18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 15 Ağustos 2018 8 (Siyasal) İslam ve demokrasi Son Tırmık’ta kaldığımız yerden sürdüreceğim. Sakın “Dolar’daki, Avro’daki fırtına kasırgaya dönüştü. Ekonomi çöküyor, sen ideolojik bir konu tutturmuşsun, ahkâm kesiyorsun” diye itiraz da etmeyin, dalga da geçmeyin. Dolar indi çıktı sohbetinden sıkıldım; tartışmasını da sadece seyretmekle yetiniyorum. O konuda ciddiye alınır bir fikrim yok, çünkü bilgim yok. Yargısına bilgisine güvendiklerim ise sadece içimi karartıyor. Aklımın erdiği şu: Bugün AKP Reisi ve tayfası ve dolarla borçlanmış olanlar harıl gürül uğraşıyor, olmayan çareler arıyorlar. Ama birkaç ay sonra canı acıyacak, hem de çok fena acıyacak olanlar biziz, biz yurttaşlarız... Dolar inip çıkadursun, ben bir önceki Tırmık’ın sonunu getireyim. HHH Önceki Tırmık’ta “Hem İslam hem demokrasi mi; ya İslam ya demokrasi mi” diye sormuştum. Siyasal İslamın Ortadoğu’da en “ilginç” çizgisini temsil eden AKP Reisi ve partisinin bu soruya cevabı kısa bir cümle ile özetlenebilir: “Demokrasimsi bir İslam, İslamımsı bir demokrasi.” Ancak temel soru, Türkiye dahil, ama Türkiye’den ibaret olmayan bir bağlam ve kapsamda cevaplanmalı: İslam ve demokrasi bir arada varolabilir mi, yoksa birbiriyle antagonist (=uzlaşmaz) bir çelişki mi söz konusu? İslam dünyasında inançlı (ya da inançsız) aydınlarca uzun süredir tartışılan ve tartışılması henüz herkesi doyuracak bir cevap bulamadan süren bir sorudan söz ediyorum. Kuşkusuz bir gazete yazısı bu yakıcı soruyu cevaplayamaz. Kaldı ki kişisel olarak benim bilgim ve birikimim de doyurucu bir cevap üretmeye elvermez. Ancak bir gazete yazısında da olsa yalın bir soru ortaya atılabilir: Siyasal İslamın herhangi bir türünün iktidarda olduğu, iktidarın seçimlerle değişebildiği bir ülkede (Mesela İran) semavi yasalar mı geçerli olacaktır, dünyevi yasalar mı? Biraz daha farklı bir cümleyle yineleyelim: Bütün toplumun uymak zorunda olduğu yasalar kaynağını Kuran’dan alan, dolayısıyla tartışılmazlık ve değiştirilemezlik zırhına sahip yasalar mı olacaktır yoksa o toplumdaki yurttaşların ya da onların seçilmiş temsilcilerinin yaptığı, dolayısıyla özgürce tartışılabilir, değiştirilebilir yasalar mı? Eğer ilk seçenek geçerliyse o toplumda demokrasiden söz edilemez. Tersinde ise edilebilir. Kuşkusuz demokrasinin salt sandığa indirgendiği, çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğun egemen olduğu demokrasiler var. Bunlar “ilkel, eksik, kusurlu, çağın gerisinde” gibi nitelemeleri hak eder. Sandığın yanı sıra insanlığın evrensel kazanımları ile pekiştirilmiş, göstermelik olmayan bir katılımcılığın kanallarının açık olduğu, o toplumda yaşayanların kendilerini “kul” olarak değil, “özgür bireyler” yani yurttaşlar olarak tanımladığı, insan hakları ve düşünce özgürlüğü önündeki sınırlamaların tümüyle ya da büyük ölçüde yok edildiği demokrasiler de var. Onlar da “Gelişmiş demokrasi, çağdaş demokrasi” gibi nitelemelerle anılırlar. Kuşkusuz mükemmel, eksiksiz her ülke için örnek alınabilecek bir demokrasiden söz edilemez. Bu eşyanın tabiatına diyalektiğin yasalarına aykırı bir iddia olur. Mesela kapitalizmin hele hele küresel kapitalizmin yürürlükte olduğu bir ülkede demokrasi eninde sonunda eksikli ve kusurludur ve sınırlıdır. Ama yine de “kötü, daha az kötü; iyi, daha iyi” gibi bir sıralamadan, basamaklardan söz edilebilir. Temel soru değişmiyor ama: Toplumda herkesin uymak zorunda olduğu yasalar dinsel yasalar mı olacak, yoksa “kul yapısı” yasalar mı? Avrupa bu soruya 1789 Fransız Devrimi’nden başlayıp 1848 yurttaş devrimlerine kadar uzanan sürecin sonunda sadece aristokrasi iktidardan uzaklaştırılmadı, kilise de duvarlarının ardına gönderildi ve çekildi. İlan edildi: Egemenlik kayıtsız şartsız yurttaşlarındır. İslam dünyasında böyle bir cevap verildi mi? Aristokrasinin karşılığı olan emirler, imamlar, sultanlar varlıklarını ve siyasal egemenliklerini sürdürmüyorlar mı? Kilisenin karşılığı olan caminin (cemaatlerin, tarikatların) siyasal etkileri hatta egemenlikleri sürmüyor mü? O yüzden “siyasal İslam” ve demokrasi bir arada var olabilir mi sorusu olanca derinliğiyle tartışılmalı. Hele Türkiye’de... haber EDİTÖR: ŞERHİBAN KIRAÇ TASARIM: SERPİL ÜNAL Kapitalizmin bile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP’li yetkililer, kurlardaki yükselişle ilgili “Bi ze ekonomik savaş ilan ettiler” vur gusu yaparken, iş dünyası da daya nışma çağrısı yaptı. Birlik beraber lik mesajları ve ‘dış güçler’ teziyle sorun lar geçiştirilmeye ça lışılsa da iktisatçılara göre ABDTürkiye ger ginliğinin öne çıkar PELİN ÜNKER dığı ekonomideki krizin altında daha ciddi nedenler var. Üretim de dışa bağımlılık krizin ana ekse nini oluştururken sorunların teme linde, problemlerin biriktirildiği ve görmezden gelindiği ekonomi politi kaları yatıyor. İktisat Profesörü İzzet Önder, kur lardaki sert yükselişlerin Türki ye ekonomisine olası yansımalarını Cumhuriyet’e değerlendirdi. Önder, krizin ayak seslerinin daha önce ne iş dünyası ne de siyasetçiler tarafın dan dikkate alındığına işaret ederek “Para bolluğunda kimse dayanışma mesajı vermiyordu. Neden şimdi ve riyorlar” diye sordu. Bundan sonra borç konsolidasyonuna gidilebile ceğine dikkat çeken İzzettin Önder, tek adam sistemiyle alınacak bu ka rarın cefasını bütün bir halk ödeye cekse bunun ‘Kapitalizmin ahlakına bile aykırı’ olduğunu vurguladı TürkiyeABD arasındaki yaptırım gerginliğiyle ilgili Önder, her iki ül kede de siyasetçilerin kendi taban larına vermek istediği mesajların olabileceğini ancak ekonominin her zaman kuralına göre gerçekleştiği ni söyledi. Yükü halk çeker Türkiye ekonomisindeki sorunların bu kadar basit olmadığına değinen Önder, “Aslında bu Türkiye’yi üretimden uzaklaştıran projenin devamı. Özal zamanında finans kontrolünün ortadan kalktığı dönemde başlayan bir süreç. Bundan büyük rant sağlayanlar oldu, bazı kesimlere kaynak aktarıldı. Bu, bütün ekonomiyi güçlendirmedi. Farkına var bir ahlakı var Türkiye’nin borç konsolidasyonuna gidebileceğine dikkat çeken İzzettin Önder: Tek adam ya da tek parti devletinde bu kabul edilirse adaleti yaralar. Kapitalizmin ahlakına bile aykırı PROF. DR. İZZETTİN ÖNDER madık. Bugün borç sorunu doların yükselmesi nedeniyle çok öne çıktı. Cari açık çok yüksek seviyede. Son dönemde seçimler nedeniyle de büyük harcamalar yapıldı” dedi. Eğer bu borçlar bir şekilde dışarıyla anlaşarak konsolidasyona gidilecekse (kısa vadeli borçların yapılandırılması, devletin özel sektörün borcunu üstlenmesi gibi) bunun yükünü halkın çekeceğini vurgulayan Önder şöyle devam etti: “Yanlış alınan kararların, tek bir kişi tarafından alınan kararların yükü bir halkın omuzlarında olmamalı. Eğer özel sektörün borçları 2000 yılında olduğu gibi kamuya aktarılacaksa insanlar doğrudan kabul etmek zorunda kalırlar. Bir insan kendi so rumluluğu altında yapılanların yükümlülüğünü kabul eder. Bu eğer geniş çevre kararlarıyla gerçekleşmiş olsa ağlarım ama benim kararım diye kabul ederim. Diğer partilerin söz hakkı yoksa ve ben o partilerden birine oy vermişsem bu ahlak dışı adaletsiz bir durum. Kapitalizmin bile bir ahlakı vardır. Yöntemi vardır. Parlamentoda benim de söz hakkım var. Tek adam ya da tek parti devletinde bu kabul edilirse adaleti yaralar.” Borçları ertelendi Önder, kapitalist sistem içinde Merkez Bankası’nın bağımsız olması gerektiğine dikkat çekerek, “Direktiflerle bu iş olmaz, yabancıları iter. Emperyalizme karşı çıkmak böyle olmaz. Bu sistemin içindeyseniz siyasi nezaketinizi sürdürmeniz lazım. Hem ekonomiyi yabancıyı açtık, yabancı bankaların ortak olmadığı bir bankamız neredeyse yok. Diğer yandan emperyalizme karşı çıkılıyormuş gibi gösteriliyor” diye konuştu. “İş çevresinin bugünkü (dünkü) açıklamasında söylendiği gibi güçlü bir ekonomi yok” diyen Önder sözlerini şöyle sürdürdü: “İthalata dayalı ihracatı yapan da bu iş çevresiydi. Büyük holdingler borçları ertelenirken de halkı dayanışma içinde olsaydı. Yüzde 100’e varan vergi borcu iptalleri var. O zaman kaynak geliyordu, bol para vardı. Bir gün bu noktaya zaten gelecektik. Ekonomi sağlam olmayınca ya formel olarak IMF’ye gidersiniz ya da yurtdışın dan yatırımcı ararsınız. Bir yandan yabancı yatırıma muhtaç olacaksınız diğer yandan ekonomimiz sağlam diyeceksiniz. Halka başka yatırımcıya başka anlatılıyor. Yabancı bunu görmüyor mü, görüyor.” Kalite düşecek Eldeki kaynaklar eğitimi, sağlığı geliştirmek ve kalkınma için kullanılsaydı bu noktaya gelinmeyeceğini ifade eden Önder, AKP’nin bunu yapmak yerine mega projelere kaynak aktardığını vurguladı. “Kötü olan ekonomiyi alçıyla sıvarken beton çürük malesef” diyen Önder sürecin devamında neler olabileceğine ilişkin şunları söyledi: “Bundan sonra kur artışları ücretlere yansıyacak. Mekanik ve psikolojik etkileri olacak. İş çevreleri ücret artışlarını durdurabilir. Emekçi kurun ne kadar arttığını bildiği için bir şey diyemeyecek. Kamu hizmetlerinde kalite zaten düşük, daha da düşecektir. Diğer yandan bazı önemli sağlık ürünlerinin iç piyasaya girememesi gibi çok ciddi ve acı sonuçlar ortaya çıkabilir. Üretimde çok ciddi aksamalar olabilir, gerekli hammadde alımları yavaşlayabilir. Kur artışının ihracata olumlu katkısı beklense de bu sadece katma değer oranına bağlı olarak olabilir. Faizler daha da yükselecek. Borçların konsolidasyonuna eğer gidilmezse bir tür morotoryum ilan edilebilir. Küreselleşmeden sonra bu ikinci büyük dalga olabilir. Yabancı şirketler Türkiye’den ucuz şirket satın alımları yapabilir. ” Yangın devam edecekPROF. DR. LENGER, YAŞANAN KRİZİN KAÇINILMAZ OLDUĞUNU SÖYLEDİ Ege Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aykut Lenger, borcu borçla kapatma sü Prof. Dr. Aykut Lenger’e göre, ekonomide biraz frene basılarak rini harekete geçiren, adil bölüşüm temelinde bir iktisat politikası kur recinin tıkanma noktasına geldiğine işaret ederek, ülke ekonomisini bir aileye benzete borçlar ödendikten sonra, sermaye kontrolü içeren, kendi iç dinamikle gulanmalı. Uzun vadede krizlerden kaçınmanın yegâne yolu bu. rek “Bir aile gelirinden faz ŞEHRİBAN la harcama yaparsa, açık verir; bu açığı kapatmak için borçlanır. Gelirinden az harcama yapıp borcunu l Bu borcun 325.1 milyar doları özel sektörün ve özel sektör kısa vadede 98.1 milyar dolar ödemek zorunda. Borcu borçla kapatmanın artık sürdürüleme Uluslararası KIRAÇ ödemek yerine borcunu, yeni borçlarla kapatıp da ha çok harcamaya devam ederse, bu sü yeceğini fark eden finans yatırımcıları Türkiye’nin uluslararası piyasalarındaki varlıklarına yatırımı kestiler. Ama bu sermaye girişi recin bir noktada tıkanacağı aşikârdır. O noktadayız” dedi. Bu krizde geçmiştekilerin aksine kamu kesimi değil, firmalar ve hanehalkının açık verdiğini anlatan Lenger, “Ülke olarak borç batağına batmış durumdayız. Bütün bunlar ödemeler bilançosunda açık olarak ortaya çıkıyor. Yakın geçmişteki çok hızlı büyüme performanslarının altının boş olduğu böylece anlaşılıyor. Aslında, ekonominin sürekli açık üreten bu yapısı yeni değil. Yıllardan beri cari açık veriliyordu, ama dışarıdan gelen iki tür sermaye girişiyle bu açık kapatılıyordu: Kaynağı belli olan Batı’dan gelen ile kaynağı belli olmayan, söylentilere göre, Ortadoğudan nu faizlerin artırılması konusunda gösterilen direnç hızlandırdı. ‘Operasyon çeken dış güçler’ savı geçerli değil l Kurlarda ortaya çıkan yükselme eğilimi uluslararası sermaye çevrelerinin Türkiye’ye karşı iştahını daha da azalttı. Finans kapitalin kârını yükselen kur değil, azalan kur artırır. Kısacası, bu kriz zaten kaçınılmazdı, er ya da geç sermaye kaçışı ile döviz kuru yükselecekti. “Operasyon çeken dış güçler” savı, eğer dış sermaye çevrelerini kastediyorsa, geçerliliği yok, çünkü bu çevreler sadece kendi çıkarlarını dikkate alır. Ksearymıtadyıeşıdurdu tekrar sağlanabilir Krizden çıkış için önerilerini de sıralayan Prof. Dr. Aykut Lenger, şunları söyledi; l Önce yangını söndürmeli. Acil dış kaynağa ihtiyacımız var. Geçmişte Arjantin’in yaptığı gibi borç erteleme ilan etmek de bir iktisadi seçenek ama pek ahlaki değil. Yemek yediğiniz lokantada hesabı ödememeye benziyor. l Sermaye kontrolü getirilebilir. Ama işler düzeldiğinde mevcut ekonomi politikasına dönmesi artık çok zor. l IMF’den kredi alınabilir. l Diğer devletlerden ucuz maliyetli kredi bulunması yoluyla özel sektör tündeki bir düzeyde olacak şekilde faiz artırılmalı. l Yangının devam edeceğini öngörüyorum. Ekonomideki eski alışkanlıklar sürecek. Uzun vadede, bu politika tasarımından vazgeçilmeli, ekonominin biraz frenine basılarak, borçlar ödendikten sonra, sermaye kontrolü içeren, borç alınmış ucuz döviz bolluğuna dayanmayan, kendi iç dinamiklerini harekete geçiren, adil bölüşüm temelinde bir iktisat politikası kurgulanmalı. Uzun vadede krizlerden kaçınmanın yegâne yolu bu çünkü. l Büyüme hedefi yüzde 3’ün altına çekilerek cari gelen sermaye. Şimdi her iki tür sermaye akışı da kesildi” diye konuştu. PROF. DR. AYKUT LENGER l Kayıt dışı gelen sermaye de durdu. Ödemeler bilançosunun “net hata noksan” borçlarının devlet tarafından ödenmesi, özel sektörün devlete TL cinsinden borçlandırılmasına gi açık kontrol altına alınmalı. l Dolarizasyonun önüne geçmek için önlemler alınması, dış ticaretin karşılık Türkiye’nin varlıklarına yatırım kesildi kalemi, yapılan küçük hatalar gösterir ve genellikle düşük bir miktara eşittir. Daha önceki yıllarda bu kalem 11 milyar dilebilir. l Uluslararası sermaye nin girişi tekrar sağlana lı ulusal paralar cinsinden yapılmasını öngören anlaşmalar yaygınlaştırılmalı. Türkiye’nin 2018’in ilk üç ayında dolar gibi akıl almaz bir miktara çıktı. bilir. Bu güveni yeniden l Tarımda teknoloji uy 122.2 milyar doları kısa vadeli olmak l Trump’ın bize bir savaş açtığı an sağlamak için de, reel fa gulamalarına ve koopera üzere, 466.7 milyar dolar dış borcu oldu laşılıyor, ama sadece bize değil, Çin’e, iz oranları, oranı diğer ge tifçiliğe özel önem veril ğunu kaydeden Aykut Lenger’in konuş Rusya’ya ve İran’a da savaş açmış du lişmekte olan ülkelerin üs meli. masının satır başları şöyle: rumda. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle