23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Selin Uzun’a Genç Yetenek Ödülü İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın 18 Mayıs Cuma günü ünlü şef Raoul Grüneisi yönetiminde verdiği “Atatürk’ü Anma 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı” konserinde “Ulusal Genç Yetenekler Yarışması Finali” de ger çekleşti. Yarışmanın birincisi soprano Selin Uzun oldu. İkincilik ödülünü Bora Demir (korno) ve Atakan Altun & Gizem Sözeri (kontrbas) ikilisi paylaştı. İlke Tuner (keman) ise üçüncülük ödülüne değer görüldü. Pazar 20 Mayıs 2018 EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: EMİNE BİLGET kultur@cumhuriyet.com.tr 15 ‘seçilmiAş’ltaınilePyaelmgiiytteiCFöeadsnütnlilveearslis’Unadlhueisp,lal7er1a’rinirnacisibıkuFeilldzmu Osman Kavala neden hapiste?.. Şu yukarıdaki sorunun yanıtını bilen var mı?.. Sahi Osman Kavala ne den hapiste? Altın Palmiye ödülünü Japon yönetmen Hirokazu Koreeda’nın “Shoplifters” adlı filmi aldı. 200 gündür Silivri Cezaevi’nde rehin alınmış durumda. Rehin diyorum, çünkü siyaset erbabı gazeteciler şimdi yazıp çi ziyor İzmir’deki Papaz Brunson’un New York’taki SarrafAtilla davası için pazarlık kozu olarak tutuklandığını... Bunları oku yunca, derin siyasetten bir şey anlama Bildik Japon refah toplumunun çok uzağında yaşayan insanları şefkatle anlatan ve dayanışmayla oluşturdukları alternatif aileyi yücelten Japon üstad Hirokazu Koreeda’nın “Shoplifters” adlı filmi, bu yıl Cannes’da Altın Palmiye’yi kazandı. Anne ve babaları tarafından terk edilmiş çocukların hal ve ahvalini, kimsesizliklerine rağmen sağa sola duy Fonte Yeslyamova EN İYİ OYUNCULAR Yeslyamova VE FONTE “Ayta” filmiyle beklenildiği üzere Moskova’da hayatta kalmaya çalışan yoksul ve çocuklu bir Kırgız kadını canlandırdığı rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanan Samal Yeslyamova “Hayatımın yan ben, ister istemez, acaba Osman Kavala ne pazarlığı, hangi anlaşmalar için tutuklu diye sormaktan kendimi alamıyorum... Osman Kavala’nın bence dost kişiliği dışında en önemli özelliği, bir iş insanı ve sivil toplum kuruluşları gönüllüsü olarak sorumluluğunu yerine getirme çabası! Anadolu’nun, Türkiye’nin barındırdığı tüm kültürlere kucak açması, desteklemesi... Biliyorum, aklımız fikrimiz seçimlerde... Ama işte seçim arifesinde “neden” so gu sömürüsü yapmadan her daim bir olayı, çok teşekkürler” sözleriyle ödülünü rularını çoğaltmamız gerek. Ortada 200 şekilde ayakta kalmayı becermelerini incelikli bir anlatımla yansıtan Koreeda, kan bağını değil seçilmiş ailenin erdemlerini gören ve bunu da doğru notalara basarak yaptığı filmiyle, belli ki politik açmazlar ve aşırı duygusallıklar arasında kalan jürinin seçimi olmuş. Sahnede genç sinemacılara güvendiğini ve filmlerin dünyadaki savaş yerine barışa katkıda bulunmasını dileyen Cannes’ın gediklisi 55 yaşındaki yönetmenle ödül töreninden günler önce söyleşi yaptığımızda incelikli yak Cate Blanchett İkincilik ödülü olan Grand Prix’yi ise “BlacKkKlansman” filmiyle Amerikalı Spike Lee kazandı. “Bana dünyanın nasıl bir şey olduğunu soranlara Peter Weir filminin adını veriyorum yani “The Year of Living Dangerously”yı hatırlatıyorum, daha ne söyleyeyim” diyen Lee, ödülünü Brooklyn halkı için Hirokazu Koreeda hala ortalık temizlenmedi. Hatta şu an aranızdalar. Kim olduğunuzu biliyoruz, siz de kim olduğunuzu biliyorsunuz ve artık size tahammül edilmeyecek” sözleriyle daha önce de basına açıkladığı gerçekleri şık Altın Palmiye sahnesinde tekrarlandı, kısa şaşkınlığın ardından alkışlarla karşılandı. aldı. En iyi erkek oyuncu ödülü ise sürpriz olmadı ve İtalyan yönetmen Matteo Garrone’nin “Dogman” filminde sakin huylu görünen köpek kuaförünü canlandıran Marcello Fonte’nin oldu. da bulunabileceğini söyledi. Senaryo ödülü ise iki film arasında paylaştırıldı, “Lazzaro Felice” ile İtalyan sinemacı Alice Rohrwacher ve “Three Faces” filmiyle Cafer Panahi ve Nader Saeivar kazandı. Panahi’nin kızı olan Saeivar, yasaklı olduğu için gelemediği babasının festivale ve jü gündür iddianame yok. Somut suç delili yok. “Suçu” ne, bilen yok. Kaçma olasılığı falan yok... Ama yine de onun gibi binlerce insan hapiste... Neden? 70 bin öğrenci neden hapiste? Hayatları neden karartılır? Protesto hakkını kullanan öğrenciler neden hapiste? Barış istiyoruz bildirgesine imza atan akademisyenler neden hapiste? 159 gazeteci neden hapiste? İfade özgürlüğünden neden bunca korkuyor bu hükümet? Neden, neden, neden? Çoğaltın nedenlerinizi... laşımı mütevazı bir edayla, “Kadınlar aldığını söyledi. Başkanlığı Oscar’lı kala dolu bir çevrede, şefkatle ve sevgiyle dın oyuncu Cate Blanchett’in yaptığı ‘Polonya’ya iyi haber’ riye teşekkürlerini iletti. Öncesinde ödül törenini açan Blanchett da za ‘Türkiş Dekameron’ büyüdüm, bu şefkati geri ödemek için ana jüri Cannes tarihinde bir ilki ger En iyi yönetmen ödülü ise Soğuk Sa ten bu yıl filmlerine rağmen hükü Şu son günlerde iki kitap elimden düş yapıyorum filmlerimi” demişti. Sho çekleştirdi belli ki Altın Palmiye’yi ve vaş dönemlerinde yaşanan imkânsız metleri tarafından seyahat yasağı ge medi. İlkinden başlıyorum: hei Imamura’nın 1997’de “The Eel” ile remediği 88 yaşındaki Fransız efsane bir aşkı anlatan “Cold War/Zimna Woj tirilen Panahi ve Rus sinemacı Kirill Bu gazetenin yazarı Işıl Özgentürk, kazandırdığı Altın Palmiye’den 21 yıl sonra Japon sineması bir kez daha büyük ödülü kazanmış oldu. Ceylan’a ödül çıkmadı Altın Palmiyeli Nuri Bilge Ceylan’ın önceki gün yapılan gösterimi sonrası eleştirmenlerden büyük övgü alan filmi “Ahlat Ağacı”na ise bu kez ödül çıkmadı. Güney Koreli yönetmen Lee ChangDong’un “Burning” ve usta Çinli sinemacı Zangke’nin kırık bir aşk hikâyesiyle paralel ilerleyen Çin’in de sinemacı Jean LucGodard’a ‘Özel Ödül’ verdi. Yıllardır Cannes’a gelmeyen ve bu yıl basın toplantısında ‘facetime yaparak’ gazetecilerle buluşan Godard, “Le livre d’Image” filmiyle büyük ödül için yarışıyordu. ‘Hâlâ aramızdalar’ Bu yıl “Me too” hareketine ve kadın dayanışmasına sahne olan festivalin kapanış gecesinde sahne alan Asia Argento en iyi kadın oyuncu ödülünü açıklamak için sahneye gelmişti ama na” filmiyle Pawel Pawlikowski aldı. “Bu günlerde memlekette iyi haberler yok, bu ödül Polonya’ya iyi haber oldu” diyen yönetmen tüm ekibine de teşekkür etti. Üçüncülük anlamına gelen Jüri Büyük Ödülü’nü ise Lübnanlı Nadine Labaki’nin Beyrut’un kenar mahallelerinde yaşanan yoksulluğu abartıya kaçmaktan çekinmeden anlattığı “Capharnaum” kazandı. Öncesinde Ekümenik Jüri ödülünü de kazanan filmin yönetmeni Labaki, sahneye çıkardığı çocuk oyuncunun filmde kardeşi Serebnikov’u hatırlatmıştı. Belçikalı genç sinemacı Lucas’ın cin siyet değişimi aşamasındaki bir gencin yaşadığı açmazları incelikli bir sinema diliyle anlattığı “Girl”, ilk filmlere verilen Altın Kamera ödülünü aldı. Başkanlığını Fransız Michel Ciment’in yapıtğı ve aralarında Pamea Bienzobas ve Rita DeSanto’nun da yer aldığı Film Eleştirmenleri Jürisi en iyi film ödülünü Güney Koreli yönetmen Lee ChangDong’un “Burning” adlı filmine verildi. Gösteriminden itibaren eleştirmenle yalnız bugünün değil dünün, 70’li, 80’li yılların da usta öykücülerinden biri. Su gibi akan Türkçesiyle, Anadolu’nun dört bir yanından gözlemleriyle, uzak diyarlara, büyülü yollara serüven dolu gezileriyle, yetişkinlere ve çocuklara sayısız öykü anlattı... Alevin ve acının içinden geçmişliğiyle hepimizin hayatına dokundu... Sonra kendini “herkes sinema yapabilir” düşüncesi ve inancını yerine getirmeye adadı... Şimdi yeni bir öykü kitabıyla karşımızda: “Türkiş Dekameron” (Aya Kitap). Malum “Decameron”, 14. yüzyıl İtalya’sında Boccaccio’nun yazdığı öykülerin toplan vasa değişimini anlattığı “Ash is Purest öncesinde “21 yaşında burada Harvey ni oynayan kız çocuğunun hâlâ sokak rin büyük beğenisini kazanan film, ün dığı eserin adı. Bu öyküler dinsel baskı ve White” gibi ödül şansı yüksek görülen Weinstein tarafından tecavüze uğra larda yaşam savaşı verdiğini söyledi ve lü Japon yazar Murakami’nin kısa bir muhafazakâr hayatın riyakârlığını, iki yüz diğer filmler de geceden eli boş ayrıldı. dım. Şimdi bir dayanışma başladı ama sinemanın belki de değişime bir katkı öyküsünden uyarlanmış. l CANNES lülüğünü anlatır. Ahlaksızlığı değil, sahte ahlakı sorgular... ‘Gerçek çok daha sürreel’ Şu son yıllarda Türkiye’de de sözüm ona en muhafazakâr, en “dini bütün” yönetime sahibiz ya... Din adeta bir gösteriş payesine dönüştü ya... En “ahlaklı” olmamız gereken dönemde, her nedense (nedenini biliyorum ama söylemesem daha iyi olur) ülkede ahlaksızlık da tavan yaptı... Nuri Bilge Ceylan, Cannes’da uzun alkışlarla karşılanan son filmi ‘Ahlat Ağacı’nın basın İşte Işıl Özgentürk, ülke gerçeğinden “dekameron” hikâyeler sunuyor. Okurken toplantısında soruları yanıtladı. Ceylan, ‘Sürreel detaylar filmi daha gerçek kılıyor’ diyor şaşıyor, gülüyor, düşünüyor, inanamıyor, içiniz acıyor, sarsılıyor ve yine şaşırdığınıza şaşırıyorsunuz! Neler öğreniyorsu EMRAH KOLUKISA sının gizemleriyle yüzleşi duğunu biliyordum, hatta annesi bana nuz neler! “Bu soruya ne yanıt versem inandırıcı gelmeyecek biliyorum” diyor Nuri Bilge Ceylan, Hindistan’dan gelen bir gazetecinin “Altın Palmiye’yi kazanmak konusunda bir baskı hissediyor musunuz” sorusune ve ekliyor: “Ben sadece filmimi çekmeye bakıyorum ve kendi irademin dışındaki şeyleri pek kafaya takmamaya çalışıyorum”. Öte yandan “Ahlat Ağacı” Nu yoruz. Ama, yine Nuri Bilge Ceylan’ın basın toplantısında söylediklerinden hareketle anlıyoruz ki, bu filmde onu asıl cezbeden karakter Sinan’ın babası ve ikisinin ilişkileri üzerinden anlattıkları. Murat Cemcir’in oynadığı baba karakteri aslında filmin senaryosuna da büyük katkılarda bulu onun kitaplarını da vermişti ama ben okumamıştım. Akın’dan babasıyla ilgili hatırladıklarını, çocukluğuyla ilgili şeyleri yazmasını istedim. Üç ay sonra, biz artık unutmuştuk, bir mail geldi Akın’dan, 80 sayfalık bir metin yazmıştı. Ama o kadar kolay okunuyordu ki hemen okudum ve bu filmi çekmeye karar verdim. Filmin merkezine de Sinan’ı koydum ve babasını onunla olan ilişkisi üzerinden anlatmayı ter Cumhuriyet ve laiklik Elimden düşürmediğim ikinci kitap ise edebiyat değil, adeta bir fotoğraf kitabı. Fotoğrafı, resimlerle, imgelerle değil, sözcüklerle çekmiş. İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı’nın “İçi Boşaltılan Cumhuriyet ve Laiklik” adını taşıyor. Türkiye’nin 20032017 yılları arasında yaşadıklarını, o büyük resmi görme olanağı sağlıyor. Bölük pörçük değil; derli toplu ve alabildiğine yoğun bilgilerle... ri Bilge Ceylan’ın Cannes’da yarışan nan Akın Aksu’nun baba cih ettim.” Bu dönemde laikliğe ve cumhuriyete 6. uzun metrajlı filmi ve bugüne kadar buraya her gelişinde elinde bir ödülle Nuri Bilge Ceylan sı, yani gerçek bir karakter. “Akın’ın babası çok değişik Alıntılarla konuşmak yönelik saldırıları; laiklikle edilen kavgayı, laikliğin nasıl dinsizlik olarak tanıtıldı ayrıldı. Yani baskı hissetmemesi biraz bir adamdı, köyün değer yar Filmdeki sürreel detaylara dair ise ğını; eğitimdeki karşıdevrim girişimlerini; imkânsız gibi geliyor bize. yoruz ki entelektüel bir genç Sinan ve gılarının dışında yaşayan, bu kafası çok net usta yönetmenin: “Haya çocuk istismarını; basının içler acısı du Cannes’daki ilk gösterimi sonrası 8 dakikayı aşan bir süre boyunca ayakta alkışlanan “Ahlat Ağacı” tamamı Çanakkale’nin Çan ilçesinde ve civar köylerinde çekilmiş bir film. Hikâyenin merkezinde yükseköğrenimini yeni bitirip evine dönen Sinan adlı bir genç var ve Sinan’ın görünürdeki en büyük amacı yazdığı “Ahlat Ağacı” adlı kitabı bastırabilmek. Film ilerledikçe görü Çanakkaleli az çok tanınmış bir yazarla (Serkan Keskin) sinir bozucu bir polemiğe girebilecek kadar pervasız, köy imamlarıyla din üzerine tartışacak kadar donanımlı, eski okul arkadaşını bir kız meselesi üzerinden tahrik edip üzerine saldırtacak kadar da sinsi... Karşılaştığı her yeni karakterle yeni bir tarafını görüyor ve durumlar karşısında aldığı tavırlarla aslında insan doğa nedenle de çok onay görmeyen, aslında çok önemli, ezber bozan bir düşünce şekli olmasına rağmen, salt bu yüzden belki de, takdir görmeyen bir insandı. Biraz babamla da benzer bir durum yaşandığı için hüzünlendirici bir tarafı da vardı” diye anlatıyor Ceylan ve filmin nasıl doğduğunu anlatmaya koyuluyor: “Bu konuda Akın’la görüşmeye karar verdik. Onun bir yazar ol tın hayalgücünü aşan bir sürrealizmi var aslında. Yani gerçek çok sürrealist geliyor. İnsan hayalgücüyle bir gerçek kurmaya kalktığında genellikle daha basma kalıp, ilk akla gelen şeylerden kuruyor dünyasını. Ama gerçeğe çok yakından baktığınızda çok sürreel detaylarla karşılaşıyorsunuz. Ve o detaylar eninde sonunda daha gerçekçi kılıyor filmi.” l CANNES rumunu; satılan cumhuriyet yatırımlarını; kültür ve sanata indirilen darbeleri görüyoruz... Hem genel olarak hem tek tek örneklerle... Geniş bir katılımcı yazar kadrosu var kitabın. Gerici saldırıların, toplumsal demokratik refleksleri nasıl yok ettiğini de görüyorsunuz kitabın sayfalarında... Bu yazının başındaki neden sorularıma verilmiş bir yanıt gibi neredeyse... Kilise kütüphane oluyor Osmanlı döneminden kalma, yıllarca zabıta karakolu ve spor salonu olarak kullanılan Meryem Ana Ermeni Kilisesi’nin ?Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından kütüphaneye dönüştürüleceği açıklandı. Restorasyon çalışmasına başlanan kilisenin kent kütüphanesi adı altında 24 saat hizmet vermesi kararlaştırıldı. Yıl sonunda tamamlanması planlanan kütüphane, klasik ve dijital anlamda çeşitli dillerde hizmet vereceği belirtiliyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik, “Meryem Ana Kilisesi 1’inci Dünya Savaşı’na kadar ibadethane fonksiyonunu yürütmüş. Biz, 25 yıllığına Gençlik ve Spor Bakanlığı’ndan aldık. 1400 metrekare fiziki olarak kullanılabilinecek kütüphane alanı var. Klasik kütüphane, e kitaplar, internet, dışarıda bahçesinde kafeteryası olacak. Uluslararası bir kütüphane yapacağız. Herkesin parmakla göstereceği bir kütüphane olacak” şeklinde konuştu. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle