17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 22 ŞUBAT 2019 CUMA [email protected] TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Hani devlet bakkallık,Pahalılığın sebebi çarpık kapitalist düzendir... manavlık yapmazdı!.. Alev COŞKUN AKP iktidarı seçimlere giderken, temel gıda maddelerindeki pahalılığı önlemek için tanzim satış mağazaları açmaya başladı. Üretici ile tüketici arasında oluşan komisyonları ortadan kaldırmak ve halka daha ucuz temel gıda maddeleri sağlamak güzel... Ama yetersizdir. AKP, Özal’dan devir aldığı küreselci ekonomi politikalarını yıllardır sürdürüyor. Özal ve onu izleyen küreselci hükümetler ne diyordu? “Devlet sanayicilik yapmaz. Devlet ticaretle uğraşmaz. Devlet bakkal, manav işletmez. Devlet çiftçilik yapmaz. Devlet ayakkabı, basma üretmez...” Dahası, anımsayalım, AKP iktidara geldiği zaman, Kamu Iktisadi Teşebbüsleri (KIT) için ne diyordu: “Babalar gibi satarız”. Sonunda ne oldu? IMF, Dünya Bankası ve emperyalist devletlerin istediği yapıldı. Sümerbank, Etibank, EtBalık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu, SEKA, çimento fabrikaları, şeker fabrikaları, barajlar, köprüler.. teker teker satıldı. Belediyelerin piyasada fiyatları dengeleyen tanzim satış mağazaları kapatıldı. KİT’ler yandaşlara peşkeş çekildi. Fabrikaları alan yandaşlar, makineleri hurda olarak sattılar, fabrikanın arazilerini yapıya dönüştürerek rant sağladılar. Bunlar tarihin kayıtlarına geçmiş bulunuyor... Üretici desteklenmeli AKP seçimlere giderken, halkın pahalılıktan şikâyetlerine karşı acele tanzim satış mağazalarına yöneldi. Bu önlemler geçicidir, yüzeyseldir, aldatıcıdır. Sadece üretici ile tüketici arsındaki komisyonu azaltır. Bunlar üretimin gelişmesini sağlamaz. Üretici doğrudan desteklenmedikçe fiyatların yükselişi önlenemez. AKP iktidarında tarıma, çiftçiye destek verilmedi. 2000’li yıllarda tarımın milli gelirdeki payı yüzde 10’un üzerindeyken, bugün yüzde 3.7’ye geriledi. 2000 yılında, o günkü nüfusun yüzde 10’undan fazlası bizzat tarımla uğraşıyordu. Bugün nüfusun artmasına karşın toplam nüfusun ancak yüzde 5’i tarımla uğraşıyor. Tarımla uğraşana, köylüye, çiftçiye destek ve Yapılacak iş, temelde Atatürk’ün planlıkarma ekonomisine dönmektir. EtBalık Kurumu, yeniden güçlendirilmeli, tarım üretici kooperatifleri her yönden desteklenmelidir. Artık sona gelindi, çıkış yolu ciddi bir mali disiplin, tarım ve sanayi üretimine destek vermekten, karma ekonomiden geçiyor. rilmiyor. Tarımda küreselleşmenin getirdiği dayatmalarla ithal pahalı gübre, pahalı mazot, tohum kullanılıyor. Sorunun kökü ideolojiktir Öncelikle, konunun temel dinamiklerine bakmak gerekir. Konunun kökeninde vahşi kapitalist sistemin kuralları yatmaktadır. Kapitalist sistemi savunan, liberal ekonomistlerin Tanrı buyruğu gibi kabul ettikleri bir kural vardır. Adam Smith tarafından formüle edilen bu kurala göre “Piyasa serbest bırakılmalıdır. Devlet, piyasaya ve ekonomiye müdahale etmemelidir. Piyasanın sorunlarını, kapitalist sistem kendisi çözer. Çünkü piyasanın görünmez eli piyasayı düzenler”. Bu kural son yüzyılda birkaç kez tersyüz oldu. İlk tersine dönüş, 1929’da ABD’de başlayan ekonomik krizdir. Bu kriz ABD borsalarında başladı ve 24 Ekim 1929’da dünya ekonomi tarihine “Kara Perşembe” adıyla geçti. Çünkü New York Borsası çökmüştü. Geleneksel kapitalist önlemler bu büyük krizin onarılmasına yetmedi, enflasyon ve giderek yükselen işsizlik sorununa yeterli olmadı. Devletin görünen eli Bu noktada, “piyasanın görünmez eli yerine, devletin görünen eli”nin devreye girmesi, devlet yatırımlarının ve ekonomiye müdahale politikalarının öne çıkma yaklaşımı güç kazandı. Bu politikaları öneren ve sistemleştiren ekonomist John M. Keynes olduğu için, bu yaklaşıma “Keynesci Ekonomik Yaklaşım” adı verilmişti. Açıkçası, 1929 ekonomik krizinin çözümünü kapitalist piyasa ekonomisi başaramadı. Bu başarısızlık, devletin ekonomideki rolünü ve önemini artırdı. Keynesci görüş egemen oldu. 1929 ekonomik krizinin en önemli sonuçlarından birisi, “bırakınız yapsınlar...” sloganı ile temelleşmiş olan ve devletin ekonomiye karışmasının çok kötü olduğunu kabul eden düşüncenin kenara itilmesi ve devletin ekonomiye karışmasının kabul edilmesidir. Karma ekonomi 1929 dünya ekonomik ve mali krizi, Karma Ekonomik Model’i ön plana çıkardı. Bütün dünyada özellikle Amerika ve Avrupa’da Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KIT) kuruluşu yaygınlaştı. Türkiye,1930’larda Atatürk’ün liderliğinde planlı ve KIT’lere öncelik veren bir ekonomi politikası uygulamaya başladı. Devletin kurduğu fabrikalar Anadolu’da yayıldı. Ekonomi düzlüğe çıktı, işsizlik azaldı. Görünmeyen el kuramı çöktü Adam Smith’e göre “görünmeyen el” piyasayı düzenleyecekti. Ama ne var ki, “görünmeyen el” bir türlü gelemiyor, gelse bile piyasayı düzenleyemiyor, ancak kimi büyük kapitalistlerin işine yarıyordu. Marx’ın kapitalist sistemle ilgili “periyodik” kriz öngörüsü önemlidir. Marx, “kendi işleyiş mantığından ve yapısından doğan nedenlerle kapitalist ekonominin dönemsel (periyodik) olarak krizlere sürükleneceğini” belirtmiştir. Klasik ve liberal ekonomistlerin çok bağlandıkları kapitalist ekonominin kendi kendisini düzenleyen “piyasanın görünmeyen eli” kavramının ve “bırakınız yapsınlar” temeline dayanan ekonomi politikalarının, krizlerle baş edemediği, işsizliği yenemediği açıkça ortaya çıktı. Küreselleşme 1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin yıkılışı küreselleşme olgusunu öne çıkardı. Friedman’ın Şikago (Chicago) Okulu’nun, “parasal ekonomi” tezi bütün dünyada kabul görüyordu. ABD’de Reagan, İngiltere’de Thatcher hükümetlerinin başlattıkları harekete bütün dünya katıldı ve özellikle gelişmiş ülkelerde KİT’ler teker teker satıldı. Küreselleşme aslında, piyasaların serbestçe işleyişini sağlamak için, her türlü engeli sermaye yararına ortadan kaldırma projesiydi. Yeni dünya düzeni, küreselleşme ve özelleştirme sloganı ile yürüyordu. AKP ders almadı... 1990’dan 2008’e 18 yıl geçti ve Marx’ın öngördüğü kapitalist sistemin “dönemsel kriz”i yeniden ortaya çıktı. ABD’de 20072008’de başlayan kriz bütün dünyaya yayıldı. Türkiye 2008 Krizi’ni atlattı ama bundan ders almadı. AKP iktidarı yılların birikimi olan KİT’leri birer birer sattı. Ekonomi politikaları üretime değil, finansal hareketlere öncelik tanıyordu. Birkaç gün önce Binali Yıldırım’ın söyledikleri çok ilginçtir. Ne diyordu Binali Yıldırım: “Para yağmur gibi yağarken sanki hiç ödemeyecekmişiz gibi bol bol almışız. Geri ödeme zamanı gelince, ‘Yahu nereden çıktı bu!’ demeye başlamışız.” Bu sözler, AKP’nin ülkeyi neden bu hale getirdiğinin açık itirafıdır. Sayın Yıldırım şunu demek istiyor: Gelen paraları üretici yatırımlara yöneltmedik. İş sahaları açamadık. Dışarıdan gelen dövizleri çarçur ettik. Paraları inşaata ve betona gömdük. İşte bugün içine düşülen krizin temel sebebi budur. Vahşi kapitalizmin ranta dayalı politikalarıdır. Bu nedenle işsizlik en üst düzeye yükseldi, iflaslar arttı. Üretim durdu. AKP iktidarının gözbebeği inşaat sektörü de sıkıntı içindedir. Bugün Türkiye büyük cari açık, üretim düşüklüğü ve enflasyon sarmalındadır. Ne Yapmalı? Ekonomi, yüzeysel önlemlerle düzelmez. Çok değil, 2025 yıl öncesine kadar Türkiye gıda yönünden kendi kendisine yeten bir ülkeydi. Bugün buğdaydan kuru fasulyeye tüm gıda maddelerini, kurbanlık koyunu ve yemeklik sığır etini ithal eden bir ülke haline geldik. Yapılacak iş, temelde Atatürk’ün planlıkarma ekonomisine dönmektir. EtBalık Kurumu, yeniden güçlendirilmeli, tarım üretici kooperatifleri her yönden desteklenmelidir. 2007 dünya krizinden ders alan ABD, Rusya, Çin, Almanya, İngiltere, Fransa, Adam Smith tarafından ortaya konulan “devlet ekonomiye müdahale etmesin” düşüncesini terk ettiler. Derece derece ekonomi ve mali alana müdahale ediyorlar, düzenlemeden geçiriyorlar. AKP iktidarı, 2000’li yıllardan bugüne, dünya borsalarında oluşan sıcak para tuzağına girmiş, büyük faizler ödeyerek, kazanılan artık değerin yurtdışına gitmesine vesile olmuştur. Artık sona gelindi. Tekrar ediyoruz, çıkış yolu ciddi bir mali disiplin, tarım ve sanayi üretimine destek vermekten, karma ekonomiden geçiyor. Hukuk ve adalet deve değildir Deveye sormuşlar: “Boynun neden eğri?” Deve yanıt vermiş: “Nerem doğru ki?” HHH Okurlarımın akıllarını Anayasa’nın veya İstinaf Mahkemeleri hakkındaki yasanın ilgili maddeleriyle karıştırmak istemiyorum... Sadece Erdoğan/AKP iktidarının yasayla koyduğu şu garip kurala işaret edeyim: Bir davada, 2 yıldan az ceza alanlarla 2 yıldan çok ceza alanların ve 5 yıldan az ceza alanlarla 5 yıldan fazla ceza alanların temyiz hakları farklı. Esas olarak “hak arama eşitliği” açısından, Anayasa’ya da, akla da, mantığa da aykırı olan bu yasa hükmünün 2 yıllık cezalarla ilgili bir fıkrasını Anayasa Mahkemesi 2018/71 sayılı kararla iptal etti. HHH Çok sanıklı Cumhuriyet mensupları davasında, bazı sanıklar beş yıldan az, bazı sanıklar beş yıldan fazla ceza aldı. (Aslında bence ve konuya benden çok daha hâkim olan pek çok başka hukuk otoritesine göre cezaların hepsi hakka ve hukuka aykırı, ama burada başka bir sorun daha ortaya çıktı.) 5 yıldan az ceza alanlar Bölge Adliye Mahkemesine (İstinaf Mahkemesine) başvurdular, 5 yıldan fazla ceza alanlar Yargıtay’a gittiler... Ve, 5 yıldan fazla ceza alanların dosyaları Yargıtay’da beklerken, 5 yıldan az ceza alanlar için İstinaf Mahkemesi (Bölge Adliye Mahkemesi) duruşma yapmadan, savunma filan almadan, evrak üzerinde büyük bir hızla yaptığı inceleme sonunda cezaları onadı. Bu onama kararına göre sanıkların bir bölümü yeniden hapse girecek. Oysa beş yıldan fazla ceza alanların dosyaları Yargıtay’da ve Yargıtay henüz bu dosyalar ile ilgili bir karar vermedi; onlar dışarda bekliyor. Şimdi sorun ve soru şu: Yargıtay, bu davada ilk mahkemenin 5 yıldan fazla verdiği hapis cezası kararlarını hukuka aykırı bulup sanıklar lehine bozarsa, yani verilen hapis cezalarının haksız olduğuna karar verirse ne olacak? Bu sorunun tartışılmasını haksızlık ve hukuksuzluklar karşısında sesi soluğu çıkmayan Hukuk Fakülteleri Öğretim Üyelerine ve emirle parmak kaldırıp indirerek bu kaosa yol açan milletvekillerine bırakıyorum. HHH Önce FETÖ ile birlikte, hem yargı mekanizmasına sızarak hem de “terör örgütüne üye olmadan” diye başlayan veya “gizli tanıklar ihdas eden” yasalar çıkararak adaleti yozlaştıran ve Hukuk Devleti’ni tahrip eden iktidar, şimdi de örneğin İstinaf Mahkemeleri yasasında olduğu gibi, tek başına aynı yolda devam ediyor. Ama başta kendileri olmak kaydıyla herkes biliyor ki, Demokrasi de böyle yürümez, adalet de böyle sağlanmaz. HHH BEN DEMOKRASİYE DE, ADALETE DE, HUKUKA DA, VİCDANA DA, İNANIYORUM... BUNLARIN BİR GÜN TÜRKİYE’DE EGEMEN OLACAĞINA İLİŞKİN İNANCIMI DA KORUYORUM. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle