20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 31 Mart 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN haber 11 SİLMİVVERASİ’ADRJEN Hiçbir güç bizi yüksek duvarlara ve dikenli tellere mahkum edemeyecek Gazetecilerin, Cumhuriyet’in tutuklu yazar, çizer ve yöneticilerine gönderdiği mektup ve kartlar Silivri Cezaevi yönetimi tarafından kendilerine verilmedi. Uygulamaya tepki gösteren Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’nun mesajı şöyle: Sevgili meslektaşların bize yolladığı kart ve mektupları ‘cezaevinde bu isimde kimseler yok’ diye geri yollamışlar Biz meslektaş davalarında, Cumhuriyet gazetesinin koridorlarında, Cumartesi Anneleri’nin yanında Galatasaray Meydanı’nda, Evleri yıkılmış Kürtlerle dayanışmada, Evladını kaybetmiş annelerin taziyesindeyiz. Doğru, burada değiliz. Hiçbir güç bizi yüksek duvarlar ve dikenli tellere mahkum edemeyecek. BÜYÜK ÇELİŞKİ Anayasa Mahkemesi (AYM) uzun bir aradan sonra basın ve ifade özgürlüğüne dair bir kararını yayımladı. ANALİZ AYM internet sitesine koyduğu Orhan Pala kararında, baş vurucunun ifade ve basın özgürlükleri nin ihlal edildiğine karar verdi. Başvu KGEÖMKATLAŞ rucu gazeteci Pala, yaptığı bir haberden ötürü hakaret suçundan mahkum olmuş, aldığı ceza, yeni bir suç işleme mesi karşılığında 5 yıllığına hükmün açıklanmasının geri bırakılması kap samında ertelenmişti. AYM kararında, “Bir basın suçundan dolayı hapis cezası verilmesinin gazete cinin ifade ve basın özgürlüğüyle bağ daşmayacağı açıktır. Böyle bir ceza an cak istisnai hallerde kabul edilebilir” de nildi. Bu karar AYM, içerde ve dışarda kaybettiği itibarını Pala kararı gibi siya sal iktidar karşısında ‘etliye sütlüye’ ka rışmayan kararlarla yeniden kazanacağı nı hesap ettiği yorumlarına neden oldu. AYM, KHK’lerin anayasaya uygunluğu nun denetlenemeyeceği kararıyla ülke yi bir anda anayasasız bırakmıştı. Böyle ce hak ve özgürlükleri tamamen askıya alan düzenlemelerin yanı sıra kış lastik leri düzenlemesinin bile KHK’yle yapıla bilmesinin önünü açtı. AYM, bu kararla birlikte, iktidarın asla denetlenemediği bir karanlığa sürüklenmesinde de en bü yük paylardan birinin sahibi oldu. Memleket havası AYM, tutukluluklarının üzerinden 5 ay geçen Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin yaptığı başvuruyu ise ısrarla gündemine almıyor. Son olarak Can DündarErdem Gül kararıyla basın özgürlüğünü hatırlayan AYM’nin bu tavrında kuşkusuz “memleket havasının” etkisi büyük. DündarGül kararından sonra iktidarın ağır fırçasını yiyen AYM yine bir iktidar operasyonuyla cezaevine atılan Cumhuriyet’çilerin başvurusunu aradan geçen 3 ayda görüşmedi. Cumhuriyet’in avukatları, AYM’nin dosyaları incelememesi üzerine AİHM’ye başvurmak zorunda kaldı. Anayasa Mahkemesi’nin bu tutumu Avrupa Konseyi’nin de eleştirisine neden oldu. AİHM’nin aynı durumda olan diğer bazı gazetecilerin yaptıkları başvurulara öncelik vereceğine ilişkin karar da AYM’yi harekete geçirmeye yetmedi. İnsan haklarına karşı memleket havası yine ağır bastı. Hürriyeti tahdit AYM’nin bu tavrından güç alan savcılık da Cumhuriyet dosyasında iddianameyi hazırlamıyor. İddianamenin geciktirildiği her gün pratikte cezaevindekiler için ‘hürriyeti tahdit’ anlamına geliyor. Soruşturmanın kendisi ve tutuklama kararlarında olduğu gibi bu tavrın arkasında da birtakım siyasi saiklerin olduğu çok açık. Nitekim savcılığın dosyasında yapılan suçlamaların hiçbir dayanağı olmadığı görüldü. Aradıkları her ne ise aylardır bulamadılar. Buna rağmen tamamı haber ve yorumdan oluşan gazetecilik faaliyetleri “terör suçu” olarak damgalanarak insanların özgürlüğü gasp ediliyor. Pala kararında “basın suçundan dolayı hapis cezası verilmesinin basın ve ifade özgürlüğünün ihlali” olacağını ifade eden AYM, Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin başvurusunu işleme koymayarak bu ihlale her gün ortak oluyor, çünkü AYM, dosya önüne geldiğinde Dündar ve Gül kararında ifade ettiği gibi gazeteciliğin yargılandığı tespitini yapmak zorunda olacak. Bunu yapmayarak zaten ağır yara almış olan hukuk güvenliği ilkesinin mezarını kazmış olmaktan imtina ettiği yorumu yapılabilir. Oysa bugün ihlaller karşısında güvence olma görevini unutarak AYM kendi varlık nedenini inkar eden bir pozisyonu kabullenmiş durumda. Ne yazık ki... l ANKARA ‘Basın suçundan ceza, basın ve ifade özgürlüğüne aykırı’ diye karar veren Anayasa Mahkemesi, cezaya dönüşen tutukluluk yaşayan Cumhuriyetçilerin başvurularını gündemine almıyor Fadıl Akgündüz önceki gün tahliye edildi. Hangi delili topladınız? Fadıl Akgündüz’ü ‘deliller toplandı’ diyerek tahliye eden mahkeme, yeni oluşturulacak bilirkişi heyetinden birçok konuda bilgi toplamasını istedi AKüyçküuktkaya İstanbul Bayrampaşa’da Caprice Gold ve Caprice Maldivler gayrimenkul projelerinde devre mülk satışı yaptığı kişilerden para topladığı halde projeleri tamamlamadığı gerekçesi ile 21 Aralık 2015’te tutuklanan ve hakkında 2 bin 442 yıl hapis cezası istenen “Jet Fadıl” lakaplı Fadıl Akgündüz, 3 gün önce tahliye edildi. Mahkeme heyeti, Akgündüz’ü ve yeğenini tahliye ederken “delillerin büyük ölçüde toplanmış olmasını” ve “delillerin karartıl ma ihtimalinin bulunmamasını” gerekçe gösterdi. Aynı mahkeme heyeti tahliye kararı verirken yeni oluşturulacak 3 kişilik bilirkişi heyetinden istediği tespitleri de tek tek sıraladı. Ve bu talepler sanıkların tutukluluk hallerinin sürmesini isteyen cumhuriyet savcısının “dosyadaki tüm delillerin yeterince toplanmamış olması” şeklindeki itirazını da destekliyor. İşte mahkeme heyetinin ‘deliller toplandı’ diyerek tahliye kararı verirken sıraladığı talepler: BAYRAMPAŞA CAPRİCE GOLD’LA İLGİLİ TALEPLER MALDİVLER PROJESİYLE İLGİLİ TALEPLER l Sanıkların ve şirketinin mali durumlarının projeleri uygulamaya, tamamlamaya kapasitelerinin bulunup bulunmadığı. l Yapılan toplam devre mülk satışlarının bina projesi ile uyumlu olup olmadığı, bina projesinden fazla devremülk sözleşmesi yapılıp yapılmadığı. l Proje kapsamında projenin arsa değeri, projenin halihazır rayiç değeri. l Projenin tamamlanması halindeki piyasaya değerinin tespiti ile projenin tamamlanma süresinin istenmesi. l Projenin hangi tarihte sözleşmeye bağlandığı, sözleşmenin kimler ile yapıldığı. l Projenin sözleşme ve belgeleri kapsamında proje değerinin ne olduğu. l Bu proje ile ilgili sanıklar ve şirketinin kimlere hangi miktarda hangi yollarla ödeme yaptığı. l Para transferlerinin ne şekilde gerçekleştiğinin sözleşme ve hesap hareketleri de incelenerek tespiti. l Proje ile reklamlar arasında aykırılık olup olmadığının belirlenmesi. MAĞDUR AVUKATlarından dr. acun PAPAKÇI İSYAN ETTİ Gerekçe gerçeği yansıtmıyor Mağdur avukatlarından Dr. Acun Papakçı, gazetemize “tahliye kararına itiraz edeceklerini” açıkladı. Papakçı şu değerlendirmeyi yaptı: “Capricegold davasında yürütülen yargılama ve bu yargılamanın doğal sonucu olarak verilen tahliye kararına katılmak, adalet arayışı içinde olan mağdurlar için mümkün değildir. Akgündüz’ün mağdurların gazını almak için tutuklandığı, buna karşın tutuklamanın asıl amacının dikkate alınmadığı izlenimi oluşmuştur. Çünkü, tutuklama ceza yargılamasında başta delillerin muhafazasını sağlamaya yönelik geçici bir koruma tedbiridir. Tutukluluk bu anlamda ceza olmamalı, yargılamada başta delillerin karartılmaması veya suç gelirlerinin kaçırılma sının aklanmasının önlenmesi gibi amaçlara özgülenmiş olması gereklidir. Akgündüz ve yeğeni Memet Salih Obut, bu açıdan cezalandırılmak için değil, delilleri karartmalarının engellenmesi amacıyla tutuklanmış olmalıdır. Mahkeme, tahliye kararı verirken delillerin büyük oranda toplandığını ve karartılma imkânlarının bulunmadığını belirterek bu kararı vermiştir. Oysa ki delillerin toplanmadığı ve bu delillerin karartılabilmesi doğrudan hazırlanan bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır. Bilirkişiler yapının ne kadarının tamamlandığını, yapı için hangi miktarda para harcandığını, Capricegold şirketinin ne kadar para topladığını ve kaç kişiye devremülk sattığını tespit edememişlerdir. Bu tespitlerin yapılabilme si için projelerin, hakedişlerin ve diğer şirket kayıtlarının incelenmesi gerektiğini raporlarında belirtmişlerdir. Mahkeme de ara kararında bu inceleme için gerekli belgelerin istenmesini ve hatta bilirkişi kuruluna ek olarak bir bilirkişi kurulu daha atanmasına karar vermiştir. Dolayısı ile daha davadaki fiillerin işlendiğini ortaya koyacak asıl deliller toplanmamıştır ve mahkeme bunların toplanamamış olduğunu kendisi duruşma tutanağında belirtmiştir. Bu nedenle mahkemenin delillerin büyük oranda toplanılmış olduğu, bunların karartılma tehlikesinin bulunmadığı yönündeki gerekçesi gerçeği yansıtmamaktadır, hatalıdır ve adalete ulaşmak isteyen mağdurlar açısından büyük bir düş kırıklığıdır.” Türkiye için korkmak ve Türkiye’den korkmak Bir sanatçı arkadaşım, “Artık politik konularda hiç ağzımı açmıyorum, tek bir tweet bile atmıyorum” diyor. Bir diğeri Hayır oyu vereceği halde, şarkısının Hayır kampanyası için kullanılmasına neden izin veremediğini utana sıkıla anlatıyor. “Tek bir iş bile alamam, tüm kapılar kapanır yüzüme” diyor. Bir yazar arkadaşım, artık yazarken kelimelerini pirinçten taş ayıklar gibi ayıklamaya kendini mecbur hissettiğinden yakınıyor. İnanç mevzularından uzak durmaya karar vermiş; Yazdığı metinlerde Allah kelimesini bile geçirmiyor. Bir editör arkadaşım dergiye gönderilen işleri artık edebi değil siyasi süzgeçten de geçirmek zorunda olmaktan esef duyuyor. Sosyal medyada bir şiirin ve şairinin katli üzerine tartışmalar dönüyor. İçinde inançlıları rencide edecek ifadeler var diye birileri o şiiri yayımlayan dergiyi tehdit yağmuruna tutmuşlar. Dergi tehditkârlardan özür dilemekle kalmamış akabinde hemen kapanmış. Bu olayı artık ortalarda isim vererek tartışmak bile riskli. O yüzden insanlar susuyorlar; sineye çekiyorlar; tehditlerden gerçekten korkuyorlar. Sanat nedir, ne değildir, sınırları var mıdır, ahlakı sorgulanabilir mi?.. Bunları tartışacak bir alan bile kalmadı ortada. Sınırları saldırganlık çiziyor ve sanatçılar domino taşları gibi birbirlerinin üzerine yığıla yığıla siniyor. Dün Cumhuriyet’te dünyaca ünlü iki yazarın Paul Auster ve Siri Hustvedt’in Türkiye ile ilgili endişelerini kaleme aldıkları bir yazı yayımlandı. İki yazar Avrupa’dan, kültürel olarak hızla ve kasten uzaklaştırılan bu ülkeye uzaktan bakıyor ve bu ülke için korkuyorlardı. Korkmakta haklılar. Korkmak için sıraladıkları gerekçeler maalesef hiç yersiz değil. Endişelerinin hepsinin şu anda bu topraklarda fazlasıyla karşılığı var. Onları ta oralardan korkutan bu halin ülkeye verdiği ve vereceği zararlardan biz de korkuyoruz. Bu ülkede yaşayan... Kendini sanatla ifade eden... Gelecekle ilgili çağdaş hayaller kuran... Laikliğe kıymet veren... Demokrasiden yana olup diktatörlükten hazzetmeyen... Bağımsızlığı ve özgürlüğü evrensel bir hak olarak algılayan tüm insanlar... aydınlar, sanatçılar... Çoğumuz nicedir bu ülke için korkuyoruz. Ama bir şey daha var. Biz bir de artık bu ülkeden korkuyoruz. Çünkü hedef tahtasındayız. Cehaletin körüklendiği ve bilginin, felsefenin, sanatın ötelendiği bir devlet anlayışıyla ülkenin kalbine eğreti bir çadır kuran iktidarın baskısıyla günden güne gölgelenmekteyiz. Cahilleri eğitimlilere, kabalığı zarafete, inancı vicdana karşı kışkırta kışkırta gelinen şu noktada bu ülkenin aydınları, hem ülke için korkuyorlar hem de artık ülkeden korkuyorlar. Vatandaşı oldukları bu devletten... Dilini kullandıkları bu memleketten... Yarınını çok yakında verecekleri ortak kararlarla şekillendirecekleri bu Türkiye’den korkuyorlar. Korkutuluyorlar. Ürettikleri her şeyin aleyhlerine bir delil olarak kullanılabileceğinin bilinciyle... Bir ressamın sergisine vereceği isim... Bir yazarın kuracağı cümlenin taşıyacağı anlam... Bir oyuncunun sahneye koyacağı mesele... Bir şarkının sözleri... Bir şiirin dizeleri... Bir ifadenin içeriği... Herkesin ensesinde buz gibi... bıçak gibi... tehlikeli. Sanatın direnirken ortaya çıkan o en güzel hali, bu ülkede artık ölümüne riskli. l AYDINLARDAN BİLDİRİ Kabul etmiyoruz ve talep ediyoruz İsmail Beşikçi, Gençay Gürsoy, Tarık Ziya Ekinci, Nesrin Nas, Hasan Cemal’in de aralarında bulunduğu çok sayıda aydın, akademisyen ve yazar, “Kabul Etmiyoruz ve Talep Ediyoruz” başlıklı bir bildiri yayımlayarak, OHAL’in kaldırılmasını, tutuklu siyasilerin serbest bırakılmasını istedi. Çağrı metninde şöyle denildi: “Bizler, özgür ve demokratik bir ülkede barış içinde yaşamak isteyen, HDP’ye ya da başka partilere oy vermiş milyonlarca yurttaş; 6 milyon seçmenin oyuyla TBMM’ne girme hakkı kazanmış bir partiye karşı iktidar bloku öncülüğünde yürütülen sistematik siyasi linç kampanyasını evrensel insan haklarına, mevcut anayasaya ve siyasi ahlaka aykırı ve kabul edilmez buluyoruz. Meclis’in üçüncü partisinin, eşbaşkanları dahil 13 milletvekilinin, 90 belediye başkanının, onlarca yöneticisinin ve yüzlerce görevlisinin tutuklu bulunduğu OHAL koşullarında yapılacak anayasa referandumunun toplumsal yarılmayı ve huzursuzlukları daha da derinleştireceği konusunda iktidarı uyarıyor ve evrensel hukuk kuralları içinde hareket etmeye davet ediyoruz. 16 Nisan’da özgür, eşit, adil ve asgari meşruiyete sahip bir oylama yapılabilmesi için OHAL’in derhal kaldırılmasını, tutuklu seçilmişlerin yasama ve yönetme görevlerine dönmelerinin sağlanmasını talep ediyoruz.” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle