14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 29 Ocak 2019 SALI [email protected] TASARIM: İLKNUR FİLİZ Yerel seçimlere olaylar ve görüşler giderken, ne yapmalı? Prof. Dr. Ahmet ÖZER /  Toros Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ŞBP Bl. Bşk.   Lafı dolandırmaya gerek yok. Bu yerel seçimler bir sonraki seçim için de belirleyici olacak. Yerel seçim mevcut tek adam rejiminin uzun süre devam edip etmeyeceği konusunda umut ya da umutsuzluğun işaret fişeği olacak. Başta CHP olmak üzere muhalefet bu seçimden galip olarak çıkarsa bundan sonrası için halkta gelecek için (demokratik özgürlükçü bir anayasa konusunda) bir umut belirir. Eğer mağlup olursa geçmiş ola... Ama bunun için geçen seçimde yapıldığı gibi “...Biz tek adam rejimine geçit vermeyeceğiz...” deyip kendini, adamını kurtarmaya dönük bir çalışmanın ve çabanın içine girmemek lazım. Böyle yapanlar ülkeyi ve gerçek bir demokrasiyi değil kendini kurtarmayı düşünenlerdir. Kendi kişisel çıkarları için çaba gösterenlerdir. Bunu da demokrasi, barış, tek adama geçit vermeme ile ilgisi yok. Bu gibi laflarla kamufle ederler gerçek amaçlarını o kadar... Bunları yaşadık, gördük.  Dostlar birbirimizi hiç kandırmayalım, öyle deyip sonra böyle yapılarak tek adam rejimi durdurulamaz. O halde herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekmez mi? Şimdi kişisel hırs ve beklentilerden sıyrılma vakti. Elbirliği ve gönül birliği ile doğru olanı yapıp sonuç alma vakti.  CHP nasıl davranmalı?  CHP bu yerel seçimlerde nasıl başarılı oluru konuşalım. Büyük laflar edip bir şey yapmayanları bir kenara bırakın, mütevazı olup taş üstüne taş koyanlara bakın. Çok basit. Bunun için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Basit üç adımı var bunun. Sonuç almak ve başarılı olmak isteniyorsa üç adım var yapılacak: Doğru aday, seçim rüzgârı ve sandık güvenliği.  Doğru adaylar Doğru aday iki özelliğe sahip kişidir. Bir, seçimi kazanacak kişi olmalı; iki ve daha da önemlisi, kazandıktan sonraki süreci kazanabilecek kişi olmalı. Yani liyakat ve ehliyet sahibi olmalı. Sadece layık olmak yetmez “ehliyetli” de olmalı. Yani belediyeciliği bilen, bilgili, donanımlı ve model yaratabilecek özelliklere sahip olmalı aday olacak kişilerin...  Biraz açalım: Doğru aday herşeyden önce seçimi kazanacak adaydır. Seçimi kazanacak aday ise o ilin/il Doğru aday iki özelilğe sahip kişidir. Bir, seçimi kaznacak kişi olmalı; iki ve daha da önemlisi kazandıktan sonraki süreci kazanabilecek kişi olmalı. Yani liyakat ve ehliyet sahibi olmalı. Belediyeciliği bilen, bilgili, donanımlı ve model yaratabilecek özelliklere sahip olmalı aday olacak kişilerin...  Ham adayların erken açıklanması hem de sandık çalışmasının bugünden başlaması çok önemlidir. çenin sosyololjisine ve dinamiklerine uygun bir şahsiyet olmalıdır. Sandık güvenliği İkinci kısmı rüzgâr estirmektir. Seçimi kazanmak için iyi bir rüzgâr estirmek şarttır. Ve üçüncü olarak da seçim günü ve sandık güvenliğidir önemli olan. Sandık güvenliğini sağlamanın ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek bile yok. Yok ama her seferinde söylendiği önemi üzerinde durulduğu halde başarılamayan tek iş de bu oluyor ne hikmetse. O nedenle hem adayların erken açıklanması hem de sandık çalışmasının bugünden başlaması çok önemlidir. Bunlar kazanmak için olmazsa olmazlardır.  Hedef kazanmadır Seçimi kazanabilecek olması kâfi değil bir adayın. İki şey daha lazım. Hem kazanmak için hem de sonrası için. Hedef kazanmadır, tamam. Bu hedefe ulaştıracak proje ve programlar nedir, halk bunu görmek ister. Bu da yetmez bunu kiminle yapacak belediye başkanı? Yani kadrosunu tanımak bilmek ister. Çünkü sonuçta işi bunlarla yapacak yürütecek. Belediye başkanı kendi beldesinin lideridir aynı zamanda. Kanatimce bir liderde iki özellik olması lazım. Cesaret ve doğru adam seçmek. Doğru adamı doğru işle buluşturmak. Bunlar insanı başarıya ulaştıran unutulmaması gereken temel düsturlardır. Tabii günümüzde önemli bir düstur da dürüst ve şeffaf yönetimdir. Aday ahlaklı olmalı Bir dönem CHP/SHP belediyelerden iktidara geldi. Ama maalesef belediyeler onu iktidardan götürdü, bir daha da iktidara gelemedi. Bildiğiniz gibi AKP de yerel yönetimlerden geldi. Başta Refah belediyeciliği olmak üzere, Erdoğanı buralara taşıyan İstanbul Belediyesi başkanlığıdır.  O nedenle belediye insanı, aziz de eder rezil de.. Bu yüzden beceri önemli ama ahlaklı olmak da önemli. Cesaretli ve dürüst olmak gibi... Günümüzde cesaret ve dürüstlük, ahlaklılık ve beceriklilik pek az bir arada olabiliyor. Becerikli ahlaklı olmuyor; ahlaklı olan da becerikli... Ya da cesur olanlar dürüst ol(a)muyor. Dürüst olanlar da cesur değiller. O yüzden sadece seçimi kazanmak yetmez, kazandıktan sonraki süreci de kazanmak gerekir. Liyakat ve ehliyet Bilgi birikim, liyakat ehliyet, dürüstlük ve cesaret; bunlar güzel erdemler. Ama yetmez. Yerel yönetimleri de bilecek. Şimdi bakın hemen her kafadan ses çıkıyor. Herkes bilen bilmeyen, ilgili ilgisiz herkes ben belediye başkanı olacağım diye ortaya çıkıyor. Tamam demokrasi var, herkes her yere aday olabilir... Ama bir de had ve hudut yok mu? İnsanların biraz bunlara dikkat etmesi gerekmez mi? Sonra da seçtiklerimizi beğenmiyor ve rejim ediyoruz. O zaman daha baştan buna dikkat etmemiz gerekir. Belki herkes milletvekiliği yapabilir ama herkes başarılı belediye başkanlığı yapamaz. Çünkü bunun için işin ehli olmak gerekir. Peki neden bu kadar rağbet var belediye başkanlığına. Neden insanlar trilyonlar harcıyor başkan olmak için... E her hal de “kaz gelen yerden tavuk esirgenmez..” diyedir. Öyle ya sadece memleket sevgisi olsa o zaman “aç bir fabrika” bundan evla değil midir? Onlarca insan çalışsın, binlerce insan ekmek yesin. Şehir gönensin memleket kalkınsın. Ama maalesef dert o dert değil. Tabi dürüst insanları tenzih ederiz. Ama bakın mahkemelere akçalı işlerle ilgili binlerce dosya bulacaksınız belediyelerle ilgili..  Daha doğrusu bakın etrafınıza hiç bir şeyi olmayanlar başkanlıktan sonra nasıl zengin olmuşlar, nasıl malk mülk sahibiler? Çünkü sadece sistem tıklı değil, maalesef siyaset de kirli... Ahali “devletin malı deniz yemeyen keriz”, ya da “bal tutan parmağını yalar” tekerlemelerini boşuna söylemiyor...  Temiz siyaset Öyle ki kirli siyaset toplumu da kirletmiş. Peki bu kısır döngü nereden kırılabilir, nasıl aşılabilir? Elbette gene siyasetten. Çünkü temiz topluma giden yol temiz siyasetten geçer. Bunu unutmamalıyız. O yüzden beceri yanında dürüstlük de önemli. Ki kazandıktan sonraki süreç de kazanılsın. Sosyal adaletçi, demokratik, halkçı belediyecilik yapılsın. Halkın kaynakları çar çur edilmeden halka hizmet olarak geri dönebilsin. Liyakatlı, örgütten destek ve onay gören, çevresinde sevilip sayılan kişilere yer ve değer verilmeli. Yani siyasette ve belediyeciliğe bir şeyler katacak olanlara yer verilmeli. Halka gerçekten hizmet etmeye, fark yaratmak isteyenlere değer verilmeli. Siyasetten medet uman, başka amaçlar için gelenlere değil. Dr. Engin ÜNSAL / Girne Amerikan Üniversitesi Hukuk Fakültesi İZBAN İzmir Belediyesi ve TCDD ortaklığı ile kurulan bir işletme ve İzmir halkına raylı taşıma hizmeti veriyor. 342 işçinin çalıştığı bu işletmede işçiler Demiryolİş Sendikası üyesi. Bu sendikanın genel başkanı Türkİş’in de başkanı olan Ergün Atalay. Aralık ayının sonuna doğru sürdürülmekte olan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamayınca sendika grev kararı alarak uygulamaya başlıyor. Grevin zaman Tuhaf bir grev... AKP iktidara geldiği günden bu yana işçiden yana bir parti olmadığını belgelemiştir. Bu ertelenen 16. grevdir ve hiçbir konfederasyon grev ertelemelerinin ILO’nun kabul ettiği ve Türkiye’nin onayladığı 87 sayılı sözleşmeye aykırı olduğunu, sendika özgürlüğüne müdahale olduğunu söyleyip AKP hükümetinin karşısında durmamıştır. laması çok ilginç. Sendikanın genel başkanı Türkİş’te sergilediği tutum ile AKP’nin payandası görüntüsü vermiş bir isim. Bugüne kadar çalışma yaşamında yaşanan çok ciddi olaylara rağmen hükümete karşı eylemsel bir karşıtlığın içinde olmadığı kesin... Sadece Türkİş değil yok hükmünde olan Hakİş de, eski günlerini yaşatamayan DİSK de sendikacılığın temel işlevi olan protesto sendikacılığını yaşama geçirememişlerdir. 31 Mart’ta yerel seçimler vardır. İzmir CHP’nin kalesidir ve AKP’nin genel başkanı her ne pahasına olursa olsun İzmir’de seçimi AKP’nin kazanmasını istemektedir. AKP yararına bir grev mi? AKP yandaşı bir sendikanın yerel seçimler öncesinde CHP’nin belediyeyi alacağına kesin gözle bakılan bir ilde greve gitmesi, grev uygulaması ve sonuçları bakımından, çok manidardır. İZBAN grevi İzmir seçmenini olumsuz etkileyecek bir grevdir. Grev halkı, CHP’li İzmir Belediyesi ile karşı karşıya getirmiştir. İster istemez insanın aklına şu soru geliyor: çalışanların en doğal hakkı olan grev hakkı AKP yararına mı kullanıldı? AKP iktidara geldiği günden bu yana işçiden yana bir parti olmadığını belgelemiştir. Bu ertelenen 16. grevdir ve hiçbir konfederasyon grev ertelemelerinin ILO’nun kabul ettiği ve Türkiye’nin onayladığı 87 sayılı sözleşmeye aykırı olduğunu, sendika özgürlüğüne müdahale olduğunu söyleyip AKP hükümetinin karşısında durmamıştır. Konfederasyonların AKP’ye teslimiyetini anlamam olanaksızdır. Bu teslimiyet Türkiye’de sendika özgürlüğünün olmadığının ve sendika başkanlarının çoğunda ellerini taşın altına koyacak yürek olmadığının en somut delilidir. Ne Türkİş, ne DİSK, ne Hakİş sendika özgürlüğüne yapılan bu AKP saldırısı karşısında meydanlara çıkıp yiğitçe AKP’yi eleştirememiştir. 6356 sayılı Sendikalar Yasası 63. maddesinde hükümete (bugün tek adama) bir grevin genel sağlığı ve ulusal güvenliği tehdit etti ği takdirde veya büyükşehir toplu taşıma hizmetlerinin... Finansal ve ekonomik istikrarı bozduğu takdirde karar verilmiş veya başlamış bir grevi erteleme yetkisini vermiştir. Raylı sistem taşımacılığının ülkenin ekonomik ve finansal istikrarını bozduğunu söyleyebilmek için insanın ayda yaşıyor olması gerek. Bu grev sadece AKP’nin İzmir seçmenin desteğini kazanması için uygulanmış ve ertelenmiştir. Ertelemeden sonra Cumhurbaşkanının, “nerede CHP’li belediye var orada grev var” cümlesini sıkça kullanması bu grev nedeni iledir. TÜRKİŞ ve özelleştirme Zaman zaman haklı olarak eleştirdiğimiz Türkİş Sakarya’da Tank Palet fabrikasının manidar özelleştirilmesi karşısında çok olumlu bir tavır sergiledi ve hükümeti işçilerle beraber meydanlarda eleştirdi. Bu nedenle Türkİş’i görevini yaptığı için kutlamalı. Sakarya’daki TÜRKİŞ eylemini Türkİş adına olumlu bir işaret fişeği olarak kabul etmek gerek. Yerel seçim öncesinde bu tür eylemlerle AKP’nin işçi karşıtlığını kamuoyuna duyurması ve AKP’nin işçilere gerçek yüzünü cesaretle göstermesi çok önemlidir. Haydi Türkİş: demokrasi ve işçi hakları adına direnme zamanıdır. Esad ve Maduro İki bağımsız devlet... İki “Başkan”... Biri komşumuz Suriye: Başkan Esad. Öteki Güney Amerika Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti: Başkan Maduro. Biri tipik bir Ortadoğu laik Tek Adam Rejimi. Öteki demokrasi deneyimini askıya alan tipik bir Latin Amerika Tek Adam Rejimi. Biri, ufak tefek anlaşmazlıkların dışında, zaten önemli bir bağımsızlık ve demokrasi savaşı vermemiş. Öteki hem bağımsızlık hem de demokrasi savaşı vermiş ve sonradan zorla Tek Adam Rejimine dönmüş. HHH Her ikisi de Amerika Birleşik Devletleri’nin ülkelerine müdahalesini yaşıyor; ama Türkiye’deki siyasal iktidarın benzer özellikler taşıyan bu iki olaya karşı tutum ve davranışı taban tabana zıt: Erdoğan/AKP iktidarı, ABD ile birlikte Suriye’nin iç işlerine karışıyor, Başkan Esad’a karşı tavır alıyor; orada fiilen savaşıyor... Aynı iktidar, ABD’nin Venezuela’nın iç işlerine karışmasına “Seçilmiş Başkana karşı” “Emperyalist müdahale” olarak karşı çıkıyor! İYİ Parti’nin liderlerinden Prof. Ümit Özdağ, @umitozdag adresli hesabından attığı tweet ile bu konudaki çelişkiye dikkat çekiyor:  “AKP sözcüsü Ömer Çelik Venezuela konusunda ‘Hiçbir ülke bir başka ülkeye başkan atayamaz’ demiş. Çok haklı olduğunu düşünüyorum. Peki Ömer bey siz neden Suriye’de Esad yerine başkan atamaya çalışıyor, Suriye ordusu yerine milli ordu adıyla ordu kuruyorsunuz?” HHH Erdoğan/AKP iktidarının değişken dış politikasına dikkat çekenlerin son esprisi şu: “ ‘Kanka Esad’ bir süre sonra ‘Hain Esad’ olmuştu. Dileriz ‘Maduro’ da bir süre sonra ‘Madara’ olmaz!” Uğur Mumcu UMUT ÖZKAN/ Eğitimci Lise son sınıftaydım, Uğur Mumcu’nun panellerini, söyleşilerini kaçırmazdım. Devir “bir gazete bir ekmek” dönemiydi. Her akşam eve gelen gazetede ilk önce onun “Gözlem” köşesi okunurdu. Hem de bir çırpıda. Mumcu, bizim bilge öğretmenimizdi. Cumhuriyetin yüzyıllık birikiminin imbikten süzülürcesine oluşturduğu bir semboldü. Demokrat, laik, Cumhuriyetçi bir aydındı. Cesurdu, siyasilerin çok çekindiği bir yazardı. Özallı yıllardı, şunu iddia edebilirim, ANAP’ın ondan çektiğini kimse çekmedi. Kaç tane bakan onun yazdığı yolsuzluk haberlerinden sonra bakanlıktan istifa etti. Gittiğim söyleşilerinde hep sorarlardı, sen hiç korkmaz mısın diye? O da gür bir sesle “Korkaklar her gün cesurlar bir gün ölür” derdi. Yine bir panelde, herhalde Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeydi, söz 12 Eylül’e geldi orada üzüntüyle darbenin lideri Evren’den tek bir konuda ricacı olduğunu açıkladı. Büyük ozan Ruhi Su cazaevindedir, gördüğü eziyetten, işkenceden, sıkıntıdan kanser olmuştur. Pasaport verilip yurtdışında tedavi ettirilmesi gerekmektedir, Mumcu bu konuda ricacı olduğunu söyledi. Ruhi Bey ne yazık ki yaşamını yitirmişti işlemler yapılıncaya kadar. Bu kadar da insan sevgisi dolu bir yazardı. O sıralarda Nazlı Ilıcaklar, Barlaslar yalılarda Evren’e parti veriyorlardı. Kendi içinde demokrat bir insandı, köşesinde muhafazakârdan solcusuna ve liberaline kadar herkese yer vardı. Onu sevgiyle, özlemle anıyorum... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle