas¸kanı olarak hu¨ku¨mete yo¨n verecek gu¨c¸ ve etkide. 2 tane de bakanları var kabinede. Enerjiden ve kamu kurumlarından sorumlular. Kendi bakan olmak istemedi. Diğer Türk kökenli Funda Oru, Flaman sosyalistleri SP.A Başkan Yardımcısı olarak etkili. Bakan yapılabilirdi örneğin ama parti risk almayıp bu zor dönemde daha deneyimlileri tercih etti. Muhalefette de daha soldaki PVDA partisi senatörü Ayşe Yiğit etkili bir isim. Bu 3 kadın BelçiYiğit Oru ka federal siyasetine damga vuruyor. Çok partili federal hükümet programına kardeş partisi Frankofon yeşilleri Ecolo ile nükleer santralların erken kapatılması, çevre ve iklim değişimine duyarlı önlemler alınması gibi yeşil renkleri katmanın gururunu yaşayan Flaman yeşiller partisi Groen Başkanı Meyrem Almacı, partisinin 2 yeni bakanına başarılar diledi. Almacı, “Şimdi sağlık, sosyoekonomik ve iklim kriziyle mücadele etmek için gerekeni birlikte yapmalıyız. Bu zorlukların üstesinden ancak birlikte uyumlu bir şekilde çalışarak gelebiliriz” diye düşünüyor. Ayrıca kardeş partileri Frankofon yeşilleri Ecolo varlık sebebi “Çevre ve İklim Bakanlığı”nı bir yabancı/Arap kökenliye verdi. Minimum net emekli maaşı 1500 Avro Genç ama tecrübeli politikacı Flaman sosyalistleri SP.A Başkan Yardımcısı Funda Oru, yeni hükümetten umutlu. Heyecanını bizimle paylaştı: “Koalisyon anlaşmasında bizim sürekli mücadelesini verdiğimiz en düşük gelirlerin ve emekli maaşlarının artırılması, sağlık hizmetlerine yatırım yapılması ve sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ve maaşlarının iyileştirilmesi, sokakta daha fazla güvenlik ve sosyal açıdan adil bir iklim planı yer alıyor. En düşük net emekli maaşı 2024 yılına kadar yaklaşık 1500 Avro’ya çıkarılacak. Hastalık, işten çıkarılma vb. nedenlerle kayba uğrayan şansız kişilerin yoksulluğa karşı korunmaları için asgari sosyal destekleri artırıyoruz. Çalışanları ise alım gücü artırılarak ödüllendiriyoruz. Bunu nasıl yapacağız? Akıllıca yatırım yaparak, insana, ekonomiye ve iklime yatırım yaparak. Böylece ekonomi yeniden büyüyebilir, karşılığını verir ve gelirler ekonomimizi ayakta tutan insanlara geri döner. Apple, Amazon ve Google gibi büyük şirketler, dijital vergi yoluyla ekonomiye daha adil katkı yapmak zorunda kalacaklar. Çokuluslu şirketlere minimum vergi getirilmesi de bizlerin çabasıyla koalisyon anlaşmasına girdi.” Muhalefetteki senatör Ayşe Yiğit (PVDA) ise “hükümetin insanlara bir nebze olsun soluk aldıracak her icraatını desteklemekle beraber, daha cesur kararlar için baskı oluşturmaya, bunun için toplumu seferber etmeye, alternatif çözümler geliştirmeye ve bu alternatiflerin bir modeli olmaya devam edeceklerini” belirtiyor. Almacı, Oru ve Yiğit gibi Belçika siyasetine ve Belçika’nın geleceğine yön verebilecek politikacılara ihtiyacı var Belçika Türk toplumunun ve Belçika’nın. Gelecekte yaşıyoruz şimdi ve gelecek bir kadın. Belçika siyasetindeki Türk kökenli kadınlar bunun farkındalar. erdincutku@binfikir.be ABD’yi çevreleyen ırkçılık kâbusu ABD’de gözler 3 Kasım’daki başkanlık seçimlerindeyken ülkede ırkçı yapılanmalara yönelik tartışmalar din YASMIN GÜLEÇ miyor. Başkan adayları Trump ile Biden’ın geçen ay, seçim öncesi kozlarını paylaştıkları ilk canlı yayın tartışmasında da siyahlara yönelik polis şiddeti, aşırı sağ konusu ana gündem maddeleri arasındaydı. Son kapışmaları ise bu kez Trump’ın koronavirüse yakalanıp iyileştiğinin duyurulması, ardından Biden cephesinin aynı stüdyoda önlem amaçlı karşı karşıya olmak istememesiyle farklı televizyon kanallarından destekçilerine aynı saatte seslenmeleriyle oldu. Karşılıklı suçlamalar yine hız kesmedi. İlk ve tek karşılıklı yapılan tartışmada Cumhuriyetçi kanattan Trump, Proud Boys adlı beyaz üstünlüğünü savunan ırkçı grubu kınamayı reddederek Demokrat rakibi Biden cephesine karşı daha önce de yaptığı gibi tehditsel olarak göstermeye çalıştığı sol üzerinden salvolara girişmişti. Ancak Proud Boys tutumu tepkilere neden olunca ertesi gün tüm ırkçı grupları kınadığı söylemine döndü. Trump’ın aşırı sağ, beyazların üstünlüğünü savunan grupları kollayan söylemi yeni değil... ABD, koronavirüs salgını gölgesinde olsa da yaz aylarında ırkçılık karşıtı kitlesel protestolara sahne oldu. Eylemler ülkede seçimlere yaklaşılıp salgın nedeniyle bir ölçüde azalsa da hâlâ birçok bölgede tepki, öfke meydanlara taşıyor. Siyah vatandaş George Floyd’un polis tarafından öldürülmesinden, Wisconsin’de sırtından yedi defa vurularak ağır yaralanan Jacob Blake’e kadar birçok olay ABD’nin asırlardır üstüne kurulu olduğu ırkçı bakışı bir kez daha gözler önüne serdi. Yaz protestolar ile geçti Bu yaz şirketler, beyaz olmayan çalışanlarına ayrımcı tutumlarından dolayı daha geniş çaplı tepkilerin merkezindeydi, birçok şehirde sahipleri siyah olan işletmelerden alışveriş yapılması yönünde kampanyalar başlatıldı ve sosyal medya üzerinden ırkçılıkla mücadeleye yönelik örgütlenme çabaları arttı. Bilgilendirme, doğru terimlerin kullanımı ve Amerika’da siyah olmanın tarihi tartışıldı. Youtuber’lar ve influencer’lar geçmişte yaptıkları düşüncesiz ve ırkçı davranışlar ve şakalardan dolayı özür diledi. New York, DC, Boston ve Portland gibi şehirlerde büyük protestolar bazen çatışmaya dönüştü ama genellikle polis sendikalarına bütçe akışının durmasının istendiği, “adalet olmadan barış olmaz” sloganlarının haykırıldığı, ülke çapında barışçıl protestolar düzenlendi. Haziran ve temmuz ayları Black Lives MatterBLM (Siyahların Hayatı Önemlidir) hareketi için önemli ve umut verici aylar oldu. Veri analizi firması Civis Analytics’e göre, haziran ayında Floyd’un ölümü ile başlayan protestolara en az 15 milyon ABD’li katılmış. New York Times, BLM eylemlerinin ülke tarihindeki en büyük hareketlerden biri olduğuna işaret ediyor. Protestolar karşısında Trump’ın polisten yana, sert önlemler yanlısı çağrıları ise biliniyor. Trump yönetiminin Seattle ve New York için ‘“anarşist şehirler” nitelendirmeleri zaten politik olarak kutuplaşmış bir ABD’yi, gelecek ayki seçimlerden önce daha da uçlara itti. New York gibi Demokrat cephenin kalesi olan eyaletlerde Trump karşıtı kampanyalarda ırkçılık, göçmenler, çevre, sağlık hizmetleri ve adalet konuları merkezde. Ama birçok yorumda kim kazanırsa kazansın ülkenin damarlarına işleyen sistematik ırkçılığın sonlanması için uzun ve zorlu bir yolun olduğu görüşü dile getiriliyor. Ardern seçim sonuçlarını destekçileriyle kutladı. İşçi Partisi ipi göğüsledi Yeni Zelanda, yeni tip koronavirüs önlemleri kapsamında geçen ay yapılması planlanan ancak ertelenen genel seçimler için dün sandık başına gitti. Resmi olmayan sonuçlara göre, seçimi halihazırdaki Başbakan Jacinda Ardern’in lideri olduğu İşçi Partisi kazandı. Oyların yüzde 49’unu alarak parlamentoya 64 milletvekili sokmayı başaran İşçi Partisi, tek başına hükümet kurabilecek. Bunun da 1996 yılından beri bir ilk olduğu belirtiliyor. Merkez sağdan muhalefetteki Ulusal Parti’nin adayı Judith Collins ise yenilgiyi kabul etti. İşçi Partisi’nin koalisyon ortağı, oyların yüzde 2.6’sını alan Önce Yeni Zelanda Partisi, parlamentodaki dokuz sandalyesini kaybetti. Ardern, geçen yıl Christchurch’te camilere düzenlenen, 51 kişinin yaşamını yitirdiği ırkçı terör saldırılarının ardından uzlaştırıcı tutumuyla büyük övgü toplamıştı. BBC’nin haberine göre ise Ardern’i ekonomik durgunluk, barınma krizi ve turizm, ticaretin durmasıyla, gelirinin büyük bölümünü kaybetmiş bir ülke bekliyor. Sosyalizm geliyor savulun!.. Sabah sabah cadde tarafından pa garaları tütüyor, kürek saplarına data pata gürültü geliyor; daha kar yanmışlar, seyrediyorlar. Benim de galar kahvaltı etmemiş olmalı, üstelik seyredesim geldi. Birkaç dakika sonben uykumdayım. Bu saygısızlığı ce ra saatlerine bakıp her biri bir köşezalandırmak için evvela caddeden ge ye çekilmek ve cep telefonlarını çılen sesin kaynağını bulmalı. Evimin kartmak üzere iş sahasından uzakönü cadde, arkası da caddeye açılan laştı; kürek sallayan da öyle. otopark alanı. Sesi önce algılamaya Mr. Harold’a bakılırsa her saat baçalışıyorum, bu bir iş makinesi, asfalt şı 15 dakikalık sendikal hakları olan delen matkap yahut bir bıçkı sesikahve molası verdiler; yoruldular tadir. İyi, sesin kaynağını anladık! Şimdi bii... On beş dakika sonra tekrar ses hangi taraftan geliyor diye uyur işe döndüklerinde, kürek sırası bir uyanık tahmin yürütüyorum. ötekisine geçti, diğerleri yine seyirBirçok fuzuli ve zahmetli tahmin ci. Çukur inşaatının az ilerisinde traler yaptıktan sonra kalkıp perdeyi fik işaretçisi bir kadın işçi de var, açmak ve bakmak lazım; sanki se o da arada bir gelip sohbete katılıni görürlerse utanır mahcup olurlar yor, sonra gidiyor. Bir başı boşluk, da vazgeçerler. Heyhat, onlar işlerini adam sendecilik var çukur çevresinyapıyor; yapıyor gibiler. de; belli. Türkiye’de olsa soluksuz, Üst kat penceresini açıp dıter içinde çalışırşarıya göz kamaşmasıyla badı bu emekçiler. kınırken arka bahçenin tahta Çalışmanın insanperdeleriyle komşum olan Mr. ca sürdüğü bir düHarold’ı gördüm, pencereyi bir zen değil mi, bunhışımla açtığımı duymuş, bana bakıyordu. Liverpool’dan 50 yıl MAHMUT ŞENOL ca yıldır istediğimiz; fakat bunların evvel buraya göç etmiş İngiliz yaptığı da çalışaksanlı komşum... Bu adam hiç mak değil! O yüzuyumaz mı, ne vakit pencereye ya den çukuru, aslında belki bir günde hut bahçeye çıksam oradadır. tamamlanacak işi yapıp bitirmeden, Altyapı çalışmasının üstünü kapatmadan çekip gidiyorlar, günlerce öyle kalıyor ortalıkta. biri biter diğeri başlar Edmonton’un tüm cadde ve sokak“Edmonton’da kışın kardan buz ları kışa kadar böyle... dan, yazın inşaat çukurundan geçilBu kıtaya geldiğim 1998’den beri mez diye boşuna demezler” dedi, se çözemediğim bir tuhaflıktır bu! İnşalamlaştıktan sonra. Böylece asfalt atları teftiş edemediğim için yoldakimatkabının kaçınılmaz olduğunu ha leri görüp şaşırıyorum. Yüksek ücret, tırlatıp beni kaderimize razı edecek. bol dinlence, sosyal hakların tümüyle Doğru söz! Bu kentin asfalt, kaldı elde edildiği bir sendikal örgütlenmerım tamirleri ve ayrıca sık sık elekt nin koruması altında buradaki kararik, su, kanalizasyon, gaz bakım ça yolu işçileri, bu ülke dışında göremelışmaları bitmez; biri biter öbürü yeceğiniz bir rahatlığa, buna rahatlık başlar. Zaten kış dediğin ekim sonu da denmemeli, adeta bir çalışmama gelir mayısa kadar sürer, etraf buz hakkına sahip. Oysa aldıkları ücret ditutmadan ellerini çabuk tutmalağer emekçilerin vergileriyle karşılanırı gerekir. Kışları eksi 40 derecelere yor, toplumsal sorumlulukları var. kadar düşen sıcaklık nedeniyle dök Mr. Harold’la bunu, biraz sonra tükleri asfalt, beton çatur çutur dur bahçeye inince, tahta perdeler arkaduk yerde kırılacaktır. sından konuşurken anlatıyorum. O da Mr. Harold böyle derken cadde benden yana, benzer düşünüyor ama üstündeki inşaat çukuruna bakıyo karısı Mrs. Thelma duymasın diye serum; iki emekçinin kazmayla girişip sini kısıyor; sosyalist Thelma duyarkürekle dolduracağı bir derinlik var. sa, fena. Harold, sendikaların dengeBirçok iş makinesi, bir de seyyar tu siz biçimde aşırı güçlenmesinden söz valet getirmişler. Çukur çevresinde, ediyor, bense bunu kültürel ve ahlaki saydım 6 adet yol işçisi ayakta dikili temellere bağlıyorum. Sonra birden yor, bir tanesi kürek sallıyor, onu izli korkuyorum kendi lafımdan, “Aman yorlar. Ellerinde kahve mataraları, si yoksa ben sağcı mı oluyorum” diyorum; aldı mı beni bir telaş... Alır ama Harold’a belli etmedim! Kanada’nın en çok okunan sağcı, muhafazakâr gazetesi The National Post’ta sendikalar aleyhine yazan J. Robson’la ağız birliği etmişim gibi kendimden utandım. Kanada’yı “SendikalarÜlkesiUnionLand” diye nitelendirip sendikalı işçiyseniz, “bir başkasının emeğini kullanarak yaşıyorsunuz” diyordu. Haydi bu neyse, aynı gazetenin makale yazarı Leslyn Lewis, “Kanada’da yayılmakta olan bir sosyalist darbe var ve biz vergi mükellefleri bunu paramızla ödeyip destekliyoruz” diyordu. Sabah uykumu böldüler diye bireyselleşip şimdi işçilerimize yönelik Mr. Harold’a söz ettim; kendimi de pek ayıpladım. Ama çalışmıyorlar, hasbi geçip işi dalgaya vuruyorlardı. Sağcı gazetenin yazarı Lewis, Başbakan Trudeau’yu sosyalist görüyor olmalı ki, bu kadarcık sosyal refah çabalarına bile sosyalizm geliyor savulun demiş, “Ülkemiz sessizce ve belli etmeden bir sosyalist darbeye doğru gidiyor” diye yazmıştı. “Bu sosyalist devrim yönetimi altında mülkiyetinize el koymayacaklar ancak sizden aldıkları vergilerle sizin gelirinizi alıp dağıtacaklar.” Mr. Harold’la sabah lakırdımız döndü dolaştı bu yazıya geldi. Orta sınıfın alt tabakasına uygun zavallı evime göz ucuyla baktım, zaten eski püskü, ister misin sosyalistler gelip bunu da benden alsınlar; sırtımı ter bastı, zaten uykusuzdum. Bütün bu tartışmalar ortanın solundaki, hem de azıcık solundaki şimdiki Başbakan Trudeau’nun uygulamalarında dahi tahammül edemez Kanada sağının derdidir. Edebiyatımızın büyük ustası Aziz Nesin’in Savulun Sosyalizm Geliyor başlıklı hikâyesi aklıma takıldı. Müsaade istedim, sosyalistlerin elimden alması pek muhtemel olan evime girdim, kitaplığımda Aziz Bey’in eserini buldum; okuyorum. Komik hikâyesinde yazıyor: “Bendeniz de bir miktar sosyalistimdir ama buyurduğunuz gibi sosyalizmin de hududu var. Bir insan yüzde yirmi, yüzde otuz, hatta yüzde kırk sosyalist olabilir. Ama her şeyin fazlası haram...” Kanada’da yüzde kaç sosyalist olmalı kestiremedim, aldı mı beni bir tasa! senolasenola@gmail.com Kış mutfakta geçecek... Sonbahar hüznüyle korona tedirginliği geldi OSMAN İKİZ üzerimize çöktü. Şimdilik sonbaharın renk cümbüşüyle avunmaya çalışsak da tedirginlik gözlerden okunuyor. Huzursuzluk yüzünden olsa gerek takıntı halinde “Kış uzun geçecek’’ diye söylenip duruyorum. Kolay olmayacak, korona yüzünden kafelere gidemeyeceğimizden, havalar iyice soğuyunca evlere kapanacağız. Uzun karanlık günleri biraz olsun kolay geçiştirebilmek için bir meşgale gerek. Ne olabilir diye düşünürken insan galiba hayal sınırlarını zorlayabiliyor. Bir roman yazayım bari diye düşünmeye başladığımı, hatta konuyu bile tasarladığımı fark edince anladım sınırları zorladığımı. “Bulaşma” diye söylendim kendi kendime ama şeytan dürtmeye devam etti. “Mahmut Şenol gibi usta bir roman yazarı arkadaşın var. Roman yazma tekniği konusunda fikir al’’ dedi şeytan. Neyse, telefon çaldı da şeytanın aklımı çelmesine fırsat kalmadı. Mutfak terapisi Telefon eden İvet idi. Her zamanki neşeli sesiyle hal hatır sorduktan sonra, “Las Manos organizasyonuyla pazartesi akşamı için İtalyan mutfağından bir mönü hazırladık. Şef Şilili Luiz, senin de katılmanı istiyorum’’ dedi. Soru aniden gelince bocaladım ama, İvet, bir süredir bu tür kurslar düzenliyor ve çok başarılı olduğunu gözlüyorum. Hafta sonları çocuklar için düzenlediği mutfak kursları çok rağbet gördü. Çocuklar kekler, bisküviler yaparken eğleniyorlar. Şimdi yetişkinler için akşam kursları başlatıyor. Türk, İtalyan, Sefarad mutfak kültürüyle bu mutfakların belli başlı yemekleri öğretilecek. İvet, cıva gibi İstanbullu bir kızımız. Eşi ve oğluyla dört yıl önce İstanbul’dan buraya taşındılar. Eşi Selman da çok becerikli bir IT uzmanı. İsveçli bir şirket Selman’ı keşfedip cazip bir teklifle İsveç’e transfer etmek isteyince onlar da buralı oldular. Memleketimizin iki cevherini daha kaybetmesine hüzünlenip buruk bir sesle “İstanbul bırakılıp buraya gelinir mi?” diye sormuştum. “Osman Abi İstanbul artık çok zor. Çocuğun okulu, servisi, bizim işe gidip gelmemiz büyük sorun” diye yanıtlamışlardı. Buraya gelen bütün genç çiftlerden aynı cevabı aldığım için çenemi kapatmıştım. Daha ilk günlerde yemeklerden konuşup, mutfak becerisini görünce İvet’in o yoldan yürüyeceğini tahmin etmiştim. Yanılmamışım. İvet’in nazik önerisine teşekkür edip kabul ettim. Tabii bu arada uzun kış ve karanlık günlere tahammül için mutfak meşguliyetinin iyi bir ilaç olacağını da düşünmedim değil. Eşim de yemek kursuna katılmamı hararetle destekledi. Hem istek hem destek olunca, ben de hevesle kursa katıldım. Takım çalışması Kullanılacak bütün malzemelerin düzenli bir şekilde hazırlandığı mutfak iç açıcıydı. Şef Luiz güven vericiydi. İvet daha önce Fransa’da, İtalya’da yemek kurslarına katıldığından sistemi kurmuş, düzeni sağlamıştı. Şef, ön yemek için panzanella, ana yemek için limon ve tereyağ soslu makarna, tatlı olarak da pannakotta (panna cotta) yapacağımızı söyleyip malzemeleri anlattı. Makarna için hamuru kendisi hazırlamıştı. Üç takım oluştu. Ben panzanella yani krutonlu salata takımına seçildim. Takım arkadaşım hem diplomat hem ressam Gülşen Hanım’dı. Mesleği disiplin ve ölçü olan, sanatçı yanıyla da estetiğe önem veren bir hanımefendiyle takım arkadaşı olunca biraz strese kapılmadım değil. Neyse ki takım arkadaşım çok nazikti. Herkes üzerine düşeni yapacaktı, makarna makinesini sırayla hepimiz kullanacaktık. Alt tarafı avuç içi büyüklüğündeki hamuru makineden geçirmek marifet mi diye düşünmeyin. Hamuru önce elle bastırıp açarken makinenin yuvasına göre ayarlamak gerekiyor. Sıram gelince hiçbir aksama olmadan, fire vermeden, hamuru makinede önce yufka, sonra gene fire vermeden erişte haline getirdim. Kursun tek erkeği olarak bütün hanımefendilerden “bravo” sesleri arasında çok güçlü alkış aldım. Dahası panzanellada kullanacağımız krutonları da tavada zıplatarak kızarttım. Anlayacağınız o güne kadar keşfedilmemiş bir cevher ortaya çıktı. Benim de başım dikildi, göğsüm ileriye çıkıverdi. Sonrası da kolay geçti ve yaptıklarımızı kendimizi överek enfes şarap eşliğinde afiyetle yedik. Eve gönül rahatlığıyla döndüm ama eşime anlatırken kendimi övmedim. Marifetlerimin ortaya çıkmasını istemedim ama korktuğum başıma geldi. Ertesi gün mutfaktaki başarım sağda solda konuşulmuş. Eşim de duymuş. Şimdi yavaştan mutfağı bana devretmeye hazırlanıyor gibi bir hali var. Oğlum da akşam yemeği için geleceği saati annesine bildirirdi. Şimdi aile için bir WhatsApp grubu oluşturdu... Anlayacağınız bunlar tehlikeli gelişmenin işaretleri. Önüne geçebileceğimi de sanmıyorum. İvet’in yeni mönülü kurslarıyla kendimi geliştirmemden başka çare yok. Uzun kışla mücadele etmenin yolunu buldum derken, mutfağın demirbaşı olma yolundayım. Ah İvet ah, ne işler açtın başıma. osman.ikiz@gmail.com