15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 19 Ağustos 2016 6 Kâr özelleştiriliyor, zarar toplumsallaşıyor Varlık Fonu’yla asıl amaçlanan ne, özelleştirmelerin sonu nereye gider? İktisatçı Doç. Dr. Ümit Akçay ile torba yasayı, hükümetin OHAL ekonomi politikasını konuştuk. Akçay, “Bu yeni önlemlerle kâr özelleştiriliyor, zarar toplumsallaştırılıyor” diyor. n Darbe girişimi sonrası hü kümetin izlediği ekonomi po litikası için yeni bir dönem den söz etmek mümkün mü? Tam olarak ne yapıyor AKP? Aslında yeni bir şey yap mıyor. 1 Kasım sonrasında ki programına devam ediyor. O dönem bu programa “utangaç kalkınmacılık” demiştim. PÖınğaürnç Bir yandan ekonominin yavaş lamasına karşı kalkınmacı tedbirler al ma isteği sürekli ön planda. Örneğin sürekli yüksek katma değerli malların üretimine geçme gibi vurgular yapılı yor. Diğer yandan kalkınmacılığın hak kını verecek bir ekonomi yönetimi an layışı da yok ortada. Yani hakkıyla kal kınmacılık yapılacaksa, bu işin olmaz sa olmazı planlamadır. Kapitalist plan lamadan bahsediyoruz tabii ki. Planla mada teşvik vardır ama cezalandırma da vardır. Aksi takdirde, bu teşvikler üretim yapısını değiştirmeden, hep is tenilen katma değeri yüksek malların üretimine geçmeden verilmeye devam edildikçe, sermayeye karşılıksız kay Vedat ARIK nak aktarımı anlamına gelecektir. Şu anda yapılan tam da bu. ‘Model tıkandı’ Meselenin hukuki tarafı dışında vahim kısmı, ülkede düşük olan tasarruf oranını artırmak için insanların gelirle n Şimdi böyle bir hamleyi gerektirecek ne vardı peki? Çünkü 2000’lerden beri gelen biri rini artırmaya çalışmak yerine zorla gelirlerinin bir kısmına el koymak bence. Soruna çözüm bulunmuyor, sadece so kim modeli tıkandı. Bu tıkanma söylendiği gibi 2008’de değil 2012 sonrasında gerçekleşti. Bunun da nedeni araların runlar bir süre ertelenmiş oluyor. n Bu yapının neden bu kadar denet lenemez ve şeffaflıktan yoksun bir bi da Türkiye’nin de bulunduğu bir grup ülkeye gelen sermaye akımlarının ön çimde kurulması arzulanıyor? Düşünüldüğü kadar büyük bir fon ku ce kesintiye uğraması, sonra da tersine rulursa eğer, neredeyse Hazine’ye ben dönmesi, yani sermaye çıkışlarının ya zer yeni bir yapı ortaya çıkacak. Ancak şanması. Bunun doğrudan sonucu, bü bu yeni yapının Hazine’den farkı Meclis yümenin tempo kaybetmesi. 2012’den denetiminden azade olması. Bu fonun itibaren ekonomik büyüme öncesiyle kı anayasal denetimin uzağında konum yasladığımızda oldukça düşük. Gerek 1 landırılması, fonu kullanırken ortaya çı Kasım sonrasında, gerekse 15 Temmuz kabilecek yasal sorunlarla vakit kaybet sonrasındaki uygulamalar, yavaşlayan meme ihtiyacından muhtemelen. ekonomik büyümeyi yeniden canlandırma amaçlı diyebiliriz. ‘Özelleştirme çözmez’ n Zaten olağan koşullarda torba ya n Bu da kulağa ürkütücü geli saların da sakıncaları var ama bir de yor. Varlık Fonu’nun benzeri Suu OHAL koşullarında çıkarılan KHK çe di Arabistan, Kuveyt, Katar, Norveç, vikliği eklenince AKP’nin darbe giri Rusya’da var. Türkiye’yi bu ülkelerle şimini ekonomi hedefleri için fırsa benzer kılan ekonomi kriteri var mı? ta dönüştürdüğü kanısına ne diyorsu Yok. Bu tip fonları olan ülkeler ya do nuz? ğal kaynak zengini ya da geleneksel ola Esasında OHAL ilan edildiğinde, baş rak dış ticaret fazlası veren ülkeler. Ya bakan OHAL yetkilerinin ekonomi ala ni bir seferlik yaratılan değil, sürekli bir nında kesinlikle kullanılmayacağını şekilde yaşanan bir gelir akışı var. Ya açıklamıştı. Ancak o hafta televizyonla petrol, doğalgaz gelirinden ya da dış ti ra çıkan Ali Babacan, bu tip olağanüstü caret fazlasından. Varlık Fonu uygula dönemlerin normal şartlarda hayata ge ması, bu biriken paranın farklı yatırım çirilemeyen düzenlemelerin yapılabil araçlarına yönlendirilerek değerlendiril mesi için önemli olduğunu ısrarla vur mesinden ibaret. G20 içinde Varlık Fo guladı. Mehmet Şimşek de aynı hafta, nu olmayan ülke yok deniyor ama zaten KHK avantajının kullanılması gerektiği orada Türkiye ekonomisine benzeyen ni söyledi. Sanıyorum bu OHAL yetkile ülke sayısı da çok az. rinin ekonomi alanında kullanılmasın n Hem Varlık Fonu’nu hem de torba da, kredi derecelendirme kuruluşları yasada yer alan diğer teşvikleri düşündü na mesaj verme kaygısı ağır bastı; başta ğümüzde sermayeye yönelik sonsuz bir ekonomi için kullanılmayacağı ilan edi şefkat çıkıyor ortaya; yeter ki tereddüt len yetkiler, OHAL’in piyasa dostu oldu etmesinler, yeter ki yatırım yapsınlar, ğunu ispatlamak için devreye sokuldu. riski vatandaş ödeyebilir gibi. Bu gay n Hayatımıza Türkiye Varlık Yöne ret, öngörülen, hatta beklenen bir eko timi AŞ giriyor. En vahim yanı ne bu nomik sarsıntının önlemi gibi mi alın “Şirketin”? malı? Yoksa geçmişe dönük olarak, o Ümit Akçay kimdir? 201115 arasında New York Üniversitesi’nde misafir araştırmacı ola rak bulunan Doç. Dr. Ümit Akçay, ‘Finansal laşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği’, ‘Para, Banka Devlet’ ve ‘Kapitalizmi Planlamak’ ki taplarının yazarı. İkinci Ümit Akçay, Varlık Fonu planlandığı gibi uygulanırsa neredeyse Hazine Hazine’ye benzer bir yapı oluşacağını söylüyor. Üstelik tamamen anayasal denetimden azade... “cepten tek kuruş çıkmamasıyla” övünülen dev projeler sisteminin zaten yürümediğini mi gösteriyor? Fon’un son söylediğinizle ilgili olduğunu düşünüyorum. Ancak işin teşvik kısmı ekonomik durgunluğun önüne geçilmesiyle ilgili. Zira AKP’yi iktidarda tutan en önemli faktörlerden biri, her şeye rağmen ekonomik büyümenin sürmesi. Bir büyüme koalisyonu yani. Büyüme durduğunda olabilecekleri kimse bilmiyor. O nedenle “ne pahasına olursa olsun büyüme” ruhu hâkim. Bir diğer tipik özelliği de bu önlemlerle kâr özelleştiriliyor, zarar toplumsallaştırılıyor. n Aslında ekonomi başlığındaki tüm değişiklikler, yenilikler, yapılacak özelleştirmeler bu fona kaynak yaratmak için gibi görünüyor. AKP için bu fon neden bu kadar önemli? Bu fon, büyük inşaat projelerini desteklemek için önemli. Basitçe akıllarda olan şu: Ekonomi daralıyor, bu daralma karşısında inşaat sektörü hem pek çok başka sektörü harekete geçirdiği için, hem de niteliksiz emek istihdam ettiği için önemli bir karşıçevrimsel hareket yaratabilir. Üstüne üstlük, bu mega projeler, yapıldıkları yerlerde konut ve arsa fiyatlarını artıracağından ekonomiye etkisi olumlu olacak. Ancak bu projeler kendilerini finanse edemiyorlar. Mevcut durumda Hazine garantileriyle sürdürülmesi söz konusuydu. Hazine garantileri kamu bütçesine potansiyel olarak yük getireceği için, bu fonla bütçe dışı bir garanti mekanizması yaratılmış olacak. Özelleştirmelerle tek seferlik gelir elde edilebilir. Ama bu tip fonların mantığı gelir akışını değerlendirmek. O nedenle özelleştirmelerin amaca hizmet eden bir işlev görmesi mümkün değil. n İsmi geçen 113 kurum özelleştirilirse nasıl bir manzara oluşacak? Bu kurumların tümünün özelleştirilmesi söz konusu değil. Örneğin o listede Merkez Bankası’nın da adı geçiyor. Orada yer alan kurumlara ait malların satışı gündemde diye anlıyorum. Onun dışında özelleştirmeler neoliberal paketin tipik bir öğesi. Ekonomi yönetimi en iyi bildiği işi yapmaya devam ediyor. n Bu galiba işin şahikası: Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın özelleştirilmesi ne demek? Özelleştirme İdaresi’nin özelleştirilmesi olumlu bir gelişme bence. Böylelikle özelleştirme defterini kapatmış olacağız. Şaka bir yana, bu kurumların toptan kendilerinin değil, sahip oldukları taşınmazların satılması söz konusu anlayabildiğim kadarıyla. Nasıl bir enkaz? n Bütün anlattıklarınızdan AKP’nin kendi durduğu yerden bile derdine kalıcı derman olmayacak bir hamleden söz ediyoruz. Diğer yandan ne kadarı hayata geçeceği belirsiz özelleştirmelerle, sosyal güvenlik sistemindeki yeni oynamalarla kalıcı etkileri olacak. Nasıl bir enkaz bırakır Varlık Fonu? Bunu tahmin etmek çok güç, uygulamanın nasıl şekilleneceğine bağlı gelişecek süreç. Ancak şu boyutu da önemli: Türkiye’de finansallaşma sürecinin derinleşmesine hizmet edecek bu Fon. Özellikle menkul kıymetleştirme faaliyetinin bir gelir kalemi olarak belirtilmesi bu alandaki gelişmeler yakından takip etmeyi gerektiriyor. n Kısa ve orta vadede bunlar rakamsal olarak parlak bir ekonomi karnesi de ortaya çıkarabilir mi, OHAL ekonomiye yaramış görünebilir mi? Mehmet Şimşek bunun “piyasa dostu” bir OHAL olacağını ısrarla vurgulamıştı. Sermaye girişinin sürmesi için gerekli olan “yatırım ortamının” yaratılması anlamında OHAL işlevli olabilir, oluyor da. Ancak Türkiye ekonomisinin performansı, kendi kategorisindeki pek çok ülke gibi, ülke içindeki gelişmeler kadar ABD ekonomisindeki gelişmelere bağlı. Demokrasisermaye ilişkisi n Varlık Fonu, çevre kanunu iyice çöp eden yatırım teşvikleri, daha politik motivasyonu olsa da belediyelere atanacak kayyımlar, olup biteni anlamaya çalışan yabancı sermaye, diğer yandan FETÖ ile ilişkilendirilen sermayeyle mücadele... Türkiye ekonomisini nasıl günler bekliyor sizce? Yabancı sermaye meselesinden başlarsak, Türkiye’de hükümeti eleştiren çevrelerde şu tezi sık duymaya başladık: Demokrasi yoksa yabancı yatırım gelmez. Bence bu bakış sorunlu. Biz demokrasiyi daha adil ve özgür bir memlekette yaşamak için istemeliyiz, yabancı sermaye gelsin diye değil. Demokrasiyi araçsallaştı Akçay, muhalif kesimlerin demokrasisermaye algısına dikkat çekiyor. rıp hükümete “Bak demokrasi olmazsa yatırım gelmez, o nedenle demokratik ol” gibi serzenişte bulunuyor bazı muhalif kesimler. Dünyadaki örneklere baktığımızda, yabancı yatırımlarla yatırımlara ev sahipliği yapan ülkelerin demokratik olması arasında net bir ilişki yok. Hele dünyada 2008 krizinin etkilerinin sürdüğü, negatif faiz ortamının yayıldığı bir atmosferde, bu uyarı epey naif ve temelsiz. Bunun dışında OHAL dönemi hükümet açısından Türkiye ekonomisinin mevcut yapısını değiştirmeden, “aynısının daha fazlası” olarak özetlenebilecek tedbirler için olanak sağladı. Gidişat, iç gelişmelerden çok 2008’den itibaren dünyada etkilerini gösteren ekonomik krize bağlı olarak şekillenecek. Sermaye içindeki sürecin nasıl şekilleneceğiniyse henüz bilmiyoruz, bu alana henüz köklü bir müdahale yapılmadı. Ancak potansiyel bir tasfiyede, geleneksel büyük sermaye kesimlerinin zarar görmeden çıkacağını söyleyebiliriz. haber TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Demokrasinin Olur Olmaz Halleri Türkiye’nin yönetim biçimi “temsili demokrasi”dir. Seçimle ilgili yasaların öngördüğü sınırlar içinde “seçme hakkına” sahip olanların, “seçime katılma hakkı kazanmış” partilere verdiği oylarla bir parlamento oluşur. En fazla oy alan parti ya da oylar dağılmışsa partiler, bir hükümet kurar. Burada seçime katılma oranını da hesaba katmak kuşkusuz gereklidir ve sonuçta “temsil”, yasalarla belirlenen, toplumu ve eğilimlerini yansıtmayan bir “temsil” olmaktan öteye gidemez. HHH Bu durumun gerçek demokrasiyle hiç ama hiç ilgisi yoktur. Seçim sistemleri gerçek bir temsile yaklaşamaz bile. Partiler hem doğaları gereği hem de tabi oldukları yasalar nedeniyle demokratik olmaktan uzaktır. Yürütme, hemen her zaman öteki güçler üzerinde egemen olmanın yollarını arar, bulur. Yargı, kapitalist sistemin eşitsizliklere dayalı, mülkiyet odaklı yapısına uygun çalışır. Yasama, yürütmenin gereksinimlerini karşılama makamına dönüşür. Yine de kapitalist sistemin kendince en gelişkin “demokrasisi” kâğıt üstünde böyledir. HHH Aydınlık bir gelecek için mücadele edenler, sömürüye yer vermeyen başka bir sistemin olabileceğini, olması gerektiğini savunanlar “kapitalist sistemin uluslararası bağlantılarının ülkenin bağımsızlığını ortadan kaldırdığını, toplumun çıkarları için savaşanlara engel olduğunu” söyler, “anti Amerikan” olmak ya da görünmekle “antiemperyalist” olmayı karıştırmazlarsa, bunun için örgütlendiklerinde sistemin şiddetiyle, zoruyla karşılaşırlar. Peki, “temsili demokrasi” bizim ülkemizde nasıl işliyor, işliyor mu? Darbe girişimi sonrası koşullarda “temsili de olsa bir demokrasimiz” var mı? HHH Yalan söylemeyecek, gerçekleri saptırmayacak, minareye kılıf aramayacaksak, artık Türkiye’de bir “demokrasi”den söz etmek zordur. Parlamento işlevini yitirmiş, yürütme “olağanüstü koşullar” gerekçesiyle “kanun hükmünde kararname” çıkarma yetkisiyle donatılmış, yargı yürütmeye “de facto” bağlanmış, darbecilerin tasfiye edilmesi zorunluluğu gerekçesiyle on binlerce kişi işinden gücünden olmuş, aralarında darbecilerin önemli bir yekun tuttuğu binlerce kişi tutuklanmış, kısacası gerekçesi ne olursa olsun “demokrasi” askıya alınmıştır. HHH Peki, bir darbe girişimini atlatmış olan bir ülkede bu olup bitenler doğal karşılanamaz mı? Açık ve net bir yanıt verelim; hayır, doğal karşılanamaz. Eğer darbe öncesi iktidar partisinin ideolojisine, eylemine ideolojik, politik itirazlarınızdan, “iktidar partisiyle darbecilerin tabanında da tavanında da ortaklık vardı” iddianızdan vazgeçmişseniz, olana bitene “eh ne yapalım bırakalım kurunun yanında biraz yaş da yansın, özgürlükler biraz daha budansın, gazeteler kapatılsın” diyorsanız iktidar partisinin hep eleştirdiğiniz hedefleriyle özdeşleşmiş, olana bitene onay vermiş, “evet” demiş, ayrıca şimdiki fiili durumun iktidar partisine, o kabul etmediğiniz hedeflerini gerçekleştirme konusunda yeni araçlar sunduğuna da gözlerinizi kapatmış olursunuz. HHH “Hayır” derseniz, darbeci olmayacak, muhalefet olarak varlığınızı ve gelecekle ilgili ümidinizi korumuş olacaksınız. “Aman darbeci demesinler” kaygısıyla boyun eğer, “evet” derseniz, “devletin yeniden yapılandırılması” adı altında adına hiçbir şekilde demokrasi denilemeyecek bir rejimin parçası haline geleceksiniz. Seçim sizindir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle