09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 9 Nisan 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY zay‘OıfHlıkAiLtirbaifrıdtüırr’AMKFAOARDĞHAEADNMLUSİRISZUYEN PINAR ÖĞÜNÇ 22Şubat tarihli YÖK Yönetim Kurulu kararıyla çalışma izni iptal edilen Barış İçin Akademisyenler bildirisinin yabancı imzacılarından biri de Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Yrd. Doç. Noémi LévyAksu’ydu. Okulunun bu karara dava yoluyla itiraz edip etmeyeceği henüz belli değil. Fransa vatandaşı olan LévyAksu, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde kamu düzeni, asayiş, örfi idare gibi konulara yoğunlaşan bir tarihçi. “Osmanlı’da OHAL”in tarihini araştırıyor yani bir nevi. 2013’te Fransızca yayımlanan doktora tezi, “Osmanlı İstanbulu’nda Asayiş” (İletişim Yay.) adıyla kısa bir süre önce çıktı. LévyAksu’yla artık ders veremediği okulunun bahçesinde, “Hocama dokunma çadırı”nda görüştük. n 2003’ten beri Türkiye’desiniz, şu an turist haklarına mı sahipsiniz? Evet, YÖK çalışma izniyle birlikte ikâmet iznimi de iptal etti. n Bir OHAL mağdurusunuz, aynı zamanda Osmanlı’da örfi idare, olağanüstü hal konusu üzerine çalışıyorsunuz. Aklınıza gelir miydi? Evet, ironik oldu. Ben bu çalışmaya başladığımda OHAL yoktu. Türkiye Cumhuriyeti tarihini, 90’ları düşünerek karar vermiştim. OHAL’in olmamasının anlamını aramak istemiştim. Ve sonra OHAL ilan edildi. Bu sadece Türkiye’nin gerçeği de değil. Uygulama Fransa’dan son derece farklı n “Fransa da OHAL ilan etti” argümanı sık kullanıldı burada. İkisini de tecrübe eden bir yurttaş olarak nasıl benzerlikler ve farklar sayarsınız? Benzerlik, hükümetin ya da devletin var olan yasal çerçevede kalmaya çalışarak anayasal hakları daraltmaya çalışması. Ancak uygulama son derece farklı. Ben Fransa’daki OHAL’i de meşru görmüyorum, sürekli uzatılmasına karşı çıkıyorum ama uygulama safhasında Türkiye’de gördüğüm keyfiyet Fransa’dan çok daha fazla. n Osmanlı İmparatorluğu neden örfi idareye ihtiyaç duymuştu? Asıl sebep anayasa. Örfi idare terim ve de gerçeklik olarak ilk anayasa olan 1876’daki Kanuni Esasi’yle kullanılmaya başlanıyor. Olağanüstü hal, sıkıyönetim, bütün bu kavramlar anayasayla ilişkileriyle tanımlanır. 113. maddeye göre ihtilal işaretleri mevcut olduğunda geçici bir süre örfi idare ilan edilebilirdi. Örfi idare var olan kanunların tatil edilmesi, askıya alınması demekti. Örfi idarenin esas işlevi padişahın mutlak iktidarını korumak, yeni bir biçimde meşrulaştırmaktı. Bunun var olan İslami siyasi ve hukuki geleneğinin içine yerleştirmesi önemlidir. “Örfi” derken örf, âdet, gelenek olarak düşünmeyin, “örf” padişahın gücüne işaret eden bir kavramdır. Mardin’de farklı İstanbul’da farklı OHAL n 19. yüzyılla bugünün uygulamaları keyfiyet ve muğlaklık açısından nasıl karşılaştırılabilir? Ben keyfiyet kavramını çok önemsiyorum çünkü örfi idarenin ya da bugün OHAL’in yaptığı şey bir keyfiyet alanı açmaktır. Her OHAL, her örfi idare birbirinden farklıdır. Birçok farklı aktör tarafından uygulanabildiği ve farklı hakların ihlali söz konusu olabildiği için her siyasi, toplumsal kontekste göre açılan alan değişir. Ortak nokta, hakların ihlali ve mağduriyet yaratmak olsa Barış bildirisini imzaladığı için çalışma izni iptal edilen Noémi LévyAksu’nun uzmanlık alanı “Osmanlı’da OHAL”. LévyAksu, örfi idareden bugüne gelen ironik devamlılığı anlattı LévyAksu, Cumhuriyet’in sorularını artık ders veremediği okulunun bahçesinde kurulan “Hocama dokunma çadırı”nda yanıtladı. Evet çıkarsa Türkiye anayasasız kalır n Oylanacak cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin OHAL koşullarını olağanlaştıracak bir sistem olduğuna dair tespite katılıyor musunuz? Evet, katılıyorum. Bunu Türkiye için bir devamlılık olarak da okuyabiliriz, olağanüstü halin olağanlaştırılması işi yine bir anayasayla yapılıyor. Osmanlı tarihinden de bahsedebiliriz, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca da hiçbir anayasa demokrasiyi, hakları savunmak için yapılmamış. Amaç hep rejimi güçlendirmek, meşrulaştırmak. Bu tabii çeşitli seviyelerde; 61’de nispeten daha liberal örneğin. Durum o kadar ironik ki şu an ‘82 Anayasasını özlemek müm kün; çünkü anayasaya daha çok benziyor. Yeni anayasa taslağında, bir anayasayı anayasa yapan kuvvetler ayrılığı neredeyse yok. Yani adı anayasa ama kendisi değil. “Suiistimalci anayasacılık”, “Kötü niyetli anayasacılık” gibi kavramlar bu yüzden var. Yani Evet çıkarsa Türkiye’yi anayasasız gibi de düşünebiliriz. da, örneğin bugünkü OHAL ile 90’larda uygulanan da aynı değildir. OHAL kendi kendini yaratır. O yüzden ancak pratiklere bakarak anlaşılabilir. Bugün OHAL’İN PSİKOLOJİK BOYUTU Belirsizlik ve keyfiyet bile aynı OHAL’in Mardin’in bir köyünde ya da İstanbul’da, Ankara’da anlamı farklı. Ya insanları pasifleştirir ni aynı anda, coğrafyalara göre de değişebilir. Bazıla rını yapmak için OHAL’e bile ihtiyaç duymuyorlar ama bu Kürt bölgelerinde ev yıkmak demek olabilir, bir yandan çeşitli devlet kurumlarından KHK’lerle insanları işlerinden et mek ya da gazetecileri hapse atmak olabilir. Bun ların dışında sosyal sınıf lara göre de OHAL değişir. Siz gazeteciler, biz aka demisyenler farklı yaşı yoruz ama mesela bugün OHAL’i hiç hissetmeyenler de var. Osmanlı’da da LévyAksu’nun 2013’te Fransızca yayımlanan doktora tezi, “Osmanlı İstanbulu’nda Asayiş” kısa bir süre önce Türkçe olarak da yayımlandı. örfi idare Balkanlar’da ya da Anadolu’da aynı şey değildi; bir işçi için ya da bir gayrimüslim için anlamı farklıydı. Bugüne göre önemli fark ordunun rolü. Osmanlı’da örfi idare daha çok yerel orduları ve generalleri yetkilendirmek demekti. Bugün çok bürokratik bir teşkilatın OHAL’deki yeri önemli. n Az önce OHAL’i hiç hissetmeyen sosyal kesimlerden söz ettiniz. Son OHAL’i ilan edenler başından beri “normal” vatandaşların etkilenmeyeceğine vurgu yapıyor. Bu, etkilenenlerin zaten bir biçimde “suçlu” olduğu imasıyla OHAL’in psikolojik boyutu mu? Geçmişte de, bugün de OHAL dikkate çarpıyor. Her şey usulüne uygun ve de gerekliyse hükümetler, devletler neden OHAL ilan etmiş olmaktan utanır ya da böyle önemsizleştirmeye çalışır? OHAL’i meşrulaştırmanın yöntemlerinden biri de normalleştirme. Sorun yok ama sorun var gibi. Evet, OHAL ilan etmek devleti ve araçlarını çok güçlendi Esas hedef gayrimüslimler iki nedenle meşrulaştırılıyor. Bi ren bir şeydir ama aynı zamanri, zaruriyet meselesi. Bu tehlike da bir yenilgidir bana göre. Çünli bir argüman çünkü muhalefe kü ne demektir bu: Ben normal n Osmanlı’da Müslüman olmayanların nasıl bir OHAL tecrübesi var? te alan bırakmıyor. Karşı çıkıyorsanız o zaman devletin güvenliğini ya da kamu düzenini istemiyorsunuz, o zaman siz de düş de elimde bulunan yasal ya da idari araçlarla bu sorunu çözemiyorum ki normal çerçeveden çıkıp olağanüstü araçlara yöne Osmanlı’nın son zamanla mansınız, demek oluyor. 31 Mart liyorum. OHAL bir tür zayıflık iti rında, II Abdülhamit döne Vakası’ndan sonra örfi idare ilan rafıdır. Evet kampanyasının afiş minde örfi idare daha çok ediliyor, karşı çıkanlara “Siz o za lerinden birinde “Artık sıkıyöne Balkanlar’da uygulandı. İlk man 31 Mart Vakası’nın başarılı tim olmayacak” yazıyor. İronik kez 1877’de RusOsmanlı Savaşı’nda uygulanıyor ama savaştan sonra ortada özel bir isyan ya da sorun olmasa bile yerel generaller yazıyor. O bölgelerde gayrimüslimler var, eşkıya var, milliyetçi faaliyetler var gibi argümanlarla, aslında o bölgenin etnik, dini, toplumsal özelliklerinden dolayı örfi idare uygulanıyor. Tanzimat öncesinde de askerin zaten hep güçlü olduğu bölgeler buralar ama örfi idare de yeni bir alet olarak kullanılıyor. Esas hedef gayrimüslimler tabii. olmasını mı isterdiniz?” deniyor. Erken Cumhuriyet’te Şeyh Sait İsyanı’nda Takriri Sükun ilan edilirken Meclis tartışmalarına bakarsanız, karşı çıkan birkaç liberal milletvekiline aynı suçlamada bulunulmuş: Siz bu isyanın bastırılmasını istemiyor musunuz? Ya oradasınız ya da burada. İyi vatandaşsanız karşı çıkmazsınız. n Diğer yandan hükümet tarafından, hiç yokken olağanüstü bir hal varmış gibi bir algı yaratıldığına, halbuki her şeyin normal olduğuna dair bir sakinleştirme, görünmezleştirme çabası da mi diyeyim, ilginç mi? Normale dönmeyi vaat etmek ve bunu çok normal bir şekilde yapmak... OHAL’in en büyük tehlikelerinden biri, ya taraftarsınız ya düşmansınız polarizasyonu yaratması. Muhalefet alanının daralması insanları sessizliğe, otosansüre iter. OHAL olmadığı dönemde sıradan sayılabilecek bir eylem ya da ifade artık suç demek olabilir. Suçun tanımının, cezalandırma biçimlerinin muğlaklaştığı, belirsizlik ve keyfiyetin hâkim olduğu dönemler insanları daha pasif kılar. haber 11 Suriye’de ne değişir? Donald Trump herkesi şaşırttı. Belki kendi bile şaşırdı Suriye’ye saldırı emri vermiş olduğuna. Seçim kampanyası boyunca Suriye’deki iç savaşa bulaşmamak gerektiğinden söz eden, her fırsatta Putin’e övgüler yağdıran adam, bir gün uyandı televizyondaki kimyasal silah tarafından öldürülen çocuk görüntülerinden çok sarsıldığını söyledi. İki gün sonra da Suriye’ye hava taarruzu emri verdi. Nasıl oldu bu? Bazen gerçekler, tüm komplo teorilerinden daha basittir. Trump’ın zaten çok karmaşık bir kişilik olmadığını biliyoruz. ABD basınındaki haberler, sahiden Trump’ın gerçekten pazartesi günü televizyonda gördüğü o korkunç imajlardan etkilenip çevresine “Ne yapabiliriz” diye sorduğu yolunda. Ondan sonraki 58 saat boyunca, Beyaz Saray, Pentagon, Dışişleri Bakanlığı kendisine “seçenekleri” sunuyor. Geçmişte de kimyasal silah kullanan Suriye’yi kınamanın bir fayda etmeyeceği konusunda herkes hemfikir. Trump, kendisine sunulan seçenekler arasında en “kısıtlı müdahale” seçeneğine yöneliyor. Kararı, hafta sonu Florida’daki yazlığına giderken Air Force One uçağında, damadı Jared Kushner ve ABD Savunma Bakanı John Mattis’in de desteğiyle birlikte alıyor. Florida’ya indiğinde, emri veriyor. Yukarıdaki detayları neden aktarıyorum? ABD’nin İdlib’deki Suriye hedeflerine yönelik nokta atışı saldırı, Ankara’yı çok memnun etmiş gibi. Kendini sansürleme âdeti olmayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, doğrudan ABD Başkanı Trump’a seslenerek “Teşekkür ederim ama lafta kalmasın. Eğer bu hakikaten icraat ortaya konulursa, Türkiye olarak bize ne düşüyorsa yapmaya hazırız” dedi. Aslında bakarsanız Esad rejiminin muhaliflere yönelik kimyasal silah kullanmış olması, mide bulandırıcı. Bu konuda tüm dünya hemfikir. Savaşın bile bir düsturu vardır ve Esad rejimi, tam kendi varlığını tüm dünyaya yeniden kabul ettirmişken vahim bir hata yaptı. Ancak ben Ankara’ya fazla heyecanlanmamasını tavsiye ediyorum. Trump’ın her hamlesi gibi bu kararda da ciddiyeti tartışılır. Suriye’de dengeler, henüz değişmiş değil. Dün karşımızdaki vahim tablo neyse, bugün de o. ABD’nin bu harekâtı, Esad’a “Bir daha kimyasal silah kullanma!” demenin ötesine geçmiyor. Suriye için bir barış planı yok masada. Donald Trump’ın radikal bir siyaset değişimine gittiğine, Suriye’de “rejim değişikliği” ya da “Esad’sız çözüm” istediğine dair en ufak bir emare de yok. Üç füze atıldı diye ne Suriye’nin kuzeyindeki çetrefil denklem, ne de Rusya’nın sahadaki üstünlüğü fazla değişmiyor. Sorunlar aynı: Türkiye hâlâ evlerine dönemeyecek durumda olan 3 milyon mülteciyi barındırmak zorunda. PYD’yle ilişkiler, hâlâ makul ve rasyonel bir zemine oturmuş değil. Çözüm sürecini iç politikaya heba eden Ankara, “Kürt kartını” ABD ve Rusya’ya kaptırmış vaziyette. IŞİD hâlâ orada duruyor ve tüm dünyaya korku salmaya devam ediyor. Ve daha da önemlisi, İdlib hâlâ ileride Türkiye’nin de başını ağrıtabilecek cihatçı grupların kontrolünde. Bütün bunlar, Trump’ın üç salvosuyla değişecek konular değil. Suriye’de iç savaşın bitmesi için daha ciddi bir ABD planı ve mesaisi lazım; ki bu yok. Üstelik Trump’ın bu beklenmedik hamlesi, Washington ve Rusya’nın arasını açıyor; ki bu Kuzey Suriye’de Türkiye’nin manevra alanını, uçuş kabiliyetini daraltacaktır. Ez cümle; Esad rejiminin kimyasal silah kullanımı konusunda uyarılması, tüm dünyanın arzusuydu. Ama Trump neyi bilerek yaptı, neyi o anda kafasına estiği için gerçekleştirdi bilmiyoruz. Bu yüzden Suriye hâlâ Türkiye’yi içten içe kemiren ağır bir yük olmaya devam edecek. 2 barış akademisyeni daha üniversiteden uzaklaştırıldı Barış İçin Akademisyenler’in “bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan 2 akademisyen daha görevlerinden uzaklaştırıldı. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde (YYÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde görevli Arş. Gör. Dr. Tuncay Murat Atal ve Edebiyat Fakültesi’nde görevli Atakan Büke açığa alındı. Açılan soruşturma hakkında akademisyenlere bilgi verilmezken yapılan tebliğde soruşturma gerekçesi “örgüt üyeliği” olarak gösterildi.YYÜ’de son bir ay içerisinde açığa alınan akademisyen sayısı 11 oldu. l Yurt Haberleri İhraçlara karşı eylem yapan KESK’lilere gözaltı KESK üyeleri, ihraçları protesto etmek üzere Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda oturma eylemi yaptı. Polis, 17 Nisan’a kadar eylem yasağı olduğu gerekçesiyle KESK üyesi 12 kişiyi gözaltına aldı. Saldırının ardından dağılmayan KESK’liler, gözaltına alınan arkadaşları bırakılana kadar oturmaya devam edecek lerini söylediler. “Direne direne kazanacağız” sloganıyla oturma eylemi yapan kamu emekçileri, polis ablukasında tutuldu. KESK Genel Başkanı Lami Özgen, gözaltındaki üyeleri serbest bırakılana kadar eyleme devam edileceğini söyledi. CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker de destek vermek üzere meydana geldi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle