23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 16 Haziran 2016 6 AKP’nin yaklaşımıyla içinin boşaltılmasının önü açılan İslamiyetin getirildiği nokta, bir başka sorun olarak Türkiye’nin gündemine oturmuş durumda. Sadece siyasette değil, hemen her konuda geçerli duruma getirilen dinin kötüye kullanılması, Atatürk’e yönelik haksız suçlamaların artık gizlice değil, devlet televizyonu TRT’nin kanallarından bile kolayca yapılmasını sağlıyor. Sanırsınız ki bugün Türkiye’nin yer aldığı topraklarda din, AKP iktidara gelinceye kadar yanlış anlaşılmış ve uygulanmıştır. (!) Ne yazık ki birkaç aydın din adamının dışında, olup bitenin yanlışlığını halka anlatmaya çalışan din bilgini de yok gibidir. HHH İslamiyet neredeyse, ibadetin görünürleri olan namaz, oruç, hac ya da umreye indirgenmiştir. Asıl amacı olan “güzel ahlak” yok sayılıp yapılmaları günah sayılanlardan, hırsızlık, insanların arkasından konuşma, öfke, kamu hazinesine el uzatma, işi ehline vermeme anılmaz olmuştur. Bu konular zaman zaman Di Din Bezirgânlığı yanet televizyonunda dile getirildiği için kanalın geleceğinden kuşku duyduğumu da vurgulamalıyım. HHH Bağnazlık ve yobazlık, Türkiye’nin en eski sorunlarından biridir. Öğrencilik yıllarımın 1950’ler kesitinde, laf arasında “Radyo dinlemenin haram olduğunu” söyleyen hocamız da olmuştu. Erbakan Hoca’nın Başbakanlık’a atanmasının (28 Haziran 1996) bir süre sonrasında Cağaloğlu’ndaki Türk Ocağı Caddesi, arkasındaki sokak ve Yeşildirek’in bir kesimindeki dükkânlarda poturlu, sakal lı, takkeli, hatta sarıklı kişiler ortaya çıkıvermiştir. 28 Şubat sonrasında birdenbire yok olmuşlar, ama askere duyulan kızgınlık, yıllar sonra kumpas davalarının da önemli nedenlerinden birini oluşturmuştur. HHH 1517’den başlayarak halife de olan Osmanlı padişahlarının yaklaşık 400 yılda İslamiyete katkılarını hep merak etmişimdir. İslamiyete yön çizenlerin Mısır’dan, Hindistan’dan (Pakistan) ve Araplardan çıkması bir rastlantı mıdır? Osmanlı padişahlarının kimileri “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” gibi büyüklük taslamayı yan sıtan bir san kullanmalarına karşın, yaptıklarını şeyhülislam eliyle onaylatmayı seçmişlerdir. HHH Televizyonlarda İslamiyeti kendi anlayışlarına göre anlatmalarına ve dinsel devlet oluşturma çabalarına tanık olduğumuz kişiler, acaba kapalı kapılar ardında ya da derslerinde neler söylüyor, öğrencilerini nasıl yönlendiriyorlar bilemiyoruz. Ama iktidar temsilcilerinin bile, bir tür fetvaya dönüşen konuşmalarını sonradan geri alma ya da yanlış anlaşıldığını söyleme alışkanlıklarına bakınca, İslamiyetin elden gitmekte olduğunu söyleyenlere hak vermek gerekmiyor mu? “Kuranıkerim şu kadar dile çevrildi” diye övünürken Türkçeye çevrilmesini yadırgayanlar var. Atatürk’ün, Türkçe tefsir (yorumaçıklama) hazırlatmasından bile rahatsız olanlar da yok değil. Halkı, kolaylıkla yönlendirme girişimlerinin boşa gitmesinden kuşku duyuyor olmalılar. HHH Endişeye yer yok. Çünkü bu düzen böyle gidemeyecek... Savcı Faruk Söker, Balyoz kumpas iddianamesinde Can Dündar’ı hedef aldı bir kuSzuadvcaınnıinkidpeorsdtihidduidlkiinauenkçtaeumplekanirlini Balyoz’da kumpas soruşturması kapsamında gazeteciler Mehmet Baransu, Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Yıldıray Oğur ve Tuncay Opçin hakkında hazırlanan iddianamede savcının HİDADTİIARDANEAĞDMİELFETLEERRİ ÇAĞDAŞ HUKUKUN NERESİNDE? Söz konusu değerlendirmeyle ilgili Avukat Celal Ülgen, “Soruşturma savcısı belli ki bir kuzudan iki zını bile yapmaktadır” dedi. “Çağdaş ülke uygulamalarından söz eden soruşturma savcısı acaba ülkemizde Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı hedef almasını hukukçular değerlendirdi. Hukukçular soruşturma savcısının “bir kuzudan iki post çıkarma telaşı” içinde olduğunu, savcının değerlendirmesinin disiplin soruşturması gerektirdiğini vurguladı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Faruk Söker hazırladığı iddianamede, “Ulusal güvenlik, ulusal menfaat, devlet sırrı ve mahkeme kararlarını yok sayan, özellikle sanık Can Dündar’ın savunmasında yaptığı gibi bu değerleri aşağılayan, onu suç işlemenin aracı ve örtüsü kılan, dejenere bir basın özgürlüğü anlayışının, ne ulusal ne uluslararası hukuk normlarıyla ne de çağdaş ülke uygulamalarıyla bağdaşır yönü bulunmamaktadır” ifadelerine yer vermişti. Avukat Turgut Kazan, “Savcının böyle bir değerlendirme yapmaya hakkı yok. İddianameler hatıra defteri değildir. Özel izlenimlerini yazacağı bir makale ya da anılarını aktaracağı bir sütun hiç Kazan değildir. Savcının bir başka davadaki sanığın savunmasını aşağılayan bir yaklaşımla kendi tezini savunmaya çalışması çok açık bir hukuka aykırılık ve ayıptır. Bu durum sağılıklı bir hukuk düzeninde disiplin soruşturmasını gerektirir” diye konuştu. post çıkarma telaşı içinde. uygulanan hukukun çağdaş Kumpas davalarının sanıkları ile ilgili bir soruşturma Ülgen ülkelerin uyguladığı hukukun neresinde olduğundan süreci sonrasında hazırlanan iddi haberi var mı” diye soran Ülgen, anamede yabancılardan birkaç ör “Baransu ve arkadaşlarının yargı nek verdikten sonra ikinci post çı landığı bu dava devletin gizli bel karma girişimi olarak kesinleşme gelerinin tahrif, tahrip edilmesi ve miş ve hâlâ masumiyet karinesi üretilmiş deliller vasıtasıyla bir nin geçerlik arzettiği bir davadan çok suçsuzun yıllarca hapis yat ve Can Dündar’dan söz etmek ması ile ilgili bir davadır. Bu işe le, önce yargılamayı yapmakta ve bir kenarından Can Dündar’ı ka Dündar hakkında hüküm kurmak rıştırmak bir kuzudan iki post çı ta, kesinleştirmekte ve hatta infa karma sevdasına ilişkindir” dedi. NEREDE MASUMİYET KARİNESİ? Avukat Ali Rıza Dizdar ise savcı Faruk Söker’in söz konusu değerlendirmesinin hukukla bağdaşmadığını vurgulayarak, “Siyasiler her tür Dizdar lü lafı söyler ancak hukukçular hukuki dille konuşur. Hüküm giyene kadar suçsuzluk karinesi vardır” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL AOlcpaekrleanrı ‘Derin millet’ tehdidi Müslüman Anadolu Gençliği isimli grubun ardından, Alperen Ocakları İstanbul İl Yö netimi de Onur Yürüyüşü’nün en gellenmesi için çağrıda bulun du. Üsküdar’da önceki gün ak şam saat 22.30’da düzenlenen ba sın toplantısında konuşan İstan bul İl Başkanı Kürşat Mican, devlet yürüyü şü engellemez se ‘derin mille tin temsilcile ri’ olarak Alpe ren Ocakları’nın yürüyüşe engel Alperen Ocakları İstanbul İl Başkanı Kürşat Mican, işadamı Zübeyir olacağını söyledi. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Temurtaş’ı kaçırıp, 8 gün boyunca işkence yapan çetenin lideri olduğu gerekçesiyle 2005 yılında gö Şubesi ve İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği dün yürüyüşü hedef haline zaltına alınmıştı. getiren gruplar hakkında suç duyurusunda bulundu. İstanbul İl Başkanı Kürşat Mi can, “İsmi onur yürüyüşü olan ama aslı ahlaksızlık olan ve top lumun sinir uçlarına dokunan bu tip ahlaksızlıkların normalleş tirilmesine, özendirilmesine as la müsaade etmeyeceğiz” dedi. Grup adına yapılan açıklamada, “Tepkimiz çok net ve sert olacak tır. Biz her şeyi göze aldık, direkt yürüyüşü engelleyeceğiz. “Uyarı yoruz. Ziya Paşa’nın ‘Nush ile us lanmayanı etmeli tekdir tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir’ ve ciz beytini hatırlatırız” gibi ifade ler kullanıldı. Onur Yürüyüşü’ne bir tehdit daha Prens WIllIam kapakta Bayraklı protesto İzmir’de, Siyah Pembe Üçgen Derneği üyeleri Orlando’daki katliamı protesto etti. Alsancak Vapur İskelesi önünde toplanan yaklaşık 30 kişilik grup LGBT bayrağı açtı ve ölenler anısına mum yakarak yarım saat boyunca oturma eylemi yaptı. l DHA İngiliz kraliyet tahtının ikinci sıradaki varisi Cambridge Dükü Prens William, Birleşik Krallık’ta yayımlanan, Attitude isimli eşcinsel içerikli bir derginin kapağında yer aldı. William, röportajda cinsel tercihlerinden dolayı sataşmalara maruz kalan gençlerin sessiz kalmaması çağrısı yaptı. Prens William, eşcinsel içerikli yayın yapan bir derginin kapağına çıkan ilk kraliyet üyesi oldu. Öpüşmeli tepki Öte yandan Orlando’da gay barı basarak 49 kişiyi öldüren saldırgan Ömer Metin’in babası “Miami kenti merkezindeydik ve insanlar müzik çalıyordu. Omar iki erkeğin karısı ve çocuğu önünde öpüştüğünü görünce çok sinirlendi” demişti. Yazar Karl Soehnlein hem Facebook hem de Twitter’da eşi Kevin Clarke’la öpüşürken göründügü fotoğrafını paylaştı. Mesajın ardından binlerce öpüşme fotoğrafı paylaşıldı. ABD’YE çifte taziye Erdoğan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Orlando’daki saldırıyla ilgili olarak ABD Başkanı Obama’yı arayarak taziye dileklerini iletti. Obama’nın Erdoğan’a teşekkür ettiği, iki liderin Suriye ve Ortadoğu’da işbirliği ve istişareyi sürdürmeyi kararlaştırdıkları öğrenildi. Başbakan Yıldırım ise ABD Başkan Yardımcısı Biden’ı arayarak saldırıyı kınadı. DÜZELTME VE ÖZÜR Cumhuriyet’in 03.06.2016 tarihli 6. sayfasında “Açığa alındı, geri adım attı” başlıklı haberde Prof. Dr. Erbay Bardakçıoğlu yerine yanlışlıkla Aydın Veteriner Hekimler Odası Başkanı Atilla Uçmaklıoğlu’nun fotoğrafı kullanılmıştır. Düzeltir, okurlarımızdan ve Atilla MuUçmaklıoğlu harrem Uçmaklıoğlu’ndan özür dileriz. haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Yargı darbesi; Rusya’dan özür yolu; Toplumdaki haydutlar; Bir başyapıt YARGI DARBESİ: Epey bir süredir iktidarın gündeminde olan, yüksek yargı kurumları Yargıtay ve Danıştay’ın bileşimlerinde değişikliği öngören yasa ile Beştepe yargının iplerini iyice ele alıyor. Daire ve görevli yargıç sayıları radikal bir şekilde düşürülüyor. Düşünün, tasarı yasalaştığında Danıştay’ın dörtte bir üyesini, yani 24 kişiyi tek başına atayacak. Hiç şüpheniz olmasın, Yargıtay ve Danıştay’da iktidarın sevmediği tek kişi bile bırakmamak amaç. Bahane “paralelciler”, ama uygulamada, AKP ideolojisinde olmayan herkes, tabii ki demokrat, sol ve sosyal demokrat ve muhalif bilinen tüm yargıçlar tasfiye olacak... Bir ikisi süs diye bırakılır mı, bilmiyorum. “İşte bak, var” dedirtmek için... Yargı, Cumhuriyeti tasfiye ve Tek Adam rejimini gerçekleştirmek ve “istikrarlı” kılmak için uzun süredir kullanılıyor. 2007’den bu yana! Demek ki 10 yıla yakın “siyasal yargı operasyonu” yaşıyoruz. Son operasyon anayasayı değiştirmeye yönelik olacak. Tabii yapabilirlerse. Böylece 10 yıl içinde tüm sistemi Reis’e bağlayan sürecin tamamlanması umuluyor! Beştepe’nin bir danışmanı, anayasadan Atatürk’ü de temizleyecekerini, sadece adını bırakacaklarını açıkladı. Hemen hemen 3 yıldır yazdığım, RTE ile başlayan yeni bir Türkiye, yeni bir rejim, yeni bir dönem, RTE Dönemi, Atatürk Cumhuriyeti’nin yerine geçirilecek. Umutları bu... RUSYA’DAN ÖZÜR: Dayanamadılar, kendilerinin kurduğu ve içine yuvarlandıkları tuzaktan çıkmak için, çukurun dışında bekleyen Putin’e, uzat elini kurtar bizi buradan, dediler. Bu ilk adım. Rusya tabii ki ilişkileri düzeltmek isteyecektir. Ama düşürülen uçağın, öldürülen pilotun ve verilecek tazminatın hesabını almadan, asla. İktidar bu yolda ilk adımını at tı. Kuşkunuz olmasın, Putin’in isteklerini bir bir yerine getirecek. Öyle gizli saklı “gel şu işi çaktırmadan bitirelim” düşüncesine Rusya’dan bir yanıt alacağını sanan varsa, yanılıyor. BİR BAŞYAPIT, HÜRREMŞAH’IN ‘CENNET KAPISI’: Doğan Kuban Hoca, bugün bayilerde satılan Herkese Bilim Teknoloji dergisindeki (Sayı 11) yazıda “Genetik yapımızdaki vahşiliği”, insanı ve bu bağlamda gangster kapitalizmini yazdı, uygarlık tanımını bu bağlamda yeniden ele aldı. Yarınki Herkese Bilim Teknoloji’de ise (sayı 12) Sivas Divriği’deki Ulu Cami’nin “Cennet Kapısı”nı anlatıyor. “Dünyanın birkaç en büyük yontusundan biri” dediği taş oyma kapının, Mona Lisa’dan bile çok daha anlamlı ve değerli olduğunu vurguluyor. Diyor ki: Biz Leonardo’yu, Mona Lisa ve tüm Rönesans yapıtlarını biliriz, ama bizim dünya çapındaki başyapıtımızdan haberimiz yok. Mona Lisa üzerinde onlarca tez yazılmıştır. Ama Hürremşah’ın başyapıtı üzerine sıfır... HAYDUTLARIN KURBANI: Genel bilinen, toplumlarda genetik aptalların sayısının, hemen her toplumda yüzde 2 civarında olduğudur. Mesleklerde de bu oran korunur! Siz hesap edin kaç genetik aptalımız var! Anlı şanlı, iyi, uysal tanırsınız. Belki de işinde cevher bile olabilir! Ama, şu telefonla yönlendirilen ve hipnoza kapılmış gibi, korkudan, endişeden veya inanmaktan tüm talimatları yerine getirip malını mülkünü kaptıranları ben toplumsal dağılımda nereye koyacağımı bilemiyorum. Ama kesin olan şu: Carlo Cipolla toplumu, ayrıştırdığı ve sınıflandırdığı yapıtında, “saflar, zekiler, haydutlar, aptallar” diye dörde ayırır; malını mülkünü kaptıranları, acaba haydutların kurbanları sınıfına mı koysak? En iyisi o. Çünkü bazen toplumun önemli bir bölümü veya yarısı haydutların esiri olabiliyor. Meselemiz salt malmülk olsa! Tetikçi Murat Şahin’in ifadesi Herkesi bilinçlendirmek için Dündar’a saldırmış! CANAN COŞKUN Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın MİT TIR’ları haberi davasının karar arasında Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde silahlı saldırıya uğramasına ilişkin soruşturma tamamlandı. Tetikçi Murat Şahin’in kasten yaralama, silahla tehdit ve hakaret suçlarından toplamda 8 yıl 10 aya kadar hapsini istedi. Şahin ifadesinde mesaj vermek ve herkesi bilinçlendirmek için Dündar’a saldırdığını söyledi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Abdullah Yurtsever’in hazırladığı 17 sayfalık iddianamede, azmettiricilikten gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan Ergün Celep, tetikçi Murat Şahin ve Sabri Boyacı olmak üzere 3 şüpheli yer alırken, Dündar ve olay esnasında yaralanan NTV muhabiri Yağız Şenkal da müşteki olarak yer aldı. İddianamede, Celep ve Boyacı’nın kasten yaralama, azmettiricilik ve silahla tehdit suçundan 6.5 yıla kadar hapisleri istendi. Kira borcunu ödedi İddianamede, Şahin’in ekonomik durumunun iyi olmadığı ve son kira borcunu nasıl ödediğine dair para kaynağını açıklamadığı kaydedildi. Olaydan bir gün önce 5 Mayıs saat 22.0023.00 sıralarında hakkında takipsizlik kararı verilen Farhad Hodjageldiyev’i arayarak ona “Hakkını helal et, gidiyorum. Yarın göreceksin” de diği ve 10 gündür yapacağı eylemi planladığı aktarıldı. Şahin’in basından takip ettiği Dündar’ın MİT TIR’ları haberleri nedeniyle İstanbul Adliyesi’nde olduğunu bildiği, sabah erken saatlerde gelerek keşif yaptığı, keşiften sonra şüpheli Sabri Boyacı’dan temin ettiği silahı evinden alarak tekrar adliyeye geldiği anlatıldı. Silahı başına doğrulttu Şahin’in Dündar’a “vatan hainisin” diye bağırdığı anımsatılarak, silahını Dündar’ın baş bölgesine doğrulttuğu, silahını eğerek bacaklarını hedef alarak iki kez ateş ettiği anlatıldı. Şahin’e silahın şüpheli Sabri Boyacı tarafından verildiği belirtildi. Saldırıyı Boyacı’nın patronu olan şüpheli Ergün Celep ile birlikte planlayıp organize ettikleri, Şahin’e para ve silah temin ettikleri aktarıldı. Şahin’in 10 Mart 7 Mayıs tarihleri arasında Boyacı ile 87 kez telefonda görüştüğü tespit edildi. Tetikçi Şahin’in savcılıkta verdiği ifadesinde Dündar’ı ajan olarak gördüğünü, devletin özgür iradesine müdahale ettiğini düşündüğünü, bir şehit cenazesinde bulunduğu sırada kendi kendine “Eylem yapacağım ve ses getireceğim” dediğini aktardı. Şahin, amacının mesaj vermek ve herkesi bilinçlendirmek olduğunu savundu. Dündar’ın devlet erkânını kötülemek maksatlı yazılar yazdığını ileri süren Şahin, kahve ortamında vatandaşlardan bazı sözler duyduğunu, Suriye’de ve ülkemizde gerçekleşen tecavüz olaylarından çok etkilendiğini söyledi. lİSTANBUL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle