18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Salı 13 Şubat 2018 Mehmet Akif Ertaş ile ‘Tanpınar’ı Sevmek’ söyleşisi Bursa’da yaşayan eğitimciyazar Mehmet Akif Ertaş’ın Ahmet Hamdi Tanpınar üzerine yaptığı kapsamlı çalışma “Tanpınar’ı Sevmek?”, Akkılıç Kütüphanesi’nde Nuri Demirci’nin moderatörlüğünde düzenlenen söyleşi de incelenecek. Akkılıç Kütüphanesi’ndeki söyleşi saat 19.00’da başlayacak. “Tanpınar’ı Sevmek?”, Bursa’da Faik Çelik Meslekî ve Teknik Anadolu Lisesi’nde tarih öğretmenliğini sürdüren Ertaş’ın üçüncü kitabı. EDİTÖR: öznur oğraş çolak TASARIM: ece kurtuluş [email protected] 15 Laneth bir gece daha Laneth dergisinin yaramaz çocukları, o güzel geceden tam bir yıl sonra yeniden aynı yerde, 10 Şubat Cumartesi akşamı Salon’da toplaştı. Binanın arka kapısına ilk demir atan Parkinson Şeref olmuştu, elinde bir şişe köpek öldüren. “Cankuş” diye seslenip benden kapıya adını yazdırmamı isterken, bir 10’luk çarpmayı da ihmal etmedi. İçerideki mesaisi uzun sürmedi mamafih; sahnedeki Razor’ın solistine tişört fırlatınca daha ilk dakikada kırmızı kartı gördü. Tünay Akdeniz’i takdim eder misin demişti Laneth Çağlan. Memnuniyetle! Doksanlarda dolanan gecede, zaman makinesine binerek yetmişlere yolculuk ettik Big Rocker eşliğinde. Baba ilk 45’liklerini yaptığı günlerdeki takılarla sahnedeydi; arkasında davulda Alpay Şalt, basta Çağatay Ateş ve Cem Gürel, gitarda Taylan Dedeoğlu. Bildiklerimize istinaden bir de albümde olmayan “Deniz Kızı”nı seslendirdi. Sesi yıllanmış şarap gibiydi, bir de heyecan tabii. Nasıl olmasın bu onun ilk konseri, 43 yıl sonra ilk defa bu şarkıların oldu. Komik bir dans eşliğine solisti olarak sahnedeydi. söylediği “Dinozor Ta...ı”ndan Uzun zamandır çalmayan sonra pantolonu seyirciye fır Murder King’den sonra Ras latınca eve taytla döndü. Gece hit sahne aldı, ki onlarda bu nin en kalabalık zamanı; orta kadroyla 18 yıl sonra ilk kez bir aradaydı: davulda Gök MURAT BEŞER lık yıkılıyordu, headbang, pogo ve stagedive yapanlarla. han, basta Bülent, gitarlarda Mekân kolonundan kirişine, Tolga ve Atilla, vokalde Oğuz. zemininden tavanına zangır zangır “Katilin Adı Yok”, “Paran Yok titriyordu; kulak sağlığı için söz ve sa Öl”; aradan geçen zamana kar remem, ama tüm böbrek taşlarımı şın memleket gündemi halen değiş zın kırıldığını garanti edebilirim. memişti, ya da yıllar eskitememişti Asafated “Tout Va Bien” kısaça Rashit’i. Minik sürprizler yaptı Ras larındaki parçalarla sahne alırken hit, camianın birkaç azılı herifini sı “Burried in Mud”ı yakın zamanda rayla sahneye çağırdı: önce Erdem kaybettiğimiz Apaçi Ayhan ve Eloy Çapar, ardından Sattas Orçun, der Hakan için çaldı. “Telefonlarınızı ce ken Radical Noise Kerem ve son ola binize sokun ve konserin keyfini çı rak da Bülent “Kötü Kedi Şerafettin” karın” diye sitem etti basçı solist Üstün. Bülent girer girmez ayakka Tanju. Taraftarı olduğu Efes Pilsen bıları ve pantolonu fora etti; meğer o basket takımının 40. yıl formasıy doksanlı yılların rakçılarına özenir la çalan Tanju’nun sahne hâkimiyeti miş hep, altından bir tayt çıktı. Böy altında eriyen kalabalık, Fransız lece punk sahnemizin ilk striptizcisi devrimine ön saflarda katılan yok FOTOĞRAF: ONUR DOĞMAN sulları andırıyordu. Topluluk bitirirken “Kaybolmuş Masumiyet” parçalarından medley yaptı. Son topluluk 11 yıl sonra sahneye çıkan The Climb, iki tanesi dışında tamamı birinci albümden seçilmiş bir repertuvarla. Tiyatral bir figür olarak solist Gökalp Ergen’in vücut dili ile şarkının sözleri adeta bütünleşmiş. Kadroda bir tek davulcu Alen Konakoğlu yeni; elemanlar eskisi gibi harika çalıyorlar yine. Sadece eskiden olduğu gibi kafasını mikrofonla vurarak yarmıyordu Gökalp. Geceye son noktayı koyacak olan Nikki Wild’ın DJ kabini sahnede göründüğünde, bizler de yedi saatin üzerindeki bu maratondan hoşaf gibi çıkıp ağır ağır evin yolunu tutmaya hazırlanırken, Parkinson Şeref yeniden içeriye girebilmek için halen güvenliği zorluyordu. ([email protected]) Boğaziçi’nde bahar başlıyor Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ana destekçi olduğu Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall Klasik Müzik Konserleri her çarşamba akşamı İstanbullu müzikseverleri buluşturmaya devam ediyor. Yıllar içinde pek çok sanatçıyı ve topluluğu ağırlayan Albert Long Hall Klasik Müzik Konserleri, 21 Şubat saat 19:30’da gerçekleşecek konserle bahar dönemine ‘’Merhaba’’ diyecek.Albert Long Hall Klasik Müzik Konserleri 2018 bahar dönemine, 21 Şubat tarihinde şef Burak Onur Erdem, usta bandeneoncu Tolga Salman, mezzosoprano Elif Canbazoğlu ve piyanist Filiz Balkız’ın da yer aldığı ‘Koronun Görkemi’ başlıklı konserle başlıyor. Konserde, düzenlemesini Martin Palmer’ın gerçekleştirdiği L. Bacalov’un Misa Tango yapıtından bölümler yer alacak. Türk Hava Yolları’nın da destekçisi olduğu, her çarşamba akşamı seçkin konserlere ev sahipliği yapan Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall Klasik Müzik Konserleri programında, 28 Şubat’ta, Hakan Şensoy (keman) , Ersun Kocaoğlu (keman), Beste Tıknaz Modırı (viyola) Şafak Erişkin (viyolensel) ve Toros Can’ın (piyano) yer aldığı Arctic Beşlisi konserine ev sahipliği yapacak. Uğur Mumcu’da türkü ziyafeti Türk Halk Müziği sanatçısı Aydın Sağırcan’ın ‘Memleket Türküleri’ konserine Kartallılar yoğun ilgi gösterdi. Kartal Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nün şubat ayı etkinlikleri kapsamında Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde düzenlenen konserde sevilen türküleri seslendiren Sağırcan ve sanatçı dostlarından oluşan orkestra, dinleyicilerden tam not aldı. Yaklaşık 1.5 saat boyunca Anadolu kültüründe yer edinen pek çok türküyü seslendiren sanatçılara Kartallı vatandaşlar da sık sık eşlik etti. Konserin sonunda ise Cumhuriyet Halk Partisi Kartal İlçe Başkanı Muammer Çelebi, sanatçı Aydın Sağırcan’a plaket takdim etti. Konserde yer alan sanatçılar adına plaketi alan Sağırcan ise Kartallılara ve katkıları nedeniyle Kartal Belediyesi’ne teşekkür etti. Hobi’de 40 yıl sergisi Burhan Uygur’un yapıtı. ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Hobi Sanat Galerisi 40. yılını farklı kuşaklara ait 40 sanatçının yer aldığı özel bir karma sergiyle kutluyor. “40 Yıl 40 Sanatçı” adlı sergi 40 sanatçının yapıtlarından oluşuyor. Galerinin sahibi ve yöneticisi Aslı Bengiserp’e serginin oluşum sürecini sorduk. Bengiserp, “Serginin oluşum süreci 20172018 sezonunu planlarken kafamızda şekillendi. Hobi Sa nat Galerisi’nin kuruluş tarihi pıtları yer alıyor. Mart 1978’dir. 40. yıldönümü Türkiyede sanat piyasasında uzun sergimizi bizi kırk yıldır yal yıllar var olmanın zor bir iş olduğu nız bırakmayan sanatçımız nu söyleyen Bengiserp, “Koşullar bi Muhsin Kut’la yapmaya ka zi çok mutlu etmese de misyonumu rar verdik” diyor. zu devam ettirme direncimiz sürü Feride İnci yor” diyor ve ekliyor, “Eski sanatçılarımız, şu anda aramızda olmayan ama Bengiserp anısına “40 Yıl 40 Sanatçı” sergisini şu an aramızda olmayan galerinin kurucusu Feride İnci Bengiserp’in anısına doğum gü İnci Hanım’la çok sergi yapmış sanatçıların da peşine düştük. Bazılarının yakınlarına ulaşıp eserlerini alma imkânı bulduk. Biz eskiden ve yenilerden bir karma yapalım dedik.” nü olan 13 Şubat’ta yani bugün açmaya karar vermiş ekip. Bengiserp, Sergide yer alan sanatçılar “hem kendisini yâd edelim, hem de Ayhan Türker, Burhan Uygur, Cavit At eski ve yeni sanatçılarımızdan olu maca, Daver Darende, Demet Yer şan bu seçkiyle sanatseverlerin karşısına çıkalım istedik. Her sanatçıdan tek bir eser istedik. Eserleri sanatçılarımız kendileri seçti, bizde galerinin fiziksel koşullarına uygun bir yerleştirme yapmaya özen gösterdik. 20172018 sezonu sergilerimizi planlarken 40.yıl sergilerimizi planlamak sel, Ekin Nayır, Erdinç Bakla, Ferda Pulhan, Filiz Karsan, Gül Erali, Gülay Sevsevil, Hakan Esmer, Halis Karakurt, Haşim Nur Gürel, Hümeyra, Işıl Özışık, İsmail Yiğit, İsmet Birsel, Jale Karsan, Kainat Barkant Pajong, Kemal Önsoy, Maria Kılıçoğlu, Metin Gönül, Muhsin Kut, Mustafa Pilevneli, Muzaffer Akyol, Necdet Kalay, Necmi Murat, Özer Ak bizi çok heyecanlandırdı. Kolay değil taş, Ramuş İpek, Sait Günel, Salih Acar, 40 yıl bu” diyor. Sema Sılanoğlu, Sibel Akkaya, Su Yü 6 Mart’a kadar açık kalacak sergide, farklı tekniklerde çalışan sanatçıların resim, heykel ve seramik ya cel, Süleyman Saim Tekcan, Tamer Derican, Türkan Sılay Rador, Ünsal Toker, Yusuf Katipoğlu Venedik’te başkan Guillermo del Toro Geçen yıl “The Shape of Water Suyun Sesi” adlı son filmiyle Venedik’te Altın Aslan ödülünü alan Guillermo Del Toro, eylül ayında düzenlenecek bir sonraki Venedik Film Festivali’nin jüri başkanlığını üstlenecek. Del Toro jüri başkanlığı için şunları söyledi: “Venedik’te başkanlık yapmak büyük bir onur ve çok önemli bir sorumluluk; bu görevi saygı ve minnetle kabul ediyorum. Venedik dünya sinemasına açılan bir pencere ve sinemanın gücünü ve kültürel etkisini kutlamak için de büyük bir fırsat’. Hatırlanacağı üzere “The Shape of Water”13 dalda Oscar’a aday olmuştu. Sezar’ı Scorsese anlatacak Amerikan sinemasının yaşayan en önemli yönetmenlerinden Martin Scorsese’nin yeni projesi Roma İmparatorluğu hakkında epik bir TV dizisi olacak. “The Ceaser” adlı film için “The Tudors” ve “Vikings” gibi popüler TV dizilerinin senaristi Michael Hirst ile çalışacağı söylenen Scorsese yeni filminde özellikle dünya tarihinin efsanelerinde Julius Sezar’a yoğunlaşacak. Birkaç sezon sürmesi planlanan dizinin çekimlerine gelecek yıl içinde İtalya’da başlanacağı açıklandı. Oyuncu kadrosunda kimlerin olacağı ise henüz belli değil. DOT’ta zaman ve yaşam ikilemi “Şafakta Buluş Benimle” ve “İnsan Kulağı” DOT’un iki yeni oyunu. İkisi de yalnızlıklar ve zaman kavramı ile hesaplaşıyor. Zihinde oluşan resimler çevresinde dönüyor. ‘Şafakta Buluş Benimle’ Bir tekne kazası... Issız bir kumsal... İki kadın; iki hayat arkadaşı Robyn ve Helen... Zinnie Harris’in yazdığı ve Erdem Avşar’ın çevirdiği oyunu Murat Daltaban yönetiyor. Zinnie Harris’in Orpheus mitinden esinlendiğini belirttiği “Şafakta Buluş Benimle” aşk, sevdiğini kaybetmek, durumu kabullenememek, acı ve isyan gibi duyguları işliyor. Yazarın ustalıkla kurguladığı oyunda, Orpheus ve Eurydike ilişkisinde; ölüm, cehenneme iniş, yer yüzüne çıkmak için verilen uğraş, anlık bir geriye bakış, geriye dönüş ve işte o anda her şeyin ellerinin arasından kayıp gitmesi... Robyn ve Helen ilişkisinde de umutlar, düşünceler, anlar ileriye doğru sarılamayan zaman çizgisi üzerinde ilerliyor. Bir boşluk duygusu veren sahne ve Cem Yılmazer’in bu boşluğu destekleyen ışık tasarımı, Oğuz Kaplangı’nın müzikleri birbirini tamamlayan bir atmosfer yaratıyor. Esra Ruşen ve Berfu Öngören’in duygusallık sınırlarını zorlamayan yorumlarında Helen ve Robyn ilişkisinin izini de anlar çevresinde sürüyoruz. Dillerine, bedenlerine yansıyan acıyı, pişmanlıkları hissediyoruz. Murat Daltaban’ın rejisinde, bu iki kadının dünyaları kimi zaman paralel, kimi zaman ayrışık düşüncelerle parlak veya sönük, korkak veya cesaretli düzlemlerde yansıyor seyirciye. Anlar, yılları çağrıştırıyor ve o ıssız kum yığının ortasında hayali bir kadının yardımıyla, ki bu kadın kanımca zamanda kaymaları işaret eder, Robyn ve Helen yollarını bulmaya çalışırken, birtakım şeyler farklı yaşansaydı ne olurdu sorusu zihinlerinde uçuşuyor. Hepimizin hayatlarında yok mudur böyle anlar, böyle düşünceler, sorular, ‘keşke’ler? Robyn de Helen’e sorar; “tut ki yitirdiğin insanla tek bir günün daha olsaydı ve de sen bunu bilseydin o tek günü nasıl geçirmek isterdin?” Bu, belki de kazanın hayatta kalan kişisi Robyn’in son bir bakışıdır, vedasıdır zihninde yaşattığı Helen’e... ‘İnsan Kulağı’ Alexandra Wood, uzun diyaloglara yönelmeden ilgiyi ayakta tutan genç bir yazar. Melisa Kesmez’in dilimize çevirdiği “İnsan Kulağı” zamanın içinde savrulan iki insan çevresinde dönüyor: Lucy (Esin Alpogan) ve erkek kardeş Jason (Serhat Teoman) bu ilginç oyunun kişileri. Oyuna sessizlik, yalnızlık ve sorular hâkimdir sanki. Babaları, muhtemelen Ortadoğu’da yaşanan savaşlarından birinde ölmüş bir aile. Evden kovulmuş bir erkek kardeş. Otobüsle işine giderken bir terör olayına kurban giden bir anne. Bütün bunların orta yerinde yalnızlığı ile baş başa kalmış bir genç kadın... Bunca yalnızlığın orta yerinde, annesinin ölüm haberini gazeteden okuduğunu söyleyerek yıllar sonra eve dönen Jason gerçek midir? Lucy’nin erkek kardeşi midir? Polis memuru Ed bunun aksini kanıtlamaya uğraşır. Nasıl? İşte bu noktada bir kulak, insan kulağı devreye girer... Önemli midir bu kanıt? Bu kulağın kime ait olduğu ya da olmadığı önemli midir? Genç kadın için önemli olan yalnızlığıdır. Birine güvenme, ona sarılma, hayata yeniden başlama ihtiyacıdır. Tıpkı Jason gibi... Esin Alpogan Lucy’de ve Serhat Teoman kardeşi Jason’da seyircinin ilgisini ayakta tutan, abartıdan uzak yorumlarıyla zamanı sıfır noktasına geri sarma arzularını paylaşırlar seyirciyle. Her iki oyuncu da parametrik aksiyonlar dengesiyle zamanyaşam çatışmalarını kişilerle kişileri karşı karşıya getiren planlarla aktarırlar. Serhat Teoman’ın (Jason ve Ed) bir rolden diğerine geçişleri, Esin Alpogan’ın bu iki adamla yaşadığı farklı anlar, dakikalar, saatler “aramamı istediğiniz biri var mı?”sorusu ile yinelenir. Genç kadının annesinin ölümünden sonra içine düştüğü boşluktan bugüne uzanan bir rutin sorudur bu. Sanki yalnızlığın sesidir... Murat Daltaban’ın farklı mekânları çağrıştıran platformlardan oluşan sahne tasarımı sanatçının bu grift oyuna yaklaşımını desteklerken aynı şeyi Doğu Yaşar Akal’ın ışık tasarımı ve Oğuz Kaplangı’nın müziği için söyleyebiliriz. Program broşüründe belirtildiği gibi; kaybolmak, kaybetmek, güvenmek, yeniden başlamak üzerine bir oyun “İnsan Kulağı”. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle