23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 13 Eylül 2016 2 Gökkuşağı savaşçısı güneş ülkesinde Yolun yüzde 80’i rüzgârla gidiLİyor Greenpeace’in ilk Rainbow Warrior (Gökkuşağı Savaşçısı) gemisi, 1985 yılında Fransız hükümeti ajanları tarafından bombalanıp batırılıyor, ikinci gemi ise 20 yılı aşkın süre boyunca çevre suçlarıyla mücadele ettikten sonra 2011 yılında emekliye ayrılarak Bangladeş’te bir hastane gemisi olarak hizmet vermeye başlıyor. Türkiye’ye gelen bu üçüncü gemi ise, Greenpeace’in 40. yılı olan 2011 yılında çevre mücadelesine başladı. Gemi, 1255 m2’lik yelken alanı sayesinde, karbon ayak izini en aza indirecek şekilde tasarlandı. Bu geminin diğer gemilerden farkı yelkenli olması. Yelkenler olduğu için yolun yüzde 80’ini rüzgârla katediyorlar. Geminin uzunluğu 57, yüksekliği 58, genişliği de 12 metre. 17 kamara var, kaptan hariç her odada iki kişi kalıyor. Sabah 8’de mesaiye başlayan 16 kişilik mürettebat bizi karşıladıktan sonra hemen işlerinin başına dönüyor. Arkadaşımız Zehra Özdilek Greenpeace gemisinde bir gün geçirdi. PANELLERİ ANLATIYORUZ Akdeniz Turu Proje lideri Erkut Ertürk, “İnsanlarla konuşup bireysel olarak neler yapabileceklerini anlatıyoruz. Kezban Teyze’nin Almanya’da görüp kendi bahçesine kurduğu güneş panellerinden bahsediyoruz. Onlardan taleplerini bize mesaj olarak iletmesini istiyoruz. Greenpeace sayesinde güneş paneli sistemi yaygın laştırılıyor” diyor. SEFERİHİSAR’A DEMİRLEYEN GREENPEACE’İN GEMİSİNE ÇIKTIK ZEHRA ÖZDİLEK Uluslararası çevreci sivil toplum kuruluşu Greenpeace’in simgelerinden “Rainbow Warrior” eylem gemisi, “Güneşe yelken aç” sloganıyla çıktığı Türkiye turunda İzmir’in Seferihisar ilçesine geldi. Güneş panellelerinin yaygınlaştırılması amacıyla yola çıkan gemi, geminin mürettebatı ve gönüllü çalışanlarıyla 24 saat geçirdik. Seferihisar’dan tekne ile Rainbow Warrior’un demirlediği yere doğru yol alıyoruz. Gemi tüm ihtişamı ve güzelliğiyle “ben buradayım” diyor. Tekne ile gemiye yanaşıyoruz. Tüm mürettebat ve gönüllü çalışanları bizi kocaman gülümsemeyle karşılıyor. Heyecanla hemen gemiyi keşfe çıkıyoruz. PKK değil Greenpeace Geminin Amerikalı kaptanı Pe Gter Willcox’u dümende buluyorum. önüllüler, gemiyi Kaptan Willcox, 1981 yılından be gezmek için gelen ri Rainbow Warrior’da kaptan olduğunu dile getirerek gemideki insanların güvenliğinden ve gemiden sorumlu olduğunu söylüyor. Wilcox mürettebatın kendisine ihtiyacı olduğunda daha çok çalıştığını dile getirerek, “63 yaşındayım. 1981’den beri Greenpeace’de kaptanım. Gemileri araştırma ve tanıtım için kullanılır. 2011’de Greenpeace tarafından bu gemi yapıldı. O zamandan beri dünyanın etrafı çocuklarla vakit geçiriyor, onlara çevre bilinci aşılıyor. Geminin kaptanı Peter Willcox Amerikalı ve 63 yaşında (yanda). Willcox gemidekilerin güvenliğinden sorumlu. Dünyanın etrafını iki kez nı iki kez dolaştım. Her gün fark dolaşmış... lı geçiyor. Dün sabah 8’de uyan dık. 12.00’de Bodrum’dan yola çık ğı santrala PKK saldırısı olabileceği is tık. Seferihisar’a yelken açtık. Çoğun tihbaratını almış. Bu nedenle bölgede lukla vaktimiz yelkeni rüzgârın yönü nöbet tutuyor. Bizi görünce PKK PKK ne doğru ayarlamakla geçti. Gemiy diye bağırıyor. Ben de arkadaşımının le Brezilya, Arjantin, Avustralya, Sri tulumunu göstererek ‘PKK değil Gre Lanka, Yeni Zelanda, Japonya, Güney enpeace’ dedim” diyor. Kore, Türkiye, İtalya, İspanya, Hollanda, Amerika daha sayamadığım bir Güneşle kutsanmış ülke çok ülkede eylem yaptık” ifadeleri Kaptan köşkünde sorumlu Yeni Ze ni kullanıyor. Kaptan Willcox 20 yıl landalı Daniel Mares (56) ile konu Türkiye’de kömürle çalışan bir termik şuyorum. Mares 1984’ten beri bu santral için eylem yaptıklarını belirte işi yaptığını söyleyerek işinin gece rek ilginç bir anısını anlatmaya başlı 12’den sonra başladığını belirtiyor. yor, “Polis o dönem eylemin planlandı Geminin rotasını belirleyip, geminin etrafını gözlemek ve dinlemekle sorumlu olduğunu dile getirerek, “Yelkenleri rüzgârın konuma göre ayarlıyoruz. Yelkeni rotaya göre ayarlayamadığımızda rotamızı değiştirerek gideceğimiz yerlere farklı yollardan gidiyoruz. Gece 04.00’ten sonra başka bir arkadaşa görevi devrediyorum. 3 kişi kaptan köşkünde sorumluyuz. Devrettikten sonra uyumaya çalışıyorum. Uyandıktan sonrada internetten aldığım bilgilere göre haritayı güncelliyorum. Gün içinde rüzgârın yönüne göre tüm mürettebat yelkeni yönlen diriyoruz” diyor. Gündüz 12.00’de öğlen yemeğini yediğini dile getiren Mares, kaptan köşküne giderek tekrardan işine dönüp rapor veriyor. Rapor verirken geminin Lübnan’dan Türkiye’ye kadar yüzde 80 yelken gücüyle geldiğini vurgulayarak Tükiye’nin güneşle kutsanmış bir ülke olduğunu söylüyor. Mares, Türkiye’ye gelip çalışkan bir ekiple çalıştığı için mutlu olduğunu dile getirerek Türkiye halkının tutkulu olduğunu belirtiyor. 3 ay denizde 3 ay karada yaşıyorum Güvertede sürekli hareket halinde olan birisi dikkatimi çekiyor, kim olduğunu soruyorum. Gönüllü ekibinden birisi, güverteden sorumlu Penyy Gardner olduğunu söylüyor. Hemen kendisi ile konuşmak istediğimi söylüyorum. Gardner ise mesai saatinin 16.00 olduğunu belirterek bitene kadar konuşamayacağını söylüyor. Mesai bitiminde hemen Gardner’in yanına gidiyorum. 20 yıldır gemide olduğunu belirten Gardner bilgisayar mühendisliği okuduğunu söylüyor. Gardner, Londra’da 4 yıl çalıştığını dile getirerek “52 yaşındayım. 4 yıl Londra’da çalıştıktan sonra hata yaptığıma karar verdim. Nisan ayında yolun kenarında bir çiçek gördüm. O an anladım ki ocak, şubat, martta açan çiçekleri ben görmedim. Ağlamaya başladım. Yolumu kaybetmiştim. Sevdiğim bir işi yapmaya karar verdim. Greenpeace ile tanıştım. Artık karar vermiştim her şeye mantığa göre değil kalbime göre karar verecektim. 3 ay denizde 3 ay karada yaşıyorum” diyor. Güvertede 5 kişiden sorumlu dolduğunu belirten Gardner, güvertenin boyası, yelken halatları ve temizliğinden sorumlu olduğunu söylüyor. Gardner mürettebattaki herkesin aktivist olduğunu dile getirerek, “Gemide kampanya olduğu için çok yoğunuz. İşimizin dışında gemiyi görmek isteyen misafirleri karşılıyoruz. Boş zamanımızda da film izleyip kitap okuyoruz” ifadelerini kullanıyor. GEMİDE Mönü sebze ağırlıklı Hindistanlı aşçı Wilindro Redrigees ile de mutfakta konuşuyorum. Kaç öğün yemek hazırladığını ve neler yaptığını soruyorum. O da şöyle konuşuyor: “Sabah kahvaltı yapmıyoruz. Öğlen 12 ve akşamda 18’de yemekler yeniyor. Toplam iki saatte her öğünü hazırlıyorum. Genelde karnabahar, kremalı ıspanak, avokado salatası, brokoli, tavuk, sarmısaklı midye, pilav, salata türü şeyler çıkıyor. Mutfağımız çok çeşitli her gittiğimizin ülkenin yemek kültüründen biraz alıyoruz. Pek et yemeği tüketmiyoruz.” Akşam yemeği saati yaklaştığında ye mek yenilen alana gidiyorum. Herkes kendi yemeğini alıyor. Mönüde pesto soslu makarna, ballı fıstıklı fasulye, soğanlı patates, brokoli ve salata var. Yemeği alıp masaya oturuyorum. Masada peçede yok. Gemide peçete kullanılmıyor. Yemeklerden ballı fıstıklı fasulye dışında diğerlerinin tadı çok farklı gelmiyor. O sırada gözüm aşçı Redrigees’e takılıyor. Redrigees kırmızı şarabını almış köşede insanların yemek yerkenki yüz ifadelerini gözlemliyor. Ben yemeği beğendiğimi belirtip tabağımın mutfağa götürüyorum. Herkes kendi tabağını artıklarını döküp bulaşık makinesine koyuyor. Ben de ayınısını yapıyorum. haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: ZARİFE SELÇUK 36 yıl sonra 12 Eylül 1980 Aslında siyasal tarihimizde iki 12 Eylül var: Biri, 12 Eylül 1980’de askerlerin yaptığı darbe... Öteki, 12 Eylül 2010’da AKPCemaat ittifakının yaptığı sivil yargı darbesi. Şimdi de 15 Temmuz kalkışmasından sonra AKP’nin 20 Temmuz 2016 tarihli “Post Mortem” darbesini yaşıyoruz! HHH Kim demiş “Tarih tekerrürden ibarettir” diye: AKPErdoğan iktidarı, tarihten ders almış... 20 Temmuz 2016 Post Mortem Darbesi, kendinden önceki bütün darbelerden yararlanmış; o darbelerde eksik kalan bütün unsurları içeriyor: Klasik darbe uygulamaları olan, gözaltılara, tutuklamalara, işten çıkarmalara, pasaport iptallerine ek olarak... Suçlanan insanların, örgütlerin, işletmelerin mal varlıklarına da el konuyor... Seçilmiş belediye başkanlarının yerine, kayyımlar atanıyor. HHH “Post Mortem Darbe” gerekçesi 15 Temmuz’daki FETÖ kalkışması olarak ilan edildi... Ama ek hedefi, aynı zamanda PKK ile de mücadele olarak görülüyor. HHH Elbette ülkenin siyasal, örgütsel, bürokratik, eğitimsel, askeri, adli ve mülki yapısına, yaklaşık yarım yüzyıldır sızan FETÖ ile mücadele kolay değil... Hele bu örgüt: İnsanların mukaddes değerlerini, yani inançlarını... Eğitim sürecini, yani yeniden üretimlerini... Kontrol ederek, kendine bir “müritler” kitlesi yaratmış... Ve de bu “müritler” ile, yıllar içinde siyasete ve devlete sızarak iktidara ortak olmuşsa... Bu mücadelenin olağan koşullarda ve olağan yöntemlerle yapılması pek kolay değildir. HHH Elbette bir etnik grup adına terör yapan... Yurtiçinden ve yurtdışından destek gören... AKPFETÖ iktidarı zamanında güçlenen... PKK ile mücadele de hiç kolay bir iş değil... Bu mücadelenin de olağan koşullarda ve olağan yöntemlerle yapılması da pek kolay görünmüyor. HHH Peki ama, biz bu mücadeleleri niye yapıyoruz? İnsanlar özgür, rahat ve müreffeh bir biçimde, mutlu olarak yaşasınlar diye değil mi... Bu amaç için de laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti gerekli değil mi! HHH Hem FETÖ’nün hem de PeKaKa’nın güçlenmesinde büyük sorumluluklar taşıyan AKPErdoğan iktidarı: “Bu örgütlerle mücadele ediyorum” diye, hukuku, adaleti, insan haklarını ve özgürlüklerini, kısacası demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini tahrip eden uygulamalar yapıyorsa... Bu mücadelenin, demokrasi, refah ve mutluluk adına başarıya ulaşması olanaklı mıdır? Önümüzde 12 Eylül 1980 örneği ve onun olumsuz sonuçları varken, bu örneği daha sert ve yaygın bir biçimde tekrarlamak... Ülkenin çıkarları ve insanların mutluluğu açısından olumlu bir sonuç verebilir mi? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle