25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 6 Ocak 2018 EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN ‘Yargı eliyle tasfiye’ haber 5 HDP MYK, vekillerine ilişkin art arda gelen mahkumiyet kararlarına tepki gösterdi. Açıklamada, ‘Türkiye’nin umudu yok ediliyor’ dedi HDP MYK, milletvekillerine art arda verilen hapis cezalarını yazılı bir açıklamayla kınadı. Açıklamada, HDP milletvekili İdris Baluken’e 16 yıl 8 ay; HDP Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’a 1 yıl 6 ay; Şırnak milletvekili Leyla Birlik’e 1 yıl 9 ay; Diyarbakır milletvekili Nursel Aydoğan 1 yıl 3 ay; Van Milletvekili Adem Geveri 1 yıl 6 ay; DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’e ise 2 yıl 3 ay ceza verildiği anımsatıldı. ‘Yargı eliyle siyasi tasfiye operasyonu’ başlığı ile yapılan açıklamada, şöyle dendi: “Bağımlı ve taraflı iktidar yargısı son 2 günde art arda cezalar yağdırdı. Hukuk bir kez daha siyasi çıkarlar için kullanıldı. Yargı mensupları bir kez daha siyasi kumpas davalarının araçları haline getirildi. Hukuken hiçbir değer taşımayan, mesnetsiz iddialara ve yalanlara dayandırılan, FETÖ sanığı olarak cezaevlerine atılmış savcıların hazırladıkları iddianamelerle verilen cezalar adaletsizliğin, hukuksuzluğun ve vicdansızlığın en bariz örneklerini oluşturuyor. Plan çok açık; HDP’nin vekillerini bu cezalarla teker teker düşürmek ve bir dönemin siyasi figürlerini demokratik siyasetten tasfiye etmek.” l Yurt Haberleri HDP Diyarbakır’da girdiği kampta, haklarında mahkumiyet kararı verilen vekillerin durumunu değerlendirdi. HDP MYK’nin yaptığı açıklamada mahkumiyet kararları kınandı. ‘Daraltılmış bölge’ MHP’yi daraltıyor ‘Siyasi soykırım operasyonu’ HDP Milletvekili İdris Baluken önceki gün hakkında verilen 16 yıl 8 aylık hapis cezasını Sincan F Tipi Cezaevi’nden avukatları aracılığıyla gön derdiği mesajda değerlen dirdi. Baluken, “Demokra tik siyaset çalışmalarımı zın hedef alındığı yargıla ma süreçlerinin hukuki de ğil, siyasi olduğu tüm ül ke ve uluslararası kamuo Baluken yu tarafından bilinmektedir. Hakkımda verilen siya si karar, hukuk gözetmeyen ve adil olma çabası içermeyen bir karar olarak siyasi soykırım operasyonlarının devam ettiği ni göstermektedir” dedi. l ANKARA Simülasyonlarda AKP’nin vekil sayısı artarken MHP’nin azalıyor EMİNE KAPLAN Uyum düzenlemeleri kapsamında seçim sistemi değişikliği ve seçim ittifakı üzerine de çalışma yapma kararı alan AKP, “mevcut sistemin aynen korunması, daraltılmış bölge ve dar bölge”nin getirilmesi durumunda partinin durumunun ne olacağını da araştırıyor. Seçim sistemi, barajın düşürülmesi ve ittifak konularında acele etmeyen AKP yönetimi, konuyla ilgili parti genel merkezinde bir alt komisyon kurdu. Komisyon, henüz çalışmalarına başlamazken olası bir düzenlemenin TBMM gündemine gelmesinin 2019 yılını bulacağı belirtiliyor. AKP yönetimi, komisyon çalışmalarına altyapı oluşturabilmek için vekil sayısının 600’e çıkarılmasını dikkate alarak mevcut sistem ve daraltılmış bölge sistemiyle simülasyon çalışmaları yaptı. 1 Kasım seçimlerindeki sonuçlar baz alınarak mevcut sisteme göre yapılan simülasyonlarda, yeni getirilen 50 milletvekilinden 29’unu AKP, 5’ini ise MHP alıyor. 5’li daralmış bölgeye göre yapılan simülasyonlarda ise en çok AKP’nin vekil sayısı artıyor. Bu sisteme göre AKP’nin vekil sayısı yüzde 10 artarak 350’lere ulaşıyor. Bu simülasyonda MHP’nin, 5’li daraltılmış bölgede vekil sayısı bugünkünün bile gerisine düşüyor. AKP’de, daraltılmış bölge üzerinde çalışma yapılsa bile seçime mevcut sistemle gidileceği tahminleri yapılıyor. Bazı parti yöneticileri “MHP ile ittifak yaparsak Meral Akşener barajı geçer. Yapmazsak ikisi de baraj altında kalır. Anketlerde HDP de baraj altında gözüküyor. 2002’deki tablo yeniden ortaya çıkabilir, Meclis’e yalnızca AKP ve CHP girebilir” görüşünü dile getiriyor. l ANKARA sSEoÇ20İM1n9LERuİ cSuosnauvçuanlmmaakk Türkiye’de seçmen iradesiyle iktidar değiştirme sınırı geçildi mi? Son günlerde yeniden ısınan canlı bir tartışma sü rüyor: “Seçimle iktidarların de ğişebileceği” sı nır geçildi mi? İk tidarda kalmaya odaklanmış yö netim, istemedi ği bir sonuca izin KEMAL CAN verir mi, razı olur mu? OHAL şartla rında sağlıklı bir seçim yapılabilir mi? Muhale fet cephesindeki bu endişelerin ve soruların çok haklı nedenleri var. “Seçimle iktidar değişip de ğişmeyeceği” konusunda yaşan mış çok taze deneyimler var. 7 Haziran 2015 seçiminde, ikti darın değişmesi veya uzlaşma sı tercihini yapan seçmenin ira desi hayata geçirilemedi. Yani bir sınır geçildiyse, üç sene ön ce geçildi. Tartışmaları güncel leştiren başka nedenler de var: KHK’ler eliyle muhalefeti sı kıştırma, seçilmişleri tasfiyenin HDP’den sonra CHP’ye doğru yayılmaya devam etmesi, yeni seçim sistemi kuralları getirme hazırlıkları hemen sayılabilecek gelişmeler. Ve elbette Abdullah Gül ve Meral Akşener’in denkleme dahil olmaları da, “seçimle bir şey değişir mi” heyecanını ve aynı zamanda itirazını canlandırıyor. Güncel (taktik) siyasi hareketlenme, siyasetin geri gelmesine yetmiyor ama tamamen de faydasız değil. Mevcut siyaset zemininde seçim hâlâ “bir imkân mıdır” tartışmasını daha sonra etraflı bir tartışma yazısı sözü vererek burada kesip muhalefet aktörlerindeki çeşitlenmenin etkilerine bakmak, belki bardağın dolu tarafını öne çıkartmaya yarar. Çünkü ne kadar haklı olsalar da, sadece endişelerle düşünmenin çözüme değil “endişe edilene” katkısı daha faz Türk Tiyatrosu ve Türk Sinemasının Ustası MÜNİR ÖZKUL’u kaybettik. Kendisine Tanrı’dan Rahmet, Ailesine, Sevenlerine ve Sanat Camiasına başsağlığı dileriz. PROF. YALÇIN KARAYAĞIZ Rektör Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi la. Zorluklara odaklanmak, yeni imkân kapılarından çok, vazgeçme kapısında yığılma yaratır. Bu yüzden, asıl meselenin derinliğini unutmadan, üzerinde konuşulan formüllerin etiksiyasi sorunlarını görmezden gelmeden, gündelik politika egzersizlerini sürdürmek zihin açıcı olabilir. Hatta bazen güncele, basite ve görünene bakmak, daha geniş, karmaşık ve derin olana karşı pozisyon geliştirmekte yol gösterebilir. Zaten, iktidarın bütün dikkatini seçime odaklaması ve siyasi alanda gösterdiği tepkiler de, istediği sonucu alma veya sonucu istediği gibi kullanma konusunda sanıldığı kadar rahat olmadığını düşündürüyor. MHP’nin blok değiştirmesi ve çözüm sürecinden savaş gündemine dönmek gibi iç politika dengelerini tersyüz edecek kartları kullanabilmek 7 Haziran’da iktidarın işini çok kolaylaştırmıştı. Şimdi bu güçte kartlar ve manevra imkânları görünmüyor. Yolsuzluk iddiaları ve süreklileşen krizin olumsuzluklarını karşılamak için aşırı kullanılan “dış düşman” iddiaları ve muhalefete dönük saldırganlığın doping etkisi de giderek zayıflıyor. AKP’nin kendi yaptırdığı araştırmalarda, kaybettiği Kürt seçmeni geri kazanamayacağının iyice netleşmesi, HDP’nin oyunu koruması önemli bir not. MHP ile kurulan erken ittifakla, referandumda olduğu gibi, 1+1’in iki etmeyecek olması peşin zafer havasını engelliyor. Geriye kalan, yüksek ve kontrolsüz güç gösterileriyle gerçek güçsüzlüğü dengelemeye çalışmak. Son KHK’ler, Abdullah Gül’e gösterilen yüksek tepki ve muhalefete karşı saldırıların artması, pek özgüven işareti gibi değil. Hikâyesi ve ileriye dönük söz söyleme kabiliyeti zayıflamış, yönetememe krizini her alanda hissetmeye başlayan iktidarın siyasi manevra alanı da, gündemi kontrol imkânları da daralıyor. 7 Haziran ve 16 Nisan’da sandık sonuçlarının “boşa” çıkmasında iktidarın “becerisi” ve kuralları zorlaması çok belirleyiciydi. Fakat ortaya çıkan sonuçları yeterince savunamayan, savunmaya yeterince hazırlıklı olmayan muhalefetin rolünün de az olmadığı ortada... Şimdi de benzer bir süreç yaşanıyor. Ortaya çıkan her manevra imkânı ve aktör çeşitlenmesi, iktidarı rahatsız ettiği kadar muhalefeti hareketlendiremiyor. İktidarın aşırı ataklığı “ihtimalleri erken boğmak” için belki ama riski daha iyi gördüğü için yüksek tepki verdiği de düşünülebilir. Muhalefet cephesinde ise iyimser sonuç ihtimalleri, sonucun kabul ettirilip korunamayacağı fikrine kurban ediliyor. Bazen de çok erken kabuller ve peşin itirazlarla zayıflatılıyor. Yine de, muhalefetin manevra imkânlarının (ilk kez) iktidardan fazla olduğu söylenebilir. Mesela, ilk turda sonuç alamayan ki şimdilik öyle görünüyoriktidar için, ikinci turda “muhalefeti bozmak” veya “benden sonra tufan” algısı dışında bir taktik imkân görünmüyor. Oysa, saçma aceleciliklerle taktik imkânları heba etmeyen ve bu sefer “sonucu korumaya” daha iyi hazırlanan muhalefet, ikinci turda seçenekleri artırabilir. Tarikat sermayesi Milli Güvenlik Kurulu’nun ardından askerler neleri konuşuyor: Askerler, Necmettin Erbakan’ın samimiyetsizliğini, Tansu Çiller’in ise “konuyu zamana yaydığını” anlatıyorlar... Anlatılanlar salt bununla da kalmıyor... Askerler diyor ki: “RP 28 Şubat’tan bugüne değin bir adım bile atmadı. RP orduyu din düşmanı olarak gösteriyor. DYP ise oyalama taktiği peşinde. Hükümetin Güneydoğu projesi ise hayali. Güneydoğu’ya asker gidiyor ama öğretmen, doktor, savcı gitmiyor...” Ankara’da fırtına öncesi bir sessizlik egemen... HHH Tarikatçı vakıfların kurduğu şirketler okul, dershane, hastanelerden sonra finans kuruluşlarına da el atınca, TOBB ve TÜSİAD yöneticilerinde bir panik başladı: “Neler oluyor?” Olanlar çok önceden olmuştu... 1980’li yılların ortalarında Başbakan Turgut Özal tarikatların önde gelen adlarıyla bir toplantı yapmış ve şöyle demişti: “Sizler de serbest pazar ekonomisinden yararlanın. Bunun için de devlet bankalarından kredi alıp yatırım yapın...” O yıllar içine kapanık olan tarikatçı vakıflar, birden şirketleştiler. Bir yandan Kuran kursları, öte yandan tekstilden taşımacılığa dek bir dizi iş olanağının kapılarını açtılar... Anadolu’nun çeşitli il ve ilçelerinde “küçük tezgâhlarda” iş gören tarikatların üyeleri “Faiz haramdır” ilkesini bir kenara bırakıp, devlet bankalarından kredi kopardılar, çocuklarını İngiltere, Almanya ve Amerika’ya gönderip okuttular. Eğitimli çocuklarını da işin başına geçirdiler. On on beş yıl önce ANAP’ı destekleyen Nakşibendiler, Fethullahçılar, Işıkçılar, Kadiriler ve Süleymancılar sanayinin çeşitli dallarında hızla yükselmeye başladılar. Gıdadan taşımacılığa, tekstilden inşaat sektörüne dek her alanda hızla yayılan tarikatların denetimindeki vakıf şirketleri, özellikle devlet bankalarından aldıkları kredilerle birleştirince ülke ekonomisinde söz sahibi oldular... 1993 yılı başında “tarikatların önlenemez yükselişi”ni yine bu köşede anlatırken şöyle diyorduk: “Tarikatların denetimindeki şirketler ve kuruluşlar giderek palazlanıyorlar. Devlet kesesinden beslenen bu vakıflar, Refah Partisi’nin biriki yıl içinde iktidara geleceklerini hesap edip onlara parasal yardım da yapıyorlar. Önce özel okullar kurarak örgütlenen, dershane ve yurt kurarak ‘şeriat yolu’nda yürüyen tarikat vakıfları, laik demokratik Cumhuriyet için en büyük tehlikeyi oluş Tarihe not düşmek için 14 turuyor...” HHH Üçdört yıl önce yaşanmış bir olayı anımsatmakta yarar görüyorum... Ankara’da Cebeci Ortaokulu’nda örgütlenen bir tarikat şeyhi; çocukları, anne ve babalarından koparıyordu... Ne yapıyordu tarikat şeyhinin adamları? İşte bir öğretmenin anlattıkları: “Tarikat mensupları okulumuzdaki çocukları M.... dershanesine kayıt yaptırıyor. Bir süre sonra o çocuklar iyi semtlerde kiralanan tarikat evlerine götürülüyor. Tarikatın Cebeci, Abidinpaşa, Kurtuluş ve Ayrancı’da evleri bulunuyor. Evlere götürülen 1314 yaşındaki çocuklar, bir süre sonra ailelerinden kopuyor...” Sormuştuk öğretmene: “Çocuklara aileleri neden engel olamıyor?..” Yanıt: “Ortaokul ikinci sınıfta okuyan bir çocuk düşünün, ailesi orta halli bir memur ya da esnaf. Çocuk, tarikat evine gidince harçlık alıyor, yeni elbiseler giyiyor. Günde iki saat Türkçe, matematik ve fen dersi görüyor. Aynı zamanda tarikat eğitimi alıyor, şeriatı öğreniyor. Ara sıra eve geldiğinde ailesiyle kavga ediyor...” Soru: “Kavga neden çıkıyor?” Yanıt: “Artık o şeriatı bir yaşam biçimi olarak seçmiştir. Bu nedenle ailesiyle ters düşmüştür. Onun için ailesi ‘laiktir’ ve onun düşmanıdır. Annenin başı açıksa ‘Sen fahişe misin’ diyebilmektedir.” HHH Tarikat sermayesi bir yandan sanayi alanında gelişip güçlenirken öte yandan özelleştirme furyasıyla birlikte devletin olanaklarından yararlanıyor... Bugün özel okulların, dershanelerin, yurtların, hastanelerin ve Kuran kurslarının ardındaki parasal destek, tarikat sermayesidir. Bu sermayenin kaynağı devlet bankaları ile kurban derilerinden vurulan trilyonlardır... Tarikat sermayesi, bugün dışa açılmıştır. Almanya’dan Azerbaycan’a dek her ülkede yatırımlar yapmıştır. Hem eğitimi hem de sanayiyi ele geçiren “tarikat sermayesi”ni durdurabilmek “Biz Atatürkçüyüz” demekle olmuyor... Dinsel motifleri öne çıkarıp bir yandan imam hatip liselerini, öte yandan Kuran kurslarını finanse eden “tarikat sermayesi”nin yükselişini zamanında görmeyenler, bugün ise kimi tarikat şeyhleriyle bütünleşenler “laik, demokratik Cumhuriyetin” düşmanıdırlar... Bunların kimileri merkez sağda, kimileri de merkez soldadır... Adlarını açıklayalım mı? Açıklamaya gerek yok, onları demokratik kamuoyu tanıyor!.. Bu yazı 2.4.1997 tarihinde yayımlanmıştır. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle