14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 14 Nisan 2017 10 166 gündür özgürlüğünden yoksun... haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK BÜLENT UTKU Kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakan tutuklama kararını kimlerin, ne zaman verebileceği Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 101. maddesinde açıklanıyor. Soruşturma aşamasında tutuklama kararını ancak sulh ceza hâkimleri verebiliyor. Sulh ceza hâkimlerinin tutuklama kararı verebilmesi savcının tutuklama istemesine bağlı. Savcı, tutuklama istemezse sulh ceza hâkimleri kendiliğinden tutuklama kararı veremiyor. Sulh ceza hâkimleri, savcı tutuklama istedi diye tutuklama kararı vermek zorunda da değil. Yargılamanın başladığı, kişilerin mahkeme önüne çıktığı aşamada ise tutuklama kararını ancak yargılamayı yapan mahkeme verebiliyor. Tutuklama kararının hangi hallerde verilebileceği de Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 100. maddesinde açıklanmış durumda. Tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması yetmiyor. Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerle BİRLİKTE “tutuklama nedeninin” de bulunması şart. Tutuklama nedeninin nelerden ibaret olduğu ise Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 100. maddesinde sayılmış. Kişinin kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların varlığı gerekli. Bu yönde SOMUT OLGU yoksa tutuklama kararı verilemiyor. Bunların dışında, kişinin davranışları, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapma girişiminde bulunduğu yönünde kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutuklama kararı verilebiliyor. Görüldüğü gibi baskı yönünde soyut bir şüphenin varlığı değil, baskı için girişimde bulunma somutluğunun varlığı gerekli. Yine 100. madde Siyasal Tutuklamalar İnsanlığa Karşı Suçtur ve Zamanaşımı İşlemez de tek tek sayılan ve “katalog suçlar” olarak nitelenen bazı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebepleri varsa tutuklama kararı verilebiliyor. Tüm bunların yanında tutuklama kararının, kişiye verilmesi beklenen ceza veya güvenli tedbiri ile ölçülü olması, adli kontrol (yurtdışına çıkış yasağı, belli bölgede bulunma vs.) hükümlerinin yeterli olmaması şart. Tutuksuz yargılanan bir kişinin yargılama sonucunda mahkum olması, olasılıklardan biri. Ama tutuklu yargılanan bir kişinin yargılama sonucunda beraat etmesi de olasılıklardan bir diğeri. Bu beraat olasılığı, genel olarak sanıldığının aksine, tutuklamanın bir ceza değil, tedbir olduğunu ve tutuklama kararı verilmeden önce titiz bir incelemenin gerekliliğini ortaya koyuyor. Oysa, özellikle soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimlerince verilen ve 30 günlük sürelerde incelenerek uzatılan, kişiyi özgürlüğünden kopartan tutuklama kararları, henüz bir ceza verilip verilmeyeceğinin kestirilemeyeceği aşamada, sulh ceza hâkimleri tarafından sıklıkla bir cezanın infazı gibi kullanılıyor. Kişiyi özgür yaşamından koparıp alan tutuklama kararının bu önemini anlamaları için daha staj döneminde savcı ve hâkimlerin en az bir 30 gün cezaevinde yatırılmaları gerektiğini söyleyen ironik önerme, uy gulayıcıları gülümsetir mi, düşündürür mü bilinmez ama hukuka, yasaya aykırı olarak verilen tutuklama kararlarının TCK 109 ve 257. maddelere göre suç teşkil edebileceği bir gerçek. Buna rağmen haksız, yasaya aykırı olarak tutuklanan kişinin mağduriyetinin giderilmesi. Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 141. maddesi ile sağlanmaya çalışılmış. Kişi, maddi ve manevi zararının giderilmesini Devletten isteyebiliyor. Üstelik bu istem, sadece tutuklandıktan sonra yargılama neticesinde beraat edenleri kapsamıyor. Ceza Muhakemesi Kanunumuzun (a) (d) fıkralarına göre “Kanunlarda, belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen”, “Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyenler”i de kapsıyor. Savcı ve hâkimlerin tutuklama müessesesindeki kuralları hatayla, ihmalle ya da kasten yasaya aykırı olarak uygulamaları, TCK 257. maddedeki “görevi kötüye kullanma”, TCK 109. maddedeki “kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak” suçlarını oluşturuyor. Ancak, “kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma”, siyasal, felsefi, ırkı veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak yapılırsa bu kez insanlığa karşı suç da gündeme geliyor. Kişiyi hürriyetinden yok sun bırakmanın, sayılan saiklere dayanarak yapılmasının cezası TCK 77. maddede yer alıyor. TCK’de insanlığa karşı suçlar başlığı altında yer alan 77. madde, maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere, Nürnberg Statüsünün 6 (c) maddesinden esinlenerek kaleme alınmıştır. İlk kez Nürnberg Statüsünde yer alan “insanlığa karşı suçlar” kavram ve perspektifi, Roma Statüsünde 7/1. maddede de yer almıştır. Roma Statüsünde “uluslararası hukukun temel kurallarının ihlali sonucu hapsetme veya fiziksel özgürlüğün başka biçimlerde ciddi olarak kısıtlanması” insanlığa karşı suç olarak kabul edilmiştir. Ancak suç, savaş zamanında işlenebileceği gibi barış zamanında da işlenebilecektir. (*) Suçun oluşabilmesi için Roma Statüsüne göre failin sistematik ve yaygın olması gerekirken, yaygınlık şartı Nürnberg Statüsünde ve bizim TCK’nin 77. maddesinde aranmamıştır. TCK 77. maddeye göre fiilin planlı ve sistemli olması yeterlidir. Yakın zamanda Türkiye’de yapılan kimi milletvekili tutuklamaları, kimi gazeteci tutuklamaları, atılan kimi tweet’ler nedeniyle yapılan tutuklamalar TCK 77. madde kapsamında tartışılmaya adaydır. Ve TCK’nin 77. maddesinin 4. fıkrası gereğince “bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.” (*) Suçun failinin, tutuklamaya yetkili bir kişi olup olmamasının da önemi yoktur. Siyasi ayak ne olacak? MUSA KART İÇİN Britanya’nın Guardian gazetesinin tanınmış çizeri Steve Bell de, tutuklu çizerimiz Musa Kart’a destek amacıyla bir karikatür çizdi. Bell, karikatürü “#FreeTurkeyMedia #FreeMusaKart” etikletlerini kullanarak Twitter hesabından paylaştı. Bell, ABD merkezli Uluslararası Karikatürist Hakları Ağı’nın (CRNI) Musa Kart’la ilgili yayınlarının linkini verdi. l WASHINGTON POST Bağımsız sesler susturuluyor ABD’nin önde gelen gazetelerinden Washington Post, gazetemize yönelik baskılarla ilgili geniş bir habere yer verdi. Türkiye’de basının baskılar sonucu gücünü giderek yitirdiğine dikkat çekilen haberde, 11 Cumhuriyet çalışanının beş ayı aşkındır hapiste tutulduğu belirtildi. Gazetemiz yazarlarından Aydın Engin’in “Darbeler ve olağanüstü hal rejimleri gördüm. Yedi ya da sekiz kez gazetecilikten hapse girdim böylesini görmedim” sözlerine yer verilen haberde, muhabirlerimiz Canan Coşkun ve Pınar Öğünç’ün görüşleri de yer aldı. Haberde, Türkiye’de gazeteciliğin her zaman riskli bir iş olduğu, ancak özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın düşmanlarının peşine düşmesiyle medyaya baskının inanılmaz boyutlara geldiği belirtildi. Ülkede 120’yi aşkın gazetecinin tutuklu olduğuna ve Türkiye’nin dünyanın başlıca gazeteci hapishanesine dönüştüğüne dikkat çekilen haberde, şu ifadeler yer aldı: “Ancak bazı davalar, özellikle de ana akım medyada hükümet karşıtı yayın yapan ve Gülen yanlılarını sık sık eleştiren Cumhuriyet’e yönelik soruşturma, basın hakları savunucuları için hükümetin tüm eleştirel ve bağımsız sesleri susturmaya çalıştığının bir kanıtı. Arka planda da Erdoğan’ın gücünü büyük oranda artıracak referandum var. Hükümetin ‘evet’ söylemi medyada baskın durumda. Hükümetin referandumdan zaferle çıkmasının, gazeteciler dahil farklı kesimlere baskıyı artıracağı söyleniyor.” l ÇALIŞANLARIMIZ EMNİYETTE Yakışkan 10, İper 8 gündür gözaltında Gazetemizin ulaştırma görevlisi Yavuz Yakışkan (45) 4 Nisan’dan beri, muha sebe çalışanımız Emre İper (41) ise 6 Nisan’dan bu ya na gözaltında. Çalışanlarımız Vatan Caddesi’ndeki İstan bul Emniyet Müdürlüğü Terör le Mücadele Şubesi’nde tutu Emre İper luyor. Çalışanlarımızın neyle suçlandığı avukatlarımıza hâlâ bildirilmedi. Soruşturma dos yasında gizlilik kararı bulunu yor. Soruşturmayı, gazetemiz tutuklu yönetici ve yazarla rı hakkındaki iddianameyi ha zırlayan Cumhuriyet Savcıla rından Yasemin Baba yürütü yor. Bugün, Yakışkan’ın gözal tındaki onuncu, İper’in ise se Yavuz Yakışkan kizinci günü. Çalışanlarımızın ne kadar gözaltında tutalaca ğı, savcının ne zaman ifade alacağı bilinmiyor. İper ve Yakışkan, yan yana koğuşlarda kalıyor lar. Avukatlarıyla her gün görüşüyorlar. Sağlık durumları ise iyi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Odatv davasında beraat kararı veren mahkeme, kumpastan sorumlu kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu ancak soruşturmanın önünü açan siyasiler konusunda adım atılmadı Ergenekon soruşturması kapsamında Odatv’de yapılan aramalar sonrası açılan dava, devlet yetkililerinin bu davaların “kumpas” olduğunu söylemesine karşın 6 yıl son ra, önceki gün karara bağlandı. Mahke me, suçlamaya konu di jital delilleri oluşturan, Odatv bilgisayarlarına gönderen kişiler ve dos yanın soruşturma ve yar CANAN COŞKUN gılama aşamasında fikir ve eylem birliği içerisinde hareket eden ka mu görevlileri hakkında suç duyuru sunda bulundu. Bu kamu görevlilerin den tutuklu eski istihbaratçı polis Ali Fuat Yılmazer Odatv soruşturmasına o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla başladıklarını iddia etmişti. 15 tutuklu, 7 firari İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün 2010 yılında teknik takip ve dinleme işlemleri ile başladığı Odatv soruşturması ve ardından gelen yargılama sürecinde 39 hâkim ve savcı görev aldı. Bu yargı mensuplarının 28’i 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ardından meslekten ihraç edildi. Gerekçe FETÖ’ye üyelik ve irtibatlı olma suçlamasıydı. 28 kişiden savcılar Zekeriya Öz, Cihan Kansız ve Resul Çakır, bombadan tehlikeli KİTAPLAR Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 10 Haziran 2010 günü katıldığı bir programda gazeteci Ahmet Şık’ın yazdığı “İmamın Ordusu” isimli henüz basılmamış kitabı bombaya benzetmişti. Erdoğan, “Yani öyle kitaplar vardır ki bombadan daha tesirlidir” diye konuşmuştu. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise yaptığı açıklamada “Şu anda dosyada ne var ne yok bilmiyoruz. Sadece gazetecilikten değil de başka şeylerden alınıyorlarsa durum farklı. Muhtemelen avukatlar bir kısmını yansıttı ama başka şeyler var mıydı?” demişti. Eski bakanlardan Hüseyin Çelik de bir televizyon programında yaptığı açıklamasında “Ahmet Şık, Nedim Şener gazetecilik için mi yargılanıyor? Kanunlar açık. Terör örgütlerine destek vermeseler neden yargılansınlar” ifadelerini kullanmıştı. Eski bakanlardan Bülent Arınç da Ahmet Şık’ın kitap çalışmasına el konulmasının “çok şık bir olay olmadığını” belirterek, “Sadece bir kitaptan dolayı, bir basın mensubundan dolayı veya bir gazeteye yönelik böyle bir eylem ve faaliyet yapılmasından gerçekten üzüntü ve endişe duyduğumuzu şahsen ifade etmek istiyorum” demişti. l İSTANBUL/Cumhuriyet hâkimler Hadi Çağdır, Sedat Sami Haşıloğlu, Nurullah Çınar, Yakup Hakan Günay firariyken, hâkimler Mehmet Ekinci, Ömer Diken, Rüstem Eryılmaz, Hasan Hüseyin Özese, Savaş Çelik, Metin Özçelik, Ali Efendi Peksak, Mehmet Karababa, Dursun Ali Gündoğdu, Ali Alçık, Mehmet Hamzaçebi, İbrahim Balık, Birol Bilen, Mehmet Erdoğan ile savcı Hakan Karaali tutuklu bulunuyor. Polisler tutuklu Odatv’ye 14 Şubat 2011’e başlatılan operasyonu eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Nazmi Ardıç yönetiyordu. Ardıç, Nisan 2015’ten bu yana Paralel Devlet Yapı lanmasına (PDY) ilişkin dava kapsamında tutuklu bulunuyor. İstanbul Terörle Mücadele Şube eski müdürü Tufan Ergüder ise Aralık 2014’ten bu yana Tahşiye soruşturmasında kumpas iddiasıyla ilgili tutuklu. 2010 yılında İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olan ve tutuklu bulunduğu Hrant Dink cinayeti davasında Odatv soruşturmasında dinleme ve teknik takip işlemlerine dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla başladığını söyleyen Ali Fuat Yılmazer de Temmuz 2014’ten bu yana tutuklu. Odatv operasyonunda ismi geçen Organize Suçlar Şubesi Müdürü Mutlu Ekizoğlu ise firari isimlerden. Medyanın utanç arşivi Odatv operasyonu, yıllar önce, yandaş medyanın desteğiyle yürütülüyordu. Taraf gazetesi, 7 Mart 2011’de “Gazetecilikten tutuklanmadılar” manşetiyle çıktı. Habarde, Zekeriya Öz’ün “Kitapla ve gazetecilikle ilgisi yok, ciddi deliller var” açıklamasını manşetten vermişti. Dönemin Taraf Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan da ertesi gün yayımlanan köşe yazısında, “Gazetecilerin tutuklanmasının yarattığı büyük kuşku dalgası, insanların kuşkulanmaya hazır olduğunu gösteriyor, bu kuşkuyu yatıştırmak bu ülkeyi yönetenlere düşüyor” demişti. Tetikçilikle suçlamıştı Nagehan Alçı, Odatv’ye yapılan baskının ardından Akşam gazetesinde yayımlanan 15 Şubat 2011 tarihli yazısında Odatv’yi tetikçilikle suçlamıştı. Alçı, “Karanlık oda” başlıklı yazısında “Tetikçiliğin, hedef göstermenin, manipülasyonun ismi ne zamandan beri muhalefet oldu? Odatv ve (Soner) Yalçın’ın soruşturulmasını ‘muhalefeti susturmak’ olarak değerlendirenlere ve Yalçın’ın suç olan eylemlerini övüp ona adeta biat eden arkadaşlarına sesleniyorum: Siz ya derin bir uyku ya da büyük bir gaflet içerisindesiniz! Unutmayın ki suç olan bir fiili övmek de aynı şekilde suçtur.” ‘Suçlarınızı itiraf edin’ Adalet için nöbetteyiz Avukatlara HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, CHP Milletvekilleri Barış Yarkadaş ve Mahmut Tanal da destek verdi. Nöbetinin tutulduğu yerde çok sayıda çevik kuvvet polisinin bekletilmesi ise dikkat çekti. Gazetemizin tutuklu avukatları İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör için yapılan ‘Adalet Nöbeti’nin’ ikincisi dün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde yapıldı Nöbetin geçen haftaki yapılan ilk gününde, avukatlar Gökmen Yeşil’in burnu ve Erkan Ünüvar’ın ise ayağı kırılmıştı. Avukatlar, polis şiddetinin sorumluları ve avukatlara saldırı emrini veren savcı hakkında suç duyurusunda bulundu. Adliyenin C Kapısı’nda bulunan Themis heykeli önünde dün bir araya gelen avukatlar, bir saat nöbet tuttu. Nöbetin ardından avukatlar adına açıklama yapan Leyla Han Tüzel, geçen haftaki po lis saldırısını kınadı. Tüzel “OHAL rejimi içinde hukuk güvenliğinin kalmadığı, en temel hukuk ilkelerinin her gün çiğnendiği, olağanüstü hukuksuz, keyfiliğin sıradanlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Hak arama özgürlüğünün temsilciliği görevini üstlenen biz avukatlar, hukuksuzluğa, keyfiliğe boyun eğmeyeceğimizi, hak ve adalet talebimizi dile getirmekte ısrarlı olacağımızı ilan ediyoruz. Hiçbir saldırı adalet arayışımızı geriletemeyecektir” diye konuştu. Her perşembe günü saat 11.3012.30 arasında tutulacak nöbete tüm savunma örgütlerini ve meslektaşlarını beklediklerini söyleyen Tüzel, “Hukuk hepimiz için gereklidir. Nöbetimizi, adalet isteyen se simizi duyun, duyurun” dedi. Tüzel, İstanbul Barosu’nun polislerin avukatlara saldırısı karşısında herhangi bir girişimde bulunmamasına da tepki gösterdi. Adalet Nöbeti öncesi avukatlar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na, geçen hafta gerçekleşen polis saldırısının emrini veren ilgili savcı, görevli emniyet amiri ve kolluk görevlileri ve soruşturma esnasında tespit edilebilecek diğer şüpheliler hakkında “işkence”, “görevi kötüye kullanma”, “düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme”, “kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi” gerekçeleriyle suç duyurusunda bulunuldu. l İSTANBUL / Cumhuriyet Rasim Ozan Kütahyalı, 30 Ekim 2011’de Sabah gazetesinde yayımlanan yazıda “Ben tutuksuz yargılanmadan yanayım. Gelin suçlarınızı itiraf edin... ‘O yasal tapeleri savcı uydurmuş, harddiskimize virüs gönderilmiş’ gibi kuyruklu yalanlar atmayın. PKK’yi daha çok terör uygulasın diye de kışkırtsanız, ırkçılaştırılmış Türklerin eline silah almasını da sağlasanız bu iş bitti. Toplumun büyük çoğunluğu tezgâhınızın farkına vardı. İç savaş çıkartamayacaksınız... Bu iğrenç ve illegal faaliyetleri bırakın, eski suçlarınız zaten tespit edilip kayıt altına alındı. Aktif pişmanlık yasasından faydalanın ve geri kalan hayatınızda fazla sıkıntı çekmeyin...” demişti. Küçük özür dileyecek Yeni Şafak’ta 5 Temmuz 2012’de yayımlanan “Soner Yalçın’ın Samizdat’ı” adlı yazısında yandaş yazar Cem Küçük ise özetle şu ifadeleri kullanmıştı: “İşin özeti Odatv iddianamesi çok ciddi ve Soner Yalçın hâlâ işi sulandırmakla meşgul. Mahkeme devam ettiği için davayla ilgili yorum yapmanın bir anlamı yok. Zaten dava bittiğinde her şey ortaya çıkacaktır. Bu davanın kırılma anı Ulusal Medya 2010 belgesidir. Yalçın’ın kendisi de bu belgenin suç teşkil ettiğinin farkında ve onun iddiasına göre bu belge gizli bir el tarafından bilgisayarına monte edilmiş. Eğer gerçekten durum Yalçın’ın iddia ettiği gibiyse, ortada skandal var demektir. Bize düşen özür dilemektir. Peki ya doğruysa, o zaman ne olacak Soner Yalçın? Ben senin yerinde olsam, dünyanın her yerinden bilgisayar yazılım uzmanlarını çağırır, bu işi ispat etmeye çalışırdım.” l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle