22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DUNYA Johnson Moskova’ya gitmiyor ABD’nin müttefiki Britanya’nın Dışişleri Bakanı Boris Johnson, “Suriye’deki son gelişmeler nedeniyle” yarınki Moskova ziyaretini iptal ettiğini duyurdu. Johnson, ABD’li mevkidaşı Rex Tillerson’ın Batı’nın Suriye konusundaki koordineli mesajlarını Rusya’ya ileteceğini aktardı. Rus Dışişleri ise ziyaretin iptal gerekçesine “abes” dedi. Pazar 9 Nisan 2017 dishab@cumhuriyet.com.tr TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Gözler Trump’a çevrili Salman tebrik etti Suudi Arabistan’ın resmi haber ajansına göre, Kral Salman ABD Başkanı Donald Trump’ı telefonla arayarak Suriye saldırısı nedeniyle tebrik etti. Suudi Kralı, “cesur kararı” nedeniyle Trump’ı kutladı. 7 nilgun@cumhuriyet.com.tr Suriye hükümetini vuran Trump yönetimi, ‘Daha fazlasına hazırız, ama gerek olmayacağını umuyoruz’ derken yeni yaptırım kartını çıkardı. Esad’ı devirmeye ise göz kırpmadı Suriye’nin Nusra kontrolündeki İdlib vilayetinde kimyasal silahtan onlarca kişinin ölmesinden Devlet Başkanı Beşar Esad’ı sorumlu tutan ABD Başkanı Donald Trump’ın Şayrat hava üssüne düzenlediği füze saldırısı, devamının gelip gelmeyeceği, stratejinin değişip değişmeyeceği sorularını beraberinde getirdi. Esad’ı vurarak “Rusya’nın kuklası” olduğuna dair suçlamalardan rahat bir nefes alan Trump, bu kez de ABD Kongresi’nde hem Cumhuriyetçi hem de Demokratların Suriye hükümetine yönelik saldırıları tırmandırıp Esad’ı devirmesi talebiyle karşı karşıya kaldı. ‘Rus rolü araştırılıyor’ ‘Bannon gidici’ Trump’ın, ABD başkanı seçilmesinde önemli rol oynayan başstratejsti Stephen Bannon’ı Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki görevinden almasının ardından tümden kovmayı değerlendirdiği iddia edildi. Zira Trump’ın Beyaz Saray’da başdanışmanı yaptığı ve en zorlu dış politika dosyalarını emanet ettiği damadı Jared Kushner ile Bannon arasındaki görüş ayrılıkları ayyuka çıktı. Bu ideolojik savaştan kimin galip çıkacağı Trump yönetiminin yönünü belirleyecek. “Ilımlı” kanattaki Trump’ın kızı Ivanka ve eşi Kushner’in etkinliğinin artmasıyla “aşırılıkçı” Bannon’ın kendini kuşatılmış ve Trump’ın ailesine sadakati düşünüldüğünde kazanılamaz bir savaşta hissettiği belirtildi. Pentagon’un saldırının bir defaya mahsus olduğu, devamının gelmeyeceğini söylemelerine karşın ABD’nin BM Temsilcisi Nikki Haley “Daha fazlasını yapmaya hazırız, ama gerek olmayacağını umuyoruz” dedi. Hazine Bakanı Steve Mnuchin ise “Benzer durumlara nasıl baktığımızı göstermek için Suriye’yle ilgili bir dizi ek yaptırım açıklayacağız” diye konuştu. Çarşamba günü Moskova’yı ziyaret edecek ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Rusya’ya “Verdikleri tepkiden düş kırıklığına uğradık ama şaşırmadık” diye çıkıştı. ABD’li kaynaklar, Rusya’nın “kimyasal saldırıdaki” rolünü araştırdıklarını söyledi. Beyaz Saray sözcüsü Sean Spicer ise Esad’ın gitmesiyle ilgili soruları geçiştirirken “En azından Esad kimyasal silah kullanmamaya yönelik anlaşmalara uymalı” demekle yetindi. ‘Teröristler bayram etti’ İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise “ABD Başkanı seçilen şahıs terörle mücadele etmek istediğini iddia ediyordu. Ama bugün Suriye’deki tüm teröristler ABD’nin saldırısını kutluyor. Neden ilk hamlenizde terör örgütlerine destek ve yardım verdiniz” dedi. Telefonda konuşan Rusya ve İran genelkurmay başkanları “teröristlere karşı Suriye’ye destek için askeri işbirliğine devam” açıklaması yaptı. İran destekli Iraklı Şii lider Mukteda Sadr’ın Esad’ın iktidarı bırakmasını istemesi ise dikkat çekti. Beyaz Saray, Suriye saldırısı için toplanan savaş odasının fotoğrafını yayımladı. Suriye savaşının tanımı değişti Suriye hükümetine yönelik ABD saldırısının ardından savaş hukukunu düzenleyen Cenevre Sözleşmesi’nin muhafızı olarak görülen Kızılhaç, Suriye’deki savaşın tanımını değiştirdi. Reuters’e konuşan Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) sözcüsü Iolanda Jaquemet, ABD saldırısıyla birlikte Suriye’deki çatışmanın statüsünün değiştiğini, bir ülkenin başka bir ülkeye onun rızası dışında yaptığı her askeri operasyonun “uluslararası silahlı çatışma” olarak nitelendiğini belirtti. Buna göre “iç silahlı çatışma” değerlendirmesi ortadan kalktı. Uluslararası silahlı çatışma durumunda yakalanan askerler savaş esiri olarak değerlendiriliyor ve ICRC’nin savaşın bitimine ka dar ziyaret etme hakkı bulunuyor. Lübnanlı profesör Amal Saad, bu değişiklikle birlikte Suriye’nin “kolektik meşru müdafaa” kapsamında ABD’ye cevap vermesinin yasal olduğu yorumunu yaptı. Suriye devleti, Suriye halkının yasal temsilcisi olarak meşruiyet kazandı, egemenliği tanındı. Suriye ordusu askerleri de “meşru savaşçı” olmaktan çıkıp “savaşçı ayrıcalığı”, “savaş esiri” ve “korumalı kişiler” olarak muamele görecek, yakalanmaları durumunda yargılanamayacak. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriyeli pilotu tedavi ettikten sonra tutuklamasının da hukuksuz hale geldiği yorumu yapıldı. ABD’nin Suriye’de “savaş suçundan” yargılanmasının önü açıldı. K. Kore için üç ölümcül Kim seçenek Kuzey Kore’nin müttefiği Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile Florida’daki görüşmesini “fevkalede ilerleme” diye sunan ABD Başkanı Donald Trump’ın diğer yandan Pyongyang’a karşı üç seçenekli bir planı değerlendirdiği iddia edildi. NBC News’a göre Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Trump’a sunduğu planda Kuzey Kore lideri Kim Jongun’un öldürülmesi, ülkeye sızıp balistik füze ve nükleer silah programlarına bir dizi sabotaj yapılması ve Güney Kore’ye nükleer silah yerleştirilmesi seçenekleri var. ABD, Güney Kore’deki nükleer silahlarını 25 yıl önce geri çekmişti. Öte yandan Kuzey Kore’den ABD’nin Suriye saldırısının “affedilemez” olduğu mesajı geldi. Dışişleri açıklamasında, Suriye hükümetine yönelik saldırının, güce güçle karşı durmanın günümüz gerçekliği olduğunu ve Kuzey Kore’nin nükleer silah geliştirmekte haklı olduğunu milyon kez kanıtladığı ifade edildi. Musul’da operasyon ve kaçış sürüyor. Kaçan sivilleri direğe astılar Irak güçlerinin Musul’un doğusunun ardından batısını da IŞİD’den kurtarma operasyonu devam ederken militanların kaçmaya çalışan 140 sivili daha öldürdüğü haberi geldi. Rudaw’ın haberine göre IŞİD militanları, kontrol ettikleri bölgelerde pazartesi ve salı günleri kaçmaya çalışan sivilleri yakalayarak öldürdü. Katledilen sivillerin, Musul’un batı yakasında yer alan İslah, Zirai ve Tenek bölgelerindeki elektrik direklerine asılı halde ve çatışma hattı yakınlarında bulunduğu aktarıldı. BM verilerine göre, Musul’un batı yakasındaki eski şehirde yaklaşık 600 bin sivil mahsur kalmış durumda. Rakka’da siviller hedef IŞİD’in Suriye’deki kalesi Rakka’ya hava saldırısı düzenleyen ABD önderliğindeki koalisyon uçaklarının sivilleri vurduğu ileri sürüldü. Rakka’nın 25 km batısındaki Huneyda kasabasına yönelik saldırıda muhaliflerin Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre 4’ü çocuk en az 15 sivil öldü, 17 sivil yaralandı. Suriye resmi haber ajansı Sana’ya göreyse 10 sivil öldü. ABD çapında protestoLos Angeles’ta Esad yönetimine destek verildi. New York’ta Trump Tower önünde Trump protesto edildi. Trump’ın Suriye hükümetine yönelik saldırısı ABD’nin 20’den fazla kentinde protesto edildi. Ülkenin dört bir yanından gelip Washington’daki Beyaz Saray önünde toplananların yaptıkları konuşmalarda “Önce bombalayıp sonra sorular sormak yerine, objektif bir inceleme yapılması gerekmiyor mu” sorusu yöneltildi. Trump yönetimine Suriye’ye yönelik politikalarını değiştirme çağrısı yapıldı. New York’taki Trump Tower binası önündeki gösteriyi, savaş karşıtı STK’lerin çatı örgütü ANSWER düzenledi. ABD’nin dış politasını tartışmaya açan göstericiler, Suriye’deki durumun hızla kötüleşerek Irak’a benzeyebileceği uyarısı yaptı. Trump’un Suriyeli sığınmacılara getirdiği ABD’ye giriş yasağına dikkat çeken eylemciler, “Trump Suriye halkını, ABD’nın sığınmacılara dönüştürdüğü insanları bombalıyor. Daha sonra da onları yasaklı yor” çıkışını yaptı. Trump, sosyal medyada #SyriaHo ax (Suriye aldatmacası) hashtagi altında toplanan aşırı sağcı destekçileri tarafından da protesto edildi. Trump’ı seçim vaatlerini unutmakla suçlayan taraftarlarından bazıları kimyasal saldırının hiç gerçekleşmediğini öne sürdü, bazıları saldırının Esad hükümeti tarafından değil muhalifler tarafından gerçekleştirildiğini savundu. Fransız polisi topraktan çıkardığı silahları torbalarla taşıdı. ETA silahlarını teslim etti İspanya’nın kuzeyi ve Fransa’nın güneybatısında Bask bölgesinin bağımsızlığı için 40 yılı aşkın süredir mücadele eden ETA, tarihi bir adım atarak silahsızlanma sürecini başlattı. Avrupa’nın son silahlı ayrılıkçı örgütü, ilk adım olarak silah depoladığı yerlerin listesini verdi. Bunun şerefine dün Bayonne kentinde düzenlenen barış kutlamasına İspanya’dan gelenlerle birlikte binlerce kişi katıldı. 3.5 ton silah ve patlayıcı Teslimde arabulucuğu üstlenen Ulusal Doğrulama Komitesi, Fransa’nın İspanya sınırındaki 8 cephanelikte 120 silah ve 3 ton patlayıcı bulunduğunu açıkladı. Silahları Fransız polisi çıkardı. Fransa Başbakanı Bernard Cazeneuve “Bask ayrılıkçı terörizmini bitirme yönünde belirleyici bir adım” desteğini verdi. İspanya Başbakanı Mariano Rajoy ise ETA’nın “terörist bir örgüt” olduğunu vurgulayıp “kurbanlarından özür dilemesi ve koşulsuz olarak dağılmasını” istedi. Rajoy, “yenilgiyi gizlemek için medya operasyonları yapmak yerine ortadan kaybolmaları gerek” dedi. 1959’da Franco diktatörlüğüne karşı bağımsız Bask ülkesi hedefiyle kurulan ETA, en az 820 insanın ölümünden sorumlu tutuluyor. İsveç’teki kamyon saldırısında Özbek zanlı İsveç’in başkenti Stockholm’de önceki gün 4 kişinin ölümüne yol açan kamyonlu saldırıyla ilgili tutuklanan kişinin 39 yaşında bir Özbekistan vatandaşı olduğu açıklandı. Zanlının İsveç istihbaratınca tanındığı, ama radikallerle bağlantısının olmadığı kaydedildi. Sürücü koltuğunda patlayıcı ola bilecek bir “düzenek” bulundu. “Terör saldırısı” açıklaması yapan İsveç Başbakanı Stefan Löfven, olay yerine çiçek bırakırken gözyaşı döktü. Löfven “Terörizmin hedefi, demokrasinin altını oymaktır. Ama böyle bir hedefe İsveç’te hiçbir zaman ulaşamayacaklar. Asla kazanamayacaksınız” dedi. Kamyonda ‘şüpheli’ düzenek bulundu. Rejim değişikliği referandumu Kılıçdaroğlu kırk yılın bir başı TRT ortak ya yınına çıkacak... Ama o da ne? Ekranın altında “Kemal Kılıçdaroğlu özel yayın” yazıyor ama karşımızda Erdoğan konuşuyor! RTE Adana mitingi Kılıçdaroğlu yayınının başlayacağı saatlere sarktığı için, Cumhurbaşkanı’nı kesmeye bir kul cesaret edemiyor ve ana muhalefet lideri böylece hiçe sayılıyor. Bu, Türkiye’deki rejimin nereye evrildiğinin görsel belgesidir. Artık devlet başkanı da o, hükümetin başı da o, ana muhalefetin her türlü alanını kapsayan da o; malum kişi... RTE bundan böyle artık sırf kendisiyle yarışacak. Ana muhalefet liderine şimdiden bu muamele reva görülürse, varın siz anlı şanlı “Türk usulü Cumhurbaşkanlığı sisteminde”, ilerde RTE’nin karşısına leblebi çekirdek olsun diye çıkarılacak müstakbel rakip cumhurbaşkanlığı adaylarını düşünün... Artık giderek RTE’nin yalnız RTE ile yarıştığı bir rejimle karşı karşıyayız. Gücün böyle çok aşırı ölçüde kişiselleştiği rejimlere “otoriter rejim” deniyor. Otoriter rejimin en kestirme tanımı bu. Türkiye, uluslararası karşılaştırmalı rejim araştırmalarında yıllardır “hibrit rejim” diye tanımlanan bir alan içinde çıkıyor. “Karma/melez rejim”, “hibrit rejim” şeklinde ifade edilen bu gri alanda yer alan ülkeler, ne gerçek bir demokrasi, ne de tam bir diktatörlük. Demokrasilerle diktatörlükler arasındaki arafta kalan bu ülkeler, genelde demokrasi söylemleri ve araçlarına başvurmakla birlikte, temel özgürlükler ve hukuk devleti kriterlerini yerine getirmedikleri için bu ne idüğü belirsiz sınıfa giriyorlar. Ne var ki siyasi çoğulculuğun daralıp “tek adam kontrolü”ne terk edildiği noktada hızla “otoriter rejim”e terfi ediyorlar. Türkiye AKP’nin işbaşında olduğu 15 yıldır hep “hibrit rejimler” kategorisinde. Bu bağlamdaki son “Economist Intelligence Unit” araştırmasında örneğin “hibrit rejimler” içinde Türkiye, Madagaskar’la Kırgizistan arasında 97. sırada. Aynı araştırmadaki konumu 2007’de 88. sıra olarak görülüyor. Son on yılda ülkemiz hemen 10 sıra gerilemiş. Ve de “otoriter rejimlerin” sınırını çizen 117. sıradaki “Moritanya İslam Cumhuriyeti”ne giderek yaklaşmış... 16 Nisan’daki oylamada “Evet”ler kazanırsa, en kısa tarifle biz “hibrit rejimden” çıkıp “otoriter rejimler” arasına katılacağız. Bir sonraki “demokrasi endeksi” raporunda Türkiye’nin bu baş aşağı düşüşünü, tıpkı 88. sıradan 97’ye gerilemeyi izleyegeldiğimiz gibi, ellerimiz kollarımız bağlı izleyeceğiz. ‘Tayyip Bey anayasası’na hayır İktidar bu “rejim değişikliği” lafından hiç hazzetmiyor. Ve sürekli vurguluyor: “Bu sade bir sistem değişikliğidir. Rejim değişikliği değil. Milletimizin kafasında bu konuda soru uyandırmak isteyenler bilsinler. T.C. bir hukuk devletidiiirr, laik bir devlettiiir, demorasidiiiir... Bu hiçbir zaman değişmez, vs...” Bunlar laf salatası takıyyeden ibaret. Bir siyasi rejimin en temel direklerini, hükümet etme biçimini, yürütme ve parlamento arasındaki ilişkileri, erklerini, kurumlarını kökten değiştirdiğinizde, “rejim değişikliği” yapmış oluyorsunuz. Muhalefet milletvekillerinin kimi hapiste, meydanlarda olan ana muhalefet lideri de varla yok arası.. hiç kaale alınmıyor. Siyasi çoğulculuk bilfiil böyle yok denecek kerte sınırlanıp, güç, dokunulmaz kılınan “muktedir”in elinde toplandığında; o rejim damardan artık bir “otoriter rejim” diye tanımlanıyor ve demokrasiyle bağı kopuyor. Yumuşak diktadan (“dictablanda”) totalitarizme dek uzanan farklı versiyonları olan otoriter rejimlerin temel özellikleri: 1. Çoğulculuğun sınırlanması. 2. İktidarın şefin/başkanın adamları arasında toplanması. 3. Gücün öngörülebilir olmaması ve sınırlarının alabildiğince muğlak çizilmesi. Gelecek pazar oylanacak anayasa değişiklikleri Türkiye’yi “evet” kazanırsa açık ve net biçimde bu yönde bir rejim değişikliğine taşıyacaktır. Türkiye’de belli başlı anayasa uzmanları ve Batı basınında hemen her gün yer bulan yorumların hepsi Türkiye’nin tepetaklak bir “tek adam rejimine” doğru yuvarlandığı konusunda hemfikir. Açık sözlü AKP’liler bile bu gerçeği gizlemiyor. AKP’nin kurucularından Ertuğrul Yalçınbayır örneğin, “Yeni anayasa ile egemenlik milletten alınıp tek kişiye verilecek. Bundan sonra kanun önünde eşitlik görmeyeceğiz, partizanlık her şeyin önüne geçecek. Literatüre bakın, Türk tipi anayasa görülmüş mü; bu Tayyip Bey anayasasıdır” diyor. Tayyip Bey anayasasına elbette hayır! Venezüella’da bu kez 15 yıl ‘siyaset yasağı’ Venezüella’da Anayasa Mahkemesi’nin meclisin yetkilerine el koyup milletvekilliği dokunulmazlığını kaldırmasından “yargı darbesi” nidaları üzerine çark edilmesinin ardından yeni kriz çıktı. Sağcı muhalif lider Henrique Capriles 15 yıl siyaset yasağı aldığını duyurdu. Devlet Başkanı Maduro’nun görevden alınması için referandum isteyen Capriles, valiliğini yaptığı Miranda’daki idari düzensizlikler gerekçesiyle sayıştayın 15 yıllık siyaset yasağı bildirdiğini söyledi. C MY B nilgun@
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle