22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Kevin Spacey’nin son filmi ‘Billionaire Boys Club’ gişede çakıldı Amerikalı Oscarlı oyuncu Kevin Spacey, son filmi “Billionaire Boys Club” ile gişede büyük bir hüsran yaşadı. Taciz suçlamaları sonucu Hollywood’dan adeta aforoz edilen, “House of Cards” dizisinin kadrosundan kovulan ve çekimlerini sürdür topher Plummer’a devretmek zorunda kalan ünlü yıldız son filminin açılış gününde sadece 126 dolar hasılat toplaması sonucu dibe vurdu. Ansel Elgort, Emma Roberts gibi isimlerin de rol aldığı “Billionaire Boys Club”da Spacey 1980’leri Californi Kevin Spacey düğü “All The Money In the World” adlı filmdeki rolünü Chris a’sında yaşamış Ben Levin adlı gerçek bir karakteri oynuyor. 14 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ kultur@cumhuriyet.com.tr Pazartesi 20 Ağustos 2018 Madalyonun öteki yüzü Uzun süre Ahmet Ertegün’le çalışan Dorothy Carvello’nun kitabı genellikle ışıltılı yönünü gördüğümüz müzik endüstrisinin karanlık tarafını anlatıyor. Kitabın kötü adamıysa yakından tanıdığınız bir isim: Ahmet Ertegün Billboard dergisinin 4 Ağustos tarihli sayısından öğrendik haberi. 19871990 yılları ara sında Atlantic Records’da sekreterlik yapan Dorothy Carvello, 4 Eylül’de ABD’de piyasaya çıka cak olan anı kitabın da müzik endüstrisi nin kirli çamaşırları nı ortaya döküyor, ara EMRAH KOLUKISA da Ahmet Ertegün ile ilgili de kolay kolay yenip yutulmayacak iddi alar sıralıyordu. Kitabı henüz okumadık ama Billboard der gisinde yine Carvello’nun kitabından alınan bölümü ve onun la yapılan söyleşiyi oku mak bile farklı bir Erte gün portresiyle karşılaş mamıza yetiyor. “Anything For A Hit: AN A&R Woman’s Story of Surviving the Music Industry” (Bir Hit Uğru na Her Şey Mubah: Mü zik Endüstrisinde Hayatta Kalmayı Başaran Bir Ka dının Öyküsü) adlı kitap, Dorothy Carvello’nun müzik endüstri sine adımını ilk attığı yıllara odaklanı yor ve kitaptan Billboard’a alınan bö lüm de “6 Nisan 1987’de, yirmi beşin ci doğum günümden 9 gün önce bir Kitabın odaklandığı dönemde Ahmet Ertegün’ün Donald Trump ve yapımcı Clive Davis ile birlikte çekilmiş bir fotoğrafı ... pazartesi günü işe başladım” cümlesiyle başlıyor. Ofiste başına gelen ve her gün tekrarlanan tacizleri anlattığı yazıda işe başladığının ilk haftasında yaşadığı bir olayı şöyle hatırlıyor Carvello: “İlk büyük görevim Ahmet’i bulmak ve ona finansla ilgili bazı belgeleri imzalatmaktı. Saat bir hayli geç olmuştu ve Ahmet ofisi terk etmişti, ama onun izini sürdüm ve Atlantic kayıt stüdyosunda onu buldum. Atlantic’in sözleşmeli şarkıcısı olan Rachele Cappelli’nin albümünü kaydetmek için oradaydı ama Capelli o gece yoktu. Geldiğimde Ahmet kontrol odasındaydı, pantolonu ve donu aşağıda bir haldeydi ve biri ona oral seks yapıyordu. Elimdeki belgeleri gördü ve sonradan çok iyi tanıyacağım bir bakış attı bana: “Var mısın?” diyordu bakışlarıyla. Durdum ve o baskıyı hissederek düşündüm: Ahmet’le çalışmayı ne kadar istiyorum? Onun dünyasına girebilmek için ne yapmam gerekiyor? Eğer ben de katılsaydım bunun geriye dönüşü olmayacaktı. Gittim elimdeki kâğıtları uzattım. Oral seksin ortasında tek söz söylemeden imzasını attı.” Billboard’daki yazı bunun gibi ve daha da şoke edici birçok bölümle dolu. Kitabın daha da sarsıcı olduğuna şüphe yok. Ahmet Ertegün’ü seksist, kadın düşmanı, antisemitik, kokainsiz çalışamayan, bunları da övünerek anlatan sevimsiz bir karakter gibi çizdiği kitabında onunla yıllar içinde geliştirdiği çarpık dostluğu da anlatıyor anladığımız kadarıyla ve 2006’daki ölümünden hüzünle bahsediyor, ona olan sadakatini de gizlemiyor. Dediğimiz gibi, tam kanaatimizi kitabın tamamını okuduktan sonra şekillendirmeliyiz belki de ama birçokları, Hollywood’da fırtınalar kopartan #metoo hareketinin bu kitaptan sonra müzik endüstrisinde de yaygınlaşacağını düşünüyor, ki haklı olabilirler. Carvello neden daha önce konuşmadığı sorusunu da şöyle yanıtlıyor bu arada: “Annie Hall’da geçen eski bir Woody Allen esprisi vardır: Adam psikiyatriste gitmiş ve ‘Doktor, kardeşim deli, kendini tavuk sanıyor’ demiş. Doktor ‘Neden daha önce getirmedin?’ diye sormuş. Adam da ‘Çünkü yumurtaya ihtiyacım vardı’ demiş. Benimki de o hesap, Ahmet’i anlatmadım çünkü yumurtaya ihtiyacım vardı.” ‘Samim Kocagöz Roman Ödülü’ Ödülün sahibi ‘Eşiktekiler’ Karşıyaka Belediyesi, bu yıl ilk kez “Karşıyaka Edebiyat Ödülleri” vermeye başladı. Her yıl bir dalda, Karşıyaka’da yaşamış şair, yazar ve edebiyatçılar adına açılması planlanan yarışmaların ilki, ‘Roman’ dalında yapıldı ve edebiyatçı Samim Kocagöz’e ithaf edildi. Katılan eserler; İnci Aral, Feyza Hepçilingirler, Öner Yağcı, Hidayet Karakuş ve Hülya Soyşekerci’den oluşan jüri tarafından değerlendirildi. Bu yılki ‘Samim Kocagöz Roman Ödülü’nü alan eser, Gönül Çatalcalı’nın 1950’lerin Türkiye’sinde geçen dönem romanı ‘Eşiktekiler’ oldu. Ödül töreni 14 Eylül Cuma günü, saat 20.30’da Hikmet Şimşek Sanat Merkezi’nde düzenlenecek. Törende, Karşıyaka Belediye Tiyatrosu tarafından, Samim Kocagöz’ün “Islak Ekmek” adlı oyunu da sahnelenecek. l İHA 25. YIL TURNESİ... Kardeş Türküler Bodrum’daydı Bodrum Antik Tiyatro’da sevenleri ile buluşan Kardeş Türküler, yirmi beşinci yılları dolayısıyla çıktıkları turnede yine izleyenleri coşturdu. Konsere, “Beyaz Atlı” isimli türküyle başlayan Kardeş Türküler grubu, geceye farklı dillerden söylediği şarkılar ve ezgilerle devam etti. Grubu, bu özel gecede Ayşenur Kolivar, Mehmet Erdem, Pakrat Estukyan, Sayat Nova Korosu ve Tahbiradı İsyan gibi dansçılar ve sanatçılar yalnız bırakmadı. Konserin sonlarına doğru halaylarla dinleyicilerini coşturan Kardeş Türküler, sahne önünde yüzlerce kişinin el ele tutuştuğu halayla konserini noktaladı. Bayramda müzeler açık İstanbul’un önemli müzeleri, Kurban Bayramı’nda ziyaretçilerini ağırlamaya devam edecek. Topkapı Sarayı Müze si, Dolmabahçe Sarayı Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, Kariye Müzesi, Yerebatan Sarnıcı ile İstanbul İslam ve Bilim Teknoloji Tarihi Müzesi bayramda yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olacak.Topkapı Sarayı Müzesi, bayramın ilk günü 13.0019.00 saatleri arasında açık. Müze, arife günü ile bayramın 2, 3 ve 4. günü 09.0018.45 arasında gezilebilecek. İstanbul Arkeoloji Müzeleri ise arife günü kapalı. Bayramın ilk günü 13.00’te açılacak müze, diğer günler 09.0018.00 saatleri arasında görülebi lecek. l AA İstanbul Arkeoloji Müzesi Yine Marilyn... hep Marilyn... Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen adından söz ettiren sinema yıldızı Marilyn Monroe’ya ait elbiseler ve fotoğrafları önce sergilenecek, sonra açık artırmaya çıkarılacak. Ser gide, Monroe’nun filmlerinde giydiği 15 kostüm ve hafızalara kazınan uçuşan beyaz elbi sesini tuttuğu fotoğrafın yanı sıra çocukluğuna ait fotoğraflar da yer alacak. 1962 yılında, 36 yaşındayken hayatını kaybeden Monroe’nun eşyaları, ABD’deki Profiles in History Müzayede Evi’nde ziyarete açılacak. Eylülün son haftasına kadar sergilenecek olan eşyalardan ikonik parçalar ise daha sonra ekim ayında açık artırmada satılacak. 7. Uluslararası Klarnet Festivali’ne geri sayım... 7.Uluslararası Klarnet Festivali 817 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek. Serkan Çağrı’nın sanat yönetmenliğinde; İstanbul Büyükşehir Belediyesi himayesinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği ve Halkbank ana sponsorluğunda düzenlenecek festivalde dünya çapında ünlü olan sanatçılar sahne alacak. Çağrı “Her yıl geliştirdiğimiz, yeni yeni etkinlikleri gerçekleştirmeye çalıştığımız festivalimizin 7. yılını kutluyoruz. Müzik aracılığıyla insanlar arasında iletişim kurmayı amaçlıyoruz ve müziğin diliyle buluşuyoruz. 10 gün süren festivali kusursuzca yapmak zor olsa da her sene tatlı bir anı olarak kalıyor. Yaşadığımız şehre, yaşadığımız ülkeye diğer ülkede yaşayan dostlarımızı davet etmek harika... Dünyanın kurtuluşu sanat ama sanat maalesef aradığımız noktaya varamadı. Sanatın dilini çok az kullanan ülkeler arasındayız, aslında sözlerden çok daha etkili” dedi. Festivalin programı ise ana hatlarıyla şu şe ‘Ustaya Saygı Konseri’ Cem Karaca anısına yapılacak. kilde: 12 Eylül’de Cemal Reşit Rey’de  ‘Ustaya Saygı Konseri’ Anadolu Rock müziğinin kurucularından dev çınar Cem Karaca anısına gerçekleştirilecek. Cem Karaca’nın eserlerini Aydilge, Bahadır Tatlıöz, Can Bonomo, Hakan Aysev, İlkim Karaca, Işın Karaca, Kolpa, Mustafa Ceceli, Özgün, Retrobüs, Serkan Çağrı ve Yonca Lodi seslendirecek. 13 Eylül’de Balkanlar’ın dünyaca ünlü nefesleri İsmail Lumanovski ve Dzambo Agusev Orchestra Suzan Kardeş ile birlikte Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda sahne alacak. 15 Eylül’de “Benim müziğim her zaman Türkiye kokar” diyen dünyaca ünlü söz yazarı ve besteci Goran Bregovic “Three Letters from Sarajevo” isimli turnesi kapsamında müzikseverlerle buluşurken 16 Eylül’de Buika ve 17 Eylül’de Despina Vandi Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda sahne alacaklar. Aydilge de Cem Karaca’nın şarkılarını seslendirecek isimler arasında. Akıllı telefon sendromları Sokakta dolaşırken bazen irkiliyorum: Başı sürekli aşağıda yürüyen insanlar, yanından geçeni bile görmeyen, kendi kendine konuşan insanlar... Sonra farkına varıyorum: Akıllı telefon sendromları bunlar... Gözler avuç içindeki ekrana sabitlenmiş, küçük parmak hareketleri sadece; veya sokakta yürürken, dolmuşta, otobüste giderken, kulağında kulaklığı, odasındaymışçasına rahat, en özel sorunlarını veya bürosundaymış gibi iş meselelerini tartışan, uzaktan bakan birine kendi kendine konuşur gibi görünen insanlar... İletişim ve teknoloji devrimiyle dünya çok küçüldü, yapay sınırlar ve duvarlar ortadan kalktı deniyor ya; bu bir yanıyla son derece doğru olsa da, madalyonun diğer yüzüne baktığımda nedense bana yalnızlık duvarları her zamankinden daha yükseğe tırmandı gibi geliyor. Travmatik durum Bu “postmodern” travmatik durum, tarihçi Eric Hobsbawm’ın modern çağa ilişkin şu saptamasıyla birleşince farklı boyutlar kazanıyor: “Geçmişin ya da daha çok, kişinin çağdaş deneyimini önceki kuşakların deneyimine bağlayan toplumsal mekanizmaların yok olması, geç 20. yüzyılın en karakteristik ve ürkütücü fenomenlerinden biridir. Yüzyılın sonunda çoğu genç erkek ve kadın, içinde yaşadıkları zamanın geçmişiyle her türlü organik ilişkiden yoksun, bir tür sürekli şimdiki zaman içinde yetişti.” Geçmişle organik ilişkisi kopmuş bir tür sürekli şimdiki zaman içinde yaşayan, üstelik giderek yalnızlaşan insanlar... Ama bir yanıyla da iletişim ağları üzerinden tüm dünya ile anında ilişki kurabilen, haberleşebilen, tüm dünyayı izleyebilen insanlar... Biz çocukluğumuzda “bahçeye”, “sokağa çıkardık”; “mahalle arkadaşlarımız” olurdu. Akşamları aile, temel iletişim aracı olan “radyo”nun çevresinde toplanırdı. Sonra radyonun yerini “televizyon” aldı, ama etrafında toplaşılan, topluca izlenen bir iletişim aracı olarak yoluna devam etti o da uzun süre. Sonra görüntü bombardımanı çağı egemen oldu, evlerin içine durmaksızın yağan görüntüler, gerçek dünya ile ilişkimizde farklı bir ara yüzey oluşturdu. Görünen, görünürlük kazanabilen “dünyaya hükümdar oldu”. İnternet ve cep telefonlarıyla başlayıp, çok kısa sürede çeşitli alanlara yayılan devrim hızındaki değişim ise, iletişim araçlarının “insanlık durumu”, en azından sıradan insanın yaşamı üzerindeki tahakkümünü sokakta gözle görülür hale getirdi. Çevremden izleyebildiğim kadarıyla, bugünün kentli çocukları arkadaşlıklarını genellikle mahallede değil, aynı oyun etrafında toplandıkları bilgisayar ekranlarında kuruyorlar. Ama bu arkadaşlıklar uluslararası düzeyde bile olabiliyor. Bir yandan ekrana hapsolmuş gibi görünen bireyler, diğer yandan sınır tanımayan bir ilişkiler ağı... İçinden çıkılması zor bir paradoks... Dünya ne zaman küçülür? Peki, dünya küçüldü mü gerçekten? Durduğunuz yere göre değişiyor: 60’lı, 70’li yıllarda dünya hakkında bilgi edinme olanağımız bugünküyle kıyaslanamayacak kadar sınırlıydı, ama kalbimiz dünyanın bir ucunda, Vietnam’da atardı. Che Bolivya dağlarında kalleş bir namludan çıkan kurşunlarla can verdiğinde acıyı hepimiz hissetmiştik. Şili’de sosyalist Allende hükümetine karşı yapılan faşist darbeyi Behice Boran ile Adapazarı Cezaevi’nde birlikte izlemiş, birbirimize sarılıp birlikte ağlamıştık. İletişim devrimi yaşanmamıştı henüz, belki dünya bugüne göre çok büyüktü, ama durduğun yere göre ansızın küçülebiliyordu da, çünkü dünya sizin derdinizi bir yerlerde duyan, işiten birileri olduğuna inandığınızda küçülür. Hallacı Mansur’a atfedilen çok düşündürücü bir söz var: “Cehennem acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.” Küresel iletişim çağındaki insan nerede duruyor peki, sınırsız gözüken olanaklarıyla acıları ne kadar duyuyor? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle