05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR 16 [email protected] Karşıyaka’da ‘engelsiz’ sinema keyfi betimleme ile 100 konuk izledi. Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, Karşıyaka Belediyesi ve İzmir Atatürk İl Halk Kütüphanesi Gör “Görme engeli olan bir kişinin günlük hayatta her zaman bu meyenler Bölümü, Çarşı Kültür Merkezi’nde görme engelliler imkânlarda bir film izleme şansı ne yazık ki yok. Düzenlediğimiz için film gösterimi düzenledi. Yapımcılığını Erkan Can’ın üstlen etkinlikle görme engelli vatandaşlarımıza bu imkânı sunmak is diği ve Köy Enstitülerini konu alan “Toprağın Çocukları”nı sesli tedik. Engelleri birlikte aşmaya devam edeceğiz” dedi. l İHA EDİTÖR: EMRAH KOlukısa TASARIM: şükran işcan Cumartesi 30 Aralık 2017 Gazeteci Buket Aşçı’ya veda Vatan gazetesinin kitap ekinin yayın yönetmeni gazeteci, yazar Buket Aşçı Gürel, 41 yaşında hayatını kaybetti. Kanser tedavisi gören ve böbrek nakli yapılan Gürel, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Ekim 2016’da kanser teşhisi konulan Gürel, 19 Aralık’ta yoğun bakıma alınmıştı. Gürel için Levent’teki Afet Yolal Camisi’nde cenaze töreni düzenlendi. Törenin ardından Buket Aşçı Gürel’in cenazesi, Sarıyer’deki Kilyos Mezarlığı’na defnedildi. Gürel’in ardından sanat ve basın dünyasından birçok isim mesaj yayımlayarak üzüntülerini ifade etti. O mesajlar şöyle: ‘O bir Mortissa’ydı’ Ahmet Ümit: Sevgili Arkadaşım, can dostum, edebiyatımızın yorulmak bilmez emekçisi Buket Aşçı sonsuzluğa yürüdü, anısı ve gülümseyişi hiç solmayacak yüreğimizde... Sunay Akın: Dünyalar güzeli, canım arkadaşım Buket Aşçı... Yanına gelene kadar çıkan kitapların, hafızama kaydedebildiğim kadarını sana anlatacağım, söz... Ruhun şad olsun... Zeynep Altıok Akatlı: Buket Aşçı bir Mortissa’ydı. Yeri dolmayacak arkadaşım çıplak ayak belki de dansede rek “gökyüzü bahçesi”ne yürüdü, huzura! Buket’in bıraktığı yerden mücadeleye devam. Barış Yarkadaş: Meslektaşımız Buket Aşçı’yı kaybettik. Aşçı’ya Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Haydar Ergülen: Sevgili Buket Aşçı’ya Tanrı’dan rahmet dilerim, mekanı cennet olsun. Mario Levi: Hayatı süresince hep kitapların daha çok sevilmesi ve birilerine ulaşması için mücadele etti. Sıcakkanlıydı, güler yüzlüydü, iyiydi. Buket Aşçı’yı sadece anılarımızda yaşatabileceğiz artık. Çok üzgünüm. Seray Şahiner: Gazeteci, yazar; kitaba, yazarına da okuruna da büyük emeği geçen, ama her şeyden önce arkadaşımız, Buket Aşçı’yı kaybettik. Onu o güzel gülüşü ve etrafına yaydığı neşeyle hatırlayacağız. Sevgiyle adadım‘Kalp Atışı Dakikada 120’ filminin Fas doğumlu yönetmeni Robin Campillo: ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR “Arkadaşlarımız kollarımızda ölüyordu” derken gözleri doluyor Fransız yönetmen Robin Campillo’nun. Ne de olsa bu hafta vizyonumuza giren “Kalp Atışı Dakikada 120/120 battements par minute” filmiyle AIDS’e karşı dünyanın her yerinde oluşturulan sivil örgütlerden ACT UP’nin 1990’ların başındaki mücadelesini anlatıyor. Bu yıl Cannes’da Büyük Jüri ödülü kadar Kuir ve Fipresci gibi muhtelif ödülleri de kazanan film, Yabancı Dilde Oscar adaylarının kısa listesine de girmeyi başardı. Hak arayışı, şiddetli tartımalar ve tutkulu aşklar eşliğinde bir dönemi gündeme getiriyor. 25 yılda dön dolaş benzer meselelerle uğraştığımız ortada, Campillo’yla Cannes’da görüştük. n Böyle yıkıcı bir dönemi ve yaşananları özellikle şimdi anlatmanın önemi neydi sizin için? Hayati bir önemi var çünkü bu acıları ne kadar geride bırakırsanız bırakın unutulmuyor. Son ana kadar mücadeleyi bırakmayan, kollarımızda ölen arkadaşlarınızı unutamıyorsunuz. O dönemi, direnişi, hayatta kalma ve insanları bilinçlendirme çabasını duyurtmak, anılarına saygı göndermek zorundaydım. Nostaljik ve romantik değil son derece acılı bir dönemdi. Bu film o döneme ve dostlarıma bir selam ve sevgi çabasıdır. n Hastalığın ilk çıktığı 80’lerin bilinmezliğinden sonra 90’lardaki mücadelede öfke, isyan ve durumu iyileştirme çabası müthiş! 80’li yıllar çok korkunçtu! Aniden AIDS diye bir hastalık insanları yok Robin Campillo (solda) imzalı “Kalp Atışı Dakikada 120’ Fransa’nın En İyi Yabancı Film dalında Oscar adayı oldu etmeye başlamıştı ve hakkında doğru dürüst bir bilgi yoktu. Ben sinema öğrencisiydim o yıllarda ve korkudan her şeyi bıraktım. Dehşet bir ortam! Ama hastalıktan daha fenası toplumsal dışlamaydı, bir anda istenmeyen kişiler ilan edildik, kimliklerimizi gizlenmeye zorlandık. Bu korkutucu bilinmezlik dönemi tabii ki 90’ların mücadelesini hazırladı. Artık kimse pasif kalmak, göz göre göre ölmek istemiyordu. Ben de 1992’de katıldım ACT UP’a. n Filmin ritmi inanılmaz, karakterlerin ve aralarındaki iletişimin nabzını tutuyor adeta, tıpkı senaryosunu yazdığınız Altın Palmiyeli “Sınıf” gibi. Yapım sürecini anlatır mısınız? ‘Oradaymış’ duygusunu yaratmak istedim. Gerçek, yaşanmış şeyleri anlatıyorum ama elbette kurgu. Çünkü anılar zaten illa yaşandığı gibi değildir. Çekimlerde üç kamerayla önce genel sonra hareketlerin, mimiklerin üzerinde çalıştık ve aralarından seçerek bir müzik eseri gibi bir araya getirdik. Oyuncular ise şansım! n Sean (Nahuel Pérez Biscayart) karakteri filmin kalbini, aşkı ve öfkeyi temsil ediyor, nasıl oluştu? Kendimden olduğu kadar başkalarından da esinlendim, özgür ruhlu ve öfkeli. Ben de çok kızgındım, bize yapılan haksızlıklara, dışlanmaya ve bastırılmaya isyan ediyorduk. Ar tık kim ne derse desin sesimizi çıkarmaya kararlıydık. Bir yanıyla da elimizden kayıp giden arkadaşlarımıza bir selam. n Filmi yaparken sizi en çok neler endişelendirdi? O dönemi layıkıyla yansıtamamak, saçma bir romantizme düşmek! Fenası eğitici olmak. Olaylardan ve kişilerden bahsetmiyorum, mücadele ruhudan söz ediyorum. Evet isyanlardaydık, çözümler bulunsun, insanlar ölmesin istiyorduk, tartışmalar bazen çok alevleniyordu ama hepsi gerekliydi. Aynı zaman dayanışmayla bir aradaydık, son derece eğlenceli zamanlar da yaşadık çünkü son derece akıllı ve farkındalığı olan insanlarla biraradaydık. Bu ruhu ağlak duygusal tuzaklara düşmeden anlatmam gerekiyordu. n Filmde protestocuların ilaç şirketini bastığı ve taleplerde bulunduğu sahne çok etkileyici. Günümüzde bunlar bile artık pek mümkün görünmüyor sanki, siz ne dersiniz? Maalesef bir yanda mültecileri insan yerine koymamak ve güvenlik adına vatandaştan taviz vermesini istemek gibi sağlı sollu bir çok baskı unsuru var. Bakınız hâlâ AIDS tamamen ortadan kaldırılmadı. İlaç şirketlerinin fahiş fiyatla ilaç sattığı ise ortada, bu kâr ve zarar hesabına da kimse karışamıyor, bir Hepatit C ilacı inanılmaz rakamlara satılıyor. Fransa’da bunu devlet ödediği için sorun yok gibi görünüyor ama ya diğer ülkeler? Afrika’daki AIDS’i bitirmek için fiyatları aşağıya çekmek gerek ama nafile. Yine de direniş var, insanlar itiraz ediyor. Yeter ki sayımız az, ana akım medyada yer bulamamak var olmadığımızı göstermez. Behramoğlu’yla şiir akşamı Gazetemiz yazarı, şair Ataol Behramoğlu’nun köşesinde yayımladığı toplumsal konulu şiir ve “epigram”lar, “Ne Çok Hain” ismiyle kitaplaşmıştı. Behramoğlu’nun kitabından şiirlere odaklanan bir program, 6 Ocak Cumartesi 15.00’te Caddebostan Kültür Merkezi’nde düzenlenecek. Meltem Cumbul ve Levent Üzümcü’nün sunacağı programda, Genco Erkal, Rutkay Aziz, Orhan Aydın, Ebru Saçar ve Sanatçılar Yürüyor Platformu’ndan tiyatro sanatçıları şiirler okuyacaklar. ‘Gezi Anneleri’ de katılacak Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, Behramoğlu’nun kitapta ki şiirlerinden “Kan Dökücülüğün Tarihi Yazıldığında” adlı şiiri okuyacak. Berkin Elvan ve Ali İsmail’in anneleri ise bu program için, kitaptaki “Gezi Onurumuzdur” adlı şiiri birlikte okuyacak. Gitarist besteci Haluk Çetin ve piyanist besteci Selçuk Korku da programın müzik bölümünde yer alacak. Görülmemiş Oğuz Atay fotoğrafları Sözcükler Dergisi’nin piyasaya çıkan 71. sayısında ilk kez paylaşılan Oğuz Atay fotoğrafları yer alıyor. Ünlü fotoğraf sanatçısı İsa Çelik, arşivinden bulup çıkardığı tanıklığıyla, Atay’ın nikâh günü yaşadıklarını anlatıyor ve o gün çektiği nikâh fotoğrafını ilk kez yayımlıyor. Dergide ayrıca Ferit Edgü’nün güncel göndermelerle yüklü “Cahillik Konusunda Son Deyişler”i, Özdemir İnce’nin “Yaşar Kemal Türk Romanının Simgesidir” yazısı, çağdaş şiirimizin ustalarından İlhan Berk, 100. doğum yıldönümünde Mehmet Serdar ve Turgay Fişekçi’nin yazılarının yanı sıra ilk kez yayımlanan Behçet Necatigil’e yazdığı beş mektubuyla anılıyor. Gülsin Onay’dan Mersin’de yeni yıl konseri Mersin Devlet Opera ve Balesi’nin (MDOB) düzenlediği yeni yıl konserinde piyano virtüözü Gülsin Onay sahneye çıktı. Kültür Merkezi Opera Sahnesi’ndeki konsere, Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Önder Gürbüz, Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan MDOB Müdürü ve Sanat Yönetmeni Ufuk Kasar ile yaklaşık 600 sanatsever katıldı. “Üstün Yetenekli Çocuklar Kanunu” kapsamında, Paris Konservatuvarı’nda müzik hayatına başlayan ve uluslararası eleştirmenler tarafından “sıra dışı Chopin icracısı” olarak nitelendirilen Onay, konserinde şef Nathalie Marin yönetimindeki MDOB orkestrasıyla birlikte Camille SaintSaens’in “2’nci Piyano Konçertosu”, Antonin Dvorak’ın “Slovak Dansları” ve Johannes Brahms’ın “Macar Dansları” eserlerini çaldı. 3 kez bis yaptı Konser sonunda sahneden ayrılan Gülsin Onay, salonu dolduran yüzlerce sanatseverin kendisini uzun Gülsin Onay konserde SaintSaens, Dvorak ve Brahms’ın eserlerini çaldı süre alkışlaması üzerine 3 kez piyanosunun başına döndü. Daha sonra ise fuayeye çıkararak, hayranlarıyla bir araya gelen Onay, sanatseverlerle fotoğraf çektirip, son albümünü imzaladı. l DHA Ersen Dadaşlar “Toprak Kokusu” (İstanbul Piano Müzik) Anadolu rock albümü Altı buçuk yıldır sessizdi Ersen Dinleten, en son 2011 yılının başında “Alüvyon” albümünü çıkarmıştı. Ondan evvel de toplamayı saymazsak 10 yıl önce çıkan ve kafa parçalarını yeniden çaldığı beş şarkılık bir kısa çalar vardı. Ersen nicedir “ve” bağlacını aradan çıkarmıştı; Dadaşlar onun soyadı olmuş, kendisiyle tüm dinleyicinin nazarında özdeşleşmişti. O yüzden de “Toprak Kokusu” Ersen Dadaşlar hesabına çıkmış. Yeni albümde efsane Dadaşlar kadrosundan kimse yok, beste verdiği için adı geçen Mehmet Mısır dışında. Albüme damgasını vuran ve soundun alabildiğine rock tınlamasının iki müsebbibi; yapımcılığı üstlenip gitarları çalan Serdar “Whisky” Çokuslu ile düzenlemeleri yapan, ayrıca gitar, bas ve tuşluları çalan Volkan Konya. Davulda Korcan Ulusoy, çello ve vurmalılarda Selahattin Çelik var. Ersen ise bu harika rock orkestrasının üzerine güçlü sesiyle ve kendine has süslemeli tarzıyla okumuş; sesini pop sularına girmeden rock ruhuyla titretmiş. Geçmişten gelen rock rüzgârlarının halen kuvvetli estiğini hissetmek istiyorsanız “Toprak Kokusu” sizi bekliyor. Zira adımlarını seyrek basan Ersen Dadaşlar “Toprak Kokusu” albümü ile Anadolu rock sevenlerin kalbindeki varlığını tazeliyor. Arfana “Anatolian FolkJazz Impressions” (Kalan Müzik) Cazda Anadolu ruhu Anadolu motifleri ile caz yapmak, bugüne kadar çok çiğnenmiş sakızlardan biri. Ancak konunun baygınlık veren temcit pilavına dönüşü sakızın tatsızlığından değil, herkesin Ayşe Hanım gibi patlatamamasından. İnkâr etmeyelim, müzik tarihimizde Anadolu motifleri ile cazı buluşturma örneklerinin ezici çoğunluğu kötü. İşte o yüzden iyisini görünce mal bulmuş mağribine dönü yoruz. İşte kelimenin olumlu anlamındaki o mal Arfana’nın “Anatolian FolkJazz Impressions” albümü. Adını Anadolu’da yapılan geleneksel müzikli toplantılardan alan Arfana, piyanist Kaan Bıyıkoğlu ile solist İsmet Aydın’ın ortak projesi. Daha! Saksofonda Serhan Erkol, kemençede Elif Canfeza Gündüz, basta Matt Hall, davulda Ekin Cengizkan. Âşık Veysel’den Neşet Ertaş’a, Allı Turnam’dan, Kalenin Bedenleri’ne... Bildiğiniz anonim türküleri çalıp söylüyor Arfana; eğip bükmeden, şımarıp snoplaşmadan, yani armoniezgiritim üçgenine sadık kalarak. Zira burada iki farklı hamuru yoğuran teknenin adı doğaçlama. Bu tip sentezler pek çoğumuza zorlama gelse de, sevgiyle dokunmuş, meşk ile yapılmış bu özenli çalışma hiç kimseyi zorlamayacak, eminim. 2017 yılını Arfana albümü ile kapatmak; kötü giden her şeyin üzerine sünger çekmek gibi. ([email protected]) Mehmet H. Doğan Ödülü için başvurular başladı Nilüfer Belediyesi’nin, Türkçede yayımlanmış şiir eleştirilerinin önemine dikkat çekmek, Türk şiirine katkı sunmak amacıyla düzenlediği Mehmet H. Doğan Ödülü başvuruları 2018 yılı ocak ayı sonuna kadar devam edecek. Nilüfer Belediyesi, Türkiye’nin ilk şiir kütüphanesine ev sahipliği yapıyor. 1 Ocak 201731 Aralık 2017 tarihleri arasında yayımlanan şiir eleştirisi, incelemesi ve araştırmalarına verilecek ödül için başvurular, Yüzüncüyıl Mahallesi’nde bulunan Nâzım Hikmet Kültürevi giriş katındaki Şiir Kütüphanesi’ne elden, posta veya kargo yoluyla yapılabiliyor. Seçici Kurulu’nu Orhan Alkaya, Metin Celal, Gültekin Emre, Haydar Ergülen ve Orhan Tekelioğlu’nun oluşturduğu Mehmet H. Doğan Ödülü, 13 Mart 2018’de Nâzım Hikmet Kültürevi’nde düzenlenecek törenle sahibini bulacak. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle