18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞ[email protected] eposta: [email protected] Çarşamba 26 Aralık 2018 2 TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Türk Dreyfus’ları Barışvehekimlik değerleri yargılanamaz! Hamdi Yaver AKTAN Yargıtay Onursal Daire Bşk. “Ergenekon” olarak isimlendirilen “kurgu” davada 30/11/2018 tarihinde cumhuriyet savcısı mütalaa’sını açıkladı. “Hukuk fakültelerinde ders olarak okutulmasının gerekliliği” değerlendirilmesi yapıldı. Açıklanan görüş, anlaşılır biçimde ayrıntılı ve uzun. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından düzenlenen “Fettullahçı Paralel Devlet Yapılanması Terör Örgütü” iddianamesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 24/08/2016 tarihli ihraca ilişkin kararı dayanak belgeler olarak sayılmakta. İçeriklerine gönderme yapılmakta ve kabul edildiğine işaret edilmekte. Hayali suçlamalar Cumhuriyet savcısının görüşü’ne göre “Ergenekon isimli bir terör örgütü gerçekte hiç olmamıştır”; bir başka ifade ile “kurgu” davadır. “Ergenekon Komplosu’nun en önemli ayaklarından birisinin cemaatin liberaller ile ittifak oluşturduğu” belirtilerek yapılan çözümlemede birinci aşamada, terör eylemleri ve ajanlar aracılığı ile “somut delil üretildiği” açıklandıktan sonra, “Ergenekon Davası” sonucu özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde “bastırma” aşamasına geçildiği vurgulanmakta. Gerçekten de hayali suçlamalarla öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri, aydınlar, düşünürler ve genel olarak ulusdevletten yana olan bağımsızlık taraftarları, emperyalizme karşı olanlar toptan hedef alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak, ulusu bölmek için direnç gösterecek kurumlar ve kişiler Ergenekon komplosunda hayali suçlamalarla, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri, aydınlar, düşünürler ve genel olarak ulusdevletten yana olan bağımsızlık taraftarları, emperyalizme karşı olanlar toptan hedef alınmıştır. Sanıklar için beraat kararı verilmesinin yanında hayali örgüt davasında görev alan güvenlik ve yargı mensupları ile davanın destekçileri hakkında suç duyurusu yapılmalıydı. Ergenekon komplosunda TSK’ye, aydın ve düşünürlere komplo kuran savcı, yargıç ve destekçileri 2008’in Eylül’ünde İstanbul'da özel bir teknede iftar yemeğinde bir araya gelmişti. üzerinde sistematik “bastırma” hareketi yapılmış, medya desteğiyle inandırıcılık ve en önemlisi korku ortamı sağlanmaya çalışılmıştır. Sahte delil üretildi Emperyalizmin güdümünde yaptıklarını ve yapacaklarını hayali örgütün gerçekleştirdiğine inandırıcılık sağlamak için tarihte görüşülmemiş ölçüde güvenlik ve yargıyı kullanarak “sahte delil” üretilmiştir. Ümraniye’de bir evin çatısında saklanan el bombalarından, Danıştay saldırısına, Hrant Dink olayına vb. kadar tüm eylemlerin FETÖ tarafından amaca ulaşılmak için gerçekleştirildiği belirtilen görüşte “Cemaatin, kendi ajanlarına terör eylemleri yaptırarak ve onları bazı devlet kadroları ile irtibatlandırarak önce suçu imal” ettiği ve “daha sonra yargı içerisindeki unsurları kullanarak mahkum” ettiği açıklanmakta ve nihayet “En sonunda medyayı kullanarak da linç etmiştir. Ergenekon Davasının özü budur” denilmekte. “Ergenekon Davası olmasaydı Kürt açılımı yapılamazdı” söyleminin açık açık ve utanmazca söylendiği bilinmekte. Suç duyurusu yapılmalı Cumhuriyet savcısının, Ergenekon örgütünün hiç olmadığını, hayali bir örgüt olduğunu, davada sahte delil üretildiğini tespit etmesine rağmen kanıt yokluğu gerekçesiyle beraat kararı verilmesini talep etmesi yeterli değildir. Ergenekon isimli bir örgütün gerçekte hiç olmadığı, hayali bir örgüt olduğu ve kanıtlamak için de sahte delil üretildiği tespiti yapıldıktan sonra hukuksal olarak örgütün olmadığı ve suç işlenmediği gerekçesiyle sanıklar için beraat kararı verilmesinin yanında, hayali örgüt davasında görev alan güvenlik ve yargı mensupları ile davanın destekçileri hakkında suç duyurusu yapılmalıydı. İşaret ettiğimiz eksikliğine rağmen cumhuriyet savcısının emeğinin ve tespitlerinin olumlu olduğu ve yargı/hukuk tarihimizde yerini aldığı belirtilmelidir. Bu arada hemen ifade edilmelidir ki, emperyalizme karşı ödün vermeden direnen “Türk Dreyfus’larını” milletimiz hiç unutmayacaktır. Onların yanına “birer sandalye atacaklar” ise her zaman ve çoğunlukla bulunacaktır. Dr. Ali Özyurt TTB Yük. Onur Kurulu Üyesi Türk Tabipleri Birliği’nden (TTB)’nde 20162018 döneminde Merkez Konseyi üyeliği yapan 11 hekim hakkında açılan davanın iddianamesinde insanı hayrete düşüren deliller var. Örnek verecek olursak; l Cerattepe’ye yapılacak olan maden ile ilgili açıklama, l Soma’da ölen 301 madenci ile ilgili basın metni, l Aladağ’da yurt yangınında ölen çocuklarla ilgili üzüntü beyan eden basın bildirisi, l Zonguldak maden faciasının yıldönümüne denk gelen günde yapılan duyuru, l Merasim Sokak’taki patlamada ölen 37 kişi hakkında yapılan lanetleme, l Tweet’ler ve aramada ele geçen kitap ve dergiler.... TTB, Ocak 2018 tarihinde yaptığı “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur’’ basın açıklaması nedeniyle yargılanıyor. Türk Tabipleri Birliği’nin vurgu yaptığı nokta savaşların ve çatışmalı ortamların insanlık ve toplum sağlığı açısından yıkıcı sonuçlar yarattığı gerçeğidir. Bir halk sağlıkçı olarak açıkça şunu söylemek isterim: Savaşlar sadece savaşan tarafların değil, öncelikle bebeklerin, gebelerin, kadınların ve yaşlıların olmak üzere bütün toplumun sağlıklı yaşam hakkını elinden alır. Bu dava ne ilk ne son TTB’ye açılan bu dava ne ilk ne de son olacaktır. Çünkü TTB görevini yapıyor gerçekleri apaçık söylediği için fincancı katırlarını ürkütüyor. Geçmişe doğru bir zaman tüneli yolculuğu yaptığımızda 12 Eylül sonrası tarihi niteliği olan üç dava ile karşılaşıyoruz. Bunlardan en önemlisi Kasım 1985 idam cezalarının kaldırılması için yaptığı açıklama sonucu açılan davadır. O dönemde TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Nusret Fişek idi. Nusret Hoca mahkeme heyetinin karşısında ayağa kalkarak tarihi savunmasını şöyle tamamladı: “Ölüm cezası tabiplik mesleği ile bağdaşmaz. Mesleğimizin asıl amacı insanı yaşatmaktır. İdam cezasının kaldırılmasını bu yüzden istiyoruz. Bir doktorun ölüm cezasının infazında bulunmasının tıp meslek etiği kurallarına aykırı olduğuna inanıyoruz.” Dava beraatla sonuçlandı. Aradan 15 yıl geçtikten sonra bu kez Türkiye gündemi F tipi cezaevleri ile sarsılıyordu. Zamanın TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Füsun Sayek idi. Bu kez suçlama konusu açıklama ise “Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülere, eşit, ayrımsız, hekimlik etik ilkelerine uygun bir sağlık hizmeti verilmesini savunmak, açlık grevindekilere zorla tıbbi müdahale yapılmasına karşı çıkmak’’ idi. İktidarlar değişir ama TTB’ye davaların açılması değişmez. Bu sefer Gezi protestoları sırasında yaptığı açıklamalar yüzünden dava açıldı. TTB Başkanı ise geçenlerde 15 ay hapis cezası alan Özdemir Aktan idi. İddia ise şöyleydi: “Gezi protestolarında sağlık sorunu olan herkese ayrımsız sağlık hizmeti verilmesini savunmak, gönüllü sağlık hizmetlerini desteklemek’.’ Bu iddiaya gerekçe olarak Sağlık Bakanlığı hukukçuları şöyle diyordu: “Hukuka aykırı yetkisiz ve kontrolsüz, revir adı altında sağlık hizmet birimleri oluşturarak amaçları dışında faaliyet göstermek.” Bu yüzden Ankara Tabip Odası, Hatay Tabip Odası ve İstanbul Tabip Odası’na dava açıldı. 27 Aralık Çağrısı Şimdi ise Raşit Tükel’in başkanlık yaptığı heyete, İçişleri Bakanlığı’nın başvurusu sonucu dava açıldı. 27 Aralık 2018 Perşembe günü saat dokuz da Ankara Adliyesi’nde yapılacak. Barış ve hekimlik değerlerini savunan herkesi duruşmaya bekliyoruz. Her zaman olduğu gibi bu davadan da alnımızın akı ile beraat ederek çıkacağımıza inanıyoruz. Yeni Adana gazetesi 100 yaşında AHMET ERDOĞDU Araştırmacı/Yazar Kuvayı Milliye’nin gazetesi Yeni Adana, 21 Aralık 1918’de Adana’nın Fransızlar tarafından işgal edilmesiyle, işgale karşı direnmek ve halkı örgütlemek için ilk defa 25 Aralık 1918’de Ahmet Remzi (Yüregir) ve yedek subay Avni (Doğan) tarafından “Adana” adıyla yayın hayatına başlamıştır. Fransızlar ve onlarla birlikte hareket eden Ermeni askerlerini kınayan ve Çukurova’nın Türk olduğunu savunan “Adana” gazetesi, Fransızların rüşvet teklifine karşı yayına aynı şekilde devam edince, 3 kez yayınlanabilmiş ve Fransızların baskısıyla kapatılmıştı. Gazetenin sahipleri ise bu defa “Yeni Adana” adını alarak yayınlarına devam etmişlerdir. Bu yayınları sırasında “Fransızlar dostumuzdur” diye yayın yapan ve Milli Mücadeleye karşı olan Fransızlara satılmış “Ferda” gazetesi tarafında yoğun bir şekilde eleştirilmişler ve sonuçta “Yeni Adana” 5 sayı yayımlanmış, 8 Ocak 1919 günü Fransızlar tarafından gazete basılarak kapatılmıştır. Avni Doğan sürgüne gönderilmiş, hakkında idam kararı verilen Ahmet Remzi Yüregir ise kadın çarşafı giyerek Adana’dan kaçabilmiştir. Tekrar yayına başlaması Uzun bir süre yayınına ara vermek zorunda kalan gazete, Toros’larda zor şartlar altında tekrar 25 Temmuz 1920 tarihinde yayın hayatına başlamıştır. Bu yayını sırasında vagon içerisinde şapograf yöntemi ile 9. sayıdan 13. sayı dahil yayınlanmıştır. Gazetenin baskı tekniği açısından olumlu sonuç alınamaması üzerine daha sonra milletvekili olarak uzun yıllar Meclis’te görev alacak olan Zamir Bey (Damar Arıkoğlu) hurafat, kasa ve pedal temini için Konya’ya gönderilmiştir. Konya’da Miralay Fahrettin Bey’in (Altay) yardımıyla eksikler tamamlanmıştır. Bu tarihten sonra Yeni Adana Pozantı’nın karlı buzlu soğuğunda ya yınına devam etmiştir. İdarehanenin olmaması, kâğıt ve mürekkep sıkıntısı, hurafat yetersizliği gibi olumsuzlukları aşabilmek için kâğıtları buz suyu ile ıslatmak, soba isinden mürekkep yapmak gibi yöntemlere başvurulmuştur. Toroslar’da adeta Kuvayı Milliye’nin karargâhı olmuş, gazetenin yayın kadrosu içerisinde Ferit Celal Güven gibi birçok gazeteci yer almıştı. Adana’nın kurtuluşuna kadar gazete yazarları zaman zaman çarpışmalara da katılmışlar ve sonra gelip gazetelerini çıkarmışlardı. Yazarlarından Yahya Nüzhed, daha sonraları Batı Cephesi’nde katıldığı savaşlar sırasında şehit olmuştur. Bu nedenle Yeni Adana hem şehit vermiş hem de gazi bir gazetedir. Gazete Fransızlarla yapılan antlaşmadan sonra Pozantı’daki yayınına 27 Kasım 1921’de son vermiş, 9 Aralık’tan itibaren Adana’da yayınına devam etmiştir. Yayın hayatı zorluklarla geçen ve işgalcilerle işbirliği yapan Türkçe, Ermenice, Fransızca gazetelerin yıkıcı etkisini ortadan kaldırmak için tabiri caizse “göğüs göğüse” mücadele etmiş ve Milli Mücadele’nin başarıya ulaşacağına olan inancı kuvvetlendirmeyi amaçlamıştır. Kurtuluş Savaşı boyunca 456 sayı yayımlayarak gerek Çukurova bölgesinin gerekse Türkiye’nin kurtuluşuna katkıda bulunmuştur. Gazetenin ödülleri 1965 yılında Amerika Gazete Sahipleri Birliği Vakfı’nın Amerika ve Kanada dışında yayınlanan gazeteler için koyduğu Dünya Basın Başarı Ödülü’nün ilki Yeni Adana gazetesine verilmişti. Ödül töreninde konuşan Arjantinli gazeteci Dr. Alberto Gainza Paz şunları söylemişti: “Bu ödül bir kere daha bir gazetenin büyüklüğünün, sayfalarının sayısına ve tirajının miktarına bağlı olmadığını göstermiştir. Bir gazetenin büyük olması için bir sürü baskı makineleri koleksiyonuna değil, fakat bir ruha sahip olması gerekir.” Görüldüğü üzere Yeni Adana gazetesini bugünlere getiren ruh, özünü Çanakkale’den alan Kuvayı Mil liye ruhudur. Gazetenin aldığı ödüller bununla da kalmamış 1996 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Basın Özgürlüğü Ödülünü”, 2015’te ise “Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Özel Ödülü”nü almıştır. Ünlü yazarları 19501960 yılları arasında, ünlü gazeteciler Çetin Altan ve Oktay Ekşi Yeni Adana’nın yazarlığını, Oktay Akbal ise Yeni Adana’nın temsilciliğini yapmış, yine gazeteci Necati Doğru da çocukluğunda Yeni Adana gazetesini sokaklarda sattığını ifade etmiştir. Gazete Adana basını için bir okul işlevini görmüş, birçok gazeteci yetiştirmiştir. Dağlarca’nın ilkleri Gazetenin kurucusu Ahmet Remzi Yüregir, Milli Mücadele döneminde, 1919 yılında Atatürk ile telgrafla yazışarak Adana Müdafaai Hukuk Cemiyeti’ni kurup başkanlığını yapmıştır. Ahmet Remzi Yüregir’in kayınbiraderi olan ve ilköğrenimini Kozan’da tamamlamış olan büyük şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ilk hikâyesi 1927’de, ilk şiiri ise 1928’de “Gurbette Feryat” ismiyle Yeni Adana gazetesinde yayımlanmıştır. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın deyişi ile gazete Milli Mücadele döneminde “Güney Kurtuluş Eylemlerinin Bayrağı” olmuştur. Neredeyse kuruluş yıllarından bu yana her hafta bir gün tam sayfasını sanat, kültür ve edebiyata ayırmıştır. Değerli okuyucular, size kısıtlı bir şekilde ifade etmeye çalıştığım Yeni Adana gazetesinin öyküsü kurucusundan günümüze, yine kurucusunun çizdiği yolda Atatürk devrimlerinden, ülkenin bağımsızlığından ve Cumhuriyetten yana hiçbir makamın tesiri altında kalmadan yayın yapan vatansever bir gazetenin öyküsüdür. O bakımdan bu asırlık çınarın bir “Milli Emanet” olarak gelecek nesillere aktarılması çok önemlidir. Yüregir ailesine 100 yıldır bu gazeteyi kurucusunun çizgisinden sapmayarak bugünlere getirdikleri için ne kadar teşekkür etsek azdır. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle