23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 19 Nisan 2018 Yaşama kurşunBZÖEHYİLRELENİYORUZ2HALKTAN GİZLENEN RAPOR GDırd. aBüMlüenhtenŞdıkisi 4 SUDAKİ VE TOPRAKTAKİ KİRLİLİK ÖLÜMCÜL Bu yazı dizisinin ilk üç yazısında Sağlık Bakanlığı’nın 20112016 yılları arasında yürüttüğü “Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli illerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Projesi” hakkında bazı bilgiler vermiştim. Bu projenin amacı Ergene Havzasında yer alan Edir Antalya, Kocaeli ve Ergene Havzası illerindeki sularda kurşun kalıntısının kıyaslanması renkli kısım Antalya ilinden alınan 569 su örneğinden kurşun tespiti yapılan 12’sini (%2) gösteriyor. Antalya ilinden alınan örneklerin hiçbiri kurşun için belirlenen sınırı aşmıyor. Grafikte turuncu renkli kısım Kocaeli iline ait. Kocaeli’nden alınan 106 su örneğinin 17’sinde (%16) kurşun kalıntısı tespit edildi. ne, Kırklareli ve Tekirdağ ile Kocae Grafikte kırmızı renkle gösterilen kı li ilinde sık görülen kanser hastalıkla sım ise Ergene havzasında yer alan rına çevrede bulunan kanserojen kim Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illeri yasal maddelerin neden olup olmadığı ni gösteriyor. Sadece görsel olarak bile nı anlamak. farkın ne kadar büyük olduğunu gör Önceki yazılarda çeşitli gıdalarda ve mek olanaklı. Ergene’deki 3 ilden alı sularda tespit edilen kimyasal maddele nan 764 su örneğinin 156’sında (%20 re dair bulgulara yer vermiştim. İlk yazı ,4) kurşun tespit edildi ve bu değer da araştırmada analiz edilen gıdalar ve ka kirletici olan kurşun açısından du ayrı grafiğin üst üste binmiş hali ola Antalya’dan hem 10 kat fazla ve hem sularda bulunan pestisit kalıntıları, ar rumun ne olduğuna değineceğim. Son rak görmeli. Mavi renkli kısım Antal de tespit edilen miktarlar genelde da senik ve bazı kimyasal kirleticilere yer olarak neler yapılabileceğini dile getir ya; turuncu Kocaeli ve kırmızı renk ha yüksek. Antalya ilinden alınan ör vermiştim. Dün yayınlanan yazıda ise meye çalışacağım. li kısım Ergene Havzası illerini gösteri neklerin hiçbiri kurşun için belirle Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illeri ile Yukarıdaki grafik Antalya ilinden yor. Grafiğin en altındaki 10 rakamı ile nen sınır değeri aşmadı. Kocaeli ilin Kocaeli ili ve Antalya ilinde çeşitli yerle alınan su örnekleri ile Kocaeli ve Erge başlayan çizgi 1 litre suda 10 mikrog den alınan örneklerin 2’si; Ergene şim noktalarından alınan su örneklerin ne Havzasında yer alan Edirne, Kırk ram olarak belirlenen aşılmaması ge Havzası illerinden alınan örneklerin de tespit edilen arsenik ve alüminyum lareli ve Tekirdağ illerinden alınan su reken kurşun sınırını, yani maksimum 4’ü sınır değeri aşmıştır. Bu suların kalıntılarını ele almıştım. Bu yazıda ön örneklerindeki kurşun miktarlarını kı kalıntı sınırını gösteriyor. içme suyu olarak kesinlikle kullanıl celikle sularda önem arz eden bir baş yaslamalı olarak gösteriyor. Grafiği üç Grafikte en solda yer alan mavi maması gerekiyor. 52 bölgenin suyu içilemez Dün çıkan yazıda Antalya, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Kocaeli ilinde çeşitli yerleşim bölgelerinden alınan sularda mevzuatta belirlenen sınır değerlerin üstünde arsenik ve alüminyum tespit edildiğini yazmıştım. Bugünkü yazıda ise kurşun açısından durumun ne olduğunu göstermeye çalıştım. Araştırma çalışmasından elde edilen bilgilere göre maksimum kalıntı sınırını aşan miktarda arsenik, alüminyum ve kurşun içeren 52 yerleşim bölgesinin suları içilemez niteliktedir. Bu yerleşim yerlerinin neresi olduğu yandaki tabloda belirtilmiştir. Bu bölgelerdeki suların içme suyu olarak kesinlikle kullanılmaması gerekiyor. SULARDA YÜKSEK MİKTARDA ARSENİK, KURŞUN VE ALÜMİNYUM TESPİT EDİLEN YERLEŞİM BÖLGELERİ Bakanlık inandırıcı değil Bakanlık bu yazı dizisine verdiği yanıtta projenin bitmediğini, elde edilen verileri değerlendirme çalışmalarının hala devam ettiğini belirtiyor. Yapılan açıklama inandırıcı değil. Çalışmanın yapıldığı zamandan bu yana üç buçuk yıl geçtiğine göre en azından arsenik, kurşun ve alüminyum miktarlarının sağlığa zarar verecek kadar çok çıktığı bölgelerde hangi önlemlerin alındığını açığa çıkarabilmek için aşağıdaki soruları sorabiliriz. 1) Yandaki tabloda belirtilen bölgelerdeki sular içme suyu olarak kullanılmakta mıdır? 2) Bu bölgelerde yaşayan insanlar içme suyu ihtiyaçlarını nasıl karşılamaktadır? Bu suların içilmemesini sağlamak için gereken önlemler alınmış mıdır? Bu sular gıda maddeleri üretiminde kullanılmakta mıdır? 3) Sularda bulunan arsenik, kurşun ve alüminyumun kaynağı belirlenmiş midir? Bu kirleticilerin sulardaki miktarını azaltmak için hangi çalışmalar yapılmıştır. Bu yazıda Baryum, Bakır, Molibden, Krom ve Nikel başta olmak üzere ele alınmayan başka kirleticiler de var. Bu kirleticilerin de Ergene Havzası ve Kocaeli’nden alınan su örneklerinde En büyük zarar çocuklara K imyasal maddelerle havası, suyu, toprağı ve gıda maddeleri kirlenmiş bölgelerde yaşamanın en çok mağdur ettiği kesim çocuklar. Kimyasal maddelerle kirletilmiş bölgelerde yaşayan çocuklarda beden gelişiminde, bilişsel yeteneklerde gerileme olduğu, astım, alerjiler ve obezite gibi çeşitli hastalıklara yakalanma sıklığının arttığı çeşitli yayınlarda dile getiriliyor. Yazı dizisinde değindiğimiz pestisitler ve ağır metaller gibi pek çok zehirli madde hormonal sistem bozucu ve en büyük zararı da çocuklara veriyor. Dolayısıyla kimyasal kirlenme meselelerini çözümsüz bırakmak gelecek nesillerden vazgeçmek anlamına geliyor. ki miktarlarının Antalya’ya kıyasla daha yüksek olduğunu ve daha fazla su örneğinde tespit edildiğini belirtmeliyim. Elde edilen bilgiler hangi mahalde ne dü zeyde bir kirlenme olduğuna ve o mahalde bulunan endüstriyel tesislerin çevreye yaydığı kirleticilerle bir ilişki kurmaya imkân sağlıyor. 5 milyon insanı doğrudan ilgilendiriyor Araştırma çalışmasında sadece gıdalar ve sular yok. Bunlara ek olarak hava kalitesi ölçümleri, atık su ölçümleri, Ergene Çayı boyunca alınan ölçümler, toprak, Marmara Denizi’ndeki Enez, Saroz ve İzmit Körfezi’ndeki balıklar ve deniz suyunda yapılan analiz çalışmaları da var. Araştırma projesi geniş bir coğrafi bölgede yaşayan en az 5 milyon insanı doğrudan ilgilendiriyor. Marmara körfezindeki belli bölgelerdeki dip çamurları, körfezdeki kabuklu deniz canlıları ile balıklarda yapılan çalışmalar da dâhil edildiğinde projenin çıktıları İstanbul ilinde yaşayanları da yakından ilgilendirmektedir. Buna ek olarak Türkiye’nin en önemli meyve ve sebze ürünleri üretim bölgesi olan Antalya ili de hesaba katıldığında araştırma projesinin sonuçları ülke genelini yakından ilgilendiren bir noktaya taşınmaktadır. Bakanlık araştırma çalışmasına dair elde mevcut veri dosyasının tamamını açıklamalı. Sadece özet bir değerlendirme raporundan söz etmiyorum. Tıpkı bu yazı dizisinin ikinci yazısında değindiğim Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) raporu örneğinde olduğu gibi kapsamlı bir değerlendirme raporunun açıklanmasından söz ediyorum. Bu konularda duyarlılık taşıyan siyasetçiler, aka demisyenler, halk ve çevre sağlığını önemseyen kişi ve sivil toplum kuruluşları Sağlık Bakanlığı’ndan bu “olağanüstü kapsamlı” araştırma projesinin sonuçlarının açıklanmasını talep etmelidir. Verilerin ilgili kişi ve kurumlarca gözden geçirilebilmesi ve kamusal bir tartışma (olabildiği kadarıyla!) başlatılabilmesi için bu kesin bir gerekliliktir. İçinde olduğumuz ve hukuku, parlamentoyu, kamu bürokrasisini, akademik kurumları, medyayı felç eden koşulların kamusal tartışmaları mümkün kılacak eylem ve çabalardan kaçınmamıza yol açmaması gerektiğine inanıyorum. Her şeyin tarumar edildiği bu dönemde bizi birbirimizden sorumlu kılacak kamusal bir dilde ısrar etmenin daha da önemli olduğunu düşünüyorum. Mücadele etmek için umuda ihtiyacımızın olmadığı zamanlar da var. Her şeyden önce, bunu yapmak kimyasal olarak kirletilmiş o bölgelerde yaşadıkları için çaresiz hastalıklara yakalanan insanlara karşı da bir borçtur. Araştırmada sadece su çalışmasından elde edilen bilgiler bile Ergene Havzası ve Kocaeli ilindeki yerleşim bölgelerinde halk sağlığını koruma amaçlı acil bir eylem planı hazırlanarak hızla yürürlüğe konulması gerektiğine dair tartışmalara güçlü bir kanıt sunuyor. Su yasası çıkarılmalı Su kalitesinin korunması için yapılması gere ken kontrol ve izleme çalış malarındaki eksiklikleri bir an önce gidermek gereki yor. Bu çerçevede öncelik li olarak su varlıklarını sade ce insan için değil doğadaki bütün canlılar için güvence altına alan ve suyu bir meta olarak değil bir varlık olarak tanıyan bir “Su Yasası” çıka rılmalı. Türkiye’de kentsel atıklar, tarım ve sanayi faa liyetleri sonucu açığa çıkan ve sulara bulaşması muh temel 259 kimyasal kirleti ci madde var. Bu kirleticile rin 174’ü (%66) için herhan gi bir kontrol ve izleme fa aliyeti yapılmıyor. Dolayı sıyla bu kimyasal maddele rin kalıntılarının sularda bu lunup bulunmadığını bilmi yoruz. Çıkarılacak yasa ile su kalitesinin korunması konusunda faaliyet göste ren bütün kamu kurumları nı tek bir çatı altında topla mak; kirlilik önleme, kontrol ve izleme çalışmalarındaki dağınıklıkları ve eksiklikle ri gidermek mümkün olabi lecektir. En acil işlerden bi ri budur. BİTTİ dizi Baskın seçim paniği! İktidar panikte, çünkü gemi batıyor: Geminin batışını AKP/MHP ittifakı da kurtaramıyor... Su giren delikleri, yeni seçim yasasının akla, mantığa ve anayasaya aykırı önlemleriyle tıkamak da pek olanaklı görünmüyor. Savaş tamtamlarından beklenen destekler ve hapis cezalarıyla desteklenen baskılar da bu batışı durduramıyor. Zaman geçtikçe, geminin batışı hızlanıyor. Bu nedenle yaşanan panik, bir an önce seçime gitmek kararına yol açtı. “Avrupa Birliği’ne gireceğiz dedik, GİRDİK” haykırışlarıyla halkı aldatan, Ankara’da gündüz vakti ateşlenen havai fişeklerle sahte kutlamalar yapan iktidar hakkında AB’nin son “İlerleme Raporu”ndan alınan birkaç satır, iktidarın neden paniklediğini ve erken seçime gitme kararı aldığını açıklamaya yeter sanırım! HHH OHAL tedbirlerinden hukuksuz bir şekilde etkilenenler için hâlâ etkili ve açık bir çözüme ihtiyaç var. Olağanüstü halin ilan edilmesinden bu yana 150 bin kişi gözaltına alındı, 78 bini tutuklandı ve 110 bin kamu çalışanı görevden alınırken; yetkililere göre bunların 40 bini, 3 bin 600’ü KHK’yle olmak üzere göreve iade edildi. Olağanüstü Hal Komisyonu, operasyonel hale geldi ve toplamda 107 binden fazla başvuruyu kabul etti. Bu komisyon, ancak 2017 Aralık’ta karar almaya başladı ve şu ana kadar sadece birkaç başvurucunun zararının tazmin edilmesi yönünde karar verdi. Kararları, yargı denetimine tabi. Olağanüstü hal tedbirlerinden hukuksuz bir şekilde etkilenenler için hâlâ etkili ve açık bir çözüme ihtiyaç vardır. OHAL Komisyonu’nun yanı sıra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açısından da Türkiye’nin iç hukuk yollarının etkinliğini sağlama kapasitesi yaşanan birkaç talihsiz örnekle sarsıldı. Yürütmeden gelen açıklamalar mahkeme kararlarını etkiledi. Bir örnekte, alt mahkeme Anayasa Mahkemesi’nin emsal teşkil edebilecek bir davayla ilgili olarak aldığı kararı uygulamayı reddetti, devamında ise AYM’nin savunuculardan biriyle ilgili verdiği karar alt mahkeme tarafından uygulandı. Farklı durumlarda da mahkemelerin aralarında insan hakları savunucularının da bulunduğu önde gelen sanıklarla ilgili aldığı lehte kararlar başka ya da kimi zaman aynı mahkeme tarafından bozuldu. Bazı olaylarda bu durum, yürütmeden gelen açıklamalardan sonra yaşandı. OHAL gecikme olmaksızın kaldırılmalıdır. Avrupa Komisyonu ve organları tarafından Türkiye’ye yöneltilen anahtar öneriler, Türkiye tarafından daha gündeme alınmadı. Görevi kötüye kullanma iddiaları şeffaf prosedürler tarafından ve bireysel düzeyde incelenmeli. Ceza hukukunda sorumluluğun şahsiliği ancak güçler ayrılığına tam saygı, tam bağımsız yargı ve her bireyin adil yargılanma hakkının sağlanmasıyla kurulabilir. Türkiye, olağanüstü hali gecikme olmaksızın kaldırmalıdır. Referandum eleştirisi. Politik kriter açısından, Nisan 2017’de Türkiye’de başkanlık sistemini sunan anayasal değişiklikleri oylayan ve yakın çoğunlukla kabul edilen bir referandum gerçekleştirildi. Venedik Komisyonu, yasa değişikliklerinin yasama ve yargı ayrımını tehlikeye atmasının yanı sıra, yeterli kontrollere ve dengelere sahip olmadığı değerlendirmesinde bulundu. Referandumun kendisi de olağanüstü halin yarattığı kapsamlı negatif etki, seçim çalışması yapan iki taraf için ‘eşit olmayan mücadele alanı’ oluşturması ve seçimlerin saygınlığı için gereken kuralların altının oyulması bağlamında da ciddi kaygılar yarattı. (Çeviri: T24, Gonca Tokyol) HHH Erken seçim için 24 Haziran 2018 tarihinin saptanması işte bu çıkmazların sonucunda alınan bir baskın seçim kararıdır. Bu seçim, Demokrasiden yana olanlarla Tek Adam Rejimi’nden yana olanlar arasında geçecektir. Tacizden 15 yıl hapis istemi Konya’da İl Göç İdaresi Müdürlüğü yaptığı sırada, Mısır uyruklu Marwa Attia Abdelrazek Moustafa’ya (40) tacizde bulunduğu iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan ve ardından emekli olan Ahmet Babaoğlu’nun (55) iddianamesi hazırlandı. İddianamede, “cinsel saldırı” suçundan 5 yıldan 10 yıla kadar hapsi istenen Babaoğlu’nun; suçu, “kamu görevi nüfuzunu kötüye kullanarak” işlediği belirtildi, bu nedenle cezanın yarı oranında artırılıp 15 yıla çıkarılması talep edildi. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle