20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 25 Mart 2017 Vedat ARIK Trakya direniyorÇoğunluğu tarım arazisi olan 5 bin 450 dönümlük santral alanının 4 bin 850 dönümü İstanbul, Silivri, 600 termiğe dönümü ise Tekirdağ, Çerkezköy sınırlarında kalıyor ÇERKEZKÖY silivri Greenpeace Hukuk Derneği ve Silivri Çevre Derneği ile 21 köylü, acele kamulaştırma kararına DAVA AÇTILAR de kamu yararı var. Karar, kişilerin mülkiyet haklarının ihlali anlamına geliyor. Yırca kararı örnektir. Enerji pro karşı Danıştay’da dava açtı. Yürütmenin durdurulma jelerinde acele kamulaştırmanın, yasalara aykırı oldu sını ve projenin iptalini istiyorlar. Greenpeace İklim ve Enerji Kampanya Sorumlusu avukat Deniz Bayram, Santral mı yaşam mı?‘acelekamulaştırma’nın,sadece“yurtsavunması,sa vaş ve acil durumların gerektirdiği” durumlarda uygulanabileceğine dikkat çekiyor. Bayram, “Termik santral kararında ne bir ÇED, ne tarım dışı kullanım izni ne ğu açıktır. Dileğimiz, Yırca’daki hukuksuzca kesilen 6 bin zeytin ağacının ve köylülerin yaşadığını Silivri ve Çerkezköy’de yaşamamamız” diyor. İstanbul’un Tekirdağ’la buluştuğu sınırda 5 bin 450 dönümlük bir alan, ter mik santral tehdidi al tında. “Acele kamulaştır ma” kararı, Silivri’nin tarım arazilerini yok edecek. Termik santral sade HAZAL OCAK ce tarım ve hayvancılıkla geçimi ni sağlayan Çayırdere köyünü de ğil Çerkezköy’ün tek nefes alma noktasını da bitirecek. Villaların olduğu 600 dönümlük araziyi de yutan proje alanı, Çerkezköy’ün havası en temiz bölgesi. Köylüle rin tarım yaptığı arazilerin üze rine kurulan santral, bölgede ta rım yapılmasına imkân vermeye cek. Köylüler, çiftçiler ve villa sa hipleri isyanda. Birlikte projeye hayır diyorlar: “Yaşam alanımıza kıymayın.” Mustafa Dönmez ‘Bizi yaşatan havası’ Silivri’ye girer girmez İstanbul’un tarım arazileri boylu boyunca uzanıyor. Silivri’nin köyü Çayırdere’de, meydandaki kahveye termik santral haritası çoktan asılmış. Köylüler, santral kararını şaşkınlıkla karşılamış. 67 yaşındaki Ahmet Arıkan, “Biz mektepte okumadık ama görüyoruz televizyonlardan, termik santral zehir getiriyor” diyor. Doğma büyüme Çayırdereli. Arıkan’ın tarlası, o haritaya göre, santrala komşu oluyor. Buğday ve ayçiçeği yetiştirdiği tarlası için endişeli: “Buranın havasını İstanbul’la kıyaslayamazsın. Bizi yaşatan buranın temiz havası. İstanbul’a 1972’de abime giderdim. İkinci akşam kömür kokusundan kalamazdım. Biz burada odun yakıyoruz. Tarım ve hayvancılıkla geçiniyoruz. Termik santral gelirse buranın havası kirlenecek.” Ne çiftçilik ne bir şey... Ramiz Yayık’ın (76), oğluyla birlikte yaşadığı evi santral alanının içinde kalıyor. Arazisini üç yıl önce almış. Yayık, “Burada artık ne çiftçilik olur ne de başka bir şey. Her şey mahvolacak. Tamamen öldürecekler” diyor. Oğul Şevki Yayık da şöyle de Ramiz ve oğlu Şevki Yayık... vam ediyor: “Sorun para değil. Buranın tek doğal ve güzel yeri burası. Bizim buraya yerleşmemizin sebebi, ben burada güvercin bakıyorum, tavuk, ördek, köpek bakıyorum. Organik meyve, sebze ekiyoruz. Burası bizim dinlenip huzur bulduğumuz yer. Apartmandan kurtulmak için burayı yaptık. Tüm dünya yeşil enerjiye giderken bizimkiler kömür santralı yapıyor. Diyecek bir şey yok başka. Halk birlik olup tepki vermeli. Yazık günah...” ‘Ekmeğimiz gidecek’ 76 yaşındaki çiftçi Hamit Erkan’ı evinin bahçesinde çapa yaparken yakalıyoruz. Acele kamulaştırma kararına karşı dava açan köylülerden biri olan Erkan’a arazisi babasından kalmış. Erkan, oldukça üzgün, şunları anlatıyor: “Doğduğumdan beri bu araziyle karnımızı doyuruyoruz. Bugüne kadar da çoluk çocuk baktık. Hayvancılık yapıyorum. Santral yapılırsa başımıza çare arayacağız. Hayvanlarıma arazi arayacağım. Bize ekmek kalmayacak. Devlet 5, 10 kuruş verir, vermez. Onu da bilemeyiz. Arazisi olmayan köylümüz zaten ne yapacak? Termik santral kurulursa bizim köy buradan dağılır. Hatta birçok köy dağılır.... Devlet inşallah ‘ellerinden ekmeklerini almayalım’ diye düşünür.” SÜRECEK Kadriye Dönmez ‘Hayatımız biter’ Kahvedekilerle vedalaşıp 20 yıldır Çayırdere’nin muhtarlığını yapan 78 yaşındaki Mustafa Dönmez’in yanına gidiyoruz. Dönmez, bizi neşeyle karşılıyor. Köye gelme nedenimizi anlatır anlatmaz, “Biz santrala karşıyız” diyor. 6 çocuğunu da tarlasından kazandıklarıyla büyütmüş. Dönmez’in 4 çocuğu da çiftçi olmuş. Dönmez, tarım arazilerinin köy için önemini şöyle anlatıyor: “Santral alanını kapsayan bölgeyi es geçtik diyelim, kalan topraklarımız da kullanılmaz hale gelecek. Termik santral yapılan yerlere giden arkadaşlar şu an oraların çok kötü durumda olduğunu anlatıyor. Rahatsızız.” Dönmez’le birlikte santral alanını dolaşıyoruz. Bölge, uçsuz bucaksız tarım arazisi. Mısır, buğday ve ayçiçeği ekilen araziler, yeni sürülmüş. Dönmez, “Burası bizim hayatımız. Santral hayatımızı yok edecek” diyor. Dönmez, daha sonra bizi evine davet ediyor. Tek katlı kerpiç evin, küçük bir serası, tavukları ve küçükbaş hayvanları var. Dönmez’in, 60 yıllık eşi Kadriye Dönmez (77), bizi uğurlarken, hayat sırrını da veriyor: “Sebzeni, meyveni yetiştireceksin. Çocuklarını organik besleyeceksin.” haber EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: EMİNE BİLGET 3 Sözlerinizi geri alın Bir iktidarın rengini ve niyetini anlamak istiyorsanız, temsilcilerinin tutuklu gazeteciler hakkında söylediklerine bakın. Şayet tutuklu olanların aslında gazeteci değil terörist olduğunu söylüyorlarsa karşınızda ya dört başı mamur otoriter bir rejim ya da o yolda ilerleyen birileri var demektir. Bu tarz iktidarlar “tutuklama fetişistidir”. Aşağılık komplekslerini örtmek ve yetersizliklerini gizlemek için korku salıp birilerini hep içeride tutmaya ihtiyaçları vardır. Bakmayın, böyle iktidarlar halkoyunun meşruiyetinden çok, aldıkları tutsaklar eliyle yarattıkları sindirme ortamına güvenirler. Bu evrensel kural ülkemizde de geçerli elbette. AKPCemaat koalisyonu döneminde şimdinin iki kırgın âşığının, insanlara yargı eliyle nasıl zulmettiği unutuldu mu? O günlerde tutuklu gazeteciler hakkında yazıp çizenleri hep o meşhur kalıp karşılardı: “Gazetecilikten tutuklanmadılar.” Bunu sadece cemaatçiler değil AKP’liler de canhıraş savunurdu. Öyle ki Sayın Erdoğan, Ahmet Şık’ın cemaatin Emniyet’teki yapılanması hakkındaki kitabını okuyup “kandırılmasının” önüne geçmek yerine söz konusu kitaba daha basılmadan el konmasını “bazı kitaplar bombadan tehlikelidir” diye savunacak kadar ileri gidebilmişti. Sonra dünyaya cemaatin yapıp ettiklerini anlatmak için yine aynı kitaptan hareketle “daha basılmamış kitabı bile toplattılar” da demişti. Şimdi mesela Ahmet Şık yine tutuklu. Ne düşünüyor bu konuda Sayın Erdoğan? Cevap belli. Hiçbir şey. Zira bu konuda bir şey düşünen bir insan “hapisteki gazetecilerin hepsi hırsız, çocuk istismarcısı, terörist” diyebilir mi? Bir defa böyle iddialı konuşmadan önce insan bir kendini tartar. “Canciğer kuzu sarması olduğum cemaat beni tutuklu gazeteciler, askerler konusunda kandırdı da kandırdı. Ta Avrupa’larda ‘bazı kitaplar bombadan tehlikelidir’ diye bizzat bana, marifetlerini ortaya koyan kitabı yerden yere vurdurdu, bütün ordunun komuta kademesini değiştirerek darbe girişiminin önünü açan kumpas davalarında bana ‘ben bu davanın savcısıyım’ dedirtti. Ben defalarca ve senelerce aldatılmış ve kandırılmış bir siyasetçiyim. Safım, karşımdaki herkesi kendim gibi iyi niyetli zannediyorum. Belki yine kandırılıyorumdur. Belki yine birileri beni aldatıyordur. Bak cemaat Şık’ı içeri attı cemaati savundum, Şık dışarı çıktı cemaate kızdım şimdi yine Şık içeride, onu ve diğer gazetecileri bir zahmet çocuk istismarcısı, hırsız ve terörist ilan etmesem mi” diye bir düşünür. Heyhat. Olmuyor. Sayın Cumhurbaşkanı. O çocuk istismarcısı, hırsız, terörist ilan ettiklerinizin bir kısmını şahsen tanıyorum. Sadece onları değil, ailelerini ve çocuklarını da. Anlaşıldı ki masumiyet karinesi, adil yargılanma gibi insan haysiyetinin hukuki güvencelerini “frenk icadı” diye pek umursamıyorsunuz. Dilediğinizi dilediğiniz gibi damgalıyorsunuz. Belli ki kendinizi her konuda nihai karar alıcı konumunda görecek bir kibre varmışsınız. Ancak yarattığınız bütün korku ortamına rağmen o içeride tuttuğunuz gazetecilerin küçük çocukları için gözünüzün içine bakar ve sorarız sayın Cumhurbaşkanı, bu kadar aldatılmış ve kandırılmış birine göre fazla iddialı konuşmuyor musunuz? Hadi hukuka pek inancınız yok belli, “ah almaktan” da mı korkunuz yok? Sözlerinizi geri alınız Sayın Erdoğan. Bizim için değil kendiniz için değil. İçeridekilerin küçük çocukları ve kendi torunlarınız için. Bu sözlerinizi geri alınız. Zira onlar böyle bir dünyayı hak edecek bir şey yapmadı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle