14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Jack Thorne’un yazıp uyarladığı oyunun rejisi Murat Daltaban’a ait 13kultur@cumhuriyet.com.tr 20 ŞUBAT 2019 ÇARŞAMBA İki yalnız ruh... Zorlu PSM’nin DOT işbirliğiyle hayata geçirdiği, Ajvide Lindqvist’in çok satan romanı “Let the Right One In”in sahne uyarlaması “Bırak İçeri Gireyim” izleyiciyle buluştu. Morrissey “Let the Right One Slip In” şarkısını yazarken muhtemelen vampirler yoktu aklında, ama İsveçli yazar John Ajvide Lindqvist’in 2004 yılında basılan ve ülkesinde bestseller olunca farklı dillere de tercüme edilen ve bir vampir hikâyesi anlattığı romanı “Let the Right emrah One In” (orijinali “Lat kolukısa den ratte komma in”) için ondan ilham alınca artık herkeste şarkının da vampirliğe atıf yaptığı izlenimi oluştu haliyle. İşin bir de şu yönü var: Bilenler bilir, vampir anayasasının değişmezlerinden biridir, bir vampir davet almadan içeri girmez. İşte şu sıralar Zorlu PSM’de sahnelenen son DOT oyunu “Bırak İçeri Gireyim” adını bu şiardan alıyor. İskoç versiyonu... Aslında Tomas Alfredson’un 2008 tarihli aynı adlı müthiş filmi olmasa Lindqvist’in romanı bu kadar popülerleşir miydi bilinmez. Alfredson, romanı beyazperdeye taşırken o kadar başarılı bir atmosfer yaratmış ve hikâyenin dinamiklerini o denli ustaca aktarmıştı ki, hem sinemadaki vampir külliyatına önemli bir katkı olarak geçti filmi hem de hızla kültleşti, minör bir efsaneye dönüştü. Ardından Matt Reeves’in çektiği Holl ywood uyarlaması geldi (“Let Me In” li sataşmalarına, hatta işkencelerine 2101) ve sonra da tiyatro uyarlama maruz kalmaktadır. Oturduğu bina ları. Önce İsveç’te Lindqvist’in yaz ya yeni taşınan ve uzun zamandır ay dığı bir metinle oynandı oyun ve ar nı yaşa hapsolmuş, ne kız ne de er dından 2013’te de kek olan Elias (cin Jack Thorne’un siyetsizliği özellik yazıp sahneye le vurgulanıyor) ise uyarladığı İskoç bir vampirdir aslın versiyonu izleyiciyle buluştu. İş da, Oskar’ı ziyarete her geldiğinde “İçe te Zorlu PSM’de izlediğimiz versiyon da Thorne’un uyarlamasından hareketle sahnelendi. Oyunun rejisi DOT’un kurucusu da olan Murat Daltaban’a ait. Oyun 12 yaşın ri alsana beni” diye davet bekleyen... Bir yandan da civarda cinayet üstüne cinayet işlenmekte, bu kanlı sürek avının aslında vampirlerle bir ilgisi olduğu yavaş yavaş anlaşılmaktadır. daki iki ergenin Ne mutlu ki hikâyesini anlatıyor. İsveç’in so yanılmışım ğuk ve karanlık Alfredson’un filmi doğasında, insan Begüm Akkaya oyunda Elias rolünde. nin kayıtsız şartsız benliğinin de ka bir hayranı olarak, ranlıklarının öne çıktığı bir atmos DOT’un uyarlama ferde iki “çocuk”, iki üşümüş yalnız sına önce şüpheyle yaklaştığımı ve ruh, güzelliği, ışığı, aşkı birbirlerinde beklentilerimin muhtemel bir hayal bulacak; hayatın zorluklarına karşı kırıklığına meylettiğini itiraf ede birlikte göğüs gereceklerdir. Oskar, yim. Ancak ne mutlu ki yanılmışım! bir yandan büyümenin (ne bir ço Oyun ilk anlarından itibaren (tıp cuk ne de bir yetişkindir Oskar, iki kı filmde olduğu gibi) beni avucu sinin arasında araf misali bir yerde na aldı ve her yeni sahnede de duy dir) sancılarını yaşarken, bir yandan gularımı yükseltmeyi sürdürdü. De da okulundaki bitirim tiplerin sürek kor uygulaması, oyuncuların dekor la olan ilişkisi ve Tan Temel’in koreografisi gibi unsurlar hep oyunu yukarıya taşıyan etkenler olmuş. Oğuz Kaplangı’nın hem canlı (sahne üzerinde piyano, keman ve kotrabas üçlüsü var) hem de banttan müzikleri oyunun atmosferini mükemmelen desteklerken, Daltaban’ın özenli rejisi de gerilim gibi sahneden izleyiciye geçmesi sinemaya nispeten çok daha zor olan bir duyguyu ustalıklı bir şekilde aktarıyor; oyunun özündeki şiddet, ötekileştirme, aşk gibi tema ve izlekleri de es geçmeden üstelik. Özellikle 12 yaşındaki Oskar rolünde Atakan Akarsu böylesi zor bir rolü hayranlık uyandıracak şekilde taşıyor. Elias rolünde Begüm Akkaya da parlarken, tüm oyuncular, bir kısmı oyunun doğası gereği biraz geri planda kalsalar da, topu hiç sektirmeden (ve dekorun zorluklarına hiç takılmadan), teknik olarak da maharet isteyen (Elias’ın başından ve bedeninden sızmaya başlayan kanlar örneğin) oyunda alkışı hak ediyorlar. “Bırak İçeri Gireyim”i bu sahne için uyarlayan DOT başka bir yerde bu oyunu oynayacak mı bilemiyoruz, ama Zorlu PSM’nin kalabalık takviminde keşke kendilerine daha fazla yer bulabilseler. İzlemek isteyenler mart ayındaki üç oyun için (14 Mart, 15 Mart, 27 Mart) şimdiden harekete geçsinler derim. Yeni adı ‘Yapı Kredi bomontiada’ oluyor... kargART‘ta Albüm Kapakları Sergisi SteInmeIer Fazıl Say’ı dinledi Serkan Ülgen Nafiz Karadere Yapı Kredi ve bomontiada kültürsanat alanında yeni bir işbirliğine imza attıklarını, dün bomontiada’da gerçekleştirdikleri basın toplantısıyla duyurdu. İşbirliğinin detaylarını aktarmak için düzenlenen basın toplantısına Yapı Kredi Genel Müdür Yardımcısı Serkan Ülgen ile Bomonti Kültür ve Eğlence Merkezi Yönetimi ve Doğuş Yayın Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Nafiz Karadere katıldı. bomontiada, önümüzdeki 3 yıl boyunca “Yapı Kredi bomontiada” ismiyle ziyaretçilerini ağırlayacak. Kuruldukları günden bu yana uzmanlık alanı olan finansın ötesinde başta kültürsanat olmak üzere pek çok farklı alanda çalışmalarını sürdürdüklerini aktaran Yapı Kredi Genel Müdür Yardımcısı Serkan Ülgen, kendi alanlarında fark yaratan bu iki markanın yan yana gelmesinin, şehrin sosyal hayatına bambaşka bir soluk getireceğini söyledi. Bomonti Kültür ve Eğlence Merkezi Yönetimi ve Doğuş Yayın Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Nafiz Karadere ise konuşmasında şu sözlere yer verdi: “Bomontiada bizim için çok özel bir mekân. Birbirinden bağımsız ama birbirini tamamlayarak bir bütün oluşturan çok keyifli bir buluşma noktası, kendine has dokusuyla 130 yıllık tarihi olan bir alan. Yapı Kredi’nin kültür ve sanata olan bakışı ve katkısı ile Doğuş Grubu’nun bu konudaki yaklaşımının örtüştüğüne olan inancımız sonucunda üç yıl sürecek keyifli bir işbirliğine gidiyoruz. Yapı Kredi, bomontiada’nın 3 yıl boyunca “isim sponsoru” oluyor. Gelecek üç yılda “Yapı Kredi bomontiada” olarak çok güzel bir sinerji yaratacağımıza yürekten inanıyorum.” l Kültür Servisi İstanbul Comics and Art Festival (İCAF) kapsamında yer alan Albüm Kapakları Atölyesi Sergisi, 24 Şubat saat 16.00’dan itibaren bir gün boyunca kargART’da görülebilir. 2018 Eylül ayında Dream Sales Machine tarafından üçüncüsü düzenlenen İCAF’ta gerçekleşen atölyede The Ringo Jets’in “The Baba”, In Hoodies’in “Man Down” ve Ağaçkakan’ın “İki Ayaklı Paradoks” şarkıları yayımlanmadan önce ilk kez İCAF katılımcıları tarafından dinlenmiş ve katılımcılar bu tekliler için albüm kapakları yaratmıştı. l Kültür Servisi Piyanist ve besteci Fazıl Say, Die Glocke adlı Bremen Konser Salonu’nda önceki gün akşam yardım amaçlı düzenlenen geleneksel Federal Cumhurbaşkanlığı Konseri’nde sahne aldı. Almanya Cumhurbaşkanı FrankWalter Steinmeier ve eşi Elke Büdenbender’in de izlediği konserde Say, şef Steven Sloane yönetiminde, Bremen Filarmoni Orkestrası eşliğinde Wolfgang Amadeus Mozart, Leonard Bernstein ve George Gershwin’in eserlerini seslendirdi. Steinmeier, konser sonrası Fazıl Say ile sohbet etti. l AA Şan yıldızı Sedat Öztoprak uğurlandı İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) solist sanatçısı ve önceki müdür ve genel sanat yönetmenlerinden bariton Sedat Öztoprak, son kez çıktığı Kadıköy Süreyya Operası sahnesinden sanatçı ve sanatsever dostlarının alkışlarıyla son yolculuğuna uğurlandı. Öztoprak, Şişli Camisi’nde kılınan öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Anma töreninde konuşan İDOB Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Suat Arıkan, “Ne mutlu bize ki, olağanüstü bir mesleğimiz var. Sonsuza dek sesimizi dinletebiliyoruz. Bu halde bile sahneye çıkabiliyo ruz. Bu bizim büyük şansımız. Hepiniz onu tanıyorsunuz. Çok iyi bir evlat, eş, babaydı. Sahnede çok önemli başarılara imza atmış, büyük bir sanatçıydı.” diyerek dostunu salondaki sanatçılarla birlikte son kez alkışladı. İDOB sanatçısı besteci, piyanist Aydın Karlıbel 32 senelik dostu Sedat Öztoprak’ın Avrupadaki kariyerinin yanı sıra İDOB’un temellerinden biri olduğunu söyleyerek; “Kişiliğinde hem bizim yerel değerlerimi hem batıyı operayla çok zarif bir şekilde harmanlamış, nadir bir sanatçıydı” diyerek kaybının büyüklüğünü dile getirdi. l Kültür Servisi Yüzyüzeyken Konuşuruz Babylon’da Indie folk sound’larıyla yerli alternatif müzik sahnesinin sevilen ismi Yüzyüzeyken Konuşuruz, yarın akşam 21.30’da Babylon sahnesinde olacak. Gitarda ve vokalde Kaan Boşnak, elektro gitarda Engin Sevik, bas gitarda Can Tunaboylu, davulda Can Kalyoncu ve keyboardda Baran Ökmen’den oluşan grup son albümleri, “Akustik Travma”yı, 2018’in başında dinleyicileriyle buluşturdu. Kapı açılışının 20.30’da olacağı konserin biletlerine Mobilet’ten ulaşabilirsiniz. l Kültür Servisi Pembe gözlüklü baritonumuzu yitirdik Geçen hafta değerli operacımız Sedat Öztoprak’ı (d.1959) yitirdik. Türk opera dünyasının temel isimlerinden Belkıs Aran’ın öğrencisiydi. 1987’de Siena Chiciana Akademisi’nde Daniel Ferro ile çalışmış ve yüksek lisans derecesi almıştı. Dedesi udi Sedat Öztoprak, Türk musikisinin ünlü sanatıçısı ve Darülelhan’ın hocalarındandı. Sedat, Avrupa’nın en önemli şan yarışmalarından Belvedere Şan Yarışması’nda ikincilik kazandıktan sonra uzun yıllar Kassel Operası’nın kadrolu sanatçısı olmuştu. Almanya, Hollanda, İtalya, İsviçre’de konuk sanatçı olarak temsiller ve konserler vermişti. Başlıca özdeşleştiği roller, Don Pasquale, Mackbeth, Rigoletto ve Don Giovanni olarak sayılabilir. Ayrıca Verdi operalarının neredeyse tüm bariton rollerini canlandırmıştı. Almanya’da çıkan bir eleştiride, “Sedat Öztoprak’ın oyununu ve harikulade sesini övmemek mümkün değil. Bazen büyük bir güçle tehdit ederek, bazen de yumuşacık bir tonla okşayarak, Verdi’nin istediği tüm şan ifadelerine sahip oluyor” diye yazılmıştı. Bir konuşmamızda yurtdışındaki sanatçılarımızın yalnızlığından yakınmıştı: “Frankfurt’ta bir konser sonrası resepsiyonda yanıma gelen zamanın bir Türk politikacısı, ‘Siz buralarda alkışlanıyorsunuz ama neden Türkiye’yi unutuyorsunuz?’ dediğinde, yurtdışında o noktaya gelinceye dek geçirdiğimiz amansız savaşı anlatıp, ‘Asıl siz bizi unutuyorsunuz, buralardaki savaşımızda yalnız bırakıyorsunuz’ diye cevap vermiştim.” Sedat son yıllarda genç Türk şancılarının elinden tutmaya, onlara kendi deneyimi doğrultusunda yurtdışında yol göstermeye hazır olduğunu söylüyordu: “Ben de artık edindiğim çevre ve deneyimlerle gençlere el uzatmaya hazırım. Türk operası adının yurtdışında çoğalması gerek. Zehra Yıldız’ın zamansız ölümü çok acı oldu. Almanya’daki opera çevresinde büyük başarılar elde etmişti.” Pembe gözlüğümü çıkarmayacağım 2000 yılında Istanbul Devlet Opera ve Bale Müdürlüğü’nü üstlenmiş ve kurum içinde bazı radikal değişiklikler yapmıştı. Bu girişimi de şöyle anlatmıştı: “Sahnenin önü kadar perde arkasını da ele aldım. Yıpranmış elbise dolapları, döşemeler, bakımsız çalışma odaları onarıldı; çalışma odalarına akustiği sağlamak için özel yalıtımlı duvar kâğıdı yapıldı; döşemedeki halı kaldırıldı. Ses sanatçısı enfeksiyona açıktır; halı mikrop üretiyor, toz üretiyor. Yerine lamine yapıldı. Dekor deposu harabe halindeydi. Dekorları tek tek elden geçirdik. Var olan ceplere her temsilin kendi dekorunu yerleştirip üstüne dekoratörün adı, yapıldığı yıl, temsil yazıldı. Kullanılmayacak kadar deforme olanlar orada yer işgal etmesin diye ayıklandı. Bu işlem de dekorları yaktığımıza dair dedikodulara vesile oldu, hatta bana ‘Neron’ diye hakaret edenler bile çıktı. Ayrıca Istanbul içinde sahnelerimizi çoğaltmak istiyoruz. Cemal Reşit Rey sahnesiyle işe başladık. Tüm Türkiye’de sinema salonları dahi olsa devletin verdiği harcırahla yapılabilecek şeyler var. Hiçbirisi zor değil. Ünlü yabancı sanatçıları da kişisel dostluklarla daha ucuza getireceğiz. Ben her şeyi iyimser görüyorum. Bu nedenle ‘müdür pembe gözlüklü’ diyorlarmış. Gözlüğümü çıkarmayı da istemiyorum.” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle