24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: İLKNUR FİLİZ KADIN HAYAT Farklı şehirlerde yaşayan ve yaşam mücadelesi veren 7 kadının hayatı bir belgesele konu oluyor. Yönetmenliğini Orhan Tekeoğlu’nun üstlendiği belgeselin çekimleri başladı. Batman, Eskişehir, Aydın, İstanbul, Artvin, Mersin ve Diyarbakır’da yaşayan 7 kadın... Şehirler farklı ama yaşadıkları zorluk lar aynı. Hepsinin ortak noktası, yok sulluk ve çaresizlik. Yaşam mücadele si veren bu 7 kadının hayatı bir belge sele konu oluyor. Yönetmenliğini Or han Tekeoğlu’nun üstlendiği belgese lin çekimleri başladı. Örneğin; Mer yem Alpaslan, ata tohum larından tarım yaparak, elde ettiği ürünleri pazar larda satıyor ve çocukla ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK rına bakıyor. Kısacası hayatları mikrokrediyle değişen Türkiye’nin 7 fark lı bölgesinden 7 kadının hikâyesi herkese kadınların ne kadar güçlü oldu 7 kadını saptadım” diyor. ğunu bir kez daha gösteriyor. Belgesel, 7 kadının, üretmeye başlamalarıyla kendilerinin ve çocuklarının geleceğinin nasıl şekillendiğini gözler önüne seriyor. Belgeselin Türkiye ve yurtdışı film festivallerinde 2020’de gösterilmesi planlanıyor. Tekeoğlu, “Nobel ödüllü Prof. Dr. Mohammed Yunus’un kurduğu Grameenbank’in Türkiye Temsilciliği (TİSVA) ba Umut yeni başlangıç... Kimi eşinden ayrılmış, kiminin eşi ölmüş ve çocuklarıyla ortada kalmış, kimi yoksulluktan komşularının yardımıyla varlığını sürdürebilmiş, kimi şiddet görmüş, kimi taciz görmüş. Hayata tutunmak için hepsi çare arayışına girmiş. Sonra bir umut ve yeni bir başlangıç. na kendi girişimlerini kurması için mikrokredi verdiği 36 bin kadının dosyasını geçen sene teslim etti. Aylarca okudum ve üzerinde çalıştım. Sonunda Türkiye’nin 7 bölgesinden Tekeoğlu, “Belgeselde; 7 kadın, içine düştükleri çıkmazdan kurtulmak için kendi kaderlerini kendileri belirliyor. Her biri para kazanıyor, varlığını devam ettiriyor, çocuklarının geleceğini Belgesel, Aydın’da market açan Sevilay Köseoğlu ve Artvin’de tarım ile uğraşan Meryem Alpaslan gibi mücadeleci kadınların yaşamlarını konu alıyor. hazırlamak için çalışmaya ve üretmeye başlıyorlar. Türkiye’nin 7 bölgesinden 7 yoksul kadın. Dilber Sevim (Batman), Sadet Songül (Eskişehir), Sevilay Köseoğlu (Aydın), Melek Yılmaz (İstanbul), Meryem Alpaslan (Artvin), Fatma Kalkan (Mersin) ve Güler Bal (Diyarbakır) ile bir belgesel çekimi gerçekleştirmeye karar verdim. Grameenbank Türkiye (TİSVA) bana kadınların çok detaylı hazırlanmış dosyalarını verdi. Okudum, inceleme ziyaretleri yaptım, kadınlarla bire bir görüşme gerçekleştirdim ve projeye başladık” diyor. Daha Aydın ve Artvin çekimlerini yaptıklarını belirten Tekeoğlu, “Aydın’da yaşayan Sevilay Köseoğlu önce ufak bir market açmış, daha son ra marketini genişletmiş ve baba mesleği olan kasaplığı yapmaya karar vermiş. İşi öğrendikten sonra da kasap dükkânını yanına ekler. Sanırım Türkiye’nin ilk kadın kasaplarından. Aydın’ın ilk kadın kasabı olduğunu biliyoruz. 7 kadının hikâyesi, yoksulluktan ve çaresizlikten kurtulup, kendi ayakları üzerinde duracak ve onurlu bir hayata geçişin hikâyesidir. Bu belgeselin Türkiye ve dünyada birçok kadının yaşamına ilham verecektir” diyor. ‘Meşher’ Meymenet Han’da açılıyor ENGELSİZ FİLMLER İstanbul, Eskişehir ve Ankara’da yapılacak festival, 48 filmi görme ve işitme engelli sinemaseverlerin erişimine uygun olarak erişilebilir mekânlarda sunacak. Bu yıl yedincisi düzenlenen “Engelsiz Filmler Festivali”, İstanbul, Eskişehir ve Ankara olmak üzere 3 şehirde yapılacak. Türkiye ve dünya sinemasından 48 filmi, görme ve işitme engelli sinemaseverlerin erişimine uygun olarak erişilebilir mekânlarda sunacak festivalde, film gösterimleri ve tüm yan etkinlikler erişilebilir olarak gerçekleştirilecek. Sanata erişimin lütuf değil hak olduğunu vurgulayan festival, 79 Ekim tarihleri arasında Boğaziçi Üniversitesi Sinema Salonu’nda, 1113 Ekim’de Eskişehir’deki Yunus Emre Kültür Merkezi’nde ve 1620 Ekim’de ise Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi ve GoetheInstitut Ankara’da sinemaseverleri ağırlayacak. Bu seneki program başlıkları arasında Türkiye sinemasının son dönemde öne çıkan en iyi örneklerinden derlenen “Engelsiz Yarışma”, dünya sinemasından ödüllü filmlerin yer aldığı “Dünyadan”, animasyon filmlerden oluşan ve yeni nesil sinemacılara esin kaynağı olmayı amaçlayan “Çocuklar İçin” ve Türkiye sinemasının nitelikli kısa filmlerinden derlenen “Uzun Lafın Kısası” yer alıyor. Bu sene “Ayrıksı Otu, Rehber Köpekler, Bizim İçin, Bizsiz Asla! ve Kim Demiş?” adlı başlıkları da sinemaseverlerle buluşturacak festival ayrıca özel bir seçkiyi de seyircilerin beğenisine sunuyor. Etkinlik programında film ekipleriyle söyleşiler, 912 yaş çocuklar için Canlandırma Atölyesi, otizm spektrum bozukluğu bulunan çocuk ve gençler için Otizm Dostu Gösterim, Sanal Gerçeklik Deneyimi ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle yapılacak paneller yer alıyor. Festivaldeki tüm filmler göremeyenler için sesli betimleme, duyamayanlar için işaret dili ve ayrıntılı alt yazıyla erişilebilir mekânlarda gösteriliyor. Engelsiz Filmler Festivali tüm gösterimlerini ve yan etkinliklerini ücretsiz olarak seyircilere sunuyor. l Kültür Servisi 50. kuruluş yıldönümünü kutlayan Vehbi Koç Vakfı (VKV), 2010 – 2019 yılları arasında Arter’e ev sahipliği yapan İstiklal Caddesi’ndeki Meymenet Han binasında “Meşher” adıyla yeni bir kültür ve sanat kurumu açıyor. Osmanlı Türkçesinde sergi mekânı anlamına gelen adıyla Meşher, tarihi araştırmalardan güncel sanata uzanan kapsamlı sergilerinin yanı sıra atölye ve konferans gibi etkinlik serileriyle zamanlar ve kültürler arasında yeni diyalogların başlatılmasını destekleyecek. Üç kata yayılan 500 metrekarelik sergi alanı ve etkinlikler için bulunan 75 metrekarelik faaliyet alanı ile “Meşher”deki sergiler, ortaçağdan günümüze uzanan geniş zaman dilimi içinde çok çe şitli konulardaki programı, araştırmaya dayalı akademik yönü ve yayınlarıyla bir referans noktası da olacak. Ziyaret, etkinlik ve sergi turlarının ücretsiz gerçekleşeceği “Meşher”, pazar tesi hariç haftanın al tı günü ziyaret edilebilecek. Meşher’in 13 Eylül’de açılacak olan “Kalıpları Aşınca: Mit, Efsane ve Masallarla Avrupa’dan Çağdaş Seramik” başlıklı ilk sergisi ise, geçmişten gü nümüze anlatılan hikâyelerden ilham alan seramik eserler ile adeta kil ve toprağın insanlık tarihindeki izini sürüyor. Odağında mitlerin, efsanelerin ve masalların yer aldığı ve 13 sanatçının eserlerinin bulunduğu sergi, 22 Aralık’a kadar ziyaret edilebilecek. l Kültür Servisi Işıtan Gündüz sonsuzluğa uğurlandı TUĞBA ÖZER Geçen günlerde yoğun bakım tedavisi gördüğü hastanede yaşamını yitiren 68 Kuşağı’nın önde gelen isimlerinden yayıncı ve çevirmen Işıtan Gündüz dün dostlarının katıldığı törenle uğurlandı. Törene Gündüz’ün ailesinin yanı sıra çok sayıda dostu ve mücadele arkadaşı da katıldı. Dostları Işıtan Gündüz’ün ardından şunları söyledi: Türkiye İşçi Partisi’nden mücadele arkadaşı Cihan Açıkgöz: “Hayatının çok büyük bölümünü kendi benimsediği ve savunduğu değerler uğruna mücadeleyle geçirdi. O değerler eşitlik özgürlük, barış ve sömürünün olmadığı bir dünya.” Sosyalist Türkiye Partisi’nin kuruluşunda beraber yer aldığı dostu Ali Önder Öndeş: “Hayatın bütün zorluklarına rağmen siyasetten kopmadı. Işıtan Düzce’de bir köye yerleşmişti, orada mutluydu. Siyaseten hep devrimci bir kimlikti.” Dostu Yusuf Ünal: “Kendisini en son gördüğümde Deniz Gezmiş ile olan fotoğrafını sormuştum. ‘Deniz genç kaldı, biz yaşlandık’ dedi. Devrimci bir insandı.” 68 Kuşağı’ndan olan ve gençlik yıllarından itibaren sosyalizm mücadelesi veren Gündüz, 1946’da Düzce’de doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. 1966 yılında Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun (FKF) İstanbul sekreteryasında görev aldı. Ardından Türkiye İşçi Partisi’ne, Sosyalist Türkiye Partisi Siyasi Büro’ya ve TKP’ye üye oldu. “68 Mayısında Paris” ve “Milliyetçilik Üzerine (Ulussuz Devletler Devletsiz Uluslar)” adlı kitapları derledi. l İSTANBUL Gündüz’ün cenazesi İstanbul Üsküdar’da bulunan Şakirin Camii’nden kaldırılarak Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Aziz Eusthatıos Kilisesi restore ediliyor Kayseri’nin İncesu ilçesinde 1835 yılında inşa edilen ve defineciler tarafından kazılarak tahrip edilen tarihi Aziz Eusthatios Kilisesi, restore edilmeye başlandı. Kilisenin, 2 yılda tamamlanması planlanan restorasyon çalışmasının ardından turizme kazandırılması hedefleniyor. Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden Kapadokya’nın doğu girişinde bulunan İncesu ilçesinde yer alan Aziz Eusthatios Kilisesi, 1924 yılından sonra Rumların ilçeden ayrılması ardından belediye bünyesine geçti. Defineciler yüzünden son 50 yılda büyük zarar gören kilise; bir dönem tiyatro salonu, sanat okulu ve askeri arşivlerin tutulduğu depo olarak da kullanıldı. l DHA 137 AĞUSTOS 2019 ÇARŞAMBA Sana bir tepeden baktım aziz İstanbulıllar içinde hazırladığım nice söyleşi, portre ve deneme yazısını “Salkım Ysöğütün Türküsü” başlıklı kitabım da toplamıştım. Öner Ciravoğlu “Edebiyatçı bir müzik yazarının son dönem retrospektifi olarak da yaklaşılabilir” demişti kitap için. Radyotelevizyon, dergi söyleşileri ve gazete eleştirilerimi derlemiştim. 2014’te PAN Yayınları’nın bastığı kitap 544 sayfa olmuştu. Şimdi elime alıp baktığımda içindeki kimi sanatçının artık yaşamadığını, kiminin hâlâ doruklarda olduğunu görüyorum. Satır aralarından bazı cümleleri çekip çıkarınca, ortaya ilginç bir potpuri çıkıyor. Hüseyin Sermet foto muhabirine karşı çıkmış: “Hayır, asla piyano önünde poz vermem. Bir cerrahla konuşma yaptığınızda adam elinde neşter ya da kanlar içinde bir apandisit parçasıyla mı poz verir?” Ayla Erduran aşk hayatını anlatıyor: “Çok tutkulu aşklar yaşadım. Ama karşımdakiler de benim kadar tutkulu olsaydı şimdi yanımda olurlardı; geriye bir tek kemanım kaldı.” Cecilia Bartoli, “Ben yepyeni bir şey yaratmıyorum, çağlar önce yaratılmış şeylerin içinde keşfe çıkıyorum.” Büyük org ve klavsen sanatçısı Gustav Leonard’a göre: “Bir İtalyan besteciyi 17. yüzyıl yapımı bir Fransız klavsende asla çalamazsınız… Klavsen için yazılmış eserleri piyanoda çalmak ise ahlak dışı bir davranıştır.” Gürer Aykal: “David Oistrakh sonunda şef oldu, çünkü ona teksesli çalgı olan keman yetmiyordu.” İdil Biret: “Bazen çalarken renk solar. Bu bir enerji sorunudur. Bazı notalara bakıyorsun ki istediğin renkte çıkmamış. Çünkü dengeni kuramamışsın. Bu şancılarda da olur. Çalışırken durmadan kendini dinleyeceksin.” Süher Pekinel: “Bach’ın müziği sıra dışı bir matematik içeriyor. Kendi polifonik sistematiği içindeki derinliğin anlık olgusunu barındırıyor. Anlık renklere varıyorsun.” Itzhak Perlman: “Jet çağındayız ya! Bir yorumcu ne kadar çok konser verebilir, kaç prova, kaç turne yapabilir, bunlar hesaplanıyor. Özellikle benim durumumda bir sanatçı için yolculuk etmek ne kadar zor bilir misiniz?” Nida Tüfekçi: “Folklor yaşamın aynasıdır: ağıtlar, mersiye, öğüt, koçaklama yiğitleme, kına havası, çiğdem türküsü, halkın yaşadığı her halin aksedişidir.” Rosalyn Tureck: “Günümüz fastfood günü! Orijinal tempolar da hızlandı.” Sonra “Portreler” bölümü, ardından da “Değinmeler” bölümü geliyor ve “Abdullah Gül La Scala’da başlıklı yazıyla başlıyor: “Cumhurbaşkanımız ve eşi Hayrünisa Hanım İtalya Cumhurbaşkanı tarafından bu mevsim La Scala’da sahnelenecek Carmen operasının galasına davetliler… La Scala binasına girdiklerinde neredeyse yarım yüzyıl La Scala’nın Diva’sı olmuş sanatçımız Leyla Gencer’in kocaman fotoğrafını görecekler. Carmen rolündeki Gürcü soprano Rachvelishvilli’nin 2008 Leyla Gencer Şan Yarışması’nda derece aldığını öğrenecekler”. Bir yazı da giderek gökdelenlerin yükseldiği, nice eski köşkün ortadan kalktığı İstanbul’da nostaljiyi yansıtıyor: “Artık Şarkılar Söylenmiyor Köşk Bahçelerinde.” Bağlık bahçelik köşklerin, Boğaz kenarındaki yalı rıhtımlarının ay ışığında Türk sanat müziği nameleriyle süslendiği dönem: “Sana bir tepeden baktım aziz İstanbul.” Nobelli yazar Toni Morrison öldü Dünya edebiyatının en önemli çağdaş yazarlarından Toni Morrison 88 yaşında hayata veda etti. Morrison’ın ailesi ünlü yazarın kısa bir hastalığın ardından hayata veda ettiğini “derin bir üzüntüyle” duyurdu. Aralarında “Sevilen”, “En Mavi Göz”, “Merhamet” ve “Süleyman’ın Şarkısı”nın da bulunduğu 11 roman kaleme alan Toni Morrison 1931’de ABD’nin Ohio eyaletinde, Lorain kentinde siyah bir işçi ailesinin çocuğu olarak doğdu. Howard ve Cornell üniversitelerinde beşeri bilimler öğrenimi gördükten sonra çeşitli üniversitelerde ders verdi. 1989’dan bu yana Princeton Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Morrison ünlü Random House Yayınevi’nde de editörlük yaptı. 1970’te yayımlanan “En Mavi Göz” adlı ilk romanı, eleştirmenler ve okurlardan büyük ilgi gördü. 1973’te yayımlanan “Sula”yı 1977’de “Süleyman’ın Şarkısı” adlı üçüncü romanı izledi. 1981’de yayımlanan “Katran Bebek”in ardınd an, 1987’de çıkan “Sevilen” eleştirmenlerin büyük övgüsünü topladı ve roman dalında Pulitzer Ödülü’nü aldı. Morrison, 1993’te, siyahların, özellikle de siyahi kadınların yaşantısını irdeleyen yapıtlarıyla Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü. 1998’de yayımlanan “Cennet” adlı romanında Oklahoma’daki ütopyacı bir siyah yerleşmesini anlatan Morrison, 1981’den bu yana Amerikan Sanat ve Bilimler Akademisi üyesiydi. l Kültür Servisi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle