17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ÇEVRE eposta: [email protected] EDİTÖR: HAZAL OCAK tasarım: emine bilget 322 ŞUBAT 2019 CUMA ÇOBAN ‘YILDIZ’I Bursa Karaağız köylülerinin en temel geçim kaynağı hayvancılık. Köylüler santralın kurulması halinde hayvanlarını otlatacak temiz alanların kalmayacağını söylüyor. 70 yaşındaki Medine Yıldız da çobanlık yapıyor. Yıldız köylerine santral istemediklerini belirtiyor. Vedat ARIK 300 günlük destanBiyokütle enerji santralına karşı direnen Karaağız köylüleri: Ölürüz de yaptırmayız Aylardır biyokütle enerji santralına karşı direnen köylüler santrala karşı açtıkları davada santralın iptalini istiyor. Karar önümüzdeki günlerde çıkacak. Karaağız köyü Bursa’nın dağ köylerinden biri. Yaklaşık 900 metre yükseklikte. Suları az. Buna rağmen köylüler canla başla tarım alanlarını ekiyor, biçiyor. Kendi yiyeceğini yetiştiriyor. Neredey se tüm köylüler hayvancılıkla geçiniyor. Yani kendi kendilerine yetiyorlar. Yıllardır bu düzende yaşayan köylüler 300 gündür direnişte çünkü köylerine biyokütle enerji santralı yapılmak isteniyor. Alana çadır kuran köylüler Bursa’da birçok yerden atık getirileceğini ve bu santralda yakılacağını belirterek “zehir solumak istemiyoruz” diyor. Köyün kadınları ise ortak bir cümlede buluşuyor: “Ölürüz de buraya santral yaptırmayız” Bursa’dan Büyükorhan ilçesine bağlı Karaağız Köyü’ne doğru giderken dağların arasından geçiyoruz. Köye varmadan hemen önce “Köyüm tarım ve hayvancılıkla geçindiği için katı atık santralı istemiyoruz. Yetkililere duyrulur” yazılı pankartlar karşılıyor bizi. Köylülerin kurduğu 1 oda 1 salon çadırda soba da yerini almış, üzerinde ağır ağır çay demleniyor. Köylüler kendileri yaptıkları çadırın enerjisini ise kurdukları güneş panelinden sağlıyor. ‘Santral suyumuzu çekecek’ 7’den 77’re çok sayıda köy sakini oturmuş nöbet tutuyor. İlk sözü 77 yaşındaki Pembe Yılmaz alıyor: “60 yıldır buradayız. Torunlarım, çocuklarım var. Toprağımızda ekiyoruz, biçiyoruz. Beyim ölmeden önce hayvanlarımız da vardı. Santral yapılmak istenen alan köyümüze, okula çok yakın. Santral kurulursa malımız, canımız, ekinimiz, ekmeğimiz zehir olacak. Orhaneli’ne termik santral yapıldıktan sonra asmalarımızda üzüm olmuyor. Santral yaptırmayacağız.” 57 yaşındaki Ümme Oral da “Köyümüzün suyu çok az, ancak bizi idare ediyor. Yazın kurak oldu mu hiç yetmiyor. Santral kurulursa bizim suyumuzu da çekecek” diyor. ‘Hayvanlarımız hasta olacak’ Köylüler kendi aralarında anlaşmış, gece gündüz bu çadırda sırayla nöbet tutuyor. Çadıra da “nöbet kutsaldır” yazısı asılı. 9 tane torunuyla bu köyde yaşayan 57 yaşındaki Şerife Oral da temiz hava almak için akrabalarının köye geldiğinden bahsediyor. 67 yaşındaki Münevver Korkmaz şöyle konuşuyor: “Biz doğal gezdik, doğal gezeceğiz. Santral istemiyoruz. Temiz hava alıyoruz. temiz yiyoruz, temiz giyiniyoruz. İlaçsız tarım yapıyoruz. Kanser olmak da istemiyoruz. Zaten avuç kadar su var. Kır memleket burası, yağmur yağmadı mı açız. Santraldan sonra onu da göremeyeceğiz. Gür gür yakacaklar dumanı hem tarlamızda hem de evimizde olacak. Biz doğal yaşamak istiyoruz kızım.” Göç etmek istemiyoruz 41 yaşındaki Mesut Korkmaz da “Önce bir halka sorulması gerekirdi. Sorulmadı. Zengine peşkeş geçildi. Küçükbaş hayvancılıkla geçinen milletiz. Mesela şu an ülkede kriz var. Biz kendi üretimimizi kendimiz yaptığımız için köy olarak krizden haberimiz yok çünkü kışlık kurutuyoruz. Salçasını, tarhanasını yapıyoruz. Acaba bu halkı da şehre döküp ne yapmak istiyorlar? Buraya bu pisliği getirince bu halk ne yapacak?” diye soruyor. Köylüler 20 yıl önce kendi yaptıkları köy fırınında ekmek ve börek yapıyor. Onlar da santralı istemediklerini bizi görür görmez dile getiriyor. Güneşimiz var Köylülerin nöbet çadırında çay eksik olmuyor. Küçük direnişçiler Çadırda nöbet tutanlar arasında 4 yaşındaki Şefket ile çadırın ilk günü doğan keçi de var. Köylüler keçi için “nöbetle yaşıt” diyorlar. Şefket’in annesi 29 yaşındaki Türkan Çetin ise “Santral kurulursa hayvanlarımız, çocuklarımız hasta olacak. Pislik yakacaklarmış. Ardıç ağaçları da kesilebilirmiş. Orman olmadıktan sonra biz nasıl yaşayacağız” diye soruyor. 71yaşındaki İsmet Korkmaz ise 65 yaşında emekli olup köyüne yerleşmiş. Korkmaz “Bu santral kurulursa bizde huzur kalmayacağını anladım. Direniyoruz, direnmeye de devam edeceğiz. Bırakmaya da niyetimiz yok. Çadırı kendimiz yaptık. Biz her şeyi yaparız bu köyde öyle yetiştik. Bizi rahat bıraksınlar burada. Yöneticilerimizden beklediğimiz bu. Dağın içinde bizi buldular. Kışın ortasında şu güneşe bak. Enerji lazımsa enerji santralı güneşten kursunlar. Buraya kurdukları gibi çöpten değil. Çöpümüz de yok. Çöpümüz olsa bir de. sonuna kadar buradayız bizi rahat bıraksınlar” ifadelerini kullanıyor. 62 yaşındaki Bayram Boncuk ise “5 kardeşiz. 90 yaşında anam var hayatı burada geçti. Ben de 500 keçi koyun var. Kim bakıyor. Bu dağlar bu kadar hür ki bu kadar serbest ki 25 yaşında kızım 50 yaşında hanımım var. Bütün bu dağları dolaşıyorlar. Sen kimsin diyen yok. Kapım kilitli değil” diye anlatıyor. Ardıç ağaçlarıyla çevrili Köylüler santralın iptal edilmesine yönelik karşı 3 tane dava açmış. Köylülür davanın masraflarını da aralarında para toplayarak ödüyor. Davanın sonucu ise önümüzdeki günlerde belli olacak. Köylülerin avukatı Eralp Atabek bize sohbetin ardından alanı ve köyü gezdiriyor. İlk olarak santral alanına geliyoruz. Ardıç ağaçlarıyla çevrili alanda şirketin kurup bıraktığı prefabrikler ve elektrik direkleri var. Diğer tarafta ise onlarca hayvan otluyor. Atabek bölgede arkeolojik kalıntılar olabileceğini ve bunun için gerekli yerlere köylülerin müracat ettiklerini anlatıyor. Hatta uzman arkeologlar da bölgeye gelerek incelemelerde bulunmuş. Alanın ardından köydeki 2. derece arkeolojik sit alanına gidiyoruz. Burada bir de yeni mezarlık var. Köylüler santral yapılmak istenen alanın bir bölümünün de mutruk mezarlık olarak geçtiğinden bahsederek bulunduğumuz alanda çok sayıda eski mezar gösteriyor. Çevremizde ise çok sayıda yüz yıllık ardıç ağaçları tüm heybetiyle duruyor. Köyde gerçekleştirdiğimiz yürüyüşün ardından köyden ayrılıyoruz. Erdoğan hazretlerinin Lisanı Arabi merakı3 Şubat 2019 tarihli Cumhuriyet’te çok güzel, etkili yazılar ve doyurucu 1haberler vardı. “Failleri” kutlarım. Arapça “Fail” sözcüğü, Türkçe “Özne” ve “Yapan”;  Fransızca “Sujet” ve “Auteur” anlamına gelir. Bu Arapça sözcüğü sayfa arkadaşım, 60 yıllık dost ve yoldaşım Ataol Behramoğlu’nun “Kartal’daki Facia Üzerine” başlıklı muhteşem yazısından aldığım ilhamla yazıyorum. Ataol, her ölümlü olayda “Şehit” kavramının kullanılmasına da itiraz ediyor. Katılıyorum: Şehit’in tanımı başkadır kara kaplı kitapta. Sağcı ve İslamcılar, kendi suç ve ihmallerinin sorumluluğundan kurtulmak için “şehit” sıfatını istismar ederler, ulufe gibi dağıtırlar. Şehit değil, doğrusu kamusal kurban. Bu komik Arapça tutkusunu ben de 15 yıl önce “teşhis, teşhir ve tenkit” etmiştim. Bir bölümünü zuladan çıkartıyorum: HHH Araplar helada hangi  dille konuşuyor? *       “Sorun Sadece İmam Hatipler Değil” yazılarımı okuyan bir okurdan aşağıda yer alan iletiyi aldım. Okurumun yazdıkları inanılacak gibi değil. Ama eğitim ve öğretimin, dolayısıyla Türkiye’nin içine düştüğü, düşürüldüğü ağlanacak durumu bütün çarpıcılığıyla açıklıyor: HHH “12 Eylül’ün hemen sonrası Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenciyiz... Bir gün ders sonrası amfiyi terk edip tuvalete gittiğimde alt sınıflardan yeni öğrenciler öğrendiklerini bir hevesle pisuvar başında işerlerken tekrarlıyorlardı. O sırada içeri giren üst sınıftan abileri büyük bir hışımla çıkıştı: ‘İşerken Arapça konuşmaya utanmıyor musunuz?’ Ya da koridorlarda amfi önlerinde beklerken kitaplarının üzerine oturan öğrencileri kaldırıp Arapça kitabın üzerine oturulamaz gibi düşünceleri olan ve orada okuyan çoğu öğrenciyi yönlendiren imam hatipli arkadaşlarımız vardı... Şimdi şu yapılan tartışmalara bakıyorum da eyvahlar olsun demek bile az geliyor bazen...” HHH Bir bölümü 17 Nisan 2004 tarihli Hürriyet gazetesinde yayımlanan söyleşimizin henüz yayımlanmayan uzun bölümünde Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk “İslam Dini neden öğretilemiyor” sorumu yanıtlarken  “Arapça” totem tapıncına da bir açıklık getirmişti: “Tam meselenin köküne değindiniz. İslam öğretilemiyor diyenler eğer bunda samimilerse şunu da söylemeliler: Kuranı Kerim’i herkes günlük ibadetleri de dahil Türkçesinden okuyacak. Söylesinler bakalım! Bırakın bunu söylemeyi, ‘Ben Kuranı Kerim’i Arapça okuyamıyorum, namaz kılmak için Türkçesinden okuyamaz mıyım?’ diye öğretilemiyor diyorlar. İslam’ın 604 sayfalık ana kaynağı olan Kuranı kendi ana dilinde asırlarca okuyamayan bir millete İslam size öğretilmedi demek kadar alay edici bir şey olabilir mi? Öğretmek gibi bir niyetiniz var mı? O zaman bırakın millet kendi dilinde Kuran okusun ve namazını da öyle kılsın. Allah’ı Arapça dışında dil bilmez bir şefe dönüştürdüler, ondan sonra kalkıp İslam öğretilmedi diyorlar. Bunun arkasında samimiyet olabilir mi?”** HHH Bir dili totem ve tabu haline getirmiş üniversite öğrencileri dünyanın neresinde var? İster klasik lise, ister imam hatip lisesi mezunu olsunlar bu insanlara çağdaş insan sıfatını vermek mümkün mü? Ha, aklıma bir soru geldi: Araplar kenefte hangi dili konuşuyorlar, Arap öğrenciler ders kitaplarının üzerine oturmuyorlar mı acaba? Bu insanların öğretmen olduklarını, devlet memuru olduklarını, vali, kaymakam, doktor, avukat, anne ve baba olduklarını düşünün Allah aşkına! Cumhuriyet, bir zamanlar okullarımızda özgür düşünceli, özgür ruhlu gençler yetiştirilmesini istiyordu.  Bilim ile inancının kapsam alanlarını birbirine karıştırmayan öğrenciler! *Hürriyet, 19 Haziran 2004 **Söyleşinin 24 sayfa tutan tamamı internet sitemde (ozdemirince.com)  20.02.2019 günü bir kez daha yayımlandı. Danıştay, ‘ÇED olumlu’ raporunu bozdu Amasralıları sevindiren karar Bartın’ın Amasra ilçesinde kurulması planlanan termik santral için verilen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verdiği ÇED olumlu raporu Danıştay 14. Dairesi tarafından bozuldu. HEMA Elektrik Üretim A.Ş. tarafından Amasra’da kurulması planlanan termik santral için verilen ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu’ kararının iptali için Bartın Platformu, 7 Kasım 2016’da topladığı 2 bin 19 imza ile Zonguldak İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Mahkemenin ‘ÇED olumlu’ kararını iptal etmemesi üzerine 2 bin 2 kişi temyiz isteminde bulundu. Danıştay 14. Dairesi’nde dün görülen davada oybirliği ile Zonguldak İdare Mahkemesi’nin 20 Nisan 2018 günlü kararının bozulmasına yönünde karar verildi. Karar, Bartın ve Amasra’da büyük sevinç yaratırken, bugün Bartın Platformu’nun konu ile ilgili açıklama yapması bekleniyor. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle