28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 11 AĞUSTOS 2019 PAZAR gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY Taksim Cumhuriyet Meydanı Meydan, İstanbul’un en önemli meydanıdır. Tarihteki yeri çok önemlidir. Bugünkü perişan durumundan bir an önce kurtarılması belediye için kaçınılmaz, ciddi bir görevdir. DOĞAN HASOL DR. Y. MÜH. (MIMAR) İstanbul’un yeni Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ilk işlerden biri olarak Taksim Cumhuriyet Meydanı’nın ele alınıp düzenleneceğini belirtmiş. Çok doğru bir karar ve yaklaşımdır bu, çünkü o meydan hiç kuşkusuz, İstanbul’un en önemli meydanıdır; tarihteki yeri de çok önemlidir. Bugünkü perişan durumundan bir an önce kurtarılması belediye için kaçınılmaz, ciddi bir görevdir. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra İstanbul’da bir tören alanı düzenlenmesi gündeme gelmiştir. Beyazıt ve Taksim üzerinde durulmuş, sonuçta Taksim uygun görülmüştür. İlkin, bir anıt yaptırılması düşünülmüş ve anıtın yapımı için 1925 yılında İtalyan heykelci Pietro Canonica görevlendirilmiş, yapımına ayrıca iki genç Türk sanatçı da katılmıştır. Hadi Bey (Bara) ve Sabiha Hanım. Anıtın kaidesi ve çevre düzeni için de Levanten mimar Giulio Mongeri görevlendirilmiştir. Roma’da yapılan ve İtalya’dan deniz yoluyla getirilen anıt 8 Ağustos 1928 günü törenle açılmış. Anıtın bir yüzü Milli Mücadeleyi, öteki yüzü Cumhuriyetin kuruluşunu simgeler. Bütün yollar Cumhuriyete çıkar Anıt, İstiklal Caddesi ile Cumhuriyet Caddesi’nin eksenlerinin kesiştiği noktada yer alır. Cumhuriyet Caddesi, Kurtuluş’tan gelen Ergenekon Caddesi ile Şişli’den gelen Halaskârgazi Caddesi’nin uzantısı olarak Taksim’de Cumhuriyet Meydanı’na varır. Bu konum ve adlandırmalar, “Bütün yollar Cumhuriyet’e çıkar” şeklinde yorumlanabilir. Hırpalanan meydan Meydanın düzenlenmesi işi daha sonraki yıllarda ele alınmıştır. Düzenlemede, ünlü Fransız şehircimimar Henri Prost’un İstanbul planlaması kapsamında hazırladığı planlardan yararlanılmıştır. Meydanın bir yanını oluşturan Gezi Parkı, Nişantaşı ve Maçka’ya ulaşıp, oradan da Dolmabahçe’de denize kadar uzanır. Planda 2 No’lu park olarak anılan bütün o alanın düzenlenmesi 1940’lı yıllara dayanır. Taksim Cumhuriyet Meydanı İstanbul’da önemli ulusal günlerin kutlandığı en önemli alan olmuş, ilerleyen zaman içinde de kimi toplumsal olaylara tanıklık etmiştir. Bu bakımdan kent belleğinde önemli bir yere sahiptir. Son yıllarda siyasal iktidarın, ihtiyaç fazlası olarak 1913 yılında Fransızların da ortak olduğu bir şirkete satılan ve Taksim Stadyumu olarak da kullanılmış olan eski Taksim Kışlası’nı yeniden inşa etme, ayrıca bir cami yapma yolundaki düşünceleri kararsızlık ve belirsizlik yaratmıştır. Neyse ki şu anda iktidarın Taksim Topçu Kışlası’nı AVM, otel, rezidans, çarşı, kültür merkezi gibi işlevlerle hayata geçirme ısrarı geride kalmış bulunuyor. Böylece son dönemde şehircilik, mimarlık ve plan disiplininden uzak yaklaşımlarla meydan hırpalanmıştır. Meydanın ihmal edilmişliğinde, belediye yönetiminin yanı sıra merkezi yönetimin de payı vardır. Siyasal yönetimin meydanın önemine uygun şekilde yaklaşmamasının, bilime, uzmanlıklara uzak durmasının büyük payı olduğu açıktır. Çok kısa bir süre önce de yazık ki mimarlık tarihimizin önemli yapılarından olan, Atatürk Kültür Merkezi yıkılarak yok edilmiş bulunuyor. Şimdi başkan İmamoğlu’nun yaklaşımıyla Taksim Cumhuriyet Meydanı’nın yeniden düzenlenecek olması İstanbul için bir şanstır. Kuşku suz, meydanın düzenlenmesi işi, ciddi kentsel tasarım ve mimarlık projeleriyle ele alınacaktır. Nitekim başkan İmamoğlu da işin yarışmayla yapılacağını belirtmiştir. İzlenecek adımlar Şimdi doğru yaklaşımla, izlenecek yol bellidir. Öncelikle, mimari yarışmalar düzenine uygun şekilde uzmanlardan oluşan bir jüri oluşturulacaktır. İhtiyaç programını hazırlamak üzere İstanbulluların görüşleriyle uyumlu olarak belediye ve jürinin ortak çalışmasıyla, meydanın taşıdığı önem ve anlam dikkate alınarak gereksinimler ve işlevler belirlenecektir. Bu hazırlık çalışmalarından sonra proje yarışması açılacak ve yüzlerce uzmanın düşünsel katkılarıyla yarışma sonucunda en iyi tasarım çözümleri belirlenmiş olacaktır. İstanbul’un bu yeni döneminde Taksim Cumhuriyet Meydanı’nın düzenlenmesi için atılacak doğru adımların, öteki kentlerimiz için de yararlı bir örnek oluşturacağı kesindir. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Savcı ve yargıçlar için dersler2 Sevgili okurlarım, değerli savcı ve yargıçlarımıza Hukuk Dersleri vermek elbette benim haddim değil. Haksızlık ve hukuksuzluklar karşısında suskunluklarını koruyan anlı şanlı Hukuk Profesörlerinin yerine burada Hukuk Dersleri vermek ise hiç işim değil! Geçen yazımda, Anayasa Mahkemesi’nin bir kararını özetleyerek savcı ve yargıçlarımız için bazı anımsatmalar yapmıştım. Hemen sevinçle belirtmeliyim ki, bu konuda (elbette benim yazımdan önce ve ondan bağımsız olarak AYM kararını uygulamak için) mahkemelerimiz, “Barış Akademisyenleri” denilen davada beraat kararları vermeye başlamışlardı. Bu yazıda henüz bir Yargıtay kararına dönüşmemiş olan, ama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yayımlanmış olduğu için önemli olan “Cumhuriyet Gazetesi Mensupları” davasına ilişkin bir “mütalaanın” veya “tebliğnamenin” ifade özgürlüğü konusundaki bir göndermesinin özetini vereceğim. HHH Başsavcılık, düşünce açıklamalarına ilişkin söz ve metinler bütünüyle ele alındığında şu hususlara önem verildiğini belirtmektedir: 1) Toplumun bir kesimi için hoş olmayan... 2) Sert bir üslupla dile getirilen... 3) Rahatsız edici hatta şok edici, incitici olan... Ağır eleştiri ifadeleri: 1) Şiddeti ve terör eylemlerini övmediği... 2) Kişileri ve toplulukları te rör yöntemlerini benimsemeye veya şiddet kullanmaya tahrik ve teşvik etmediği... 3) Irkçılık ve nefret söylemleri içermediği... 4) İntikam almayı hedeflemediği... 5) Silahlı direniş çağrısında bulunmadığı... 6) Özel hayatın gizliliğini ihlal ile kişisel itibara saldırı niteliği taşımadığı... Sürece: Sınırlanamaz; çünkü bu nitelikleri taşımayan ifadelerin sınırlandırılması demokratik toplumda gerekli değildir. HHH Başsavcılığın Cumhuriyet Mensupları için verdiği mütalaada daha pek çok nokta vurgulanıyor. İçlerinde benim katıldığım ve katılmadığım görüşler var. Bu konuda kararı elbette Yargıtay verecek. Bu yazıda sadece AİHM kararlarına atıf yaparak vurguladığı bir hususu belirtmek ve böylece savcı ve yargıçlarımıza yardımcı olmak istedim. HHH Sevgili okurlarım, eylülde çıkacak olan “İSTANBUL, 1940’lardan Bugüne, Efsaneler, Anılarİzlenimler” adlı kitabımın düzeltmelerini yapmak ve yıl sonuna kadar bitirmeye çalıştığım biri tarih öteki siyaset üzerine olan iki yeni kitabım üzerinde çalışmak için kısa bir süre izin istiyorum. TELE 1’de Merdan Yanardağ ile birlikte yaptığımız 18 Dakika programına eylüle kadar bir ay ara verdik. Gazete yazılarım için de iki hafta rica ediyorum. 27 Ağustos’ta görüşmek üzere, bayramınız kutlu olsun. İkisi de üçü de dördü de.. ERBİL TUŞALP Yine yeni bir şey yok. Piyasa yine eskiyle açıldı. Eski yine rağbette, tilki yine pazarda. Torba yine dolu. “Geçmişini satın al sabıkandan kurtul” kuralı masada. Akıllarınca geçmiş kirden pastan kurtarılacak gelecek aklanacak. İktidar bağımlıları sahnede. On bir kurnaz, on iki sevgisiz. On üç ürkek. On dört sanal. İkisi somut, ikisi soyut. Hem varlar, hem yoklar. Al birini vur ötekine mi? Hayır. Al ötekini vur birine mi? Hayır. Farklı gibi görünseler de onlar aslında aynı sokağın iktidar bağımlısı çocukları. Ne yaptılarsa birlikte yaptılar. Ülkenin bağırsaklarını temizlemek için iktidar koltuklarına oturdular. Göz açıp kapayıncaya kadar ülkenin bağırsakları oldular. Çürümeyi “değişim” yozlaşmayı “dönüşüm” saydıklarından dibe vurdular. Her türlü sömürü sürecinin, hak hukuk adalet karşıtlığının, itibarsızlaştırmanın iki mimarından biri on iki öteki on biri oldu. Biri namluyu yağladı, biri mermiyi sürdü. Tetiği çekeneçektirene gelince hep birlikte gözler kapandı kulaklar tıkandı. Unutuldu, unutturuldu. Laiklik gidecek İkisi de Batı ile bütünleşmiş laik, demokrat, çağdaş bir Türkiye’den yana olmadı. İkisi de dini referanslarla laiklikten sapmanın, laikliği yadsımanın peşinden koştu. Biri “Laiklik tabii elden gidecek“ dedi , öteki “Laik sistemin değiştirileceğini” söyledi. İkisi de Evren’in “Kemalizmle İslamı birleştirme” çabalarına, Özal’ın “Kemalizme dinsel anlam katma” girişimlerine boyut kazandırdı. İkisi de emperyalizmin yarışsatış senaryosunun gönüllü kurbanı oldu... Birbirleri için hazırladıkları tuzaklara ikisi birden düştü. Birinin soluğu ötekinin ensesindeydi. Yarış birinin “İnançlarımız uğruna ölmeye hazırız” tahriki, ötekinin “Bildiğimiz yolda devam ederiz” tehdidi ile örtülü bir savaşa dö Çürümeyi “değişim” yozlaşmayı “dönüşüm” saydıklarından dibe vurdular. Her türlü sömürü sürecinin, hak, hukuk, adalet karşıtlığının, itibarsızlaştırmanın iki mimarından biri on iki öteki on biri oldu. nüştü. İkisi de “Laiklik ilkesinin yerini İslamla bütünleşme modeline devretmesini” savundu. İkisi de siyasal İslamı “referans” almada, demokrasiyi “araç” saymada rejim karşıtı örnekler verdi. Biri “Elhamdülillah şeriatçıyız” öteki “Cumhuriyet bitmiştir” dedi. İkisi de “Şeriata karşı olup Müslüman kalmak modern devletin dayatması” olduğuna inanan zevattan eğitim, adalet, savuma, bakanı seçti. İkisi de “kültürel öncelikli İslami hareketlerle siyasi öncelikli İslami hareketlerin” yeniden ilişkilendirilmesini istedi. Gerçek güç İkisi de Tanrı “kelamı” ve peygamber “hadisi” ile siyaset yaptı. İkisi de çok genç yaştan beri siyasal İslamın ipini elinde tutan gerçek gücün ABD olduğu dayatmasına boyun eğdi. Biri Birleşik Devletler Başkanı’nın “Savaşta bize yardım edeceksiniz değil mi” sorusuna verdiği “Kolay başkanım” yanıtıyla ünlendi. Öteki “Kissinger’in örgütlediği antikomünist eşkıya deposu Kırklar Komitesi üyeliğiyle başladığı teslimiyetini “6. Filo’ya karşı kıldığı şükür namazıyla” sürdürdü. İkisi de “Yeşil Kuşak’tan Türkİslam Sentezi’ne, Ilımlı İslamdan Siyasal İslama, Büyük Ortadoğu’dan Genişletilmiş Ortadoğu’ya” uzanan tüm projelerde rol aldı. Zoka yutturulamadı İkisi de Ortadoğu’da Amerikan jandarmalığı için çocuklarımızın kurban edilmesine boyuna eğdi. Biri savaşan“Kahraman genç kadın ve erkek Amerikan askerlerinin, olabilecek en az kayıpla evlerine dönmeleri için dua ediyorum.” dedi. Öteki “9 maddelik” bir anlaşmayla 250 savaş uçağı ve 60 bin Amerikan askerinin Türkiye’ye yerleşmesini öngören ünlü tezkereyi hazırladı. Biri “Tezkere asker gönderme anlamına gelmiyor” dedi. Öteki tezkerenin “Amerika istedi diye” çıktığını söyledi. Tezkere reddedildi ama geçmiş kirinden arındırılamadı. CİA ajanı Graham Fuller ve takipçilerinin önerdiği “Gönüllülük temelinde yeni bir Osmanlı İmparatorluğu” kurulamadı. Demokrasiye “sığınarak” T.C’yi çiğneyenlerin, demokrasiyi “çiğneyerek” TİC’ye ulaşma düşü suya düştü. Emperyalizmin “Yeni Türkiye” zokası yutturulamadı. Tarihin o sayfasını yazmak için tarafların zamana gereksinimi vardı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle