Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 20 TEMMUZ 2019 CUMARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr olaylar ve görüşler Kıbrıs hatalar zinciri mi? İLKER BAŞBUĞ 26. genelkurmay Başkanı Bu ifade Nisan 2016’da yayımlanan “Unutulan Ada Kıbrıs” adlı kitaba yazdığım “Sunuş”un son cümlesidir. Kıbrıs’ın bu açıdan taşıdığı stratejik önemi 1. Dünya Savaşı’nda İngiltere Savaş Kabinesi Bakanı olan Lord Kitchener bir asır önce görmüştür. 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Kasım 1918’de İngiltere, uluslararası hukuku bir kenara bırakarak, Lord Kitchener’in emriyle İskenderun’u işgal etmiştir. Kitchener, kuzeyde İskenderun ve Hatay’ı güneyde ise Kıbrıs’ı kontrol eden gücün Doğu Akdeniz’e hâkim olacağını anlamıştır. Geç fark edilen önem Herkesten, bir asır önce yaşamış Lord Kitchener gibi vizyon sahibi olması beklenemez. Osmanlı İmparatorluğu bile Kıbrıs’ın önemini 1517’de Mısır’ı ele geçirmesinden neredeyse yarım asır sonra görebilmiştir. Kıbrıs 1571’de Venediklilerin elinden alınmıştır. 1571’de başlayan ve 343 yıl süren Osmanlı İmparatorluğu’nun Kıbrıs üzerindeki yönetimi, İngiltere’nin 5 Kasım 1914’te Kıbrıs’ı tek taraflı olarak ilhak ettiğini açıklamasıyla sona ermiştir. Hataların ilk halkası Aslında 1877 OsmanlıRus Savaşı’nda Rus ordusu Yeşilköy’e kadar gelince, Sultan II. Abdülhamid, Kraliçe Victoria’dan yardım istemişti. İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’na yardım etmeyi şu şartla kabul etmiştir: Ada Osmanlı Devleti’ne ait olmaya devam edecek, yalnız askeri açıdan İngiltere tarafından kullanılacaktır. 1 Temmuz 1878’de bu çerçevede bir ek antlaşma imzalanmış ve bir hafta sonra da İngiliz askeri adaya çıkmıştır. İngiltere ile yapılan ek antlaşmanın tutarsızlığı, netlikten uzak oluşu, Kıbrıs konusunda yapılan büyük hataların ilk zincirini oluşturdu. Durum netlikten o kadar uzakta ki, bazı kişiler “92 bin altın karşılığı” Ada’nın İngiltere’ye kiralandığını bile ileri sürmüşlerdi. Gayri resmi oylama 15 Ocak 1950 günü, Kıbrıs Ortodoks Kilisesi, Yunanistan’la birleşmek için gayri resmi bir halkoylaması yaptırdı. Oy kullananlar birleşme yönünde oylarını kullandı. Türkiye’de hükümetler pek Kıbrıs konusuyla ilgili değildiler. Onlara göre, “Kıbrıs Meselesi” diye bir şey yoktu. On yıl sonra 16 Ağustos 1960’ta “Kıbrıs Cumhuriyeti” kuruldu. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu elbette, Türk dış politikasının bir başarı abidesidir. Kanlı olaylar Ancak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ömrü uzun sürmedi. Aralık 1963’te Kıbrıs’ta kanlı olaylar başladı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) Kıbrıs’taki durumu görüşmek üzere 18 Şubat 1964’te toplandı. 4 Mart 1964 günü de BMGK “186 sayılı kararı” aldı. Bu kararın 4. maddesi Kıbrıs’ta BM Barış Gücü’nün kurulmasını tavsiye ederken, bunu “Kıbrıs Hükümeti”nin rızasının alınmasına bağladı. 19591960 antlaşmalarıyla kurulan “Kıbrıs Cumhuriyeti” ortada yoktu. Kıbrıs Devleti ve hükümeti içerisinde, Kıbrıslı Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı, bakanları ve Temsilciler Meclisi’nde milletvekilleri ve hatta kamu hizmetinde Kıbrıslı Türk görevliler bulunmuyordu. Kıbrıs’ta, Kıbrıslı Rumlardan oluşan bir hükümet ve yönetim vardı. Bu hükümet Kıbrıs Anayasası’na göre “yasal hükümet” değildi. Önemli kırılma Ancak 4 Mart 1964 günü, Türkiye, BMGK kararındaki “hükümet” sözcüğünü iki cemaati de temsil eden bir hükü “Kıbrıs’ın Türkiye’nin güvenliğiyle ilişkisi, Türkiye’ye olan mesafesiyle açıklanacak kadar yüzeysel değil, daha çok Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlarının korunmasıyla ilişkilidir.” KKTC, 22 Eylül 2011’de TPAO’ya arama lisansı verdi. Bloklar: A, B, C ve D (kuzeyde); ve F, G güney. F ve G bloklarında, GKRY ile (onların 1, 2, 3, 8, 9, 12, 13 numaralı blokları) çakışma var. met olarak kabul etmek zorun di. Kıbrıslı Rumların, Annan da kaldı. Planı’na hayır demesiyle, An Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklerin, nan Planı reddedildi. soydaşlarımızın akan kanı Türkiye aldığı bu riskin kar na son verilmesi gerekiyordu. şılığını alabildi mi? En azın O günkü koşullarda da Ada’ya dan, AB’nin KKTC’ye uyguladı BM Barış Gücü’nün gelmesin ğı ambargoların kaldırılmasın den başka çare bulunamamıştı. da bir başarı sağlayabildi mi? En büyük hata Hayır. Türkiye’ye verilen, sadece Çıkarma gemilerine sahip ABTürkiye müzakerelerinin 3 olamayan Türk ordusunun Ekim 2005’te başlaması oldu. Ada’ya çıkarma yapma imkân ve kabiliyeti yoktu. İşte, çaresizlik içinde kalan Kıta sahanlığı ve MEB Türkiye o gün belki de Kıbrıs konusunda hatalar zincirindeki en büyük halkayı oluşturdu. 4 Mart 1964 günü alınan BMGK’nin 186 sayılı kararı maalesef bugün de karşımızda en büyük engel olarak duruyor. Geçmişte yaşanan hatalardan ders alan Türkiye, 20 Temmuz 1974’te “Garanti Antlaşması”nın ona tanıdığı Bugün Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de karşı karşıya kaldığı önemli sorun, Kıta Sahanlığı (KS) ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ile ilgilidir. Kıta sahanlığı ülkelerin kara parçasının deniz altındaki uzantısıdır. Uluslararası hukukta, kıyı çizgisinden 200 metre su derinliğine gittiği yere kadar uzanmaktadır. haklardan yararlanarak, “Kıbrıs Barış Harekâtı”nı üstün bir Uluslararası hukuk MEB’nin ise karasula başarı ile icra ederek gerçek rı dış sınırından itibaren ten Kıbrıs’a “ba açık denizle rış” ve “huzur”u re doğru en getirdi. fazla 200 de 15 Kasım niz mili için 1983’te de “Ku de olabilece zey Kıbrıs Türk ğine amir Cumhuriyeti”nin dir. Bu düzen kurulduğu ilan leme mutlak edildi. egemenlik Kıbrıslı Rum hakkı olma lar bundan son yıp kıyı dev ra, Kıbrıs’ın Av letine sadece rupa Birliği üye doğal kaynak liğini hedefleyen lar üzerinde bir strateji uygu münhasır hak lanmasına karar ve yetkiler ta verdiler. nımaktadır. Kıbrıs Rum Yönetimi, 4 Temmuz 1990’da AB’ye tek yanlı olarak tam üyelik baş 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, Kıbrıs’ın dününe, bugününe ve yarınına ışık tutan “Unutulan Ada Kıbrıs” kitabı, 2016 yılında okuyucuyla buluşmuştu. Kıta sahanlığı ile MEB’nin karşılıklı çatıştığı, örtüştüğü alanlarda vurusunda bu olabilir. Doğu Akdeniz’de karşı lundu. lıklı kıyılar 400 deniz milinden Tam beş yıl sonra bu başvu az olduğundan MEB’nin karşı ruları kabul edildi. lıklı müzakereler ile çözülme Peki, bu beş yıl içinde Türk si esastır. hükümetleri ne yaptı? El Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de lerinde çok güçlü Garanti 1566 kilometre kıyı uzunluğu Antlaşması’nın 1. madde 2. fık bulunmaktadır. rası vardı: Doğu Akdeniz’de 8 milyar va “Kıbrıs Cumhuriyeti, herhan ril petrol ile 3.5 trilyon metre gi bir devletle tamamen veya küp doğalgaz rezervi bulundu kısmen herhangi bir siyasi ve ğu ileri sürülmektedir. ekonomik birliğe girmeyeceği Türkiye, Doğu Akdeniz’in ge ni taahhüt eder.” rek coğrafi özellikleri gerekse AB, Türkiye’ye karşı AB bölgenin siyasi durumu gereği, Türkiye Gümrük Birliği MEB ilan etmemiştir. Antlaşması’nı kullandı. 2004 tarihinde yayımladığı 12 Temmuz 1995’te Avru nota ile MEB konusundaki hak pa Parlamentosu, Kıbrıs Rum larını saklı tuttuğunu, kıta sa Yönetimi’nin AB’ye tam üye hanlığı üzerinden ilan etmiştir. lik teklifini, 13 Aralık 1995’te KKTC ile 21 Eylül 2011’de de ABTürkiye Gümrük Birliği “Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sı Anlaşması’nı kabul etti. nırlandırması Hakkındaki Sessiz kalınan süreç Türkiye böylece Kıbrıs Rum Antlaşma”yı imzalamıştır. Gerilimin temeli Yönetimi’nin AB’ye tam üyelik Rum tarafının hukuken tek sürecinin başlatılmasına ses taraflı olarak, 2003’te Mısır, siz kaldı. 2007’de Lübnan ve 2011’de İs 3 Kasım 2002’de Türkiye’de rail ile imzaladığı MEB sınır yapılan genel seçimi AKP ka lama anlaşmaları Doğu Ak zandı. Sekiz gün sonra da deniz’deki gerilimin temelini BM Genel Sekreteri, “Annan oluşturmaktadır. Planı”nı taraflara sundu. Bu anlaşmaların geçerliliği Türkiye büyük bir risk ala yoktur: rak Annan Planı’nı destekle BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre ada devletlerinin kendi istedikleri şekilde ve diğer sahildar devletlerin hak ve çıkarlarını dikkate almadan MEB sınırlandırmasına gitmesi uluslararası hukuka aykırıdır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) yaptığı anlaşmalar Türkiye ve KKTC’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlarına aykırıdır. GKRY’nin bütün Kıbrıs Adası’nı hukuken temsil ettiğinin kabul edilmesi de düşünülemez. GKRY’nin Kıbrıs’ın güneybatısında ilan ettiği 1, 4, 5, 6, 7 numaralı parseller ile Türkiye’nin kıta sahanlığı, güneydoğusundaki 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı parseller ise KKTC’nin deniz sınır alanlarıyla örtüşmektedir, çatışmaktadır. Sonuç: 1 Türkiye maalesef bugüne kadar, BMGK’nin 4 Mart 1964 günü aldığı 186 sayılı kararı yürürlükten kaldırmasını sağlayamamıştır. 2 Türkiye GKRY’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olmasına yönelik teklifin, 12 Temmuz 1995’te Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilmesini önleyememiştir. 3 Türkiye’nin GKRY’nin Mısır, Lübnan ve İsrail ile MEB sınırlama anlaşmalarının yapılmasını da engelleyemediği ileri sürülebilir. 4 Bütün bunlara rağmen: Türkiye’nin ve KKTC’nin uluslararası hukuktan doğan haklarının korunması için Türkiye, haklarının olduğu bölgelerde sondaj ve arama faaliyetlerine devam etmelidir. Türk donanması Doğu Akdeniz’de güçlü varlığını her zaman göstermelidir. GKRY’nin bütün Kıbrıs Adası’nı temsil yetkisine sahip olmadığı, her fırsattan istifade edilerek, bıkmadan, her uluslararası platformda etkin ve ikna edici şekilde anlatılmalıdır. Türkiye, milli menfaatlerini her şeyin önüne alarak, Doğu Akdeniz’de kıyısı olan devletlerle ilişkilerini düzeltmek ve geliştirmek zorundadır. Türkiye, Suriye, Mısır, Lübnan, İsrail ve Libya ile MEB anlaşmaları yapabilecek duruma gelmeye çalışmalıdır. 5 Suriye’de, özellikle Suriye’nin kuzeyinde yaşananlar da dikkate alınırsa, Doğu Akdeniz’in Türkiye’nin milli menfaatları açısından ne kadar hayati önemi haiz olduğu ortadadır. 6 Bugün, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 45. yıldönümünü kutluyoruz. Şehitlerimizi rahmetle anarken, gazilerimize sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. Doğu Akdeniz’deki, Türkiye’nin ve KKTC’nin hak ve menfaatlarını savunmak ve korumak her şeyden önce Kıbrıs Barış Harekâtı’ndaki verilen şehitlerimize karşı bir görevdir ve borçtur. Kıbrıs,Türkiye’nin ‘çıkış kapısı’ PROF. DR. EROL MANİSALI 20Temmuz 1974, Kıbrıs Barış Harekâtı, Atina “Albaylar Cuntası”nın ABD ile birlikte düzenlediği, Kıbrıs Türklerini (ve Türkiye’yi) adadan silmek ve üçüncü dünyacı Makaryos’u devirmek için başlattığı darbeyi engelleyen bir operasyon. Sonuç mu: Kıbrıs Türkleri kurtuluyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin fiili güvencesi altına sokuluyor: Yunanistan’da darbeci Albaylar Cuntası düşüyor, demokrasiye geçiliyor: ve ayrıca ABD ve İngiltere’nin (B) planı da işliyor, Makaryos artık ABD’ye kafa tutan değil, ona “muhtaç” hale geliyor. Türkiye ise bayram yapıyor: “ulusalcı Ecevit” ile “Milli Görüşçü Erbakan” arkalarına Anadolu’yu ve mazlum halkları almış liderler olarak öne çıkıyorlar. Bu “çok boyutlu” gelişmeleri hem “Yolumun Kesiştiği Ünlüler” hem de “Denktaş’ın Öbür Yüzü” kitabımda ayrıntılı olarak yazdım. Denktaş’la 1975’ten vefatına kadar olan kesintisiz beraberliğimizde (ve dostluğumuzda) bütün boyutları ile ondan dinledim. Bugün Kıbrıs Adası’nı ve KKTC’yi daha farklı boyutları ile tartışıyoruz: Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki stratejik enerji rezervi çıkarları, ulaşım yolları ve ayrıca hava ulaşımını denetim boyutları ile değerlendiriyoruz. Bu değerlendirmede, özellikle AKP iktidarı döneminde yapılan hatalar öne çıkıyor: 2003’teki AKP başbakanı Erdoğan, “Bu iş Denktaş’la olmaz, kırk yıllık Kıbrıs politikamız değişecek” beyanında bulunduğunda yeni sinyaller verilmişti. 2003’te 20 Temmuz kutlamaları Dome Hotel’de yapılırken hükümeti temsilen gelen bakan Abdüllatif Şener ile yemekteki sohbetimizde, Başbakan’ın bu beyanını hatırlatıp şöyle demiştim: “Galiba gelecek yıllarda Türk yıldızları (jetler), bugün sıfır sınır hattında LefkoşeMagosa arasında artık uçmayacaklar.” Şener bana, “Hocam siz de fazla karamsarsınız” demişti. Ama ben haklı çıktım: 2004 yılında AKP iktidarı AB ile görüş meler süreci belgesini imzalarken “aynı zamanda Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB’ye tam üye oluyor” ve garantör ülke olan Türkiye itiraz etmiyor, bunu kabulleniyordu. Halbuki “büyük başarı” diye kutlamalarla imzalanan “görüşme süreci belgeleri” incelendiğinde, bunların, “Türkiye’yi alma koşulları değil, aksine almamak için belirlenen kurallar topluluğu olduğu görülür”. Konunun bu boyutunu çok iyi bilen içimizdeki “Batıcılar” aptallık oyununu çok güzel oynamışlardır. Hep yazdığım gibi, Avrupalı değil “Avrupacı ve himayeci” kafada olanlar ile siyasal İslamcılar birbirlerinin yolunu açmışlardır. Bugün Avrupa ile “kavga eder görünen ve bu sayede içeride kutuplaşmayı yerleştirerek çıkar sağlayanlar aslında”, 2004’te AB ülkelerine sağlanan olanaklardan yararlanıyorlar. Ve sıcak konu… 2004’te Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB’ye üye olmasına “evet” diyen Ankara, bugün Doğu Akdeniz’de Rumların tüm AB’yi arkasına almasına imkân vermiştir. Hem de 2004 görüşme süreci koşullarının AB ülkelerine sağladığı, “tek yanlı Türkiye’yi dışlama” imtiyazları ile birlikte. Bilmeyenler lütfen 2004 belgesini açıp okusunlar, hikâye anlatmasınla... ABD (ve Trump) hem Doğu Akdeniz hem de Kıbrıs ve Suriye sorununda İngiltere, Fransa ve Almanya’yı yanına aldı. Körfez’den Atlantik’e kadar hepsi de Türkiye’nin karşısındalar. Bunlara Rusya’yı da son kararları ile eklememiz gerekir. Ayrıca Ankara’nın, Kiev Ortodoks Patrikhanesi’nin Fener’e bağlanması sırasında yaptığı büyük yanlış da eklenince, durum daha da vahim hale geldi! Rum Ortodoksları da Kiev gibi Fener’e yarın bağlanırsa sürpriz olmaz! Bugün Kıbrıs, Akdeniz ve Ege’den “koparılmış” bir Türkiye “Ortadoğu bataklığının” bir parçası durumuna sokulmak isteniyor. Lozan’ı Sevr’e taşımak isteyenlerin hedefleri budur, artık görmenin zamanı gelmedi mi? Kıbrıs Türklerinin Barış ve Özgürlük Bayramı ‘Türkiye’nin yaptığı, adayı istila değil fakat istila edenleri doğru yola getirmek için girişilen bir harekâttır’ Dr. Fazıl Küçük 1974 AHMET GÖKSAN MEHMET EROL EKENLEROĞLU Kıbrıs Türklerinin özgürlüğüne kavuştukları 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nın 45. yılına ulaşmış bulunuyoruz. Bu onurlu güne ulaşmamız için canlarını bir gül bahçesine girercesine veren şehitlerimizi her gün artan saygı ve sevgiyle anıyoruz. Kahraman gazilerimizle mücadelenin taçlanmasında unutulmaz çabaları olan liderimiz Dr. Fazıl Küçük, Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş, Osman Örek şahıslarında bütün emeği geçenlerin unutulmayacağının bilinmesini kaydetmek istiyoruz. Savaş suçu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olan Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak “Barış Harekâtı”nı gerçekleştirmiştir. Barış Harekâtı sonrasında adaya barış ve özgürlük gelmiştir. Yunanlar da demokrasi ile yeniden tanışmışlardır. Bir diğer garantör ülke olan Yunanistan’ın, yasadışı yollardan adaya soktuğu askerlerle 15 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirdikleri darbenin adı “savaş suçu”dur. Suçu işleyenlerden uluslararası hukuk açısından hesap sorulmamıştır. Savaş suçunu işleyenler ve onları koruyan devletler hesap vermedikleri gibi uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkını kullanan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni işgalci olarak tanımlamaktadırlar. Hesap vermesi gerekenlerin hesap sorma diye bir haklarının olmadığının bilinmesini istiyoruz. Savaş suçunu işleyenlerin Lozan’da kurulan Doğu Akdeniz’deki Türk Yunan İngiliz dengesini, bölgede yaptıkları doğalgaz ve petrol aramaları ile bir kez daha bozmak çabasında olduklarını kaydetmek istiyoruz. Bunun yanı sıra bölge ülkeleri ile yaptık ları askeri ve diğer işbirliği ile silahlanma çabalarını da adada çözümden yana olmadıklarının kanıtı olarak görüyoruz. Biz ne yaptık? Aradan geçen 45 yılda neler yapıp neler yapamadıklarımızın serinkanlılıkla değerlendirilmesi gerektiğini sizlerle paylaşmak istiyoruz. Adada yaşanan çözümsüzlüğün kaynağının sürekli olarak Rumlar olduğu doğru bile olsa, bu yöntemin kolaycılık olduğunu kaydediyoruz. Bu dönemde bizler ne yaptık? Adada kalıcı olmak adına hangi seçenekleri konuştuk veya tartıştık? İşte bu nokta da Ulusal Konsey’in kurulması ve konuların burada tartışılarak karara bağlanmasını bir kez daha yineliyoruz. Yıllarca savaş yapmış ülkelerin kısa süre sonra kalkındıkları ve güçlü ekonomilere sahip olduklarına tarih tanıklık etmektedir. Bu nedenle de ambargoların arkasına saklanmamak gerektiğine vurgu yapmak istiyoruz. Artık kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir ekonomiye geçmenin yollarını aramalıyız. Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte karşılıklı olarak uluslararası hukuk kurallarına uygun antlaşmaları yapmamız gerektiğini kaydetmek istiyoruz. Bu bağlamda KKTC Devleti’nin, T.C. için stratejik öneminin ön plana çıktığının görülmesini istiyoruz. Kıbrıs’ta Çözüm şekli Federasyon olur ise T.C. Doğu Akdeniz üzerindeki çok hakkını kaybedecektir. Kıbrıs Türkleri olarak uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızın korunmasından yana olduğumuzu yinelemek istiyoruz. Bu haklarımızı her ortamda konuşmaya ve savunmaya devam etmek azim ve kararlılığında olduğumuzu kaydediyoruz. Torunlarımızdan onurla emanet aldığımız güzel vatanımızı yine onlara teslim edeceğiz ve onların da torunlarına emaneti teslim edeceklerine inanıyoruz.