16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Salı 30 Ekim 2018 Mikail Aslan ve Cemil Qoçgiri İzmir’de konser verecek Mikail Aslan Müzisyenler Mikail Aslan ve Cemil Qoçgiri, İzmir’deki İnönü Sanar Merkezi’nde müzikseverlerle bir araya geliyor. İki sanatçının 4 Kasım Pazar günü verecekleri konserde onlara ebassta Hakan Gürbüz, perküsyonda ise Yılmaz Yeşilyurt eşlik edecek. Saat 20.00’de başlayacak konserin biletleri Biletix’ten satın alınabilir. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: İLKNUR FİLİZ [email protected] Cemil Qoçgiri 15 Kadın için kadın ‘şiirleri’ “Birlikte Çeşitlilik” manifestosuyla yola çıkan Uluslararası Kadın Şiiri Festivali Fe minİSTANBUL; kadınlığın sorunlarına dair evrensel bir fikir, sanat ve diya log platformu olma yolunda güçlü bir adım. “Festival deyip geç meyelim. Festivaller ay nı zamanda birer plat formdur. Dünyanın her yerinden kadınların de ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK neyimlerini, sorunlarını, kendi ülkelerinde gerçekleştirdikleri direniş veya aktivizm pratikle rini birbirleriyle paylaşma yeridir” di yen FeminİSTANBUL Direktörü Hilal Karahan, festivalde dünyanın her ye rinden gelen şairleri ağırlayacaklarını da ekliyor sözlerine... Hindistan, Peru, İtalya, İspanya, Ro manya, Bulgaristan, İngiltere, Sırbis tan, Bosna Hersek, Arnavutluk, Al manya, Macaristan gibi bir çok ülke den gelen şairin “kadın şiirleri” okuya cağı festival 13 Kasım tarihleri arasın da üçüncü kez düzenlenecek. Dünyanın birçok yerinden şairler geliyor Bu festival bir “kadın şiiri” festivali, yani teması kadın, kadının her türlü halini içeriyor ve kadın sorunlarına odaklanıyor. Kadınların sorunlarını şiirle dile getiren şairler kendi ulusal kıyafetleriye şiirler okuyacakları festivalin organizasyon komitesinde Hilal Karahan, Dilruba Nuray Erenler ve Emel Koşar yer alıyor. Karahan ile kadını, şiiri ve hükümetin kadın sorunlarına nasıl baktığını konuştuk. n Festivalin oluşum sürecinden bahseder misiniz? Fikir nasıl oluştu? Yurtdışında birçok şiir toplantısına ve festivaline katılıyorum. Aynı zamanda Dünya Şiir festivali Organizasyonu (World Festival of Poetry Organisation), Kapital Yazarlar Vakfı (Writers Capital Foundation), Dünya Şairler Birliği (World Union of Poets), PEN gibi dünyanın önde gelen yazar örgütlerinin üyesi ve yönetimindeyim. Dünyanın birçok ülkesinde kadın sorunları odaklı festival düzenleniyor. Onlara bakarak neden bizde de olmasın dedim. Yurtdışındaki dostlarımın heyecanlı destekleri, yurt içindeki dostlarımızın cansiperane çabalarıyla 2016’da Türkiye için bir ilki gerçekleştirdik. Bu yıl üçüncüsünü keyifle yaşayacağız. Henüz emekleme devrindeyiz. Fakat her sene daha büyük adımlar atacağımıza eminim. Çünkü kadın dayanışması bir kez kuruldu mu inanılmayacak işler yapar... İktidar için “Daha etkili olabilirler. Daha dayanışmacı olabilirler. Onların da anneleri, eşleri, kızları var. Onlar için de daha iyi şeyler yapmak zorunda hissetmeliler” diyen festivalin direktörü Hilal Karahan ile kadını ve şiiri konuştuk. ‘HÜKÜMET temsilde eşitliği sağlasın’ n Ülkemizde yaşanan kadın sorunları için hükümet sizce nasıl bir yol izlemeli? Daha duyarlı olmalı. En basitinden temsilde adaleti sağlamaları bile bir adımdır. n Bugünkü iktidarın kadın sorunlarına çözüm ürettiğine inanıyor musunuz? Daha etkili olabilirler. Daha dayanışmacı olabilirler. Onların da anneleri, eşleri, kızları var. Onlar için de daha iyi şeyler yapmak zorunda hissetmeliler. n “Dünyanın her yerinden şairler kendi ülkelerindeki kadınların sorunlarını şiirle dile getiriyor; birlikte çözüm üretmeye çalışıyor”  demişsiniz; nasıl çözümler oluyor bunlar? Festival deyip geçmeyelim. Festivaller aynı zamanda birer platformdur. Dünyanın her yerinden kadınların deneyimlerini, sorunlarını, kendi ülkelerinde gerçekleştirdikleri direniş veya aktivizm pratiklerini birbirleriyle paylaşma yeridir. Bir Peru, arkasından bir Filistin, sonra bir Hindistan deneyimini dinlediniz mi, kadın meselesinin evrensel karakteri ve imkânlarına dair bilgilenmemeniz, etkilenmemeniz imkânsızdır. Bu platform aracılığıyla kurduğumuz dostluk ağları ve dayanışma hepimizi daha güçlü ve özgür kılıyor. n “Anadiline karşı kadın dili” bunu biraz açar mısınız? Her insan yavrusu bir “anadil”in içine doğuyor. Adı üzerinde “annedili”ne sahip oluyor. Dünyayı, hayatı, kâinatı onunla öğreniyor, onu varlığının, kişiliğinin bir parçası kılıyor... Fakat ne oluyor da daha sonra bu dil, “kadın dili”ni örtüp, ötekileştiriyor? Anadili içine doğan insan yavrusunun yarattığı bir medeniyet, nerelerden, nasıl ve neden, gelip de kadın dilini bastırır? Onun özgürlüğünü elinden alır, karakterini, duygusunu, kendini ifade imkânlarını kısıtlar, etkisizleştirir? Kullandığımız dilin yapısından, seçtiğimiz kelimelerden başlıyor aslında bireysellik ve özgürlük... Anadili, ‘Kadın Dili’... n Anadilimiz, içinde kurulan erkek egemenliği kadınları tutsak mı ediyor aslında. Konuştuğumuz dili nasıl tanımlarız? Anadilim diye. Evet dediğiniz gibi anadilimiz içinde kurulan erkek egemen hegemonya kadınları tutsak ediyor, aynı zamanda da manipüle ediyor; dahası kadının bir özne olarak kurulmasını baskı altında tutmanın aracı oluyor. Anadilinin bu durumuna karşı biz de “kadın dili” üzerinden anadilinin bu baskıcı karakterini açığa çıkarıp teşhir ediyoruz. ‘BİZLER FARKLIYIZ, ÇEŞİTLİYİZ...’ n Bu yılın teması neden “Birlikte Çeşitlilik” bahseder misiniz? Dünyanın farklı coğrafyalarından geliyoruz. Farklı diller, dinler, kültürlerden kadınlarız. Dünyanın diğer ülkelerinde bizden farklı kadınlık sorunlarıyla karşılaşıyoruz. Biz kadınlar değişiğiz, farklıyız, çeşitliyiz. Fakat biz farklarımızdan korkmuyoruz. Çünkü temelde hepimiz dünyanın ve insanlığın üretenleriyiz. İnsanlık varsa bizim sayemizde var. Biz kadınların ortak mirası ve ortak özelliği bu “çeşitlilik”tir. Çeşitliliğimizi bir zenginlik, bir bereket hali olarak algılıyor ve hepsini büyük bir samimiyetle kucaklıyoruz. Kadın olmayı kutluyoruz ve bir armağan olarak kabul ediyoruz. İşte bu kutlama için buluşuyoruz. n Kadın sorunlarını şiirle çözemeyiz ama sizce ‘şiir’ nasıl bir etki yaratır çözüm için? Şiirle elbette hiçbir sorun çözülemez. Fakat şiirle önce kalpleri sonra beyinleri sonra da tutumları değiştirirsiniz. Bir bilinç düzeyi oluşturursunuz. Alışkanlık kazandırırsınız. Bu da duygu durumunu değiştirir. Sadece bireylerin değil, bazen bir toplumun, bir ülkenin bile. Bu yıl Kolombiya’da, 28. Medellín Şiir Festivali’ne katıldım. Uyuşturucu kartellerinin kol gezdiği, her gün sokaklarında insanların öldürüldüğü bir şehir. Bizi ellerinde otomatik silahları olan askerler korudu. Kentin en ücra, tabiri caizse ‘teneke mahalleler’ine götürdüler. Sokaklarda şiir okuduk. Daha 2000’lerin başlarında, ne geçmiş şurada, 1015 yıl mı, öldürülmüş yüzlerce insanın fotoğraflarıyla karşıladılar. Festival direktörünün şu sözü beni çok etkiledi: “Biz şiiri bu insanların ayaklarına götürmek zorundayız, şiirle hiç kimsenin umursamadığı bu insanlara ulaşmalıyız; onları şiirden başka hiçbir şey etkilemez.” Artık kalemlerin de festivali var Dünyaca ünlü kalem markaları İstanbul’da bir araya gelecek, özel seri tasarımlar kalem tutkunları ve koleksiyonerlerle buluşacak. İlk kez 23 Kasım günlerinde Çırağan Sarayı’nda düzenlenecek Penfest’te hem orijinal yüzlerce farklı kalem hem de ünlü kalem işleme sanatçılarının eserleri tanıtılacak. Festivalde ünlü markalar özel serilerini koleksiyonerlerle ve kalem tutkunlarıyla bir araya getirecek. Stil fenomenleri, sanatçılar ve markaları buluşturacak Penfest’te ünlü kalem işleme ustalarının performansları da yer alacak. Kurulacak Mürekkep Bar’da ise kalemler farklı mürekkep çeşitleriyle denenebilecek. Orijinal tasarımların nasıl ortaya çıktığı ile kalemlerin yapım aşamasında hangi işlemlerden geçtiği tasarımcılarının söyleşilerinde anlatılacak. Kısa film ‘Hastabakıcı’ Barselona’da yarışıyor Soner Sert’in senaryosunu yazıp, yönetmenliğini yap ler gittikçe zorlaşacaktır. Pek çok sinema, belgesel ve tığı, Sonya Dicle Akbaş, Aysan dizi film setinde çalışan Sert’in; Sümercan ve Elena Ünaldı’nın Emin Alper, Tolga Karaçelik, oynadığı kısa film “Hastabakı Ezel Akay, Deniz Akçay, Hüse cı”, 1523 Kasım tarihleri ara yin Karabey ve Seren Yüce gi sında düzenlenecek 15. Bar bi yönetmenlerin, ilk filmlerinin selona İnsan Hakları Film teorik ve pratik yönlerini an Festivali’nde Uluslararası Yarış Soner Sert ma Bölümü’nde yarışıyor. lattığı röportajlarından oluşan, Film Çekmek – Yönetmenler Birçok festivalden ödüllerle dönen İlk Filmlerini Anlatıyor isimli kitabı 2018 “Hastabakıcı” Rusya’dan Türkiye’ye göç Mart’ında h2o Kitap’tan çıktı. Dokuz öy eden, 20’li yaşlarının sonundaki Anna’nın küden oluşan, ilk öykü kitabı Duvar ise başından geçenlere odaklanıyor. Geçimi 2018 Mayıs’ında İthaki Yayınları’ndan ni yatalak hastalara bakarak sağlayan An çıktı. Pek çok mecrada yazı yazmaya na beklenmedik bir gelişme sonucu iş de devam eden Sert, şu günlerde ilk uzun ğiştirmeye karar verir. Artık Anna için iş metraj filmine hazırlanıyor. Ne trajik ne de komik A nkara Devlet Tiyatrosu 201819 tiyatro dönemini yeni bir Shakespeare yapımıyla açtı. Turan Oflazoğlu’nun Türkçesi ve Hakan Çimenser’in rejisiyle sunulan ‘Kış Masalı’nın dekor tasarımı Şirin Dağtekin Yenen, giysi tasarımı İnci Kangal Özgür, ışık tasarımı Şükrü Kırımoğlu imzasını taşıyor. Müzik düzenlemesi Fırat Akarcalı’nın, koreografi de Deniz Alp’in. ‘Kış Masalı’ Shakespeare’in geç dönem yapıtlarından biridir. Ozan, ‘Pericles’, ‘Cymbeline’, ‘Fırtına’ ve ‘Kış Masalı’ oyunlarıyla ‘romans’ ya da ‘trajikomedi’ olarak nitelenen farklı bir tiyatro türüne geçmiştir. Kahramanların serüvenini yolculuklarla hareketlendiren, kişilerin birbirinden ayrı düştüğü, uzun yıllara yayılmış, ‘masalsı’ atmosferin egemen olduğu, trajik biçimde başlayıp, komedi örüntüleriyle ‘mutlu son’a ulaşan metinlerdir bunlar. İlk bölüme ‘ölüm’ün gölgesi vurmuştur; ikinci bölüm ise ‘diriliş’in, ‘yaşam’ın, aşkın ve doğurganlığın anlatımıdır. Ne ki, öykülerin sonunda ‘hüzün’ vardır: çünkü ayrılıklarla yitirilen yıllar geri gelmeyecektir. Zaman, çekilen acılara ilaç olmuştur, ama yaşam da geçip gitmiştir. Trajedilerinde, yanlışlarının bedelini karakterlerini cezalandırarak ödeten Shakespeare romanslarında onlara karşı anlayışlıdır. ‘İnsan’ın trajik yücelikte olmadığını anlamış gibidir. Sanki hümanist Shakespeare, bu oyunlarında, artık insanları gözünde büyütmediğini, onları ‘sıradan’ yaratıklar arasında saydığını anlatır gibidir. Bu nedenle, romanslardaki oyun kişileri, derinlemesine işlediği trajik kahramanların tersine, iki boyutlu, karton karakterler gibidir. (Yönetmen Çimenser, oyunun bir noktasında, sahnesinde oyundaki karakterlerin kartondan yapılmış figürlerinin yer aldığı bir ‘gezginci tiyatro arabası’ kullanmaktadır). ‘Kıskançlık’ izleğinin ‘light’ biçimde işlendiği ‘Kış Masalı’nın, ‘Othello’ trajedisiyle yan yana konduğunda, ‘melodramatik’ bir dokuya sahip olduğu görülür. Kraliçesinin, kendi can arkadaşı Bohemya kralıyla oynaştığı kanısına kapılan Sicilya kralı Leontes, onları cezalandırma yolunda eyleme geçerken, çocuklarının babası olmadığı sonucuna da varmıştır. Othello’nun ‘kıskanç koca’ konumuna gelme aşamasının ünlü trajedinin yarısını kaplamasına karşın, bu oyunda Leontes yaklaşık 5 dakika içinde müthiş bir kıskançlık krizine kapılır ve yanlış üstüne yanlış yapar. Kısa süre sonra da yaptıklarına pişman olacak, mutsuz bir kişi olarak 16 yıl yaşayacaktır. Mutsuzluk yaşamın kış mevsimiyse, mutluluk da ilkbaharıdır. Geçen 16 yıl sonra izlediğimiz ikinci bölüm, İngiliz Rönesans’ının ‘ideal’ yaşam biçimi olarak tanımladığı ‘pastoral’ ortama açılır. Çobanların yaşamının doğanın onarıcı gücüyle beslendiği bu ortamda, ‘yitirilenler’ bulunacaktır. İlk bölüm melodram, ikinci bölüm de komedi oyunculuğu gerektirmektedir. Oyunun son sahnesinde ise yıllar sonra kavuşmanın hüznü yaşanmalıdır. Ne yazık ki ilk bölüm melodram biçeminde oynanmamakta, oyuncular, sanki ikinci bölüme hazırlık yaparcasına, kendi rollerine uzaktan bakarak oynamaktadırlar. Bu durumda, bir kralın ve bir kraliçenin haksızlığa uğradığı, çocuklarının öldüğü ya da ölü sanıldığı bölüm seyircide beklenen etkiyi yaratmamaktadır. Yönetmen Çimenser olmayacak olayları ‘kabul edilebilir’ kılan ‘masalsı’ atmosferi kotarmamıştır. İkinci bölüm ise baştan sona ‘müsamere’ görüntüsü vermekte, üstelik iç bayıltacak düzeyde uzamaktadır. Güzel çoban kızının sevgilisi prensten 10 cm. daha uzun oluşu, prensin aşkına karşı çıkan Bohemya kralının ve arkadaşının tanınmamak için kafalarına iki gülünç peruk geçirmeleri, prensin doğal olması gereken saçlarının da peruk olması, başka karakterlerin de son derece çirkin peruklar kullanması, dansların beceriksizce sunulması, ‘soytarı’ niteliği taşıyan karakterler başta, komik oyunculuğun ‘maskaralık’ düzeyinde sürmesiyle, doğanın şiirselliği anlatım bulamamakta, son sahnedeki ‘yıllar sonra kavuşma’nın getirdiği sevinç ve hüzün ise bütünüyle güme gitmektedir. Artık güldürmeyen komikliklerin ve oyunu gereksizce uzatan konuşmaların kesilmesiyle ve dozunda melodram/komedi oyunculuklarıyla iki buçuk saatten bir buçuk saate kolayca indirilebilecek olan ‘Kış Masalı’na ve Shakespeare’e yazık olmuştur. ‘Sibel’e 2 ödül daha Çağla Zencirici ile Guillaume Giovanetti’nin ilk gösterimini Locarno’da yapan filmi “Sibel” 40. Montpellier Akdeniz Sinemaları Festivali’nden iki ödülle döndü. Eleştirmenlerden oluşan bir jürinin verdiği BNP Paribas Ödülü ile izleyici tarafından verilen Midi Libre ödüllerini alan “Sibel”, Türkiye’de de Adana Film Festivali’nde gösterilmiş ve En İyi Film ve En İyi Kadın Oyuncu (Damla Sönmez) dahil toplam 3 ödül almıştı. Ahmet Kaya şarkılarıyla müzikli oyun Bir sürgün öyküsünün, Ahmet Kaya müzikleri eşliğinde anlatıldığı tiyatro oyunu “Hep Sonradan”ın provalarına, müzisyenin doğum günü olan 28 Ekim’de başlandı. Funda Alp, Didem Kaplan ve Cüneyt Yalaz’ın kaleme aldığı oyunun süpervizörlüğünü yönetmen ve senarist Onur Ünlü yapıyor. Metin Göksel’in yönetiminde provalarına başlanan oyunun dramaturgisinde Prof. Dr. Beliz Güçbilmez’in, tasarımlarında ise Cem Yılmazer’in imzası var. Sahnede Ahmet Kaya’nın şarkılarını Kardeş Türküler yorumlayacak. “Hep Sonradan” ekibinin tarifiyle “bir sürgünün, unutmanın, unutmak zorunda kalmanın hikâyesi” bu... Oyun “Unutmanın tersi nedir? Hatırlamak mı? Ya hiç unutmamak? Mümkün müdür?” diye soruyor... Yapımcılığını AN Yapım ve BGST Organizasyon’un üstlendiği “Hep Sonradan”, Paris’te sürgünde yaşayan Salih’in, çocukluk arkadaşı Ahmet Kaya ve müzikleri ile unutmama, hatırlama çabasını anlatıyor. Cüneyt Yalaz, İpek Erdem, Ahmet Melih Yılmaz, Saim Güveloğlu, Ferya Soysal ve Banu Açıkdeniz’in rol alacağı “Hep Sonradan” ocak ayında Uniq Hall’de prömiyer yapacak. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle