23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 20 Eylül 2016 EDİTÖR: ELİF TOKBAY/MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ZARİFE SELÇUK ‘Hâkim Bey, devletin payını biz toplayalım’ Artvin’in Kafkasör Yaylası Cerattepe’de madencilik faaliyetleri ne karşı açılan Türkiye’nin en büyük çevre davasının karar duruşması dün yapıldı. Yüz lerce kişinin katıldığı tarihi duruşmada avukatlar mahke me heyeti taraflı olduğu ge rekçesiyle reddi hâkim tale binde bulundu ve mahkeme sa lonunu terk et ti. Duruşmayı iz lemek için ge len çok sayıda HAZAL OCAK yurttaş çoraplarına kadar polis tarafından ara nırken çok sayı da çevreci Rize’ye alınmadı. Rize’de dün adeta OHAL var dı. Türkiye’nin çeşitli illerin den gelen halk Rize’ye gelene kadar en az 6 kez arandı ve kimlik sorgulaması yapıldı. Duruşmaya, çevrecilerin, “Devletin payı bu projede sa dece yüzde 2. O da 42 milyon yapıyor. Asıl mesele yüzde 98’i kimin paylaşacağı. Tüm vandalizm bu yüzden. Mese le 42 milyonsa bize söyleyin Hakim Bey, Artvin halkı ola rak toplayalım” savunması damga vurdu. Öğrenciye geçit yok Tarihi Cerattepe davası için Artvin Hopa’dan yola çıkan 30 kişilik Öğrenci Kolektifi grubunun minibüsünü polis ekipleri Artvin’in Arhavi ve Rize’nin Fındıklı ve Çayeli ilçelerinde durdurdu. Polis öğrencileri aradı, araçta arama yaptı. Çayeli’deki arama noktasında çorapları bile çıkartılarak üzerleri aranan öğrencilerin Rize’ye geçişine izin verilmedi. Öğrenci grubu Hopa’ya geri dönmek zorunda kaldı. Polis kuş uçurtmadı Rize için de durum çok farklı değildi. Duruşmayı izlemek için Rize’ye girebilmiş çok sayıda kişi önce ilk polis barikatına takıldı. Polis müdahil listesinde adı olmayanları adliye önüne bile geçirmedi. Artvin’in Kafkasör Yaylası Cerattepe Mevkii’nde madencilik faaliyetleri için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, ‘Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Olumlu’ raporunun yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Yeşil Artvin Derneği öncülüğündeki 751 kişi ve 61 avukatın, 8 Temmuz 2015’te Rize İdare Mahkemesi’nde açtığı Türkiye’nin en büyük çevre davasının karar duruşması bu koşullar altında 09.00’da başladı. Erteleme talebine ret Duruşmanın açılışında söz alan Avukat Mehmet Horuş, polisin yol uygulamaları nedeniyle dava müdahillerinin mahkemeye ulaşmakta zorlandığını belirterek, “Avukatlar dahi yolda 3 kez arandı. Gelemeyenler var. Davanın ertelenmesini ve uygun fiziksel koşullarda tekrar yapılmasını talep ediyoruz. Bu baskı altında karar verilmesinin adil yargılamayı zedeleyeceğini düşünüyoruz” dedi. Avukat Bedrettin Kalın da Artvin halkına yönelik tehditler altında duruşmanın yapıldığını belirtti. Mahkeme heyeti itirazı reddederek davaya devam etti. Haritalara bile bakıldı İlk savunmayı avukat Bedrettin Kalın yaptı. Kalın söze, “Bu duruşma terör ortamında başladı. Duruşmaya mı geldik savaşmaya mı belli değil. Duruşmada kullanacağımız haritalara bile 5 kere bakıldı. Artvin Kafkasör’de 2 tane milli park var. Milli parkla, ruhsat alanı bir bütün. Kent ormanı var. Burada 2 bin 727 bitki tespit edildi” dedi. ÇED ra Cerattepe duruşması güvenlik ablukası altında yapıldı. Çevrecilerden, Cengiz’in projesinden devletin kazanacağı 42 milyon TL’yi ‘Artvin halkı olarak toplayalım’ önerisi geldi Hacer Albayrak 70 YAŞINDAKİ HACER TEYZE DE DESTEK OLMAK İÇİN GELDİ Rize’de adliye kapısına geldiğimizde polis tüm adliyenin çevresini demir bariyerlerle sarmış bekliyor, tek tek isim soruyordu. Türkiye’nin dört bir yanından gelenlerin bir kısmı çevirmelerin ardından Rize’ye giremeden dönmek zorunda kaldı. Herkes birbirine sarılıyordu. Karadeniz İsyandadır Platformu’ndan Eren Dağıstanlı, “Bizim davalar böyle oluyor işte. Düğün ya da cenaze gibi. Burada birbirimize sarılıyoruz” dedi. Bastonuyla bir teyze dikkatimizi çekiyor. 70 yaşındaki Hacer Albayrak Rize’de yaşıyor ve duruşmaya destek olmak için gelmiş. Fotoğraf çektirirken eşi Ahmet Albayrak’ı yanına çağırıyor. Fotoğraf karesinin ardından girebilenler duruşmayı izlemek üzere adliyeye giriyor. Tarihi duruşmanın başladığı dakikalarda duruşma salonuna alınmayan çok sayıda yurttaşın ise bekleyişi gün boyu sürdü. DHA BİR AYLIK HUKUKİ SÜREÇ Cerattepe davasına bakan Rize İdare Mahkeme rar verecek. Karar temyiz edildikten sonra reddi hâkim talebi si, hakkındaki ‘Reddi Hâkim’ ta kabul edilirse yeni bir mahkeme lebini bir üst mahkeme olan Bölge İdare Mahkemesi’ne gönderecek. Bölge İdare Mahkemesi heyeti Cerattepe davasına bakacak. Ancak talep reddedilirse aynı mahkeme Cerattepe davasına de, reddi hâkim talebinin gerek bakmaya devam edecek ve kara çelerini inceleyerek rını açıklayacak. Bu hutemyiz yolu açık ol kuki sürecin en az 1 mak üzere bir ka ay süreceği belirtildi. 30 kişilik Öğrenci Kolektifi grubu, çoraplarına kadar arandı. porunun hukuksuz olduğunu söyleyen Kalın “Projenin neresinden tutarsanız tutun baştan savma” dedi. “Şirket yürütmeyi durdurma kararı verilmemesi üzerine Cerattepe’ye çıktı” diyen Kalın, Cerattepe nöbetinden bazı fotoğraflar gösterdi. Kalın şöyle devam etti: “245 gün boyunca bu insanlar nöbet tuttu. PKK dediğiniz insanlar bunlar işte. 245 günün önemli bir kısmı da kıştı. 15 Şubat’a kadar 1750 metrede insanlar nöbet tuttu. Bütün Türkiye geldi. Sadece bir yürütmeyi durdurma kararıyla bu süreç durdurulabilirdi ama mahkemeniz bu kararı vermedi. Polisleri yığdılar ve zalimce plastik mermi, biber gazı kullandılar. 2 gün içerisinde ezdiler, öyle çıktılar. Tüm Türkiye, tüm dünya haklı olduğumuzu gördü...” Duruşmada Marmara Üni versitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Rize İdare Mahkemesi heyetine, Cerattepe ile ilgili 12 sayfalık hukuki görüşünü sundu. Kaboğlu, Rize Adliyesi’ne girişte karşılaştığı uygulamalarla Silivri Mahkemesi’ne girerken dahi karşılaşmadığını belirterek, “Burada verilecek karar yalnız Cerattepe’yi değil tüm ülkeyi ilgilendiriyor” dedi. ‘Taraf’sızlık atışması Daha sonra söz alan CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan kararın önceden verildiğini söyleyerek, “Cerattepe ihalesini Cengiz İnşaat alırken ihaleye fesat karıştırdı. Oyun çok büyük. Bana geldi biri dedi ki, siyasi ayağı büyük, sen bunla uğraşamazsın. Paket ihale yapıldı. Bir tek kişiyi tarif eden ihale olur mu? Siz keşfe geldiniz. Ne güzel Neşe Karahan ‘Geldikleri gibi gidecekler’ Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan da, Artvin halkının kararlı olduğunu belirterek, şirketin geldiği gibi gideceğini söyledi. Karahan, “Biz yaşamımızı savunuyoruz. Asla vatan haini değiliz. Yaşamımızı savunmaya devam edeceğiz. Yasadışı bir şey yapmadık, bundan sonra da yapmayacağız. Geldikleri gibi gidecekler” diye konuştu. karşıladı Artvin halkı. Ben bugün buraya gelirken 6 kere arandım, buraya gelirken araçlar döndü” dedi. Bayraktutan’a yanıt veren mahkeme başkanı, “Bir karar verilecek. 2 taraf beğenir, beğenmez. Bu mahkeme bir karar verir” ifadesini kullandı. Kısa savunma Cengiz İnşaat’ın avukatı kısa bir savunma yaparak her şeyin hukuka uygun olduğunu söyledi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri ise projeyle ilgili olumsuz bir kararın olmadığını belirtti. Salonu terk ettiler Son sözü tekrar alan Bedrettin Kalın “Adil yargının ortadan kalktığını düşünüyoruz. Heyetinizi reddediyoruz” diyerek salonu tüm avukat ve izleyenlerle terk etti. l RİZE HERKES ORADAYDI Duruşmayı, Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan ile avukat Bedrettin Kalın’ın yanı sıra TEMA Vakfı Başkanı Deniz Ataç, İstanbul Barosu adına Yönetim Kurulu üyeleri avukatlar Hasan Kılıç, Cengiz Yaka, Necmi Şimşek, Şahin Erol, TMMOB Yönetim Kurulu üyesi Cemalettin Küçük, Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ile YARSAV eski Başkanı Faruk Eminağaoğlu da izledi. Cerattepe davasına siyasiler de ilgi gösterdi. CHP Milletvekilleri Mehmet Bekaroğlu, Uğur Bayraktutan, Zeynep Altıok, Mahmut Tanal, Orhan Sarıbal, Necati Yılmaz, Muharrem Erkek, Erdin Bircan, Seyit Torun, Bülent Yener Bektaşoğlu ile Bağımsız Milletvekili Aylin Nazlıaka, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş da davayı izleyenler arasındaydı. Duruşmaya ayrıca sivil toplum kuruluşları üyeleri ve çok sayıda yurttaş katıldı. haber 11 Donald Trump seçimleri kazanabilir Kasım ayında ABD’deki başkanlık seçimlerinden, Cumhuriyetçi Parti’nin sıra dışı adayı milyarder Donald Trump zaferle çıkabilir mi? Yakın bir tarihe kadar bunun mümkün olabileceğine inanmayanlar bile, son günlerde bu soruyu ciddi ciddi soruyor. Kamuoyu yoklamalarında Hillary Clinton önde gelmeye devam etse de rakibiyle arasındaki fark son haftalarda hızla kapandı. Bunun asıl nedenleri, Clinton’un sağlık sorunu, bakanlığı sırasında özel elektronik posta adresini resmi yazışmalarda kullanılmasıyla ilgili FBI’nın ağır eleştiri içeren raporu gibi etmenler değil. Esas neden Trump’ın bir tür sınıfsal konuma dönüşen bir tepkiyi sandığa yönlendirmesi. Yeni dönemin küreselleşen elitlerine, kendilerini “dünya yurttaşı” olarak tanımlayan yeni yönetici sınıfına karşı tepki duyup, kendilerini sistemin kaybedenleri olarak görenler, Trump’ın bugün kemik seçmenleri. Donald Trump, tipik bir muhafazakâr değil. Cumhuriyetçi Parti’nin sağ kanadını oluşturan evanjelistler ve devletin küçülmesini, vergilerin azalmasını her şeyden daha önemli addeden radikal muhafazakârların sıcak bakmadıkları bir aday. Cumhuriyetçi Parti’nin çoğunluğunu oluşturan, kendilerini muhafazakârdan çok cumhuriyetçi olarak tanımlayan ve esas kaygıları Demokrat Parti’nin iktidara gelmesini engellemek olanlar için de pek matah bir aday değil. Trump, Cumhuriyetçi Parti’nin görünüşte resmen adayı ama fiilen bu partinin üyelerinden başka bir şeyi temsil ediyor. Muhafazakârlığı esas olarak sosyalizme, sosyaldemokrasiye şiddetle karşı olmak olarak tanımlayınca, Trump eksiksiz bir muhafazakâr. Onu geleneksel muhafazakâr siyasetçiden farklı kılan, vergilerin azalması, devletin küçülmesinden önce milli kimliğin korunmasına önem vermesi, hükümetin en önemli görevinin bu olduğunu söylemesi. Küreselleşmeyle birlikte milli kimliğin ve buna bağlı statülerin tehdit altında olduğuna inananların, toplumsal değişimi bu şekilde yaşayanların desteğini almayı hedefliyor. Devlet her şeye karışmasın temasından ziyade, devlet milli kimliği korusun, küreselleşmeye karşı geleneksel statüleri savunsun, bu yönde müdahale etsin temasını işliyor. İlaveten, Amerikan demokrasisinin temelini oluşturan, Başkan’ın yetkilerinin denetlenmesi ve kısıtlanması ilkesini de eleştiriyor. Denge ve denetim sisteminin başkanı elitlerin denetimi ve tahakkümü altında bıraktığını, bunun demokrasiye aykırı olduğunu iddia ediyor. Eleştirdiği elitler de, Trump’ın ekmeğine yağ sürercesine, demokrasinin kitlelere teslim edilmeyeceğini giderek daha açık biçimde dile getiriyorlar. Birleşik Krallık’ta halkoylamasını AB’den çıkmak isteyenler kazanınca, James Traub’un, Foreign Policy’de, “artık elitlerin kitlelere karşı ayaklanma zamanı geldi” temasını işleyen yazısı buna bir örnek. Diğeri Hillary Clinton’ın, sonradan özür dilemek zorunda kaldığı, Trump’ın seçmenlerinin yarısını “acınası kişiler” olarak tanımlaması. “Bunlar eşcinsellere, yabancılara ve İslama karşı fobileri olan, ırkçı ve cins ayrımcıları, bu tanımların arasından seçin” derken salondan epey alkış almıştı. Yürürlükteki iktisadi düzenden en fazla yararlanan kişilerden biri olan mültimilyarder Trump, kendi partisinin yöneticilerini de dahil ederek, “yerleşik elitler hegemonyası” olarak tanımladığı düzeni, demagojisi bol örneklerle eleştiriyor. Esas olarak Demokrat Parti’nin son otuzkırk yılda yaşadığı dönüşümün yabancılaştırdıklarına hitap ediyor. Christopher Caldwell, bugün Demokrat Parti yönetici elitinin, yeni kapitalist ekonominin egemen çevrelerini temsil ettiğine işaret ediyor. Her ne kadar, Bernie Sanders’i destekleyenlerin parti tabanında önemli bir kitle oluşturduğu ortaya çıksa da, Hillary Clinton’la temsil edilen kesim bunlar değil. Demokrat Parti, bu yeni elit kimliğini, bütün azınlıkların savunuculuğu arkasına gizlemeye çalışıyor. Bunda bütünüyle başarısız olduğu söylenemez. Siyahlar, eşcinseller, göçmenler, yüksek yönetici kesiminde yer alan kadınlar ve yeni teknoloji milyarderleri Demokratları destekliyor. Geleneksel işçi sınıfı ise, ne kadar kaldıysa, ya Trump’a oy vermeye hazırlanıyor ya da sandığa gitmemeye niyetli. Cumhuriyetçi Parti, bir bakıma, yukarıda sayılanlardan “geri kalanların partisi”. Bu da, ne kadar beklenmedik olacak olsa da, Trump’un seçimde kazanma olasılığını maalesef artırıyor. Bugün birçok ülkede benzer tepkilerin, sistem karşıtı görünümlü benzer siyasal figürleri ortaya çıkardığına şahit oluyoruz. Kimlik siyasetleri, birçok yerde, kendini dışlanmış, “milli ve yerli” kimliğini tehdit altında gören kitleler yarattı. İktisaditoplumsal dönüşüme tutunamayanlar statü kaybına uğrarken, endişeleri nefrete dönüştü. “Yerlici ve millici” otoriterpopülist siyasal liderler, koruyucukollayıcı şefler, sol veya sağ etiketli yeni kapitalizm elitlerine karşı bu tepkileri yoğunlaştırarak, artık seçim yarışlarında ön sırada yer alıyorlar. Buna karşı panzehir demokrasiden vazgeçmek midir yoksa onu sandık ve sokağa indirgeyen ikilemden kurtarıp, her zaman, her yer ve her koşulda gerçekten hayata geçmesini sağlamak mıdır? Korkarım Trump seçimi kaybettiğinde yönetici elitler gene dört yıl bu soruyu rafa kaldıracaklar. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle