17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 30 MAYIS 2019 PERŞEMBE [email protected] TASARIM: İLKNUR FİLİZ olaylar ve görüşler ABD neden bayrak gösteriyor? Rafet ASLANTAŞ ANKA Enstitüsü Başkanı ABD bir süredir Akdeniz’de, Ege’nin bir bölümünde, Batı Trakya’da, Balkanlar’da ve Basra Körfezi bölgesinde askeri varlığını daha fazla hissettirmeye başladı. Bu durumun anlamlı açıklamalarını yapmaya çalışalım. Öncelikle Doğu Akdeniz’de varlığı tespit edilen hidrokarbon yataklarının paylaşımına ilişkin kritik bir zaman diliminde olduğumuzu hatırlatalım. Önümüzdeki birkaç yıl içinde paylaşımın netleşeceğini öngörebiliyoruz. Söz konusu paylaşımda bölge coğrafyasında oturanlar ile teknoloji ve para sahibi güçlü konuklar arasında ekonomik, ticari, siyasi ve askeri açıdan dikkat çekici dayanışmaları gözlüyoruz. Bu safhada ABD’nin özellikle Yunanistan’dan yeni askeri kazanımlar elde etmeye çalışacağını söyleyebiliriz. Doğu Akdeniz, Balkanlar ve Ortadoğu’da jeopolitik üstünlük sağlama ve nüfuz mücadelesinde önemli bir safhadayız. Rusya’nın Suriye’deki kalıcı etkisi, Çin’in Güney Asya ve Kızıldeniz’deki ticari ve askeri yatırımlarından sonra İsrail’in ve Yunanistan’ın ticari limanlarına da yapım, iyileştirme ve olası işletme hakkı kapsamında el atarak ilgi ve etki alanını genişletmesi, bu süreçte Washington’u geniş bir bölgede daha aktif davranmaya zorlamaktadır. ABD ve kimyasal ‘hassasiyeti’ Öte yandan ABD Suriye’de sağladığı kazanımları korumak isteyecektir. Özellikle Fırat Nehri’nin doğusundaki bölgede elde ettiği ekonomik bölgenin bir şekilde elde bulundurulması için Doğu Akdeniz ve Irak’ta bulunan askeri varlığını dinamik tutmak zorundadır. ABD’nin Suriye’deki hedeflerinden biri de İran yanlısı grupların etkisizleştirilmesi ABD, Türkiye üzerinde etki oluşturma konusunda kimsenin kendisine rakip olamayacağına inanmıştır ve inanmaktadır. dir. Bu istek İsrail ve ABD’deki Yahudi lobisinin de güncel önceliğidir. ABD Suriye’ye askeri müdahalelerde bulunurken genellikle kimyasal silah kullanıldığı argümanını kullanmıştır. Son olarak ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü tarafından 19 Mayıs 2019’da Suriye’nin kuzey batısında bir klor gazlı saldırı dahil, rejimin kimyasal silah kullanımına yeniden başlayabileceğine ilişkin işaretler görüldüğü, olayla ilgili bilgi toplamaya devam edildiği belirtilmiştir. Sözcü ayrıca, “Rejim kimyasal silah kullanırsa ABD ve müttefiklerinin hızlı ve uygun bir yanıt vereceğine dair uyarımızı tekrar ediyoruz.” demiştir. Bu iddia Rusya’nın Suriye’deki Tarafları Uzlaştırma Merkezi Başkanı tarafından yalanlanmış ve bizzat Heyet Tahrir elŞam örgütünün sahte kimyasal saldırı haberleri için mizansen oluşturduğu ifade edilmiştir. Yine de ABD’nin Suriye’ye yönelik sınırlı bir müdahale olasılığının her zaman mevcut olduğunu söylememiz gerek. İran konusu İran’ın bu dönemde ABD’nin yüksek öncelikli güvenlik sorunlarından olduğu görünüyor. Trump’ın Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu açıklamasından sonra daha başka radikal kararlar almasını da bekleyebiliriz. Trump’ın 2015 yılında İran’la imzalanan nükleer anlaşmadan çekildiğini açıklaması ve hatta İran’a yaptırımları artırması, 2019 Nisan ayında İran Devrim Muhafızları’nı “yabancı terör örgütü” ilan etmesi ikili ilişkileri yeterince germişti. Sonrasında İran’dan gelebilecek tehditlere karşı tedbir amacıyla 2019 Mayıs ayı başında, “USS Abraham Lincoln Uçak Gemisi Taarruz Grubu” ile nükleer bomba kapasiteli 4 adet B52 bombardıman uçağından oluşan “görev gücünü” Basra Körfezi’ne sevk etmişti. Yine ihtiyatlı olalım, ama önümüzdeki dönemde ABD’nin İran’a doğrudan ya da dolaylı müdahalede bulunabileceğini de göz ardı etmeyelim. Bu arada Trump’ın Ortadoğuya 1500 asker daha gönderme kararını onayladığını duyurduğunu ilave edelim. ABD’nin seçici eşiği Bir diğer konu Türkiye ile Rusya ilişkilerinin ABD’nin tahammül sınırlarını zorlaması. Aslında bu zorlama askeri boyuta evrildiği anda sorun olmaya başladı. Yoksa ABD, Türkiye üzerinde etki oluşturma konusunda kimsenin kendisine rakip olamayacağına inanmıştır ve inanmaktadır. Rusya ile tarım, turizm, ekonomi işbirliği, siyasi ve sosyal yakınlaşma fotoğrafları ve hatta nükleer santrallar bile ABD için çok da konu edilmemiştir. Ancak konu Rusya’dan kritik silah sistemlerinin tedariki olduğunda dişlerini göstermeye başlamıştır. Bu süreçte Türkiye üzerinde bir nevi çok yönlü kuşatma baskısı yaratmak isteyecektir. Gerilimin fırsatçıları ABD’nin bölgede artan askeri varlığından fayda sağlamak isteyecek fırsatçılar da olacaktır. Özellikle Rusya’dan; tedarik edilmesi Türkiye’nin hava savunması için yaşamsal önemde olan ve muadillerinden daha üstün olan “S400 Hava Savunma Füze Sistemleri” alımı ve buna bağlı olarak ABD’den “F35 savaş uçağı tedariki”nin engellenmesi bağlamında TürkiyeABD arasında yaşanan gerilimden en fazla memnun olan kuşkusuz Yunanistan ve GKRY ikilisidir. Bu ikili halihazırda bir nevi fırsat operasyonu yürüterek ABD’ye yeni bazı askeri üsler ve kolaylıklar da sağlamaktadır. Özellikle Yunanistan için Akdeniz’den ve Ege’den başlayarak Batı Trakya’ya kadar ortak tatbikatlar yapmak, yeni askeri liman ve üs kolaylıkları sağlamak, bunların karşılığında askeri yardımlar elde etmek; harp silah araç/gereçleri almak ve bir güvenlik şemsiyesi oluşturmak taze heyecan dalgaları yaratmıştır. Yunanistan’ın dış politika önceliklerinin yanı sıra Çipras’ın da yaklaşan seçimler öncesinde ABD desteğini sağlamak açısından çok arzulu olduğu görülmektedir. Ancak Yunanistan için elini verip kolunu kaptırmak da olasıdır. Sonuç olarak ABD’nin Balkanlardan Akdeniz’e ve Ortadoğu’dan Basra Körfezi’ne kadar olan bölgede 2019 yılı ve takip eden dönemde daha fazla bayrak göstereceğini söyleyebiliriz. Avrupa seçimleri ve milliyetçilik Avrupa’da milliyetçiliğin bir ideolojik kalıp olarak tarih sahnesine çıkışı 19. yüzyılın başlarına dayanır. Sinan BAYKENT / Siyaset Bilimci Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri sona erdi, ancak yansımaları hâlâ tartışılıyor. AP seçim sonuçları, Türkiye’de çoğunlukla “aşırı milliyetçilerin yükselişi” şeklinde yorumlandı. Peki, yükselen gerçekten “aşırı milliyetçilik” miydi? “Aşırı milliyetçilik” ve “aşırı sağ” gibi kavramların Batı terminolojisinde önemli bir yeri var. Söz konusu kavramların esasen Batı menşeili olduğu; “aşırı sağ” tabirinin köklerinin 1789 Fransız Devrimi’ni müteakip oluşan Kurucu Meclis’e kadar uzandığı, “aşırı milliyetçilik” tabirinin kullanımının ise daha ziyade 1945 sonrası dönemde yaygınlaştığı bir gerçektir. Her ikisi de zamanla “menfi bir etiket” şeklini almış ve her türden siyasal milliyetçiliği kötülemek amacıyla istismar edilmiştir. Türkiye’de de medya ve siyasetçiler söz konusu terminolojik tasni fe çokça başvuruyor. Oysa bu durum, hem karşı karşıya bulunduğumuz “sağ popülizm” olgusunu yanlış algılamamıza hem de ülkemizdeki milliyetçilere haksızlık yapmamıza vesile oluyor. Avrupa milliyetçiliğinin kökleri Avrupa’da milliyetçiliğin bir ideolojik kalıp olarak tarih sahnesine çıkışı 19. yüzyılın başlarına dayanır. Milliyetçilik fikri, esasen Sanayi Devrimi’yle birlikte berraklaşan sınıf çatışmalarına üçüncü bir yol üzerinden çözüm bulmaya ve Avrupa toplumlarındaki uluslaşmayı pekiştirmeye yönelik bir çabanın ifadesi olmuştur. Fransa’da Boulanger, İtalya’da Garibaldi ve Almanya’da Bismarck gibi figürler Avrupa’da uluslaşmayı ve uluslaşmayla eşzamanlı olarak gelişen siyasal milliyetçiliğe çok ciddi etki etmişlerdir. Ne var ki Avrupa milliyetçiliğinin 20. yüzyıldaki sürümünü birinci elden şekillendiren esasen Proudhon ve 1871 Paris Komünü’yle birlikte Valois ve Sorel gibi anarşist birikimli düşünürler olmuştur. Literatürde Proudhon’un milliyetçiliği “uyandırdığı”, Valois ile Sorel’in ise onu yürüyüşe geçirdikleri ifade edilir. Valois devrimcisendikalist yaklaşımlarıyla milliyetçiliğe muayyen nizama karşı şiddetli başkaldırıyı, Sorel ise sosyalizmle birlikte bir ölçüde antisemitizmi aşılamıştır. Öyle ki, sonraları Mussolini kendisine yöneltilen “sizi en çok kim etkiledi?” sorusuna “Sorel” cevabını vermiştir. Kabuk değişimi Dreyfus meselesi, Marinetti’nin Fütürist Manifesto’su, d’Annunzio’nun Fiume macerası ve nihayet Bavyera Sovyet Cumhuriyeti’ni yıkan Freikorpslar Avrupa’da siyasal milliyetçiliğin “protofaşist” örneklerinin inşa edilmesine aracı oldu. Mussolini’nin Roma’ya yürüyüşü ve Hitler’in iktidara gelmesiyle birlikte Avrupa milliyetçiliği artık olgunlaşmıştı. İtalya ve Almanya gibi etkin ülkelerde iktidara gelen milliyetçilik doğal olarak Avrupa’nın geri kalanındaki milliyetçi yapıların düşünce atlasını da nüfuzu altına aldı. Entelektüel referans noktalarının ışığında Avrupa milliyetçiliğinin temel ilkelerine göre milliyetçilikle idare edilmeyen her devlet, muayyen nizamıyla (parlamenter demokrasi, özgür seçimler vb.) birlikte şiddet yoluyla yıkılmalı, toplumlar ırk planında homojenleştirilmeli, ulusal birliği tehdit eden politik hizipleşmeler (partiler vb.) yasaklanmalı, “yeni insan” tasavvuruyla uyumlu olarak yeni kurulacak devlet halk kütlelerini 1789 yılının miras bıraktığı liberal değerlere karşı terbiye etmeliydi. Avrupa’da bu milliyetçilik formatı minimal birtakım değişikliklere karşın 11 Eylül saldırılarına kadar baki kaldı. Bu düzlemde 1999’da Avusturya’da Haider ve 2002’de Fransa’da JeanMarne Le Pen’in seçim başarılarıyla yükselişe geçen Avrupa milliyetçiliği, 11 Eylül paradigmasıyla birlikte kabuk değiştirmeye başladı. Milliyetçilik mi, sağ popülizm mi? Kabuk değişimi Salvini, Marine Le Pen ve Wilders gibi yeni nesil siyasetçilerin zuhuruyla desteklendi. Yeni nesil, eski tüfek milliyetçiler gibi ebedi muhalefete, şeytanlaştırılmaya mahkum edilmeyi reddetti. Bu vesileyle “tarihin iblislerinden” kurtulmak için yeni paradigmayla uyumlu bir atılım başlatıldı. Şiddet bir yol değildi, eleştirilmeliydi. Parlamenter demokrasi artık sorun teşkil etmeyecekti. Özgür seçimleri eleştirmek şöyle dursun, referandum kurumuyla sandık artık meşruiyetin temel dayanağı olacaktı. Düşman artık Yahudiler değil, İslam dini ve Müslümanlardı. Göç bir bütün halinde değil, göçmenin dini inanışına ve etnik aidiyetine göre kategorize edilmeliydi. Kısacası “milliyetçilik” terk edilmeliydi. Yeni dönemin kilidini ise “sağ popülizm” açacaktı. “Aşırı milliyetçilik” diye bir şey yoktur, “Avrupa milliyetçiliği” vardır. Avrupa’da bugün yükselen ise milliyetçilik değil, sağ popülizmdir. Son dönemlerde Türk milliyetçiliğini de Avrupa milliyetçiliğiyle ve sağ popülizmle özdeşleştirmeye çalışanlar var. Oysa Türk milliyetçiliği tarihe, devleti “yıkmak” için değil, “kurtarmak” için çıkmıştır. Yalnızca bu özellik dahi onu Avrupa milliyetçiliğinden ayırt etmeye yeter. Bu anlamda Türk milliyetçiliğine ırkçılık zehrini zerk etmek isteyen de onu tartışmaya açmak isteyen de Türkiye’ye aynı kötülüğü yapar. Şekil, her zaman içeriğe denk değildir. Kavramları doğru anlamalı, doğru kullanmalıyız. Aksi takdirde dünyayı Türkiye’den okuyamaz ve kendi ayağımıza sıkarız. Büyük ahlâk bunalımı Bir toplumda ahlâkın kaynağı: 1) Gelenekler, göre ile karşı karşıya kaldılar. Sevgili Mübeccel Kıray’ın “Tampon Kurum” nekler... dediği gecekondu süre 2) İnanç yani din... ci, köyden yani Din Tarım 3) Üretim biçimi... Toplumu Ahlâkı’ndan kop 4) Siyasal rejim... muş ama Kent Endüst 5) Bunların sonucu olarak ri Toplumu Ahlâkı’nı yani ortaya çıkan, zorlayıcı, ceza kentliliği benimseyememiş landırıcı kurallar koyan dev bir nüfus yarattı. let... İşte iktidar bu nüfusu da 6) Son olarak da devletin istismar ederek aşağıdaki ahlâk anlayışını zorlayıcı ku 2 grubun desteğiyle “Bü rallarla topluma aktaran hu yük Ahlâk Bunalımı”nı ya kuktur. rattı. Tarihsel olarak bu ahlâk Bu “Büyük Ahlâk Buna anlayışı: lımı”: 1) Göçebe kabile toplum 1) Erdoğan/AKP iktida larında reis tarafından... rının: 2) Din Tarım Toplumların 2) Bu iktidarın o zaman da, toprak ağası, şeyh, şıh, lar “Fethullah Gülen Hocae papa, patrik, halife, kral, fendi Hazretleri” diye liderini şah, padişah tarafından... yere göğe koyamadıkları ve 3) Kent Endüstri Toplum şimdi “Fethullah Gülen Terör larında “Hukuk Devleti” tara Örgütü/Paralel Devlet Yapı fından... lanması, FETÖ” diye terör Temsil ve topluma empo örgütü olduğunu kabul ettik ze edilir. leri “Cemaatle” el ele... Sonuç olarak “Genel 3) “Yetmez Ama Evetçi” Ahlâk” günümüzde bir sözde “liberal/solcu”, öz toplumda “Hukuk Devleti” de (kendi deyimleriyle) “Kul tarafından temsil ve em lanışlı Aptal” olan gazeteci/ poze edilen ahlâktır. yazar kamuoyu liderlerinin Peki “Hukuk Devleti” ne desteğiyle... dir? Toplumdaki ahlâkın olu “Hukuk Devleti”, insanlık şumundan ve korunmasın tarihinin birey ve devlet iliş dan sorumlu olan “Hukuk kileri bakımından eriştiği en Devleti”ni ve onun ara son aşamadır: cı olan “Bağımsız Yargıyı” 1) Bütün insanların doğuş yok etmesi ile yaşandı. tan devredilemez temel hak Kadın öldürenler takım ve özgürlüklere sahip oldu elbise giydikleri için “iyi hal ğu gerçeğine dayalıdır. indirimi” alıyor... 2) Hangi kimlikten (din, Ana muhalefet liderine, mezhep, ırk, milliyet, cinsi gazetecilere, yazarlara sal yet) olursa olsun, bütün in dıranlar, onların hayatlarını sanların bu temel hak ve öz tehdit edecek derecede şid gürlükler açısından eşit ol det uygulayanlar, serbest bı duklarını kabul eder. rakılıyor... 3) Devletin insanlar tara Kendilerine emanet edi fından yaratılmış olduğunu, len çocuklara tecavüz eden insanların güvenliği ve mut ler korunuyor... luluğu için var olduğunu bilir. Kız çocuklarıyla evlilik 4) Devlet, kendisini oluş teşvik ediliyor, çocuk yaşta turan insanlar üzerinde zor hamilelikler artıyor; bırakınız kullanma gücüne sahip ol çocukları, bebeklerle ilişkiyi duğu için, bireyleri, tek tek, anlatan/savunan kitaplar ya grup ya da örgütler halinde, yımlanabiliyor. bu devlete karşı korumakla Ama sosyal medya yükümlü olduğunu bilir. da muhalifler takip ediliyor, 5) Devletin zor kullanma baskı altına alınıyor, CB’yi gücünü ve hakkını, kendi eleştirenler, hakaret suçla sini oluşturan bireylere kar masıyla hapse atılıyor. şı kötüye kullanmaması için, Hazine garantili yatırımla devletin bütün eylem, söy rın maliyetleri akıl almaz bi lem ve işlemlerinin denetlen çimde artıyor ve kimse he mesi görevini, siyasal ikti sap soramıyor. dardan bağımsız olan yargı Kupon arsalar üzerinde ya vermiştir. yandaş gökdelenler yüksel 6) “Hukuk Devleti”nin tek meye devam ediyor. ve biricik güvencesi, devle Siyasal liderler yalan söy tin bütün eylem, söylem ve lüyor, “Mecburdum” diye işlemlerini denetleyen ba açıklama yapıyorlar. ğımsız yargıdır. Medya yalan haber yapı 7) Hukuk Devleti, toplu yor, sahte, montajlı görün mun genel ahlâkını bağım tüler yayımlıyor; politikacılar sız yargı aracılığıyla oluştu bunları kullanıyor. rur ve korur. Olmayan “oy çalma iddi HHH alarına” dayanarak seçim ip Cumhuriyet, Din Ta tal ediliyor. rım Toplumu Ahlâkı’ndan Kimsenin mal ve can gü Kent Endüstri Toplumu venliği kalmadı. KHK’lar her Ahlâkı’na geçişi hedefli kesi tehdit ediyor. yordu. Pek çok ilgisiz kişiye te Elbette, bu Ahlâk dönüşü rör örgütü destekçisi suç mü, kentlerde daha hızlı ol laması yapılıyor, ceza verili muş, köylerde daha yavaş yor, hapse atılıyor. ve zor meydana gelmiştir. HHH Sonuç olarak Kentsel En Toplumun temellerini düstriyel bir kültür ve Ahlâk sarsan bu “Büyük Ahlâk anlayışı henüz topluma tam Bunalımı”: yerleşmemişken,1950 yılın Bu yalancılık, bu dan itibaren tarıma (köye) sahtekârlık, bu ahlâksızlık, traktörün girmesiyle, köyler bu yağma, bu cinsiyetçi den kentlere doğru müthiş lik, bu pedofilileri koruma, bir akım başladı. bu KHK’lar, bu hapisler, Buna hazır olmayan AKP yöneticilerini ve taraf kentler, bir geçiş çözümü tarlarını hiç rahatsız etmi olan “Gecekondulaşma” yor mu?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle