25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 15 Mayıs 2018 4 TASARIM: İLKNUR FİLİZ Onlarsız olmaz Herkes safını belirlemiş, yerini almış, kimi tek adamın kayıtsız şartsız peşine takılmış, kimi geniş tabanlı demokrasi saflarına katılmış, 24 Haziran seçimlerine doğru doludizgin gidiliyor. Ortada yalnız birileri tek başına kalmış, kimse onlara ittifak falan teklif etmiyor, onlar da milletvekilleri, cumhurbaşkanı adayları hapiste, seçime hazırlanıyorlar. Onların yakın zamana kadar siyasette adları da yoktu, isimleri telaffuz edilmezdi. ONLAR “ismi lazım değil”lerdi. Türkiye’nin çoğulcu olmayan sandıklı sistemi sayesinde neyse ki, sonunda artık isimleri açıkça söylenir oldu: Kürtler. Evet, fiilen Kürtlerin partisi HDP, bu seçimin, kimsenin yanına almayı istemediği, belki de daha doğru deyişiyle cesaret edemediği garibanı. Oysa kimileri farkında olmasa bile, yasama oylamasının da Cumhurbaşkanlığı çekişmesi kadar önemli olduğu 24 Haziran seçimlerine dikkatle bakınca, her iki alanda da Kürtlerin sonuçta belirleyici rol oynayacakları görülüyor. HHH Gerçekte, seçimlerde, Cumhur İttifakı’nın yasama yetkisi son düzenlemelerle iyice budanmış olan parlamentoda çoğunluğu alamaması için, HDP’nin barajı geçmesi gerekiyor. HDP’nin baraj altında kalması halinde onun oylarının bölgedeki en güçlü konumdaki AKP’ye gitmesi ve onlara çoğunluğu sağlaması mümkün. Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 13 oranında, 6 milyon oyla 3. parti konumuna ulaşan HDP’nin, şu anda hâlâ Erdoğan’a oy veren muhafazakâr Kürtlerin oylarını almayı beceremeyerek, baraj altında kalması halinde, geniş demokratik cephenin de her iki seçimde de beklediğini elde edememesi olasılığı artacaktır. Yasama sonuçların belli olduktan sonra yapılacak olası Cumhurbaşkanlığı ikinci tur oylamasında da parlamentoda çoğunluğu sağlamış olması halinde Cumhur İttifakı’nın adayının şansı artacaktır. Bu durumda hem Kılıçdaroğlu hem de HDP ile yan yana görünmek bile istemeyen Akşener içten içe onların barajı geçmesi için duacı olacaklardır. Aslında Kürtlerin içinde yer almadığı bir demokrasi cephesinin, gerçekten bu niteliği hak edebilmesi ve umduğu sonucu alması zordur. Bu gerçeği Kılıçdaroğlu da görmüş ve geniş ittifakta HDP’nin de yer almasını önermiş, ama Akşener’in partisini ikna edememiştir. Sosyal demokratların geçmişte yaşadıkları acı deneyler de Kılıçdaroğlu’nun daha fazla direnmesini güçleştirmiştir. Evet, HDP’yi dışlayarak demokrasiye ulaşmak imkânsızdır, ama geçmişin deneyimleri göstermiştir ki, HDP ile yola çıkmak da son derecede zor ve risklidir. 1989 yılında SHP Genel Başkanı Erdal İnönü, sorunun en sağlıklı görüşüleceği yerin TBMM olduğunu düşenerek, Kürt siyasetinin temsilcilerini Meclis’e taşımaya karar verdi. Bizim de candan desteklediğimiz girişim, ne yazık ki istenen ve bekleneni vermedi, fiyaskoyla sona erdi. HHH Girişimin, sosyal demokratlara faturası da ağır oldu. 1987 seçimlerindeki yüzde 24.6 oy oranını, 1989’da yüzde 28.6’ya çıkartarak yüzde 30’lar bandını zorlamaya başlayan Sosyal Demokrat Halkçı Parti, bir sonraki seçimlerde yüzde 20’ye kadar düştü ve yurdun dört bir yanında ağır darbeler yedi. Bu durumda, Kürt siyasetinin terör ve PKK ile arasına zorunlu mesafeyi koyamamış olmasının rolü var. HDP’nin Demirtaş önderliğinde bütün Türkiye’yi kucaklayan bir imaj verdiği Haziran 2015 seçimlerindeki büyük sıçrayışı, Demirtaş’ın umut verici bütün tavırlarının terör örgütünün bir fiskesiyle yıkılması yüzünden altı ay sonra MHP elinden aldığı üçüncü parti konumunu yitirmesi de tehlikenin devam ettiğini göstermekteydi. Görülüyor ki HDP ile ittifak, bunların dışında olan, ama aralarına yeterli mesafe koyup, eylemlerinin kendilerini de etkilemesine engel olamadıkları güçlerin insafına kalmak anlamını da taşıyor. Ancak HDP ile ittifakın riskli ve güç olması, dışlanmalarının da bir çözüm olmasını sağlayamıyor. Kürtleri yok sayarak bir yere varılamayacağı da ayrı bir gerçek. Pusula sırası netleşti Yüksek Seçim Kurulu’nda (YSK), cumhurbaşkanı adaylarının oy pusulasındaki yerlerinin belirlenmesi için kura çekildi. Kuraya göre, cumhurbaşkanı adayları için hazırlanan oy pusulasında birinci sırada Muharrem İnce, ikinci sırada Meral Akşener, üçüncü sırada Recep Tayyip Erdoğan, dördüncü sırada Selahattin Demirtaş, beşinci sırada Temel Karamollaoğlu, altıncı sırada da Doğu Perinçek yer alacak.2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri için gerçekleştirilen kurada Erdoğan pusulanın ilk sırasında yer almıştı. l ANKARA/Cumhuriyet Başlarken Birkaç hafta sonra hep birlikte ortak bir iradeyle hem ülkenin kaderini hem de kendi kaderlerimizi belirleyecek olan bir seçimde daha tercihimizi kullanacağız. Bu düzen değişsin ya da değişmesin, iktidar el değiştirsin ya da değiştirmesin, hepimiz önümüzdeki seçimlerden bir şey bekliyoruz. Kimimiz umutlu, kimimiz endişeli, kimimiz kendine güvenli. Hepimiz sıradan birer seçmeniz ama biliyoruz seçimlerimiz değerli. Hayata bakışımız, yaşam tarzlarımız, eğitim düzeyimiz, umutlarımız ve endişelerimiz birbirinden farklı da olsa bir bütünün parçasıyız. Ve o bütünün geleceğinden sorumluyuz. Peki biz kimiz? Bu sorunun cevabını bulmak için uzun bir yolculuğa çıktık ve ülkenin yedi bölgesinde, yedi şehrinden yedi ki şiyle hayat ve siyaset üzerine söyleştik. “Biz kimiz” sorusuna cevap olabilecek farklı hayatlardan hikâyeler derledik. İstanbul’dan çiçekçi Zeynep... Bodrum’dan çiftçi Miyase... Antalya’dan mimar Emine... Konya’dan kahveci Cemal... Erzurum’dan lokantacı Ruşen... Diyarbakır’dan tercüman Angel... Ordu’dan çiftçi Zekeriya... Hepsi bize kapılarını açtılar, kendi hayatlarını ve hayallerini anlattılar. Onlardan şunu öğrendim: Coğrafya çoğu zaman insanın kaderi olabilir ama bir yandan da tercihleriyle insan coğrafyanın kaderidir. O yüzden başımıza gelenler ve gelecekler aslında bizim hayat hikâyelerimizde ve tercihlerimizde gizlidir. Kimse çiçek almıyorİstanbul Çiçekçi Zeynep İstanbul’un zengin semtlerinden birinde, Levent’te bir parkın kapısında küçücük bir tezgâhta çiçek satan Zeynep Demir, şehrin yoksul bir semtinde, Gültepe’de yaşıyor. Ve yıllardır her gün iki mahalleyi birbirinden ayıran otoyolu geçip tezgâhının başına geliyor. Tezgâhında mevsimine göre çiçekler, zihninde türlü türlü dertler. Zeynep 47 yaşında. Kırk yıldır çiçek tezgâhının başında. Küçükken okumayı hayal ediyordu. Büyürken evlenip evden kurtulmayı, gençliğinde çocuklarına güzel bir hayat yaşatmayı... Şimdilerde de şizofren kocasının böbrek hastalığını düşünüyor. Hapisteki oğluna göndereceği parayı düşünüyor. Okulu bırakmak isteyen kızını yeniden okumaya nasıl ikna edeceğini düşünüyor. Neden insanların eskisi kadar çok çiçek almadığını düşünüyor. Neden yoksullaştığını düşünüyor. O, çiçeklerin renklerinden ve soyunun geleneğinden sesine bulaşan neşe bir yana, bir kendi halini düşünüyor, bir memleketin halini... Ve derin derin iç çekiyor. Çiçek sattığı köşenin karşısındaki taksi durağında, ilkbahar güneşini gölgeleyen çardağın altında karşılıklı oturmuşuz, Hacer’den bahsediyoruz. Siyasetin gücü Hacer Fuggo, seçimlerde aday olsun mu olmasın mı? Serbest gazetecilik yapan Hacer benim eski bir arkadaşım. Avrupa Roman Hakları Türkiye Gözlemcisi. Çeyrek asırdır kentsel dönüşüme kurban verilen mahallelerde hayatları kararan insanların kaderlerini değiştirmek, sorunlarını çözmek, yaralarını iyileştirmek için çalışıyor. Bu seçimlerde CHP’den aday adayı olmaya karar vermiş. Zeynep, kendisine de yardım eden, her derdine koşan Hacer’i canı gönülden destekliyor. İşsize iş bulan, maaşsıza maaş bağlatan, davalara avukatlar bulan Hacer Meclis’e girerse daha iyi işler yapar diye düşünüyor. “Peki” diyorum, “Siyaset biraz karışık bir mesele değil mi? Sivil olarak sahada çabalarken özgür davranabiliyor. Meclis’e girerse siyasi sorumlulukları ona yük olmaz mı?” “Olmaz” diyor Zeynep kararlı bir tonla. “Hacer ablam girsin Meclis’e, biz tüm Romanlar onun arkasındayız.” Zeynep siyasetin gücüne inanıyor. Siyasetçilerden beklentileri var. En çok da kadın siyasetçilerden. Eskiden Tansu Çiller’i çok severmiş. Bugün de Meral Akşener’i beğeniyor. Zeynep evini tek başına geçindiriyor. Üç çocuğunu da okutmak için dişini tırnağına takmış. Hasta kocasına bağlanmış üç ayda bir ödenen özürlü maaşı dışında düzenli bir geliri yok. Çiçek tezgâhında ne kadar kazanırsa o kadar. Çocukların eğitimi Büyük oğlu üniversitede mimarlık okumuş. Şimdi Almanya’da yaşıyor. Küçük oğlu bir olaya karışıp cezaevine girmiş. Üç yıllık cezasının bitmesine birkaç ay var. O da içerideyken iki yıllık bir yüksekokulu kazanmış. Yarı açık cezaevinden okulunu bitirmeye çalışıyor. Bir yandan da dört yıllık bir üniversiteye girmek için yeniden sınavlara hazırlanıyor. Zeynep kızından biraz dertli. “O hırçın” diyor. Kızı Gültepe’deki okulda okumasın diye büyük uğraşlar verip onu Levent’teki okula yazdırmış. Kendi mahallelerinden uzakta olsun, kendi mahallelerindeki insanların kaderi ona da bulaşmasın diye. “Burada biraz yadırgadılar onu. İstemedi bazı veliler ama ben direttim” diyor. Başlangıçta her şey yolundaymış. Kızının notları çok iyiymiş. Ama bir süre sonra serseri bir oğlana âşık ol Vedat ARIK “Bu tezgâhın başından ayrılınca kim bilebilir ki benim Roman olduğumu, çiçek sattığımı? Herkes gibi olurum ben de...” muş. Okumayı bırakmış. Zeynep on evlenmesi, kocasının dertlerine kat rır, katlar çantama koyarım. Üstüm ları ayırmak için çok uğraşmış. Da lanması, çocuklarına daha iyi bir ha başım hep derli topludur. Otobüse bi ha 16 yaşındaki kızının erkenden ev yat verebilmek için gece gündüz de ner Akmerkez’e giderim. Bu tezgâhın lenmesini, okumamasını kabul etme meden çalışması boşuna değil. Bili başından ayrılınca kim bilebilir ki be si mümkün değil. “Şimdi artık baş yor, kendi mahallesinden çıkmazsa nim Roman olduğumu, çiçek sattığı ka bir sevgilisi var. Tek bacağı olma bu ülkede çocukları soyunun kaderi mı? Herkes gibi olurum ben de...” yan, mahalleden bir oğlan. Ankara’da ni bire bir tekrarlayacak. Konu yine dönüp dolaşıp çocukların Osmanlıspor’da ampute takımında oyuncu. Onunla görüşüyor” diyor. Savaş çıktığından beri okumasına geliyor. “Okumuş insandan zarar gelir mi, Kızını ikna etmiş, okulu bitirecek. Onların mahallede arkadaşları ol sadece cahil insandan zarar gelir” di Dışarıdan diploma alacak. 18 yaşın mamasıyla övünüyor. Kendisi de yor Zeynep. dan önce asla evlenmeyecek. Bu ara pek kimseyle görüşmezmiş. “Sade “Emin misin? Siyasetçiler hep oku da kızının erkek arkadaşını da zorla ce uyumak için giderim ben eve” di muş insanlar, hiç zarar vermediler mi mış, o da dışarıdan ilkokul diploma yor. O kendisini geceleri uyuduğu bu ülkeye?” sını almış. Şimdi sıra lise diplomasın Gültepe’ye değil, gündüzleri çalıştığı Durup bir an düşünüyor. daymış. Levent’e ait hissediyor. “Orası öyle ama yine de okumak “Okuyacaklar” diyor Zeynep, “Oku Hayatı yoksulluk içinde geçen ama önemli.” madan hayat olmaz. Okuyacaklar. aynı zamanda kaderine de devamlı Sonra eski siyasetçilerden bahset Oğlan lise diplomasını al başkaldırmış bir kadın. meye başlıyoruz. Özal’ı çok beğenir sın, ona belediyede “Evime gelsen ina miş Zeynep. Onun zamanında kazan bir iş de bulaca namazsın, o kadar dığı parayı hiçbir zaman kazanma ğım.” düzenliyimdir mış. Çok iste ki” diyor, “Ba “Bolluk bereket vardı. Herkes mut diği halde badan kalma luydu. Para harcıyordu insanlar. Çok ilkokul eski bir bi güzel çiçek satardım o zamanlar.” dan son na. Bakım Şimdiyse tam tersi. ra eğiti sız. Ama “Savaş çıktığından beri kimsenin mine de içi pırıl pı keyfi yok, parası da yok. Çiçek alan vam ede rıldır”. kalmadı. Eskiden bir sezonun sonun meyen Beni evi da cebimde on bin lira param olurdu Zeynep, ço ne davet benim. Şu an iki yüz lirayla kapatıyo cuklarının edemediği rum sezonu.” hepsinin ken için üzgün. Kol “Demek çiçek almıyor artık insan di ayakları üze tuklara süt dökül lar” diyorum. rinde durması için müş, hepsini kaplat “Müşterilerim artık selam bile ver elinden geleni yapıyor. Zeynep; hayatı yoksulluk içinde geçen ama kendi kaderine baş kaldıran bir kadın. maya göndermiş. Gelmelerine bir mekten çekiniyorlar bana. Hepsi çok tedirgin. Ben de onlara ‘En azından “Bizim mahal ay var. O yüzden haftada bir çiçek alın. Küçük esnafı lede kimse benim gibi değildir” diyor. dışarıda buluşuyoruz. Evi toparlayın destekleyin’ diyorum.” “Peki sen neden farklı bir kadınsın” ca beni mutlaka evde ağırlayacağına “Ne yapıyorlar sen böyle deyince?” diye soruyorum. söz veriyor. “Utanıp, ‘Haklısın’ diyorlar, alıyorlar.” Bir an durup düşünüyor. “Ben me Çadırda yaşadığı günlere bir baş “Peki, seçimlerden sonra değişir mi lezim” diyor. “Annem Roman ama ba kaldırı gibi hayata tutunuşu. bu durum dersin? bam Nevşehirli. Çok güzel bir evde “Bizim mahalleden kimse gitmez Zeynep büyük değişiklikler bekle büyüdüm ben babam ölünceye kadar, di, ben çocuklarımı küçükken ellerin miyor. Gelen gidenden daha iyi olur ondan sonra hayatım değişti, çadıra den tutar Akmerkez’e götürürdüm. mu emin değil. geçtik ve çok kötü bir hayat yaşama Görsünler başka dünyaları diye. Ro O da çoğumuz gibi... ya başladık.” manlar gidemezler öyle yerlere. Ama Siyasetin gücüne inanıyor... Kadıköy’de bir evde doğmuş. Dört ben işim bitince şu önlüğümü çıka Ve siyasilere güvenemiyor. kız kardeşmişler. Ama annesi baba sının ikinci eşiymiş ve nikâhlı değillermiş. Baba erkenden ölünce, klasik hikâye, üvey ağabeyler onları evden AŞAĞIDAKİLER VE YUKARIDAKİLER göndermişler. Annesi en küçüğü iki aylık dört kızla ortada kalınca bir başkasıyla evlenmiş. Çadırda geçen çocukluk “Sizin mahalleden kime oy çıkar?” “Gültepe AKP’dir hep” diyor. “Daha önce Kır At’a verirlerdi. Şimdilerde hep AKP.” “Peki Levent?” net imzaladığımı bilirim. Şimdi kimliğimi veriyorum, hiç para ödemeden her şeyim halloluyor. Kapıdan gelip kocamı bedava alıyor ambulans, diyalize götürüyor. Benim akrabalarım “Üvey babam Kozyatağı’nda çadırda yaşıyordu. Onun yanına geçince hayatım değişti. Çok dövdü bizi” diyor, “Biz giymek istemezdik, hep şalvar giydirirdi. Ben Roman dilini yedi yaşından sonra orada öğrendim”. Roman dili ve Türkçe... Gültepe ve Levent... Zeynep iki kültür arasında incecik bir ipin üzerinde düşmeden “Buralar da hep CHP.” “Peki, neden yoksullar sağcılara, zenginler de solculara oy veriyor” diye soruyorum. Zeynep “Eğitimli insan bilir ne yapacağını, eğitimsiz nereden bilsin” diyor. Ve ekliyor. “Ama nankörlük de yapmamak lazım. Bunlar hastane yaptılar. Yol Kartal’da. Metroya binip kolayca gidiyorum artık o kadar uzaklara. Hani haklarını da vermek lazım.” Peki, son bir soru... “Gültepe’dekiler mi daha mutlu bu ülkede, Levent’te yaşayanlar mı şu günlerde?” “Tabii ki Gültepe’dekiler” diyor. “Fakirin kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. Ama parası olan zenginlerin gö yürümeye, hayatta kalmaya inat eden yaptılar. Ben eskiden hastaneye se zü şimdilerde uyku tutmuyor.” ve her türlü mücadeleye göğüs geren güçlü bir kadın. Evden kurtulmak için 14 yaşında YARIN: ANTALYA mimar emine C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle