17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
E2 mekliSen kararı15ŞUBAT2019CUMA [email protected] TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Prof. Dr. Mesut Gülmez Emekliler, 12 Temmuz 1995’te, “ezber bozarak” ve “iç hukuku önceleyerek” bir sendika kurdu: Tüm Emekliler Sendikası. 1990 başlarında kurulan memur sendikaları gibi, İçişleri Bakanlığı peşine düşmekte gecikmedi. Uzun bir yargı süreci, DİSK üyesi EmekliSen’in kapatılmasıyla sonuçlanınca, 18 Haziran 2008’de İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkemenin üç yargıçtan oluşan 2. Dairesi, neredeyse on yıl sonra 10 Nisan 2018’de, başvuruyu kabul edilmez bulup reddetti. Uyuşmazlığın “özüne” girmek yerine, salt “sendika” adı kullanılmış olmasına takıldı. Kendi birikimini yadsıyan, “karşıdevrim” niteliğinde bir karara imza attı. Karara göre, kamu yetkililerinin dayattığı kısıtlama, sendika üyelerinin ortak çıkarlarını ilgilendiren sorunlar konusunda toplu eylemlere başvurma yeteneğine değil, sendika adına ilişkinmiş. Örgütlenme özgürlüğünün fiilen kullanılması için de, sendika adı kaçınılmaz değilmiş. Örgüt kurucuları, bir başka ad kullanarak, bir başka yasaya dayanarak da, etkinliklerini sürdürebilirmiş. Uyuşmazlık konusu müdahale, sonuç olarak sendikanın kapatılması, Sözleşme’nin 11. maddesi anlamında izlenen amaçla ölçülü imiş! Sendika adını bilerek seçti Oysa, başvuruya konu olan uyuşmazlıkta tartışılması gereken sorun, doğrudan hakkın özü, yani varlığı yokluğu ile ilgilidir. EmekliSen, adında “sendika” sözcüğünü kullandı, çünkü “sendikal” amaç ve işlevler yerine getirmek, Sözleşme’nin diliyle üyelerinin “çıkarlarını korumak”, bu amaçla da gerektiğinde “toplu eylem araçları”na başvurmak istedi. Kısacası, “sendika” adını, bilerek seçti. Mahkeme ise bu amaç ve işlevlerin, “sendika adı kullanılmadan da yerine getirilebileceğini ileri sürdü! Uyuşmazlığı, sendika hakkının nitelik ve özünü gözetmeksizin karara bağladı. Bu, önceki yerleşik içtihatlarında benimsediği yaklaşımla bağdaş EmekliSen; kuruluşundan beri ulusalüstü sözleşmelere dayanarak kullandığı hakları yine aynı Sözleşmelere dayanarak kullanabilir. Sözleşmenin, mahkeme içtihatlarıyla içeriği belirlenen 11. maddesi anlamında “örgütlenme özgürlüğü”nden yararlanması için adını değiştirmesine gerek yoktur. maz. Çünkü mahkeme, özellikle “devrim” nitelikli Demir ve Baykara kararında davacı sendikanın bağlı olduğu yasada öngörülmeyen ve “sözel” olarak güvenceye alınmayan, hatta kimileri yasaklanan hakları, yani “toplu eylem haklarını” Sözleşme’nin 11. maddesine dayanarak kullanabileceği sonucuna varmıştı. Yüzeysel yaklaşım Bu kararında da, sonuç olarak, adını ve dolayısıyla bağlı olacağı yasayı “şeklen” değiştirip, örneğin Dernekler Yasası çerçevesinde “etkinliklerini sürdürebileceği” görüşünü savundu. Oysa EmekliSen’in gerçekleştirdiği etkinlikler ve dile getirdiği istemler arasında “toplu eylemler”, toplu yürüyüş ve gösteriler” ve “toplu iş sözleşmeleri” de vardır. Mahkeme, bu hakların tümünün 11. madde güvencesinde olduğunu, yerleşik kararlarında yineledi. Bu kararında ise söz gelimi “EmekliDer” olarak da bu hakları kullanabileceğini varsaydı! Bu, sorunu ve sendika hakkını özünden soyutlayan, yerleşik içtihatlarıyla çelişen, yüzeysel bir yaklaşımdır. Sözleşme, sendika hakkının öznesinin, “herkes” olduğunu belirtir. Kural budur. Sözleşmenin kamu görevlileriyle ilgili düzenlemesi ise bir istisnadır. Getirilmesine olanak tanınan sınırlamaların ciddi koşulları vardır. Bu istisnadan, emekliler için sendika yasağı türetilemez. Kural boşluğu, “özgürlük yararına” yorumlanır. Kararı özetleyen iki kilit cümle şudur: “Örgütlenme özgürlüğünün fiilen kullanılması için, sendika adının kullanılması kaçınılmaz değildir. Kurucular, bir başka adla da etkinliklerini sürdürebilir.” Böylece mahkeme, özünde, EmekliSen’in ku ruluşundan beri başvurduğu ve aralarında “toplu” nitelik taşıyanların da bulunduğu etkinliklerini, kullandığı “toplu eylem haklarını”, “dernek” adıyla da kullanmayı sürdürebileceğini, ad değiştirmenin buna engel olmayacağını, hiç değilse örtük olarak, kabul etmiş oldu. “Ulusalüstü” nitelik taşıyan insan hakları sözleşmelerinin tanıdığı sendikal hakların özünde, hak öznelerinin “özgür iradesi” vardır. Suyun çıktığı yer, özgür iradedir. Kurulacak örgütün adını, hangisinin uygun olduğunu, amaçlarını gerçekleştirmek ve ortak çıkarlarını korumak için başvuracağı araçları, ancak hakları yaratan ve yaşatan hak özneleri belirler. “Sendika”, ortak çıkarları koruma ve geliştirmenin en doğru tarihsel aracın, örgütün adıdır. EmekliSen de, bu anlayışla, bu tanıma uygun olarak kuruldu. Mahkemenin yerleşik içtihatlarıyla toplu iş sözleşmesi ve toplu eylem haklarından yoksun bir örgütlenme hakkının özünden yoksun olduğunu vurguladığı 11. madde anlamında “örgütlenme özgürlüğü”nü kullanmak için oluşturuldu. Filadelfiya bildirgesi EmekliSen’le sesini duyuran emekliler, “aktif” çalışanlar değildir kuşkusuz. Ama emekliler, aktif çalışmanın sağladığı hakların öznesidir. Çalışmadan doğan haklarıyla yaşamını sürdüren, emekli olmakla işvereni değişmeyen kişilerdir. Statülerinin değişmesi, ekonomik ve sosyal “bağımlılık” ilişkisini ortadan kaldırmaz. Sözleşme’nin, “herkes” olarak tanımladığı hak özneleri kapsamındadır. Kaldı ki anayasanın 90. maddesinin son fıkrası yürürlüktedir. Yasama, yürütme ve yargı organları ile tüm kamu yetkilileri ni bağlar. 2004’te eklenen üçüncü cümlesi, onaylanan uluslararası insan hakları sözleşmelerini, kendisiyle çelişen ulusal yasalara üstün sayar. Kendiliğinden ve doğrudan uygulanmasını zorunlu tutar. Bu madde anlamında, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin yanı sıra, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi de, sendika ve grev haklarını “herkes” için tanır. AB Temel Haklar Şartı da, “herkes” der. Bunlara eklenebilecek başka belgeler de vardır: 87 ve 98 sayılı sözleşmeler özne olarak “çalışanlar” demiş olsa da, ILO Anayasası ve Anayasa Eki olan Filadelfiya Bildirgesi, sendika/örgütlenme özgürlüğünü ve toplu pazarlık hakkını, “tüm insanlara” tanır. Örgütlenme özgürlüğü Hükümet de, uluslararası denetim organlarına gönderdiği raporlarda, onayladığı sözleşmelerin doğrudan uygulanabilir olduğunu belirtmiştir. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin onaylanmasından sonra gönderdiği ilk raporda, aynen şöyle demiştir: “Onay süreci tamamlandığında uluslararası antlaşmalar iç hukukun parçası olur. Ve iç hukukta uygulanabilir. Sözleşmenin, yani Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin iç hukuk üzerinde doğrudan etkisi vardır. Ve kuralları ulusal mahkemeler önünde doğrudan ileri sürülebilir.” EmekliSen; kuruluşundan beri ulusalüstü sözleşmelere dayanarak kullandığı hakları yine aynı sözleşmelere dayanarak kullanabilir. Sözleşmenin, mahkeme içtihatlarıyla içeriği belirlenen 11. maddesi anlamında “örgütlenme özgürlüğü”nden yararlanması için adını değiştirmesine gerek yoktur. Çünkü, mahkemenin gösterdiği “ad değiştirme”, hakkın özünün yok edilmesi, içeriğinin boşaltılması demektir. Çünkü, iç hukuka üstün olan ve iç hukuk üzerinde doğrudan etkisi bulunan onaylanmış ulusalüstü insan hakları sözleşmeleri vardır ve yürürlüktedir; yasamayı da, yürütmeyi de, yargıyı da bağlar. YSK’nin kararları yok hükmündedir Görev süresi biten, anayasanın emredici kuralına rağmen görevini sürdüren bir YSK gözetiminde bu seçimler yapılamaz. Yapılırsa ne olur? Hukuken meşru olmayan bir seçim yapıl mış olur ve tartışmalar uzar gider. Av. EROL TÜRK Halen yürürlükte olan birçok maddesi değiştirilmiş olsa da1982 Anayasası katı anayasalar gurubunda yer almaktadır. Katı anayasaların özelliği normal yasaları hazırlayan yasama organı dışında bir organ tarafından hazırlanmış olmasıdır. Bu nedenle katı anayasaların değiştirilmesi farklı usul ve merasime tabidir. Yasama organı tarafından normal yasama faaliyeti içinde değiştirilmesi veya tadil edilmesi mümkün değildir. Anayasa bir toplumun temel yasasıdır. Devletin hukuki ve siyasi statüsünü belirler. Hukuk normları hiyerarşisinde en tepede yer alır. Bundan dolayıdır ki anayasa değişikliklerinin farklı usul ve şekle uyulmak suretiyle yapılması gerekir. Yüksek Seçim Kurulu’nun görev süresini bir yıl uzatan değişiklik, yasama organı tarafından normal yasama faaliyeti dâhilinde 7159 sayılı torba kanununa eklenen geçici 10. madde ile yapılmıştır. Mahalli seçimlere kısa bir süre kala yapılan bu değişiklik anayasaya aykırıdır. Çünkü yukarıda açıkladığımız üzere anayasanın emredici kuralı yasama organınca değiştirilmiştir. Anayasa değişikliği adi kanun değişikliği gibi yapılamaz. Anayasanın 67. maddesinin son fıkrasına göre: Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz. YSK’ nin görev süresi anayasa ile belirlenmiştir. YSK’ nin görev süresini uzatmak için mutlaka anayasa değişikliği yapmak gerekir. Yasam organınca torba kanuna eklenen geçici bir madde ile YSK’ nin görev süresini uzatmak anayasaya açıkça aykırıdır. Anayasanın emredici hükmüne uyulmayarak yapılan değişiklik hukuken yoklukla malul sayılmak gerekir. Torba kanuna eklenen geçici bir madde ile anayasanın emredici kuralına rağmen yapılan değişiklik bu manada yoklukla maluldür. Seçimlerin dürüstlüğü Anayasaya göre: Seçimlerin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama görevi Yüksek Seçim Kurulunu’ndur. Yüksek Seçim Kurulu’nun kararları kesindir. AK Parti bu seçimlerde büyük şehirleri kaybedeceğini anladığı için anayasanın emredici kuralını dolanarak torba kanuna geçici bir madde eklemek suretiyle anayasayı değiştirmiştir. Anayasalar devletlerin temel yasasıdır. Piramidin en tepesinde yer alır. Torba kanun ile anayasanın belli bir maddesi kısmen veya tamamen değiştirilemez. Bu nedenle torba kanun ile yapılan değişiklik yok hükmündedir. Anayasanın egemenlik başlığını taşıyan 6. maddesine göre hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde, başta anayasa olmak üzere herkes yasalara uymak zorun Yunus Nadi Karikatür Yarışması (Cartoon Contest) dadır. Egemenliğin kullanılması belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Ülkemizde sayıları doksanı bulan hukuk fakültesi mevcuttur. Her hukuk fakültesinde mutlaka bir anayasa hukuku kürsüsü vardır. Buna rağmen anayasaya aykırı olarak yapılan bu değişiklik karşısında bir tekinden bile ses çıkmaması üzücüdür. Aynı şekilde seçime katılan irili ufaklı bu kadar siyasi partiden birisi çıkıp da YSK’ nin aldığı kararların yok hükmünde olduğunu, Xavier Bonilla / Ekvador YSK’ nin kaynağını anayasadan almadığı bir yetkiyi kullandığını yüksek sesle haykırmamaktadır. Görev süresi biten, anayasanın emredici kuralına rağmen görevini sürdüren bir YSK gözetiminde bu seçimler yapılamaz. Yapılırsa ne olur? Hukuken meşru olmayan bir seçim yapılmış olur ve tartışmalar uzar gider. Seçimleri şimdiden şaibeli hale getirmek kimseye yarar sağlamaz. YSK’ nin vereceği her karar yok hükmündedir. SebzeMeyve, Gıda Terörü AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, belediye seçimleri kampanyasında “SebzeMeyve, Gıda Terörü”nü nasıl anlatıyor bakalım. HHH 8 Şubat Cuma günü Sivas’ta şunları söylüyor: “Ne diyorlar? ‘Domates, biber, patlıcan, sivri biber’. Yahu düşünün, bir merminin fiyatı nedir? Düşünün. Benim Mehmet’imin giyinip, kuşanması, bu teröre karşı verdiği mücadelenin bedeli nedir? Düşünün. Bunları bu iktidar yapıyor, başarıyorsa hâlâ kalkıyor; patates, soğan sivribiber bunları konuşuyorlar. Yani bizi George, Hans bir yerlerden vurmak istiyor, bunlar da onlara el ayak oluyorlar.” HHH 10 Şubat’ta İstanbul’da, şöyle demiş: “Kendini devletten güçlü zanneden varsa, devlet nasıl teröristlere Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te mağaralarında işini bitirdiyse, halde terör estirenlerin işini bitiririz.” HHH 11 Şubat’ta Keçiören’de şöyle konuşmuş: “Son günlerde malum, Türkiye’de bir oyun oynanmaya başladı. Patlıcan, domates, patates, salatalık... Fiyatları tırmandırmaya başladılar. Bu bir terör estirmeydi. Bu teröre karşı nasıl Gabar’da Cudi’de Tendürek’te nasıl inlerine girdiysek, bu sebzemeyve gıda terörünü estirenlere de, evet şimdi belediyelerimiz vasıtasıyla tanzim satışlar semt pazarlarını kurarak Ankara, İstanbul başta olmak üzere bugün itibarıyla ucuz ürünü satmaya başladık... Oyunu hep beraber bozacağız. Bu terörü estirenlere müsaade etmeyeceğiz.” HHH 13 Şubat’ta Kastamonu’da şöyle demiş: “Baktılar kurla, faizle, diplomasiyle, algıyla olmuyor bu defa ülkemizi soğan, patates, biber, patlıcan, salatalık, sivribiber bütün bunlar üzerinden ters köşe yapmaya çalışıyorlar... Aldığımız tedbirlerle bu hamleyi de boşa çıkarttık... Bir anda fiyatlar yarıya indi, daha da inecek. Çünkü diğer ürünleri de satacağız oralarda... Niye? Çünkü bunlar terör estirdiler, terör... Dolayısıyla gıdada terör estirenlere gereken dersi verdik, veriyoruz, vereceğiz.” HHH Önce PKK ve DHKPC... Sonra IŞİD, ISIS, DEAŞ, DAEŞ... Daha sonra FETÖ/PDY... Ve en sonra da bütün bunların işbirliğiyle ortaya çıkan “Kokteyl Terör” vardı. Şimdi bir de “SebzeMeyve, Gıda” terörümüz oldu... Bütün bu terör örgütlerinin arkasında da yabancı başkentlerden yönetilen faiz ve döviz lobileri olduğu iddiası dile getiriliyor. Döviz fiyatlarıyla ilgili tvit atanlara terörist muamelesi yapılan vakalar olduğunu biliyoruz... Dilerim aynı şey, ÇarşıPazardaki fiyatlardan şikâyet edenlerin de başına gelmez! Oğuz ÖZLEM / Ankara Devlet Balesi Sanatçısı Ankara opera binası 1934 yılında sergi evi olarak inşa edildi, daha sonra 1948 yılında İsmet İnönü’nün emriyle 600 kişiye opera, bale ve tiyatro temsilleri verilecek hale getirildi. O günün şartlarına göre yapılan bu tarihi opera binasının 70 sene sonra aynı şartlarda devam etmesi başkent Ankara’ya hiç yakışmıyor. Sahnenin küçüklüğü, seyirci kapasitesinin yetersizliği sanatsal etkinlikleri sürdürebilmek bir beceri konusu. İzmir opera binası 1890 yılında Elhamra Sinaması olarak yapıldı. 1982 yılında tadilat sonunda İzmir Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü’ne verildi, 390 kişilik bir salonu var. Antalya opera binası 2005 tarihinde Haşim İşcan Kültür Merkezi olarak yapıldı. 2006 tarihinde 800 kişilik opera binasına dönüştürül Opera... dü. Antalya Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü’ne verildi. Mersin opera binası 1932 tarihinde Halkevi olarak açıldı, düzenleme sonunda 1992 yılında 630 kişilik salonuyla Mersin Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü’ne verildi. İstanbul Atatürk Kültür Merkezi 1969 yılında Verdi’nın Aida operası ve Ferit Tüzün’ün Çeşmebaşı balesiyle açıldı. Sanatçılarıyla ve sanatsever 1600 seyircisiyle o akşam Türkiye’nin gerçek bir opera binasının sevincini ve gururunu yaşadı. Başına gelmedik kalmayan bu tarihi operadan, 2008 yılında tadilat sebebiyle bütün sanatçılar, Türkiye’nin nazar boncuğu bu opera binasından apar topar çıkarıldılar. Daha sonra Kadıköy’deki 1927 yılında yapılan Süreyya Si neması 2008 tarihinde opera bale ve orkestra sahnesine dönüştürüldü. İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü’ne verildi. 10 yıldır orkestra, opera, bale ve tiyatro sanatçıları, çalışma ve eser provalarını, 10 km. uzaklıktaki Üsküdar’daki eski Tekel binasında yapıyorlar. Yövmiyeli figüran Karadeniz’in tek opera binası, kutsal isyanın başladığı kahraman Samsunluların opera binasının açılışı 2008 yılında yapıldı. Samsun Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü’nün 500 kişilik bir salonu var. Ama gelin görün ki 20 senedir mezun olan sanatçılara verilen kadro yerine yurt genelinde verilen ücretli yövmiyeli ve figüran kadrolar çok büyük maddi mane vi sıkıntılara sebep oldu. Bu kadrosuzluğun en büyük sıkıntısını Samsunlular çekti. Sanata bakış açısı Kültür merkezinden, eski Tekel binasından, sinamalardan, halkevleri gibi amaç dışı yapılan binalardan bozma opera binaları ile evrensel sanatın güzelliklerine her devrede gölge düşürülmüştür. Bu sanat kurumlarının bir asra yakın zaman diliminde dört dörtlük bir sanat ortamından sanatçılarıyla yokları oynaması mucizevi bir başarıdır. Bu başarı bütün zamanlardaki yönetimlerin sanata bakış açısının yıpratıcı bezdirici ve bizden olmayan sanat tekerlemesinin sebebidir. Mimar Tabanoğlu’nun dediği gibi İstanbul Atatürk Kültür Merkezi bir opera binasıdır ve öyle dizayn edilmiştir, bu amaçla kullanılmalıdır, sözleri bundan sonraki çok amaçlı sanat merkezleri için önemli bir uyarı olur. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle