18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 6 MAYIS 2019 PAZARTESİ [email protected] TASARIM: FUNDA YAŞAR ER olaylar ve görüşler ‘İki devletli çözüm’e güle güle... İsrail ve Suudi Arabistan’la birlikte Körfez ülkelerinin İran’a karşı birleştiği günümüz Ortadoğu konjonktüründe, Trump’ın aşamalı olarak şu ana kadar aldığı Kudüs ve Golan Tepeleri kararları incelendiğinde, 95. yaşımızı kutlarken tüm bu sürecin nereye varacağını öngörmemek mümkün değildir. DEMOKRASİ SINAVI Remzi Çetin Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi İsrail’de 9 Nisan’da gerçekleştirilen seçimleri 4. kez, Likud partisi lideri Binyamin Netanyahu kazandı. 120 sandalyeli İsrail Meclisi Knesset’in 35’ine sahip olan Netanyahu’nun partisi, bu sonuçlarıyla çok da şaşırtmadı. Seçim öncesinde ABD Başkanı Donald Trump’ın, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak, gördüğüne dair kararı ve Golan Tepelerini, İsrail’in egemenliği altında tanıması, Netanyahu’nun dış politikadaki kazanımları olarak görülürken; Likud partisinin genel seçimlerdeki seçim kampanyasında elini iyice güçlendirdi ve İsrail tarihinde ilk kez bir siyasi lider “aralıksız 4. kez” başbakan olarak seçildi. Şunu belirtmek gerekir ki Avrupa’daki sağ eğilimli seçmen tercihleri, İsrail’de de 2009 seçimlerinden bu yana sağcı Likud yönünde tercih yapılarak kendini gösterdi; ancak 9 Nisan seçimlerinin bir öncekilerden farkı bulunuyor. Başbakan Netanyahu’nun seçim öncesinde tekrarladığı iki söylem vardı: “Yahudi UlusDevleti güçlendirilecek” ve “Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim yerleri ilhak edilecek.” Bu iki söylem, sağ kanadı cesaretlendirip sağ seçmeni, Netanyahu çevresinde toplarken; sol kanat (İşçi ve Meretz) ve merkez partiler (MaviBeyaz bloğu), İsrail’in demokratik değerler etrafında Filistinli İsrail yurttaşlarını da gözeten siyasalar ortaya koymasını ve toplumsal sorunlara (ekonomi gibi) odaklanmasını söylemekteydiler. Elveda Oslo... Şunu açıkça belirtmek gerekir ki Netanyahu’nun seçim öncesi politikaları ve söylemleri, Ortadoğu’nun içerisinde bulunduğu durum ve İsrailFilistin sorunu algısının farklı boyutlardaki dönüşümü, 90 yılların Oslo Barış Süreci gibi ılımlı atmosferine yeniden dönmenin mümkün olamayacağını göstermektedir. Doktora tezi araştırmalarım sırasında birkaç ay bulunduğum İsrail’de, özellikle 2015’ten bugüne İsrailliler, İsrail’in yanı başında yer almalarını istedikleri bir “Filistin Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump’la yakın temas halinde. Devleti”nden eskisi gibi çokça bahsetmemektedirler. İsrail kamuoyunun ve özellikle sağ seçmenin dile getirdikleri söylem şu şekildedir: “İsrail 1982’de Sina’dan çekildi ve bu alanı Mısır’a bıraktı. 2005’te Gazze’den çekildi ve burayı da Gazzelilere bıraktı. ‘Barışa karşı toprak’ zaten verildi ve uygulandı. Tüm bunların karşılığında çatışmalar durmadı.” Likud ve diğer sağ partilerin genel fikirleri bu şekildeyken artık, İsrail’de hem de Netanyahu’nun geçen ay seçildiği seçim sonuçlarından sonra, iki devletli çözüm isteği ve çabalarının her zamankinden daha güçsüz olduğunu söyleyebiliriz. Tel Aviv Üniversitesi’nden Prof. Camil Fuchs’ın, 9 Nisan seçimlerine birkaç hafta kala gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre; ‘İsraillilerin yüzde 42’si İsrailFilistin çatışmasının çözümü için iki devletli bir formülü tercih etmediklerini ve Batı Şeria’nın ilhakını desteklerini belirtmektedirler. Sağcı Likud seçmeninin iki devletli çözüme desteği ise sadece yüzde 20’dir. Ülkenin en saygın gazetelerinden Haaretz’te (Vatan/Bu Ülke) yer alan ve söz konusu araştırmaya dayanan makalede bu durum açıkça analiz edilmiştir. Yine, aynı üniversiteden Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak’ın Türkiye’den bir televizyon programına verdiği demeçte; sorunun çözümünde geçmişte işe yaramayan aynı metotları kullanıp tekrar etmenin, “ahmaklık” olarak nitelendirileceği ve Trump’ın “100 Yılın Anlaşması” olarak tanımladığı farklı bir barış sürecini denemeye çalıştığı belirtilmektedir. Trump sonrası Gerçekten de Trump’ın göreve geldiği günden bugüne, İsrailFilistin sorununa ilişkin farklı ve ağırlıklı olarak İsrail yanlısı tutum ve politikaları; Trump yönetiminin iki devletli çözüm ve 1948’den günümüze süre gelen çatışmanın çözümünde nasıl bir proje üreteceği de aşikârdır. Bir de buna Netanyahu yönetiminin vizyonu eklendiğinde, iki devletli çözümden ziyade, ordusu ve güçlü kolluk kuvveti olmayan, İsrail denetiminde bir Filistin yönetiminin devamı ya da İsrail’de barış içerisinde yaşayan “tek devletli çözüm” ilkesi akla gelmektedir; ancak Netanyahu, her ne kadar başkan Trump tarafından yoğun destek alsa da seçim sonrası baş etmesi gereken yolsuzluk suçlamalarıyla da meşgul olacağı gözükmektedir. Geçtiğimiz haftalarda İsrail Yüksek Mahkemesi Başsavcısı’nın başbakan Netanyahu’yu ifadeye çağırması bunun en somut göstergesidir. 4. kez işbaşında olan Netanyahu’nun öngörülen 4 yıllık iktidar döneminin, Amerikan destekli dış politikasının ve iki devletli çözümün daha az dillendirildiği bu ortamda, bir önceki iktidar dönemlerinden daha zorlu geçeceği ortadadır. 2019 yılını takiben ve 2020’ye geçiş evresinde iki devletli çözümün rafa kaldırıldığına dair planın, bizzat Trump tarafından da açıklanacağını öngörmekteyiz. İsrail ve Suudi Arabistan’la Körfez ülkelerinin İran’a karşı birleştiği günümüz Ortadoğu konjonktüründe, Trump’ın aşamalı olarak şu ana kadar aldığı Kudüs ve Golan Tepeleri kararları incelendiğinde, tüm bu sürecin nereye varacağını öngörmemek mümkün değildir. Türkiye’nin, bu politikalar çerçevesinde, köklü bir şekilde değişime uğrayan günümüz Ortadoğusu’nu nasıl algıladığı sorusu ise başka bir yazının konusudur. Cumhuriyet, yalnızca Türkiye’nin değil dünyanın en özel gazetesi... Kuruluşunda “Ulusal Kurtuluş Savaşı” direnişiyle “Kemalist devrim”in harcı karılı... Adını ve kuruluş parasını Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluş mücadelesine önderlik eden Atatürk vermiş... Zaman zaman Cumhuriyet’teki odamda yurtdışından gelen öğrencileri ağırlarım. En son birkaç gün önce Danimarka’dan gelen öğrenciler konuğumuzdu. 30’u aşkın lise öğrencisine bu kısa tarihçeyi anlattığımda, odadan alkış sesleri yükseliyordu... HHH Yarın 95. yaşımızı kutlayacağız... 95. kuruluş yıldönümümüz için bir gün öncesi İzmir’deyiz. Bugün saat 18.00’de Alsancak’taki Tarihi Havagazı Fabrikası’ndayız. İzmirlilere ve Egelilere bir sürprizimiz var. Aylardır hazırlığını sürdürdüğümüz “Cumhuriyet EGE” 10 Mayıs Cuma günü yeniden İzmir’e, Ege’ye “merhaba” diyor. İlk sayıda Cumhuriyet okurları için yazan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in de belirttiği gibi, İzmir ve Cumhuriyet birbirine çok yakışacak. İzmir’den tüm Türkiye’ye yayılan umut ışığı daha da çoğalacak... 7 Mayıs Salı akşamı hem Ankara’da hem İstanbul’dayız. İstanbul’daki kutlamalar için saat 19.00’da Şişli’deki Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde olacağız. Hakan Tepeli şefliğinde Beylikdüzü Gençlik Senfoni Orkestrası “95. yaşımızda 95 genç sesle” sahne alacak. Sanatçı Erdal Erzincan bağlama resitali sunacak... Cumhuriyetçiler, başkentte ise saat 21.00’de Yenimahalle Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde buluşacak. Kurulduğu günden bugüne Türk toplumuna ilkleri yaşatan Cumhuriyet gazetesi, kuruluş kutlamalarında bu sene Türkçe Rock’ı senfonik ezgilerle buluşturmayı hedefliyor. Musa Göçmen’in şefliğindeki Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası’nın konserinde, İngiliz metal grubu Iron Maiden’dan Erkin Koray’a, Cem Karaca’dan Barış Manço’ya Türkçe Rock’ın unutulmaz isimlerinin parçaları “Senforock” konsepti ile senfoni orkestrasına uyarlanacak. HHH 95. yaşımızı kutlayacağımız bugünlerde Yüksek Seçim Kurulu (YSK) “tarihi bir sınav” verecek. Tüm ülkenin gözü kulağı Ankara’da bugün yapılacak toplantıya çevrildi. Haydi şimdi 10 yıl öncesine dönelim... 85. yaşımızı kutladıktan bir gün sonra 8 Mayıs 2009’da İlhan Selçuk, Pencere köşesinde okura şöyle sesleniyor: “Cumhuriyeti Atatürk’ün isteğiyle kuran Yunus Nadi kimdir?.. Bir anı: 1920’de işgal polisi İstanbul’a egemendir. Türk subayları yolda gördükleri işgal subaylarına selam vermek zorundadırlar... İşte böyle bir zamanda ve mekânda bir gün işgal polisi Yunus Nadi’nin evini basar... Yunus Nadi bir sandığa saklanır, eşi Nazime Nadi sandığın üstüne oturur... Evi basan polis ortalığı denetlerken Nazime Nadi yerinden kımıldamaz... İşgal polisi gittikten sonra Nazime Hanım oturduğu yerden kalkar, sandığın kapağını açar... Yunus Nadi, Nazime Hanım’ı ve çocuklarını İstanbul’da bırakarak Ankara’ya kaçar; o günlerde sonu belirsiz bir macera sayılan Kemalist direnişe katılır... ... Yunus Nadi Cumhuriyet gazetesini kurdu... Nadir Nadi bu kuruluşu bin bir zahmet ve dirençle kurumlaştırdı... Bugünkü Cumhuriyet çalışanları bu tarihin mirasını üstlenmişlerdir... ...Atatürk Cumhuriyeti bittiği gün Cumhuriyet de biter... Ve ne yazık ki 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde kurulan gazetemiz, 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde bu tehlikeyle karşı karşıya... Ancak biz, bugünkü koşullar ne olursa olsun, Atatürk Cumhuriyetinin yaşama gücünü koruduğuna ve varoluşunu savunduğuna inanıyoruz...” HHH Cumhuriyetçiler bugün de “koşullar ne olursa olsun, Atatürk Cumhuriyetinin yaşama gücünü koruduğuna ve varoluşunu savunduğuna” inanıyor. Bir kez daha tarihe not düşelim... AKP’nin İstanbul seçimlerini ve sandıktan çıkan halk iradesini kabullenmesi, YSK’nin de seçimin iptaliyle ilgili başvuruları reddetmesi gerekiyor. Demokrasi ve hukukun gereği budur!.. Ak kuzu nasıl kara kurt oldu Gani Aşık / EMEKLİ müftü Eski CHP Kayseri milletvekili Anadolu köylüsü, lokmasını misafiri ile paylaşan, soğuk kış günlerinde sıcak odasını konuğuna veren, gerektiğinde kendisi hasır veya minderde yatıp, yatağını Tanrı misafirine tahsis eden, soylu bir gelenekten gelir. Seçim dönemlerinde sıkça gelen değişik partilere mensup siyasilerin, kendi partisini öven, diğer partileri yeren sözlerini, katılmasalar bile nezaketle dinler ve köylerinden olaysız ayrılmalarını çok önemser. Bu değerlendirmeler; hem doğma büyüme bir köylü, hem 50 yıllık siyasetçi olmamdan, hem de köy ve köylünün el değmemiş bakir kültürü ve özgün değerleri ile iç içe yaşamışlığın imbiğinden süzülüp gelen samimi inancımdır. Hal ve keyfiyet bu iken; 21 Nisan 2019’da Çubuk’a bağlı Akkuzulu köyündeki şehidimizin cenaze töreninde, ana muhalefet lideri sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun mahiyeti ve vehameti itibarı ile hayatını hedef alan saldırıyı, özetlemeye çalıştığım köy ve köylü değerleri açısından nasıl okumak gerekir? O köye gittim Akkuzulu köyündeki vahimden de öte olaydan bir hafta sonra, 29 Nisan’da, bu köye gittim. Şehit evladımız merhum Yener Kırıkçı’nın baba evini buldum. Sahibinin yoksulluğunu belli eden mütevazı bu köy evi önündeki sandalyelerde oturan köylülerle selamlaşıp, kendimi “emekli müftü” olarak tanıttım. Siyasi kimliğimi, ilk aşamada öne çıkarmayışımın nedeni, herhangi bir endişeden değil, yaşanan linç girişimiyle ilgili düşüncelerini daha rahat ifade edebilmelerini amaçlamış olmamdır. Fakat sohbet sırasında ne reden emekli olduğumun sorulması üzerine “milletvekili emeklisiyim ve CHP eski milletvekiliyim, öfkeniz geçmemişse beni de dövebilirsiniz” sözlerimin bir espri olduğunun farkındalığında, siyasi kimliğimi büyük bir olgunlukla karşıladılar, hatta bir kişi “Ne güzel! Hem CHP milletvekilisiniz hem de Kuran okuyorsunuz” dedi. (Bu şahsın bilinçaltında, “CHP’lilerin dine mesafeli olduğu” saplantısı açıkça görülüyor.) Kuran ve duanın yarattığı mistik ortamda, müessif olayın gerçek sebeplerinin ne olduğunu, hassas ruh halleri ile örtüşecek uygun ifadelerle sorup anlamaya çalıştım. Gerek şehit evinde dinlediklerimin, gerekse ilçeye ifade vermeye gitmiş olduğu için akşam telefonla görüşebildiğim muhtarın anlattıklarının özeti şu: Seçim sırasında köye gelen İYİ Parti heyetinin yaptığı kazada, 14 yaşında bir erkek çocuğunun ölümü dolayısıyla köy zaten gerginmiş. “CHP’ye karşı herhangi bir önyargılarının bulunmadığını ama, Kılıçdaroğlu’nun “Hem PKK ile iş tutup, hem de PKK’nin şehit ettiği evlatlarının cenazesine gelmesi” olayların temel sebebi olarak öne sürülüyor. Açıkça anlaşılacağı gibi, Akkuzulu köylüleri, seçim stratejisini “CHP’nin PKK ile ittifak halinde olduğu” bühtanı üzerine oturtan Cumhur İttifakı’nın yıkıcı ve bölücü propagandasından adeta zehirlenmişler. Yeni bir gerginliğe meydan vermeyecek üslup ve özenle, Akkuzulu halkına bunların temelsiz söylemler olduğunu, dahası, AKP’nin PKK’ye çözüm sürecinde (Oslo ve Dolmabahçe) verdiği tavizleri hatırlattım. Ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun ecdanının Selçuklular döneminde Horasan’dan Anadolu Erenleri olarak bu topraklara geldiklerini ve Kemal Bey’in büyük dedesinin de Konya Akşehir’de metfun olduğunu, kendisinin devlette büyük ihaleler yaptığı halde, boğazından bir lokma haram geçmemiş iyi bir Müslüman olduğunu, aile kütüklerinin İstanbul Müftülüğü’nde bulunduğunu anlattım. Sükunetle dinlediler. Sohbetin bir bölümüne bir jandarma yüzbaşı da katıldı ve tam da sohbetle örtüşür biçimde, “hepimiz kardeşiz” dedi. Türkmen köyü olduğunu öğrendiğim Akkuzu halkından bu şehit evinde görüştüklerim, “ne sebeple olursa olsun, misafire bu tür davranışları doğru bulmadıklarını” ifade ettiler. Rahmet ve mağfiret ayının kapımıza dayandığı bu günlerde, örgütlü ve zıvanadan çıkmış topluluğun vahşeti kadar, devletin, hem olay sırasında hem olayı izleyen günlerdeki tavrı, linç hadisesinin kendisinden de tehlikelidir. CHP’nin tarihi İktidar partisinin lafazanları ve kalemşorleri şunu iyi bilmeliler ki, CHP’nin tarihi, bu tür barbarlıkları boşa çıkarmış olmanın destansı öyküleri ile doludur. 1959’da Uşak’ta İsmet Paşa’nın başına atılan taş üzerine Behçet Kemal Çağlar’ın yazdığı şiiri Cumhuriyet’in değerli okurları ile paylaşmak isterim: Dünkü karargâhıdır bugün geldiği Uşak Bütün şehir ayağa kalkıp selamlamalı. Başına taş atan kim, hangi utanmaz uşak Ey hırsının uşağı, eğer varsa utanman Kırılası eline al budala başını O iki damla kandan doğuyor bir yeni tan Kırılası elinle başına çal taşını.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle