29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 17 Haziran 2017 6 haber TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Haluk Şahin, 43 yıllık meslek yaşamında gazeteciliği hem kuramsal hem de eylemli olarak başarıyla uygulamış, seçkin bir meslektaşımızdır. Gazetecilikle ilgili kitaplarına “Babıâli’de Cinayet/Gazeteciyi Kim Öldürdü” adını verdiğiyle bir yenisini ekledi. Gazeteciliğin nereden nereye geldiğini roman türüyle, kişileri soyutlaştırıp yaptıklarını somutlaştırarak anlatıyor. HHH AKP’nin uygulamaya soktuğu “düşman hukuku” yaklaşımı, kontrol altında tuttuğu yayın organlarını da etkileyerek gazetecileri ve yayın organlarını da kendi aralarında bile düşman kardeşlere dönüştürdü. Çıkar çatışması ve kazandıklarını koruma içgüdüsü tetikçileri de birbirine düşürmüş durumda. Bir anlamda kendi ayaklarına da tetik çekmeye başladılar. HHH Oysa gençliğimizde böyle değildi. Size Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 19751976 yıllarına ilişkin çalışma mensuplarına, gazete idarehanelerine, basım evlerine, gazete satıcılarına ve hatta okurlara kadar yöneltilen saldırılar vahim bir durum almıştır. Gazeteciyi Kim Öldürdü? Bu saldırılar yalnız basın özgürlüğünü değil fakat basının yaptığı ve yüklendiği görevin mahiyeti itibariyle aynı zamanda hür raporundan bir belge sunmak demokratik rejime, istiyorum. dolayısıyla halkımızın huzur ve O yıllar bir yandan kaba mutluluğuna yönelik niteliktedir. kuvvet yanlılarının öte yandan Güvenlik kuvvetlerinin siyasetçilerin basına kurşunlu, vatandaşa yönelik saldırılarla sözlü saldırıların artmaya beraber, basın kuruluş ve başladığı bir süreç. mensuplarına karşı yasadışı Cemiyet yönetim kurulunun eylemleri kesinlikle önlemeye, çağrısı üzerine meslek örgütü suçluları yakalayıp adalete yöneticileri ve yayın organları teslim edici tedbirler almaya temsilcileri 24 Ocak 1977’de davet ediyoruz. bir araya gelip bir bildiri Basına yapılan saldırılar yayımlamışlar. bugüne kadar daha çok İşte o bildiriden kimi sorumsuz kişi ve gruplardan bölümler: gelirken, Parlamentoda bazı “Yasadışı saldırılar bugün üyelerin basına ve basın basın özgürlüğünün özüne mensuplarına en ağır kelimelerle kadar uzanmıştır, basın saldırmalarını üzüntü ile karşıladığımızı, bu suçlamaları reddettiğimizi, kullanılan kelimelerle belirtilen niteliklerin sahiplerine ait olmaktan öteye gidemeyeceğini.....” HHH Geldik bildirinin imzacılarına. Türk Basını’nı bugünlere getirenlerin yüzleri kızarmadan okuyacaklarını biliyorum. Çünkü meslek dayanışmasını, demokrasiyi birlikte savunmayı yansıtan çıkar çatışmasının başlamadığı süreci vurgulayan önemli bir kanıt. “Hayali cihan değer” dedikleri bu olsa gerek... “Akşam Bayrak B. Anadolu Cumhuriyet Dünya Günaydın Güneş Hergün Hürriyet HHA İstiklal İstanbul Milliyet Millet Orta Doğu O. Yenigün Sabah Son Havadis THA Tercüman Politika Türkiye Tünaydın Vatan Y. Asya A.A. Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası (Türkiye) Gazeteciler Cemiyeti Türkiye Gazeteciler Sendikası Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti.” HHH Enis Berberoğlu kararı, aslında AKP için verilmiş vahim bir karardır. 30 gün tutukluluktan sonra tahliye olan Güven esareti anlattı Ağlatan mektup Savcı Mustafa Alper’in yaşamını yitirdiği kazanın ardından atılan başlık ne deniyle 30 gün tutuklu kaldık tan sonra geçen gün serbest bı rakılan gazetemizin haber por talı cumhuriyet. com.tr’nin Yayın Yönetmeni Oğuz Güven, 30 günlük Silivri esaretini, duygularını pay SEYHAN laştı. Doğum gü AVŞAR nünü cezaevinde kutlayan Güven, kızının Cumhuriyet’te yayımla nan mektubunu ve arkadaşları nın Yoğurtçu Parkı’ndaki buluş masını okuyunca yaşadığı duy gu selini ‘odama çekilip, ağla dım’ diyerek anlattı. Güven ga zetemizdeki odasında o anı anla tırken gözleri yine aynı duygu yu yaşıyordu... n Bir haber tweet’inin tutuk lanmanıza neden olabileceğini düşünmüş müydünüz? Aslında Cumhuriyet gazete sinde bir servisin yöneticisi ola rak tutuklanmayı her an bekli yordum. 12 arkadaşımız tutuk lu. Bu operasyon bir Cumhuri yet operasyonu. Yani kişilerle il gili bir operasyon değil; bir inti kam operasyonu, basını sustur ma operasyonu. Cumhuriyet’te çalışıyorsanız böyle bir dönem de bu tutuklamayı bekliyorsu nuz. Bu yüzden şaşırtıcı değil di. Ne söyleseler üzerinize ya pışmıyor. Hakkımda örgüt bağ lantısı bulamazlar, telefonumda bir şey yok, konuştuğum görüş tüğüm insanlar belli, 24 saat ha berle yaşayan biriyim. Bu mes lekte geçirdiğim 32 yılda herkes bunu çok iyi bilir. Dürüstlüğü müzle, mesleğimizle var olduk. Açık arıyorlardı. Saçma sapan bir açıkla üzerimize geldiler. Za ten ellerinde patladı... Radyo bozulunca... n Tutuklanma kararınız okununca neler hissetiniz? Beş, altı ay içeride tutup, daha sonra bırakırlar diye düşündüm. Kafamdan ilk geçen şey buydu. Böyle bir suçlamayla daha uzun bir süre tutamazlar diyordum. Ancak tutuklu arkadaşlarımıza yaptıkları gibi 56 ay sonra iddianame yazarlarsa, mahkeme günü vs. derken bir yılınız cezaevinde geçmiş oluyor. n Cezaevinde neler yaptınız? GÖKMEN’LE OĞUZ’U ANLATTI n “Üç tutuklu gazeteci” aynı koğuştaydınız... Evet... Habertürk’ten Oğuz Usluer ve Sözcü’den Gökmen Ulu ile aynı koğuştaydım. Gökmen ilk geldiğinde şaşkındı. Çünkü soruşturmayla ilgili beş savcı değişmiş, suç bulunamamış altıncı savcının gelmesiyle tutuklanmış. Gökmen’in tek derdi oğlu Efe’ydi. Oğluna bunu na sıl anlatacağını düşünüyordu. Çocuklar için o yaşlarda insan hapse neden girer? Ya katildir, ya hırsızdır ya da yolsuzluk yapmıştır. Çocukların masum dünyasındaki hapse girme nedenleri bunlardır. Çocuk ne bilsin yaptığı haberlerden dolayı içeri girileceğini. Neyse ki Halk Arenası programında Efe’yi gördüm. Babasına övgüler diziyordu. Oğuz Usluer’in de iki tane çok tatlı çocuğu var. Oğuz Usluer mükemmel bir insan. Oğuz’u iki çürümüş iddia ile suçladılar. Tahliye edildi. Tam kapıdan çıkıp 30 saniye sonra çocuklarına kavuşacakken, başka bir iftira ile tekrar tutuklandı. Gazeteci olarak geçinen tetikçiler Oğuz’un resmini basıp hedef gösteriyorlar. Ben de en çok torunuma özlem duydum... 1 gün 1 ay gibi n Gözaltı süreciniz nasıl geçti? Her şey usulüne uygun yapıldı. Ama nezarethanede bir gün kalmak neredeyse hapiste 1 ay kalmaya benziyor. Nezarethane süreci çok zor geçti. Gözaltı sürelerinin bir an önce kısaltılması lazım. Hiçbir hakkınız olmadan izbe bir yerde kalıyorsunuz. Zorlu bir süreçti. Narkotiğin nezaretinde kaldım. Gözaltında uyuşturucu bağımlılarının çığlıklarıyla uyanıyordum. Doktora gidip, gelme vakitlerinde ancak nefes alabiliyordum. Oğuz Güven Kitap okuyup, sık sık volta attım. 10 gün televizyon almadım. Tutukluluğumun uzayacağını anlayınca aldım. İngilizce çalıştım. Radyo dinliyordum. Bir ara radyo bozuldu. ‘Offf’ dedim. İnsan odada bir ses arıyor. Kahvaltımızı avluda yapıyorduk. Gazete okuyup, yemek, spor derken akşam oluyordu. n İçeride sizi etkileyen bir haber oldu mu? Cezaevinde bütün haberler beni çok etkiledi. Ama FOX TV ekranlarında izlediğim Başbakan Binali Yıldırım’ın Türkçe yazmayı bilmediği görüntüler beni dehşete düşürdü. Bu haber Cumhuriyet’te ikinci sayfadan girmişti. Keşke manşet olsaydı dedim. Birinci sayfalık bir haberdi. Gerçekten üzüldüm. Bu kadarını beklemiyordum. Türkiye nasıl yönetiliyor? ‘Kursağımda kaldı’ n Tahliye edildiğiniz saatlerde Enis Berberoğlu tutuklandı. Neler düşünüyorsunuz? Akşam Fatih Portakal’ı izliyordum. O gün doğumgünümdü. Gazetede kızımın mektubunu, arkadaşlarımın buluşmasını okudum. Duyguluydum. Odama çekilip, ağladım. Hava soğuk olduğu için o gün avluda değilde benim odamda yemek yiyelim dedik. Tam yemeğe oturacağız Fatih Portakal hakkımdaki iddianamenin hazırlandığını duyurdu. Çok sevindik. İddianamenin hazırlanması sürecin başlaması anlamına geliyordu. Bir umut oldu. İddianame bel li olunca gündüz haberlerini de izlemeye başladım. Sonra ertesi gün saat 16.00’da mazgal açıldı. Tahliye oldunuz denildi. Hemen televizyonu açtım. Gördüm ki Enis Berberoğlu tutuklanmış. Enis benim çok eski arkadaşım. Tahliyeme sevinemedim. Kursağımda kaldı. Zaten arkadaşlarım orda kaldığı için bir mahcupluk yaşıyordum. n CHP liderinin, başlattığı yürüyüş... Adalet Yürüyüşü’nü çok değerli buluyorum. CHP dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda çok yanlış yaptı. Hukukun ve adaletin gelmesi için herkesin bu yürüyüşe destek vermesi gerekiyor. Adalet herkese bir gün muhakkak lazım olacak. l İSTANBUL Heather Nauert Washington’dan ifade özgürlüğü vurgusu ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında Türk Büyükelçiliği önündeki kavgayla ilgili olarak 12 Türk güvenlik görevlisi hakkında yakalama kararı çıkarılmasına ilişkin yazılı açıklama yaptı. Tillerson, “12 Türk güvenlik görevlisine yöneltilen suçlama lar, ABD’nin yasal ifade özgürlüğünü bastırmak için gözdağı ve şiddete başvuran kişilere hoş görü göstermediği şeklinde net mesaj veriyor” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu nasıl hukuk” diyerek korumaları hakkında ABD’nin yakalama kararına tepki gösterdiği olaya ilişkin açıklama yapan Tillerson’ın sözleri, Dışişleri Ba kanlığı Sözcüsü Heather Nauert tarafından günlük basın toplantısında aktarıldı. Tillerson, Dışişleri Bakanlığı’nın konu hakkında güvenlik birimleri ve ilgili adli yetkililerle çalışmayı sürdüreceğini vurguladı ve “Bir sonuca varıldığında, bakanlık herhangi bir ek adımın atılmasına gerek olup olmadığını karara bağlayacak” dedi. l DHA Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Haziran Çarşamba günü saat 11.00’de Ankara Güven Park’tan başlayıp İstanbul Maltepe Cezaevi önünde sona erecek bir yürüyüş gerçekleştiriyor. Hedef, Genel Başkanın taşıdığı pankartta yazılı olduğu gibi “Adalet”tir. Bu sütunda, özellikle son birkaç yazıda, incitmemeye özen gösterilen bir üslupla da olsa Kılıçdaroğlu kıyasıya eleştirildi. Bugün Kemal Kılıçdaroğlu’nun kararını ve eylemini alkışlıyor, yürekten destekliyorum. Parlamentoda 134 milletvekili bulunan bir partinin genel başkanının 429 kilometrelik bir yolu “adalet” sloganıyla yürüyerek aşma kararı sadece ülkemiz bakımından değil dünya ölçüsünde tarihsel önemde bir olaydır. Sonuçlarının da şu anda öngörülebilecek olanların ötesinde ve üstünde olacağından kuşku duymuyorum. HHH Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi ve milletvekili sayısı bakımından ülkenin ikinci büyük partisinin genel başkanının, sorunları parlamentoda çözmeye çalışmak yerine neden böyle bir yola başvurduğu sorulacak olursa yanıtı çok basittir: Çünkü parlamentonun artık bir işlevselliği kalmamıştır. Ülke tek parti diktasının da ötesinde tek adam diktasına sürüklenmiş ve bu yönde çok yol alınmıştır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun radikal bir kararla bu radikal eyleme öncülük etmesinin nedeni budur. Bu yürüyüş kararının ve eyleminin anlamı, ülkemizin üstüne çökmüş olan boğucu atmosferden, ne kadar doğru ve iyi ifade edilmiş olursa olsun sözle değil eylemle karşı konulabileceğidir. Çok sık tekrar edildiği gibi, eğer sözün bittiği yerdeysek yapılması gereken de sözü çoğaltmak değil eylemi başlatmaktır. Çünkü sözün bittiği yer eylemin başlaması gereken yer demektir… HHH Hesaplamalara göre yirmi günden çok sürecek olan bu adalet yürüyüşünün süreçlerinde neler olabilir? Belki pek çok şey, belki hiçbir şey… Bunu şimdiden tahmin edemeyiz… Bildiğimiz şey kötülüğün pusuda olduğu, zamanının geldiğini düşündüğünde elinden geleni ardına koymayacağıdır. İftira, tehdit, yalan, şantaj, kışkırtma, küçümseme, yok sayma, onun en iyi bildiği ve en sıklıkla kullandığı silahlarıdır… CHP Genel Başkanı’nın adalet yürüyüşünde de kötü propaganda harekete geçmekte gecikmemiş ve kuşkusuz ki artarak sürecektir. Son halkoylaması öncesinde bu konuda deneyimler kazandık. En eşitsiz ve olumsuz koşullara karşın iktidar sahiplerinin korkunç propaganda saldırısının bekledikleri sonucu sağlamadığına tanık olduk. Bu kez de öyle olacak, adalet yürüyüşü olası suikast ve kıyım tehditlerini de aşarak toplumsal yaşamda ve vicdanlarda hakkı olan yerini alacaktır. HHH Adalet yürüyüşünün görünüşteki başlama nedeni CHP milletvekili Enis Berberoğlu’na verilen, adaletle, mantıkla, vicdanla ilgisiz mahkumiyet kararı ve tutukluluk da olsa, asıl ve daha büyük neden ülkenin bütünüyle bir tutukevine dönüştürülmüş olmasıdır. Bu nedenle de CHP Genel Başkanı’nın öncülük ettiği adalet yürüyüşü, düşüncelerinden ötürü cezaevlerinde bulunan herkes içindir. Türkiye tek parti diktasına da tek adam diktasına da boyun eğemeyecek büyük bir ülkedir. Hiçbir zaman sönmemiş olan Gezi ve Cumhuriyet Mitingleri ruhu ateşlenmiştir. 15 Haziran’da başlayan adalet yürüyüşü Maltepe Cezaevi önünde sembolik olarak sona erecek olsa da ülke içindeki ve dışındaki diktacıların hevesleri kırılıncaya kadar sürecektir, sürmelidir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle