18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 13 Şubat 2018 10 haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN ‘Umut adına martı olmalı’KHK ile ihraç edilen mimar Alev Şahin bir yıldır sesini duyurmak için eylemde TSK Suriye’den neden çıkmaz? T ürk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Suriye’ye, öngörülebilir bir gelecekte çıkmak üzere girmedi. Çünkü TSK’nin Suriye’de kısa vadede tamamlanabilecek herhangi bir misyonu bulunmuyor. TSK’nin komuta kademesinin bu bariz gerçeğin farkında olmadığını sanmıyorum. Dikkat edilirse, “TSK Afrin’e girdi” gibi bir ifade kullanmak yerine “Suriye’ye girdi” diyorum. Çünkü olan budur. Resmi adı “Zeytin Dalı” olan Afrin harekâtı, Türkiye’yi içine çeken çatışmanın cephelerinden biridir. İkinci cephe geçtiğimiz günlerde açıldı. Bunun adı da “İdlib Cephesi”dir. TSK bir hafta önce Halep’in güneybatısındaki ElEys bölgesine büyük bir güç sevk ederek yerleşti. Tam karşısında İran Devrim Muhafızları ve Suriye ordusu var, 3 kilometre doğudaki El Hader’de. TSK dört gün önce de ElEys’in 20 kilometre güneyinde kalan Tell Tukan bölgesine benzer bir gücü nakletti. Çatışmasızlık bölgesinde gözlemcilik rolü oynamaktan öte, gerektiğinde savaşmak üzere ağır silahlar ve tanklarla donatılmış birlikler... TSK, çatışmasızlık kapsamı dışında bırakılan ElNusra’nın (Yeni adıyla HTŞ) denetimindeki bölgelerden sorunsuz bir şekilde geçti; başka türlü olması da beklenemezdi. Görünüş ve gerçek farklı... Görünüşte, Rusya, Türkiye ve İran arasındaki Astana Süreci’nde taraflar bu iki gözetleme noktasının ve diğerlerinin yerleri hususunda geçen eylülde mutabakata varmışlardı, TSK zaten buralara konuşlanacaktı. Ama Ankara, konu Afrin ve dolayısıyla PYD/PKK olunca elini çabuk tuttu. TSK, hemen ekimde Reyhanlı’dan girerek Afrin’in tüm güney hattı boyunca, öncesinde ElNusra’nın kontrolündeki alanlara yerleşip üç gözetleme istasyonu kurdu. Peki, El Eys ve Tell Tukan’a güç aktarmak için neden şubata kadar beklendi? İşin gerçeği bu noktada başlıyor. Suriye ordusu, İran Devrim Muhafızları ve milisler, Rusların da hava desteğiyle aralıkta İdlib’de saldırı başlatıp Halep’ten Hama’nın kuzeyine kadar inen bir hattın doğusunda kalan her yeri ele geçirdiler de ondan... TSK’nin neden şimdi Tell Tukan’a intikal ettiğini merak ediyorsanız haritaya bakın: Rejimin zaferiyle sonuçlanan Ebu AdDuhur muharebesinden sonra sıra, İdlib’in yanı başındaki, stratejik önemi büyük olan Sarakib’e gelmişti. TSK’nin El Eys ve Tell Tukan operasyonlarının gerçek amacı rejimin yolunu keserek Sarakib’i ve dolayısıyla İdlib’i düşmekten kurtarmaktır. Anlaşılabilir bir amacı var bu hamlenin: Esad rejimi öngörülebilir bir süre daha ayakta kalacak. Öyleyse, bu süre boyunca Türkiye de askeri olarak Suriye’de kalacak, kalmalı ki bu sayede hem kendisi masada güçlü olsun, hem de rejim o nispette zayıf. Ankara, yaraladığı Esad’la bir arada yaşamanın çok zor olacağının farkında. Bunu hesaba katmamıştı. Dolayısıyla savunmasını ileride, Suriye’de kurmak istiyor. İdlib tampon olacak. Niyet bu. Girişim çok riskli, başarılı olup olamayacağını zaman gösterecek. Aynı ulusal güvenlik mantığı YPG/PKK için de geçerli. Ankara, PKK meselesine karşı askeri bakış ve tutumunu koruduğu müddetçe, Suriye sınırının öte yanında güçlenen bir YPG/PKK varlığı ile komşu olmak istemeyecektir. İktidarda kim olursa olsun, askeri/ güvenlikçi yaklaşım Ankara’yı müdahaleye mecbur bırakacaktı. Misal, Can Kasapoğlu ve Sinan Ülgen’in birlikte kaleme aldıkları “Zeytin Dalı Operasyonu: Bir Siyasi ve Askeri Değerlendirme” başlıklı yeni EDAM raporunda, müdahale edilmezse YPG’nin 10 yıl içinde Lübnan’daki Hizbullah benzeri, ciddi füze kapasitelerine sahip bir askeri güce dönüşebileceği belirtilmiştir. AKP iktidarının 2011 ile 2015 arasında izlediği Suriye politikası, Türkiye’nin bu noktaya sürüklenmesi için yapılması gereken bütün yanlışları içermekteydi. Şimdi “Pişman değilim” diyenler utansın. Bu arada, Menbiç’te üçüncü cephenin açılması ihtimali de var. Halihazırdaki Türkiye’nin ulusal güvenlik kavrayışı, Suriye sorununa kapsamlı ve siyasi bir çözüm bulunana kadar TSK’nin bu ülkede kalmasını zorunlu kılıyor. Mamafih bu son derece çetin ve karmaşık bir misyon olacaktır. Bakınız, Afrin’de TSK, YPG/PKK ile çatışıyor ama aynı zamanda karşısında Suriye, İran, ABD ve Rusya var. Suriye, YPG’yi ve silahlarını Afrin’e geçiriyor; Afrin’e geçen YPG’yi ABD eğitip silahlandırıyor, Afrin’e sevk edilen Şii milisler ve YPG, İran’ın verdiği silahları da kullanıyorlar, Rusya canı ne zaman isterse hava sahasını Türk Hava Kuvvetleri’ne kapatıyor, Tel Rifat’ta birlik bulundurup TSK’yi oradan uzak tutuyor... İdlib cephesinde de TSK’nin karşısında Suriye ordusu, İran Devrim Muhafızları, Hizbullah ve milis güçleri mevzilenmiş bulunuyor. Gerilerinde de oyunu kuran, istediği an değiştirebilen ve herkesle oynayan Rusya... Suriye’de en az zayiatla kalmanın önkoşulu, bu güçler arasındaki çelişkileri iyi okuyup yönetmektir. TSK’nın Suriye’deki varlığına sadece bir iç siyaset takviminin penceresinden bakmak da yanıltıcı olur. Düzce’de 6 yıl görev yaptığı Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nden ihraç edi len mimar Alev Şahin, bir yılı aş kın süredir oturma ey lemi yapıyor. OHAL Komisyonu’na yaptığı başvuru henüz sonuç lanmadı. İşine dönene dek eylemini sürdürece ZEHRA ğini dile getiren Şahin, ÖZDİLEK “Umutluyum çünkü zul me, baskıya, adaletsiz lik ve hukuksuzluklara karşı direni yorum...Nâzım Hikmet’in dediği gibi ‘insan denizin olmadığı yerde umut adına martı olmalı” dedi. Şahin, pa zartesi, salı, çarşamba günleri Düz ce çarşıda, perşembe günleri Düz ce AKP İl Binası önünde, cuma, cu martesi, pazar ise Ankara’da Yüksel Caddesi’nde eylem yapıyor. ‘Zincirlerimden kurtuldum’ KHK ile 6 Ocak 2017’de görevine son verilen Alev Şahin’in eyleminin 379. günü bugün. Bir yıllık direnişin ardından hayatının ve kendisinin değiştiğini söyleyen Şahin, “Nuriye ve Semih’in, Yüksel direnişinin verdiği meşrulukla direnme kararı aldım. Küçük burjuva yanlarım yani içinde yaşadığımız sömürüye dayalı bu sistemin bizlere dayattığı kültürün getirmiş olduğu alışkanlıklarımdan, ruh halinden, davranış biçimlerinden kurtuldum epeyce. Zincirlerimden başka kaybedecek bir şeyim yokmuş meğerse. Özgürlüğün yarattığı insan olma halim ile gurur duyuyorum. Öyle özgür hissediyorum ki iktidarın gözaltıları, baskısı, işkencesi hatta dört duva Şahin, Pazartesi, salı, çarşamba günleri Düzce çarşıda, perşembe günleri Düzce AKP İl Binası önünde, cuma, cumartesi, pazar ise Ankara’da Yüksel Caddesi’nde eylem yapıyor. rı bile kanatlarımı kıramaz” diye konuştu. ‘Vatan haini demedik’ Bir yıldır aklında ve yüreğinde kalan en güzel şeyin Düzce’deki halkın kendisini sahiplenmesi olduğuna değinen Şahin yaşadığı bir anıyı da anlattı. Şahin birinci yılı için hazırlık yaparken bir amcanın yanlarına geldiğini belirterek, “Eski ülkücü olduğunu, yöneticilik de yaptığını ancak Bahçeli’nin onları iktidara sattığını, yıllarının boşa geçtiğini hissettiğini anlattı. Ben de ‘Ülkücüyseniz gençliğinizde biz solculara çok karşı karşıya gelmiş olmalısınız’ dedim. ‘Karşı karşıya geldik ama hiçbir zaman bir birimize vatan haini demedik. Şimdi iktidardan yana olmayan herkes vatan haini ilan ediliyor ya en çok da bu ağrıma gidiyor’ yanıtını verdi” dedi. Umudunu sürekli diri tuttuğunu dile getiren Şahin, “Umutluyum çünkü haklıyım. Martı Jonathan Livingston hikâyesini bilirsiniz. Martı Jonathan, diğer martılar gibi sadece karnını doyurmak için uçmaz, o özgürlüğe sevdalıdır. Bu nedenle sürüden atılır, yalnızlığa mahkum edilir ama o vazgeçmez tutkusundan ve yalnız olmadığını kendisi gibi sınırlarını aşmış başka martıların varlığını da böyle keşfeder. Ben de ranta, beton firmalarının hırsızlığına, müteahhitlerin kâr hırsına göz yummadığım yani AKP’nin me muru olmadığım için çalışırken amirler eli ile yalnızlaştırılmak istendim” diye konuştu . “Direndikçe özgürleştiğimi hissediyorum” diyen Şahin, şöyle devam etti: “Özgürleştikçe bu karşı durma, kabul etmeme hissi ile benim gibi sınırlarını aşmış dostlarımın varlığı ile daha da güçlendiğimi hissediyorum. Nazım Hikmet’in dediği gibi ‘insan denizin olmadığı yerde umut adına martı olmalı.’Ayrıca umutsuz olmak için hiçbir sebep göremiyorum. İktidarın yargısına, adaletine, kolluk gücüne güven yitirilmişken açlık, yoksulluk, işsizlik bu denli dibe vurmuşken umutsuz olması gereken bizler değil iktidarın ta kendisidir.” l İSTANBUL Çiçeklerle karşılandılar Afrin operasyonuna ilişkin Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından yapılan ‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur’ başlıklı açıklamanın ardından evleri basılarak gözaltına alınan ve İstanbul Üniversitesi yönetimi tarafından görevlerinden uzaklaştırılan TTB Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel ve TTB Merkez Konseyi üyesi Prof. Dr. Taner Gören, önceki gün görevlerine iade edilmelerinin ardından dün Çapa Tıp Fakültesi’ne gelerek göreve başladılar. Tükel ve Gören’i sevenleri, asistanları ve öğrencileri çiçeklerle karşıladı. Tükel ve Gören, gözaltına alındıklarından itibaren çok ciddi bir destek ve dayanışma olduğunu, bunun kendilerini gözaltındayken oldukça mutlu ettiğini ifade ettiler. “Öğrencilerimiz, hastalarımız, meslektaşlarımız bizi bırakmadı” diyen Tükel ve Gören, herkese çok teşekkür ederek konuşmalarını sonlandırdı. l İSTANBUL/Cumhuriyet ‘Arkadaşlarımız özgür olsun’KESK Kadın Meclisi, gözaltına alınan ve tutuklanan üyeleri için çağrı yaptı ÇYDD: TTB ve TBB’yi korumak milli görevdir Kamu Emekçileri Sendikaları Konfedarasyonu (KESK) Kadın Meclisi, gözaltına alınan ve tutuklanan üyeleri için açıklama yaptı. Eğitim Sen 3 No’lu Şube binasında bir araya gelen emekçiler adına açıklamayı yapan Eğitim Sen 4 No’lu Kadın Sekreteri Emel Caymaz, “Arkadaşlarımızın özgürlüğünü istiyoruz, hepsi bir an önce serbest bırakılsın” diye konuştu. Caymaz, “Kadın kamu emekçileri, değişik gerekçelerle gözaltına alınmakta ve tutuklanmakta. Baskıdan beslenen, özgürlüklere el koyarak devamlılığını sağlamaya çalışan AKP, OHAL ve KHK’lerle binlerce kamu emekçisinin emeğine el koymuş ve susturmaya çalışmıştır. Tek adam iktidarıyla her yerde tektipliği dayatmaktadır” dedi. Caymaz, “2014 yılında İzmir’de bir panele katılma gerekçesiyle evine yapılan baskınla KESK yürütme kurulu üyesi Elif Çuhadar halen gözaltında. Üyemiz Döne Gevher Koyun 5 gün önce hiçbir gerekçe sunulmadan gece yarısı gözaltına alındı. Üyemiz Fatma Akaltın Fırat ‘Savaşa hayır’ eyleminde, barış bile diyemeden sokakta yürürken gözaltına alındı. Üyemiz Narin Duru gözaltına alınarak tutuklanmıştır. İşlerini geri istemek için OHAL komisyonu önüne giden arkadaşlarımız darp edilerek gözaltına alınmış ve saldırı esnasında üyemiz Nursel Tanrıverdi’nin kolu kırılmıştır” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Düzce Cezaevi’nde ayakta sayım vermeyen avukatlara dayak iddiası Düzce T Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan avukatlar Aycan Çiçek ve Ayşegül Çağatay’ın da aralarında bulunduğu mahpusların ayakta sayım vermeyi reddettikleri için robocop kıyafetli güvenlik güçlerinin saldırısına uğradığı ileri sürüldü. Çiçek ve Çağatay’ın vücutlarında morlukların olduğu belirtildi. Avukat Berrak Çağlar, meslektaşlarının ve müvekkillerinin uğradığı saldırıya ilişkin suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. “Bolu Cezaevi’nde meslektaşlarımızın yaşadıkları işkenceler ortada. Şimdi Düzce Cezaevi’nde başladı. Ayakta sayımı reddeden meslektaşlarımıza işkence yaptılar” ifadelerini kullanan Çağlar, özetle şunları söyledi: “12 Eylül rejiminde geride bırakılan uygulamalar bugün yine görülmeye başlandı. Ha pishanelerden her gün başka işkence ve hak ihlali haberleri duyuyoruz. Avukatlara yönelik saldırılar var. Avu katlık mesleği savunmanın mesleğidir. Savunma şu an susturulmak isteniyor. Savunma asla susturulamaz. Cezaev lerine toplu ziyaretler gerçekleştire ceğiz. Meslektaşlarımızı ve müvekkile rimizi yalnız bırakmayacağız.” l SEYHAN AVŞAR/İSTANBUL Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) adından ‘Türk’ ve Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) adından ‘Türkiye’ kelimesinin çıkartılacağı açıklamasına tepkiler gelmeye devam ediyor. Erdoğan’ın açıklamalarına tepki gösteren Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), “Bu cezalandırma yönteminin asıl amacı, avukatların ve doktorların kendi meslektaşları arasında var olan örgütlerinin birlik ve bütünlüğünü parçalamaktır” açıklamasını yaptı. TTB ve TBB’nin’nin yasayla kuruldukları günden beri bu sıfatları onurla kullandıklarını belirtilen açıklamada, “Her iki meslek örgütünün kamu hizmeti niteliğinde bir görevi yerine getirdikleri bir gerçek. Siyasal iktidar, her ilde birden fazla baro, tabip odasının kurulmasına olanak veren yasa değişikliğiyle yeni bir ayrışmanın temelini atacağı, kendisine karşı muhalefet yapan iki saygın kurumu da bölmek için çalışıyor. TBB’yi de iktidarın barosu ve birliği haline getirmek istiyor, bu çok tehlikeli bir bakış açısı. Her partinin, her dini ve etnik grubun barosunun kurulması gibi bölücü bir yaklaşım, ulusal birliğimizi ayrıştırmak anlamına gelecektir” ifadeleri kullanıldı. ‘Vazgeçin’ Aynı tehlikenin TTB için de geçerli olduğunu belirten ÇYDD, “İnsan hayatını doğrudan ilgilendiren, doktorluk ve avukatlık gibi kutsal iki mesleği yıpratmayı, toplum açısından fevkalade sakıncalı buluyor; siyasal iktidarı bu tehlikeli gidişten vazgeçmeye davet ediyoruz” çağrısında bulundu. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle