28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 7 Ekim 2017 TASARIM: EMİNE BİLGET 84 kişinin bir kız çocuğuna tecavüz ettiği, Gülen’in Devlet sırrıakrabalarınındaadınınkarıştığı dosyanın nasıl kapatıldığını anlatan Mahrem kitabı ve maruz kaldığı bir dizi yasaklamayı gibi tecavüzyazarlarıylakonuştuk Bundan tam 10 yıl önce, 15 yaşındaki S.Ö’nün Erzurum’da bir karakola sığınmasıyla ortaya çıkan tecavüz dosyası bugün yine gündemde. Tecavüz şüphelileri arasına Fethullah Gülen’in akrabalarının girmesiyle kapatılan dosyayı irdeleyen “Mahrem / Gizli Belgelerde Türkiye’nin Sırları” adlı kitaba dair getirilen yasaklamalarla yeniden tartışılıyor. Kitabın reklam videosuna, kitapla ilgili haberlere, yayınevi tanıtımına, hatta satış linklerine AKP Kahramanmaraş Milletvekili Celalettin Güvenç’in başvurusuyla yasaklama getirildi. Kitapta, tecavüz dosyasının kapatılmasında dönemin Erzurum Valisi olan Celalettin Güvenç’in de rolünün olduğu iddia ediliyordu. Konuyu kitabı yazan Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan ile konuştuk. n “Mahrem” kitabı yayınlandıktan 2.5 yıl sonra neden tekrar gündemde?  Barış Pehlivan: “Mahrem”in giriş bölümü, S.Ö’ye tecavüz dosyasının neden ve nasıl kapatıldığını tarih tarih, belge belge anlatıyor. Ve karşımıza AKPFETÖ ortaklığıyla kapatılan bir utancın fotoğrafı çıkıyor. İşte 84 kişinin tecavüz şüphelisi olduğu dosya, sırf Gülen’in akrabalarına uzanıyor diye kapatıldı. Şüphelilerden biri Fethullah Gülen’in kardeşi Seyfullah Gülen, diğer ikisi ise Seyfullah Gülen’in oğullarıydı. Özetle şunu söylüyoruz: Erzurum’da defalarca tecavüze uğradığı Adli Tıp tarafından kanıtlanan bir kız var. Ve o kız, “Gülen” soyadını vermesiyle “devletin” gerçek yüzünü gördü, başına gelmedik kalmadı. Bunu da delillendiriyoruz. Gülen’in adı geçince... n Delil olarak sunduklarınız neler? Barış Terkoğlu: Bakın, her şeyden önce şunu söyleyeyim; bizim kitabımızın ardından bu dosyanın kapatılmasına dair bir iddianame yazıldı. Bu iddianameyle bu dosyayı kapatan kamu görevlileri yargılanıyor. İddianamede çok çarpıcı deliller var. Ve bu iddianamenin tabiri caizse “gizli sanığı” Celalettin Güvenç. Ne demek “gizli sanık?” İddianamede savcı çok net olarak dosyanın kapatılmasında Güvenç’in sorumlu olduğunu ortaya koyuyor. Ancak bir tek kendisini sanık yapmadığını söyleyebiliriz. n Biraz daha ayrıntılandırır mısınız? Terkoğlu: Tecavüzün ardından yurda yerleştirilen mağdur S.Ö., yaşadıklarını Erzurum Nenehatun Yurdu’nun psikoloğuna anlatıyor. Olay tutanağa Barış Pehlivan dönüştürülüyor. Ve yurt müdürü, bağlı olduğu valiliğe güvenmediği için durumu hemen savcılığa iletiyor. Dosya savcılığa düştükten sonra Fethullahçılar durumdan haberdar oluyor. Haberdar olan yurt çalışanlarının hepsinin bir hafta içinde telefonu hukuksuz şekilde dinlemeye alınıyor. Hayatlarında sabıkası olmayan insanların telefonları “terör” suçlamasıyla dinleniyor. Olayı öğrenen valinin yaptıklarını Yurt Müdürü Faruk İlhan ise ifadesinde şöyle anlatıyor: “...Bu olayda Seyfullah Gülen’in ve oğlunun adının geçtiğini akıl danışmak için Çocuk Yuvası Müdürü Yasin Duman’a telefonda aktardığını, bu konuşmanın dinlendiğini bilmediğini, beş dakika sonra Vali Yardımcısı Kazım Yekeler’in kendisini valiliğe çağırdığını, yanına gittiğinde doğrudan bu olayı sorduğunu, görüşme raporunda geçen olayı olduğu gibi anlattığını, bu görüşmeden yarım saat sonra Vali Celalettin Güvenç’in ken Barış Terkoğlu disini makamına çağırdığını, valiye de tüm olayı anlattığını, kızın donuk zekâlı olduğunu söylediğini, valinin de kendisine Ankara’ya gideceğini, beni bekleyin dediğini, ayrıca ‘Bu işi yaptın niye oğlunun gazeteci olduğunu söylüyorsun’ diye kendi kendine söylendiğini, aynı gün veya bir gün sonra valinin kendisini telefon ile aradı ğını Başbakanlık’ta olduğunu, donuk zekâ ile ilgili sorular sorduğunu, kendisine ‘görüşme raporu ve bütün evrakı ben istiyorum bütün suretlerini bana getireceksiniz, bilgisayardaki kayıtları da silin’ diye talimat verdiğini, vali Erzurum’a döndükten sonra tüm evrakları kendisine teslim ettiğini, bilgisayardaki kayıtlarında silindiğini...”  n Pehlivan: Sadece bu kadar değil. Çalışanlar bundan sonra birer birer Erzurum’dan sürülüyor. Öyle ki, Yurt Müdürü İlhan’ın telefonda konuştuğu kişi bile sürülüyor. İlhan hakkında üç ayda dört soruşturma açılıp cezalar veriliyor.  Mağdur S.Ö. ise apar topar Erzurum’dan uzaklaştırılıyor. Anormal şekilde, valilik aracıyla, iki istihbaratçı polis refakatinde götürülüyor. Yurt çalışanları bile mağdur çocuğun gönderildiğini sonradan öğreniyor. Hemen dosya eski savcıdan alınıp Fethullahçı savcıya veriliyor. S.Ö’nün dilekçesi üzerinde tahrifat yapılarak dosya hakkında gizlilik kararı alınıyor. Ve söz konusu savcı, olay hakkında açıkça eksik soruşturma yürütüyor. Polisler ise gerçeğe aykırı tutanaklar düzenliyor. Dosya yargıda da takipsizlik ile kapatılıyor. Daha anlatabiliriz. Ama tüm bu aşamaların içinde dönemin valisinin parmağı olduğunu, yıllar sonra bir savcı açıkça belgelemiş. Abant’tan tanıdıklar n Söylediklerinizin aksine, AKP Milletvekili Güvenç, FETÖ’nün hedefinde olduğunu söylüyor. Buna ne diyorsunuz? Pehlivan: Zaten bugün kime sorsanız “o yıllarda FETÖ’nün hedefindeydim” diyor. Bakın “Güvenç FETÖ’cüdür” demiyoruz. Ama açın bakın o günlerde FETÖ ile oldukça yakın ilişkileri var. 2005’te FETÖ’nün Abant Platformu’nu Erzurum’da ağırlayan Güvenç. FETÖ medyasında övgülere boğulan Güvenç. Tecavüz skandalının yaşandığı günlerde Zaman gazetesinde “yeni kamu görevlisi neslinin örneklerinden biri” diye tanıtılan Güvenç. Önder Aytaç’ın “örnek vali” gösterdiği Güvenç. Daha sayalım mı? Biliyorsunuz bunlara göre Shakespeare de ölmeden Müslüman olmuştu! n Peki Güvenç bugün neden kitabın peşinde? Terkoğlu: Kitap çıkmadan önce de, sonrasında da Güvenç’le konuştuk. Ne dediyse yazdık. Kitap çıkmadan önce sorduğumuzda “hatırlamıyorum” dedi. Kitap yayınlandıktan sonra söylediklerini de yasaklatmış. Demek onları da temizlemek istiyor. Aslında mesele şu; Güvenç bugünlerde daha ileriye gidememesini bu olaya bağlıyor. Mümkünse geçmişindeki bu lekeyi temizlemek istiyor. Yargıyı da bu olayda, tıpkı 10 yıl önceki gibi aracı kılıyor. Biz ise şuradayız: Yere batsın Barış Terkoğlu, yere batsın Barış Pehlivan, yere batsın Mahrem! Adli tıp raporlarıyla, şüphelilerin ifadeleriyle, psikologların tespitiyle 84 kişi bir çocuğa tecavüz etti, sadece “Gülen” soyadı yüzünden bir kişi bile cezalandırılmadı. Bundan büyük bir çöküş olabilir mi! l İSTANBUL / Cumhuriyet İzmir buluşması mitinge döndü HAKAN DİRİK İzmir Dikili’de “tutuklu gazetecilere özgürlük buluşması” gerçekleştirildi. Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Sözcü Gazetesi Muhabiri Gökmen Ulu’nun baba ocağında gerçekleştirilen buluşmada “Gazetecilik suç değildir” pankartları açıldı, “Susma sustukça sıra sana gelecek” sloganları atıldı. Dikili Atatürk Meydanı’ndaki buluşmada gazetecilerin yanı sıra Ulu’nun ailesi, sivil toplum örgütü temsilcileri CHP’li milletvekilleri ve yöneticiler de yer aldı. Gökmen Ulu, Silivri’den buluşmaya gönderdiği mesajda “Şerefimle girdiğim bu yerden şerefimle çıkacağım” dedi. Mitinge dönüşen buluşmada konuşan CHP Genel Sekreteri Kamil Okyay Sındır, “Mücadelemizi sonuna kadar sürdürerek, inancımızla bugünleri aşacağız. Bunların hesabını elbet bir gün soracağız” dedi. CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel, tutuklu gazeteciler için topyekun mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. CHP İzmir Milletvekili Musa Çam da “Bugün Gökmen Ulu’ya yapılan Cumhuriyet gazetesindeki gazetecilere yapılan, Birgün’e, Evrensel’e yapılanlar diktatör ve faşist anlayışın birer göstergesidir. Mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi. l İZMİR Adalet Nöbeti de suç! Gözaltındaki avukatlara, haksız tutuklamalara tepki göstermek için düzenlenen Adalet Nöbeti’ne neden katıldıkları soruldu CANAN COŞKUN Mersin’de önceki gün gözaltına alınan ve aralarında İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şube sekreteri Özgür Çağlar ve KHK ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Mersin Şube Başkanı Mehmet Altuntaş’ın da bulunduğu çok sayıda avukat hâlâ Emniyet’te tutuluyor. Emniyet’teki sorgunun ise detayları sızmaya başladı. Avukatlara sorguda, polislerin, gözaltındaki avukat Altuntaş’a “Adalet Nöbeti adı altındaki protesto eylemini gerçekleştirdiniz mi”, “Adalet Nöbeti adı altındaki protesto eylemine katılmaktaki maksadınız nedir”, “Demokratik tavır olarak bahsettiğiniz hareket kimlerden oluşmaktadır, amacı nedir”, “Adalet Nöbeti adı altındaki nöbeti kim ya da kimler için tutulmaktadır” sorularını yönelttiği öğrenildi. Nöbete örgüt suçlaması Adalet Nöbeti’ni 27 haftadır organize eden aynı zamanda Cumhuriyet davası avukatlarından olan Kemal Aytaç ile ilgili de, “Kemal Aytaç kimdir”, “Ne zamandan beri tanıyorsunuz”, “Şahsın konumu nedir”, “Size Adalet Nöbeti yapmanız hususunda talimat verme yetkisini nereden, kimlerden almaktadır” soruları soruldu. Emniyet, darbe girişiminin ardından örgüt mensuplarının ya Savunmaya özgürlük istemişlerdi Gazetemizin hedef alındığı dava kapsamında asılsız ve akıl dışı iddialarla tutuklu bulunan avukatı ve İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay nezdinde tüm haksız tutuklamalara karşı çıkmak için avukatlar, birçok şehirde Adalet Nöbeti tutmuştu. Mersin Ad liyesi önünde 18 Mayıs’ta tutulan nöbette ise avukatlar o sırada hala tutuklu bulunan gazetemizin diğer avukatlarının da fotoğraflarını cüppelerinin yakasına takarak, “Savunmaya özgürlük” pankartı açmış, 1 saat boyunca sessizce beklemişti. pılan operasyonları boşa çıkarmak için sosyal medya ve basın aracılığıyla söylentiler yaydığını öne sürdü ve şu suçlamayı yöneltti: ‘Neden yoldaş dedin?’ “Mersin Barosu’nda avukat olarak görev yaptığınız dönemde Kemal Aytaç isimli şahıstan talimat alarak gerçekle ilgisi olmayan, tamamen iddiaya dayalı, herhangi bir bilgi ve belge nin sunulmadığı eyleme katılarak terör örgütlerinin istekleri doğrultusunda hareket ettiğiniz tespit edilmiştir.” Soruşturma kapsamında avukat Altuntaş’a Yusuf Akay isimli bir kişi ile yaptığı telefon görüşmesinden bir kesit gösterilerek, konuşmada Akay’ın kendisine neden ‘yoldaş’ dediği soruldu. Emniyet, Akay’ın ‘örgütsel bir dil kullanarak yoldaş diye hitap ettiğini’ öne sürdü. haber 11 Dinci milliyetçilik Diyanet İşleri Başkanlığı hemen her gün Sünni ibadet hizmeti verme görevini aşan yeni yetkilerle donatılıyor. Sivil evliliğin müftüler tarafından da akdedilmesi projesi halen Meclis’te. Anayasa profesörü Burhan Kuzu’nun savunması ilginç. Müftüler devlet memuru olduğuna göre, Medeni Kanun’un ihlali söz konusu değil, diyor. Dolayısıyla, müftüler devlet memuru olduklarına göre zabıta da yönetebilir, il eğitim müdürünün yerine atanabilirler de. İl kültür müdürlüklerinin veya öğrenci yurtlarının da Diyanet’e bağlanmasının bir hukuki sakıncası olmaması gerekir, bu akıl yürütmeye göre. Diyanet’le yapılan eğitim destek protokolleri, iktidarın toplumu “yeniden İslamlaştırma” politikasının en önemli ayağı. Şimdi müftülükler anaokulunda ve ilkokulun ikinci ve üçüncü sınıflarında çocuklara değerler ve din eğitimi düzenleyecekler. Anaokullarında haftada altı saat, ilkokulda haftada dört saat. 12 Eylül generalleri ve sivil paşalarının getirdiği, ilkokul dördüncü sınıftan ortaeğitimin sonuna kadar, sekiz yıl devam eden zorunlu din dersi, zorunluseçimli olarak dört yaşından itibaren başlayacak. Söz konusu olan salt dindarlık değil. AKP iktidarı dinci milliyetçilik politikası yürütüyor. Dinci milliyetçilik, bir dini inancı milliyetçilikle eklemleyerek yürütülen politikaları ve beslendiği ideolojiyi ifade eder. Bu ideoloji, genellikle toplumun yeniden dindarlaştırılmasını içinde bulunulan zor durumdan çıkmanın olmazsa olmaz koşulu olarak görür. Birçok yerde, kolonyal güce karşı kurtuluşun veya olağanüstü durumu pekiştirmenin bir aracı olarak uygulanır. Müslüman Biraderler örgütünün Filistin kolu olarak kurulan HAMAS, tipik bir dinci milliyetçi harekettir. Kuruluşunda, işgalci gücü ülkeden kovmanın toplumu yeniden İslamlaştırmanın olmazsa olmaz önkoşulu olduğunu iddia ediyordu. Daha sonra, 1990’larda, bunun tam tersini, toplumu İslamlaştırmanın işgalden kurtulmanın önkoşulu olduğunu savunmaya başladı. Dinci milliyetçi siyaset, din kardeşliğiyle yurttaşlık dayanışmasını eklemler. Milli varoluş meselesiyle ahlaki varoluş birbirlerinin tamamlayıcısı olarak sunulur. Ahlaki mücadele, din eğitimi ve dinin belirlediği değerler eğitimiyle yetinmez. Toplumsal yaşamda, en azından kamusal alanda bu değerlere aykırı olduğu iddia edilen eylem ve görüntülerin yasaklanmasını, görünmez kılınmasını da içerir. Dinci milliyetçi ideoloji, milli mücadeleyi bir “yeniden kurtuluş” mücadelesi olarak tanımlarken, bunu dindar ve mazlum milletin erdeminin, hiçbir aracı olmadan, doğrudan iktidara taşınması olarak sunar. Bu da iktidarla, devletle ümmet/millet arasında organik bir ilişki olduğu varsayımına dayanır. Örneğin ümmetin bölünmez bütünlüğüyle, devletin ve vatanın bölünmez bütünlüğü, Türkiye’de iktidarda olan İslami milliyetçilik için birdir. Milliyetçilik her yerde ve her zaman dinle eklemlenerek var olmadı. 19. yüzyılda milliyetçi dalga aynı zamanda güçlü bir sekülerleşmeyle birlikte gerçekleşti. Buna rağmen geçen yüzyılda, Katolik milliyetçi diktatörlükler Avrupa’da bazı ülkelerde hâkim oldu. Buna en anlamlı örnek, İspanya’da Franco diktatörlüğüdür. Halen dinci siyonizm de, dinci milliyetçiliğin önde gelen örneklerinden biridir. Bugün Türkiye’de iktidar, Kürt meselesinden Batı ile ilişkilere kadar uzanan bir geniş yelpaze içinde, esas olarak milliyetçi bir koalisyona dayanıyor. Dindarlaşma siyasetini bunun çimentosu yapmaya çalışıyor. Reis’in ümmetin lideri olduğu açıkça ilan edilirken Reis de, çoluk çocuk ailecek, hem aile hem eğitim konusunda dini nass ve değerlerin hâkim olmasını sağlayacak düzenlemelerin bir bir uygulanmasına riyaset ediyor. “Biz niye gâvurların peşindeyiz” sorusu, hem İslamcılığın hem milliyetçiliğin ortak sözü değil midir? ‘Gazetecilere işkence’ CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, Tarsus Cezaevi’nde aralarında gazetecilerin de olduğu tutukluların işkence gördüğüne ilişkin iddiaları TBMM’ye taşıdı. Yarkadaş, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, “Gazeteci Erdoğan Alayumat ile Serkan Erdoğan’ı koridorda döven görevlilerle ilgili soruşturma başlattınız mı” diye sordu. Alayumat’ın geçici işitme kaybı yaşadığını ve tam teşekküllü bir hastaneye kaldırılması gerektiğinin altını çizen Yarkadaş, “İşkence insanlık suçudur ve asla peşini bırakmayacağız” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle