19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Minik çizerlere karikatür atölyesi Kırkpınar Açıkhava Tiyatrosu Sanat Kulübü’nün ev sahipliği yaptığı Kırkpınar Karikatürlü Ev’de yarın saat 14.00’te ilk kış dönemi karikatür atölyesi gerçekleşecek. Karikatürist Meral Onat ve minik çizerlerin buluşmasına, Kari katürlü Ev kurucusu ve gazetemiz çizeri Kamil Masaracı da eşlik edecek. M. Onat K. Masaracı ‘Cinayette bileCuma16Kasım2018 [email protected] TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 15 taraf tutuyorlar’ Can Yayınları etiketiyle çıkan ‘Manves City’ ve ‘Sürüklenme’ adlı iki romanıyla birden okurla hasret gideren Latife Tekin, eteğindeki tüm taşları döktü. Çevreden işçi haklarına, kadına şiddetten Gezi Direnişi’ne birçok konuda görüşlerini paylaşan ünlü yazar, ‘Bu bölünmüşlük uzun süremez’ diyor. EMRAH KOLUKISA Arnavutköy sırtlarında, üç katlı, yaklaşık 130 yıllık bir ev... Kapısında Gümüşlük Akademisi’nin levhası var. Yılın önemli bir kısmını Bodrum, Gümüşlük’te geçiren Latife Tekin’in İstanbul’da olduğu zamanlarda oturduğu bu tarihi bina mahallenin geleneksel havasını koruyan ama sayıları da gitgide azalan mekânlardan biri. Kapıyı açan Latife Hanım hemen terlik çıkarıyor bize, “Yukarı çıkalım, çayı koydum, hazır olur şimdi” diyor. Üst katta (ve merdiven duvarlarında) hep ‘Mehmet’ imzalı tablolar çarpıyor gözümüze. Kimdir acaba diye düşünüp tahminler yürütüyoruz ama hiç birimiz (fotoğrafçı arkadaşım Kaan ve Can Yayınları’ndan Fazilet hanım) bilemiyoruz, meğer Latife Hanım’ın oğluna aitmiş. Çaylarımızı da koyduktan sonra, kısa sürede koyulaşacak sohbetimize başlıyoruz. Latie Hanım’ın Can Yayınları etiketiyle çıkan iki yeni romanı elimde, sorularım önümdeki defterimde... Yazmak yerine yaşamak n 9 yıl aradan sonra bir değil iki romanla birden geldiniz. Hep sorulur ya böylesi uzun aralarda, bir küskünlük mü vardı diye... Sahi neden bu uzun ara? Ben aslında ‘Sevgili Arsız Ölüm’den bu yana biraz yön değiştirerek, kendime yol açarak yazıyorum, bu da biraz zorluyor beni kimi zaman. Bir de yabanıl bir yolculuk yapmak istiyorum ben. Daha önce gitmediğim, yapmadığım bir yolculuk yaparak yazılmış bir kitapla o yoldan dönmek, okura onu ulaştırmak, böyle heveslerim var yani. O yüzden bazen o yolculuğa gitme hevesim olmayabiliyor, çok zorlu olabiliyor, kendimi hazır hissetmeyebiliyorum. Bir de her zaman yaşamak yazmaktan daha çok bana heyecan veriyor. Ben böyle kendinden memnun, yazmaktan memnun bir yazar olmadım hiç. Aslında hep söylerim keşke imkân olsaydı da hiç yazmayıp, hayata kapılarak yaşasaydım, çünkü, hep söylüyorum bunu, gençliğim arka odalarda roman yazarak geçti. O yüzden ben son ana kadar elimi uzatmamaya çalışıyorum, artık içimde yazma heyecanı, hevesi biriktiği zaman, yani içimden bir şey taştığı zaman yazıyorum. n Ama bir de iki roman meselesi var. Bunlar birbirinin devamı romanlar değil aslında, ya da birbirini bütünleyen... Daha çok birbirine dokunan, bazen kısa da olsa kesişen romanlar. Baştan beri bu düşünceyle mi yazdınız romanları, yoksa sonradan mı gelişti bu kesişme fikri? Çok yan yana yazdım aslında, aynı süre içinde. İlk başta ‘Sürüklenme’yi düşünüyordum daha çok ama bir süre sonra kendimi kaptıramamaya başladı, hep yoksullar zihnimde, kalbimde bir ağırlık olarak var ve onlar için de bir şey yapmak istiyorum. Bir de çok da uzaklaşmıştım onlardan, gündelik yaşamlarından... Bir yandan da zihnim ‘Sürüklenme’yi bırak yoksulların peşinden git diyordu bana, fakat onu da yapamıyordum... Benim aslında yazım epey önce çatallandı yani. Bir yandan ‘Sevgili Arsız Ölüm’den bu yana ‘Berci Kristin Çöp Masalları’, ‘Buzdan Kılıçlar’ yoksullarla ilgili yazarken bir yandan da o duyarlıkla yüzümü doğaya döndüm ‘Ormanda Ölüm Yokmuş’ ve ‘Aşk İşaretleri’nden başlayarak... Yani iki yazı damarı oluşmuştu bende. Ama artık o çatallana yol bir karşılık buldu nihayet. Bundan sonra böyle diyorum, bir yoksulların hikâyesi bir de öbür yazı damarımdan belki. n Hep ikili mi yazacaksınız artık? Belki de üçlü (gülüyor). Bilemiyorum, belki de... Ama yapabildiğimi görmek harika bir şey. Latife Tekin yarın TÜYAP’ta Latife Tekin yarın 37. Uluslararası Kİtap Fuarı kapsamında TÜYAP’ta okurların karşısına çıkacak. Tekin’in “Talan Çağının Dili ve Edebiyatı” başlıklı konuşması saat 14.30’da Büyükada Salonu’nda başlayacak. ‘Mutlu örgüt yoktur’ n “Sürüklenme”nin bir yerinde ‘mutlu örgüt yoktur’ diye bir söz geçiyor. Bu tabii Aragon’un ‘mutlu aşk yoktur’una bir gönderme. İlk kez gördüm bu kullanımını ve çok hoşuma gitti. Bir hikâyesi var mı? Yok, ben uydurdum. Aşkla bir ilgisi var örgütlülüğün çünkü. Aşk örgütlenmektir diyor ya Ece Ayhan, mutlu aşk yoktur, o zaman mutlu örgüt de yoktur. ‘Mutlu örgüt yoktur’ güzel bir başlık olabilir belki bak. Yoksulların dili n Fabrikaların çok olduğu, işçi mahallelerinin bulunduğu bir yerde geçen “Manves City”yi yazmadan önce işçi mahallelerini ziyaret ettiğinizi okumuştum bir söyleşinizde. Nasıl bir süreçti o? Eskiden işçilerle çok zaman geçiriyordum, fabrika bölgelerinde, hayatımız oralarda geçiyordu. Gümüşlük’e gittim sonra ve uzaklaştım. Yine tabii işçi arkadaşlarım var, onlarla haberleşiyorum hatta bazen söyleşilerime kalkıp gelirler, yani bağım kopmadı ama yeni yaşanan bu altüst olma sürecinde sanayi bölgelerinde yeni ne oluyor görmek istedim. Yine işçi arkadaşlarım aracılığıyla gittim elbette. Daha çok gündelik hayatı izlemekti amacım, kimi yerlerde bazen kimliğimi gizleyerek, görünmeden dolaştım. Bir de dil değişiyor. Dili de duymak ve dinlemek lazım. Ben ‘Berci Kristin’i yazdığım zaman insanlar o büyük göçün heyecanı içindeydi, daha ümitli bir göçtü ama o tabii. O zaman göç çok tazeydi ve köylerinden getirdikleri duru bir Türkçeyi kullanıyorlardı. Şimdi öyle değil. Yani sosyal medyadan, bambaşka dillerden, çok fazla uydurma, çalıntı sözcük var dilde. Dilden ayrı o insanları anlatmak çok mümkün değil. n “Sürüklenme”deki arabacı çok enteresan laflar ediyor. Şöyle demiş mesela: “Toprakla arayı soğutanların sonu hazin oluyor”. Bu tam da bizim yaşadığımız şey değil mi? Bu çok temel bir tartışma zaten biliyorsun. Yani biz aslında doğanın bir parçasıyız ama kendimizi doğadan o kadar ayrı düşünmemiz ve doğadan o kadar kopmuş olmamız bir mutsuzluk kaynağı. Ama bugün tabii olup biten şey yani toprakla arayı soğutmak değil artık, toprağın, yer kabuğunun canına okuyoruz. Eskiden bir dikkat vardı, bir ağacı incitmemek, bir hayvanı incitmemek... Ama şimdi o kadar vahşi ki gerçekten... O zeytinlikler, ırmaklar... Bütün sularımız kirlendi, denizler, denizlerdeki balıklarımız... Karşı da çıkamıyorsun... Bilmem kaç yıldır yaşadığı köyde insanlar huzursuz ediliyor. Yukarıdaki suyunu kesiyor mesela, köylü direnmek istese şirketler üstüne geliyor. Devletin de o köylüden yana tavır alması gerekiyor ama hayır, öyle olmuyor. Yani gerçekten bu talan ve bu altüst oluş çok acı verici hepimiz için. ‘Sıla’yı takdir ettim’ n Kadına şiddet gitgide artan bir ivmeyle gündemdeki yakıcı durumunu koruyor. En son Sıla’nın başına gelen şey çok yankı buldu mesela, ünlü olduğu için. Ne düşünüyorsunuz böyle haberler gördüğünüzde? Sıla’nın bunu dile getirebilmesini tabii ki çok takdir ettim. Bir dayanışma duygusuyla okudum bütün haberleri. Her kesimden kadına şiddet uygulanıyor, her yerde var şiddet. Evin içinde de kız çocuklarına şiddet uyguluyorlar, abileri dövüyor, babaları dövüyor.... Babaları annelerini dövüyor. Bir vakit okullarda da vardı, çok yaygındı dayak, hocalar çocukları dövüyordu, dövüyor hâlâ da. Yani gücü yeten herkes herkesi dövüyor aslında. Sokakta da şiddet var... Bir de genel olarak, yani hükümetin politkası olarak kadınların değerrsizleştirilmesi, kadınların hayatının erkeğe bağlanması, terbiyesinin, arının, namusunun erkeğe bağlanması... Bence bir politika olarak bunun iktidarda olması ve bunun söyleniyor olması çok tehlikeli diye düşünüyorum. n 16 yıldır bir çeşit tek parti iktidarı yaşıyoruz ve aslında tek partiden tek adama dönüştü artık. Bugün geldiğimiz noktada toplumda ciddi bir kutuplaşmanın olduğunu görüyoruz. Ne hissediyorsunuz bu kutuplaşma haline dair? Hatta sanatçılar arasında da var bu kutuplaşma... Sabah gazetesinde söyleşiler yapıyorlar ya sanatçılar, aynı gemideyiz falan diye, bir ucundan başka bir duyarlık oluşturmaya çalışıyorlar herhalde, anlayamıyorum ben de. Ama tabii ki kimi bölüyorlar, bir, kadınların enerjisini bölüyorlar, zaten kadınların enerjisini bölmeselerdi iktidar olamazlardı. İki ayrı dil oluştu, birleşsin ama benim kalbimi sızlatan hiçbir konuda tepki vermeyen insanlarla biz nasıl bir araya geleceğiz? Burada karşılıklı düşmanlaştırma üzerinden bir şey yürüdü, ama niye o kadar düşmanlaştı peki insanlar? Diyelim ki Gezi Direnişi sırasında bir sürü çocuk ölüyor orada, hükümet, polis insanları gazlıyor, saldırıyor, öldürüyor, öbür tarafta insanlar hiçbir şey olmamış gibi hiç tepki vermiyor... Çünkü taraf olmuş, taraf turmak üstüne her şey... Cinayette ve tacizde bile taraf tutuyor. İşte görüyorsunuz Meclis’te bütün araştırma önergeleri reddediliyor. Gülerek reddediyorlar hatta. O insanlarla nasıl ortak bir duyarlığa geleceğiz de bir dil oluşturacağız. n Nasıl aynı gemiye bineceğiz, değil mi? Bence onlar bizim gemiye binecekler, ben öyle düşünüyorum. Çünkü kriz gittikçe açığa çıkacak, onları da vuracak, şimdiden isyan ediyor insanlar. Yani tabii ki devletin bütün aygıtları ve tüm güç ellerinde ve öyle kontrol ediyorlar her şeyi ama ben bunun çok uzun süre yapılabileceğine inanmıyorum. Gelecekten çok umutlu muyum bilemiyorum ama bunu çok uzun yıllar süremeyeceğini düşünüyorum. Günümüz Türkiyesi’nin romanı “Manves City”, Türkiye’nin bü rel bir gazetede yazılarıyla halkın sesi olan çocukluk yük şirketlere tes arkadaşı Nergis, ona eşlik lim olan bir beldesin edecektir. “Manves City”, de, Erice’de yaşananla yoksullaşan insanların, yok rı gözler önüne seriyor. edilen doğanın, katledilen Yıllar sonra hapisten çı kadınların, kirlenen dere kıp memleketine dönen lerin, acımasız holdingle Ersel, dev üretim tesisle rin, günümüz Türkiyesi’nin rinin ve fabrikaların ele geçirdi romanı. Latife Tekin, “Manves ği bir Erice’yle karşılaşır. Yuvası City”de yepyeni, duru bir dille dağılmış olan Ersel kayıplara ka işsizleri, yoksulları, ağaçları, ço rışan üvey kızının peşine düşer. cukları; bu büyük yıkıma dire Bu dokunaklı yolculuğunda, ye nenleri yazıyor. Hoyrat günlerimize bir ayna “Sürüklenme”nin isimsiz anlatıcısı görünüşte sivil toplum örgütü gibi işleyen bir oluşumun destekçisidir. Bir yolculuk dönüşü, önce uçakta karşılaştığı tekinsiz bir kişinin, sonra bir kâhini andıran karizmatik taksicinin, hatta gökyüzü ve yeryüzündeki tarifsiz güçlerin tesiri altında sü rüklenip durur. Örgüte kaynak temin etmek için Türkiye’deki büyük şirketlerin yuttuğu beldelerde ve Rusya’dan İngiltere’ye, Yunanistan’dan Almanya’ya yolculuk eden anlatıcı, bir taraftan örgütün kuruluş amacı konusunda, lideriyle derin bir hesaplaşma içine girer. ÖLÜMÜNÜN 18. YILDÖNÜMÜ Ahmet Kaya anılıyor Şarkıları, duruşu ve kendine has saz ve sesiyle halk müziğimizin unutulmaz isimlerinden Ahmet Kaya, bundan 18 yıl önce bugün yaşamını yitirdi. Yaşamı boyunca 22 albüm kaydeden Kaya 1999 yılında düzenlenen Magazin Gazetecileri Derneği gecesinde “Önümüzdeki kasette Kürtçe şarkı yapıyorum, bir de Kürtçe klip çekeceğim” dediği için linç edilmekten zor kurtuldu. O sözleri nedeniyle hakkında dava açılan Kaya, ülkeyi terk edip Fransa’ya yerleşmek zorunda kaldı. Bir daha ülkesine dönemeyen Kaya 16 Kasım 2000’de Paris’teki evinde geçirdiği kalp kriziyle aramızdan ayrıldı. Kaya ölümünden 13 yıl sonra 2013’te, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülü’ne layık bulundu. l Haber Merkezi Sokak kütüphanesi İzmir’de Buca Belediyesi’nin Şirinyer pazar yerinde ‘Al, götür oku getir’ sloganı ile sokak kütüphânesi kuruldu. Hikâye, roman ve masal gibi tüm yaş gruplarına hitap eden kitapların yer aldığı kütüphaneye vatandaşlar kendilerine ait kitapları da bağışlayabiliyor. Özellikle gençler Sokak Kütüphanesi’nde istedikleri kitabı bulabildiklerini söyledi. Ancak kâğıt toplayıcılarının kütüphanedeki kitapları alıp geri getirmemesi nedeniyle uygulamada sıkıntı yaşandığı belirtiliyor. l Kültür Servisi Arter’in KP Brehmer sergisi Almanya’da Almanya’daki Neues Museum Nürnberg ve Hamburger Kunsthalle ile Hollanda’nın Lahey kentindeki Gemeentemuseum Den Haag ve Arter, çağdaş sanatçı KP Brehmer’e (1938–97) adanmış kapsamlı bir serginin ortak yapımcılığını üstlendiler. Sanatçının sekseninci doğum yıldönümü vesilesiyle gerçekleştirilen sergi, KP Brehmer’in 30 yılı aşkın üretiminden geniş bir seçki sunuyor. Küratörlüğünü Eva Kraus, Petra Roettig, Daniel Koep ve Selen Ansen’in birlikte yaptıkları “Sanat ?Propaganda” başlıklı sergi, KP Brehmer’in güçlü sanatsal dilinin günümüzdeki izdüşümlerini araştırıyor. 17 Şubat 2019’a kadar Almanya’daki Neues Museum Nürnberg’de ziyaret edilebilecek olan “Sanat ?Propaganda”, 2019’da Hamburg ve Lahey’de sergilendikten sonra Mart 2020’de İstanbul’da Arter’in yeni binasında izleyicilerle buluşacak. l Kültür Servisi Kitaplar Arasında Edhem Eldem Boğaziçi Üniversitesi’nin entelektüel canlılığından ilham alarak ortaya çıkan BU+ oluşumunun üniversite ile toplumu buluşturma yönünde başlattığı projeler arasında yer alan “Kitaplar Arasında” söyleşi dizisi 20182019 döneminde yeni kitaplar ve yeni konuklarla devam ediyor. Söyleşi dizisinin ilk konuğu yarın editörlüğünü üstlendiği ‘’To Kill A Sultan’’ adlı kitabıyla Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Edhem Eldem olacak. Beyoğlu Homer Kitabevi’nde her üç haftada bir cumartesi günleri saat 15.00’te düzenlenecek sohbetlerin bir diğer amacı da günümüzde giderek kaybolmaya yüz tutan bağımsız kitabevlerini ve kütüphane kültürünü yaşatmak; kitabevi ve kütüphanelerin kültürel üretime ve dolaşıma katkısını hatırlatmak. 8 Aralık’ta Hale Borak Boratav ve Prof. Dr. Güler Akman Fişek; 22 Aralık’ta ise Prof. Dr. Şevket Pamuk etkinliğe konuk olacak. l Kültür Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle