19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 20 Şubat 2016 haber EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ECE KURTULUŞ 6 Can Dündar, MİT Tır’ları davasına hazırlandığı için savunma süresi istedi İT TIR’ları haberleri nedeniyle tutuklanan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, 1725 Aralık fezleke ve soruşturmalarıyla ilgili köşe yazıları ve yazı dizisi nedeniyle yargılandığı dava için dün Çağlayan’a getirildi. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Dündar’a MİT TIR’larıyla ilgili davaya hazırlandığı için esasa ilişkin savunma için süre verdi. Duruşmaya, 1725 Aralık soruşturması ile ilgili “Fezleke okumak hakkımız”, “Erdoğan’ın yumuşak karnı” ve “Arkadaşın babası” başlıklı yazıları nedeniyle yargılanan Can Dündar tutuk 1725 DAVASI 25 Nisan’DA M lu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden getirildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ve kapatılan 25 Aralık soruşturması şüphelilerinin avukatlarının da katıldığı duruşmada, Dündar’ın eşi Dilek Dündar, HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, CHP Milletvekillleri Gürsel Tekin, Enis Berberoğlu ve Sezgin Tanrıkulu izleyici olarak yer aldı. Hâkim Abdurrahman Orkun Dağ, Dündar’ın avukatları tarafından dilekçe verildiğini, MİT TIR’ları davası için savunma hakkı yönünden çalışmanın sağlıklı yapılabilmesi amacıyla esasa yönelik savunma için ek süre talebinde bulunulduğunu ifade etti. Talebe ilişkin söz verilen Dündar, “Avukatlarımın bu talebine katılıyorum. Önemli bir davamız mevcut olup o konuda gerekli çalışmaları yapmayı planladık. Bu durum mevcut davanın önemsenmediği anlamına gelmesin. Bilakis daha sağlıklı değerlendirme yapmak için süre talebimiz olmuştur” dedi. Hâkim, taraflara delillerini ve esasa yönelik açıklamalarını bildirmek üzere önümüzdeki celseye kadar süre verilmesine karar verdi. Duruşma, 25 Nisan’a bırakıldı. Duruşmayı izleyen HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Can Dündar’a seslenerek, “Can, sizi görmemize izin vermiyorlar” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Sıradan yurttaş (2) ynı adı taşıyan geçen haftaki yazım okurlarımdan ve arkadaşlarımdan olumlu tepkiler aldı. “Sıradanlık” kavramının küçümseme olarak anlaşılabileceğini söyleyen dostlarım da oldu. Kuşkusuz ki amacım küçümseme değil bir saptama ve bu yurttaşa nasıl ulaşılabileceği üzerine düşünmektir... Onlardan biriyle, bir taksi sürücüsüyle, aramızda sıcağı sıcağına geçen bir konuşmayı özetleyeyim. Arabanın radyosundaki haber programında devlet yetkili ve sorumlularının Ankara’daki yeni katliam konusunda “kınama”ları sayılıp dökülüyor... Yüksek sesle “Sizin göreviniz kınama değil, önceden istihbaratını alıp olaya engel olmaktır” dedim ve sürücü arkadaşa bu konuda düşüncesini sordum. Diyaloğumuz özetle şöyle oldu: “ Ne yapsınlar? Devlet her şeyin önceden haberini alamaz ki? Adamlar çok iyi hazırlanmışlar. İyi ama, devlet Ankara’da bir önceki katliamın da istihbaratını alamadı. Ya açılım denilen süreçte devletten habersiz hendeklerin kazılması, silahların depolanmasına ne diyeceğiz? Açılım zaten yanlıştı. Belediyeler onların elinde. Devlet ne yapsın! Devletin valisi, kaymakamı, askeri, polisi yok mu? Türkiye polis kaynıyor. Yüz binlerce polis var. Onlardan habersiz bütün bunlar nasıl olabildi? Bizler de kabahatliyiz... Gördüklerimizi, şüphelendiklerimizi haber vermeliyiz...” Devlete (bu demektir ki hükümete) toz kondurmamaya yeminli sürücü arkadaşın, bu kez savaş tehlikesi üzerine düşüncesini öğrenmeye çalışıyorum. Suriye ile ne sorunumuz vardı, ne diye Ortadoğu bataklığına sürüklendik, diye soruyorum. Bize Musul’u filan vermezler. Alabilsek Kurtuluş Savaşı sırasında alırdık, filan gibi açıklamalarda bulunuyorum... Gelen dağınık yanıtların satırbaşları özetle şöyle: “NATO bize kalleşlik yapıyor... Esad da orada adam öldürüyor... Erdoğan akıllı adamdır, bizi savaşa sok A Işıl Karakaş: Biliniyorsa sır, sır olmaktan çıkar AİHM Başkan Yardımcısı ve Türk yargıcından Dündar ve Gül’e destek VRUPA İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başkan Yardımcısı ve yargıcı Prof. Dr. Işıl Karakaş, dün İstanbul’da verdiği konferansta, “Sır biliniyorsa, sır olmaktan çıkar” diyerek, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutukluluğunun temel dayanağının haksız olduğunu ima etti. Dündar ve Gül, “Devletin gizli bilgilerini casusluk amacıyla temin etme ve bu bilgileri casusluk maksadıyla açıklama” ile suçlanıyor. Ancak iki gazeteci de, yazdıkları haberlere konu iddiaların daha önce kamuoyuna yansıyan olaylar olduğu iddiasıyla haksız yere tutuklandıklarını söylüyor. Prof. Işıl Karakaş’ın, Basın Konseyi ve İstanbul Barosu’nun ortaklaşa düzenlediği “AİHM Kararları Işığında Basın ve İfade Özgürlüğü” konferansı dün Galatasaray Üniversitesi’nde yapıldı. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Yüksek Kurul üyeleri, CHP Milletvekili Mahmut Tanal, gazeteci Altan Öymen, yazar Işık Öğütçü ve Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar’ın da izlediği konferansta Karakaş, şu bilgileri verdi: n AİHM’ye en çok başvuru sıralaması şöyle: Birinci Ukrayna (13 bin 850 dava), ikinci Rusya (9200 dava), üçüncü Türkiye (8450 dosya). Ancak Rusya daha çok tek yargıçlı kararlar nedeniyle başvuruluyor, oysa Türkiye çok yargıçlı kararlarla. Dolayısıyla Türkiye’yi birinci sayabiliriz. n 19592015 yılları arasında AİHM’ye 619 ifade özgürlüğü davası açıldı. Bunların neredeyse yarısı kadar 258 dava Türkiye’den A Turgut Kazan Işıl Karakaş Pınar Türenç Murat Önok ANLAMLI HEDİYE Konferanstan sonra Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Prof. Işıl Karakaş’a ‘İfade Özgürlüğü’nün baskı altında olduğunu ima eden Nurseli Berk’in ‘Tutsak’ heykelinin fotoğrafını armağan etti. Karakaş, ‘Bunu AİHM’deki odama asacağım’ dedi. Üstte Basın Konseyi 2. Başkanı Murat Önok ve Yüksek Kurul üyesi Turgut Kazan da görülüyor. geldi. Ve çoğu da ihlal sayıldı. n AİHM, Hrant Dink’le ilgili Taner Akçam kararında Türkiye’nin 301’ici maddeyi kaldırmasını istedi, ancak bu yerine getirilmedi. n AİHM’nin 1976 tarihli ifade özgürlüğü kararında, “eleştiriler rahatsız edici ve şoke edici bile olabilir” deniyor, buna bu açıdan bakılmalı. n Yargıçlar, kanunu değil hukuku uygulamalıdır. Aksi halde, kanunları uygulayan tapu memurundan farkları kalmaz. Ancak bazı kararları görünce utanç duyuyorum, üzülüyorum. n Türkiye’de Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a hakaret davaları suç sayılıyor. Ancak eleştiri ile hakaret arasındaki fark konusu belirsiz. n 25 yıl önce birine ifade özgür lüğü üzerine bir yazı yazmıştım. Şu ana baktığımda geçen zamana rağmen değişen bir şey yok. n İfade özgürlüğünde sadece iki istisnai durumda ceza verilebilir. Bunlar da nefret söylemi ve şiddet çağrısıdır. Hakaret davaları Prof. Işıl Karakaş, Cumhurbaşkanı’na hakaret davalarına da değindi, pek çok ülkede devlet liderlerine hakaret konusunun suç sayılmadığını hatırlattı ve “Halkın gözü önünde olduklarından, siyasiler sıradan vatandaşlara göre eleştiriye daha fazla açık olmalı. Siyasilerin böyle bir ayrıcalığı olmamalı” dedi. AİHM’nin bu tür suçların suç sayılmamasını tavsi ye ettiğini de söyleyen Karakaş, Fransa’da Sarkozy’nin kendisine hakaret edildiği iddiasıyla açılan davasını kaybettiğini de anlattı, Türkiye’nin bu konudaki yasaları değiştirmesini önerdi. Işık Karakaş, Can Dündar ve Erdem Gül’ün uzun tutukluluğu konusunda da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5’inci maddesinin uygulanması gerektiğini söyledi. 5’inci maddeye göre, tutukluluk ancak “Kişinin suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebepler varsa ve kaçması ihtimali mevcutsa” uygulanabiliyor. Konferansta Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da bir mesaj gönderdi. l İstanbul/Cumhuriyet maz” vb... Arabadan inerken, “Görüyorum ki Tayyip’çisin, ben karşısındayım, ama senin görüşüne de saygı duyarım. Yeter ki bütün bu konularda biraz daha düşün” dediğimde, aldığım beklenmedik yanıt “Hayır, Tayyipçi değilim” oluyor... Tam bir bilgi curcunası ve çorbası... Enformasyon zehirlenmesi denilen şey... Ne yazık ki sadece AKP ve Tayyip Erdoğan yandaşları değil, öğrenimsizlerin yanı sıra pek çok öğrenim görmüşü de içinde olmak üzere yurttaşlarımız çoğunlukla bu bilgi ve zihin karışıklığında bocalamakta... En sıradanları ise kolaycılığı ezbercilikte bulmuş. Yukarıdaki örnekte görülebileceği gibi, genellikle yandaş medyanın yalan ve saptırma şablonlarını, üzerlerinde bir nebze düşünmeksizin tekrarlayıp duruyor... HHH Değişimden korkan, dinsel ve sosyal otorite tapınıcısı, sabit fikirli, öte yandan da ülkesine bağlılığından ve özverisinden kuşku duyulamayacak bu yurttaşlarımıza nasıl ulaşacağı?.. Sanıyorum öncelikle kızmadan, küçümsemeden, o insanlarımızı çok iyi anlamaya, tanımaya, düşünme yetilerinin takılıp tökezlediği noktaları, anketlerle, kişisel ilişkilerle, yaşamlarının içlerine girerek görüp saptamaya çalışarak... Bu konuda kaygı duyan ve sorumluluk sahibi bütün kurumların, partilerin, sendikaların, derneklerin, sivil toplum kuruluşlarının, laiklik ve aydınlanma değerlerine bağlı herkesin, içtenlikle, özveriyle, açık sözlülük ve cesaretle, her koşulda ve her olanağı değerlendirerek üstlenmesi gereken bir eğitim seferberliğiyle... Başta laiklik olmak üzere aydınlanma değerlerinin, bu demektir ki gerçek anlamıyla insan olmanın gereklerini savunanlar sıradan yurttaşa ulaşmada yetersiz kalırken bu değerlerin yeminli düşmanları iktidarda olmanın sağladığı eğitim, medya, propaganda olanaklarıyla; baskı, tehdit, yıldırma, göz korkutma yöntemleriyle, bütün bir toplumu sıradanlaştırma yönünde hızla yol alıyor... Çakırözer: Somut delil neden yok? umhuriyet Halk Partisi (CHP) Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a, tutuklu gazeteciler Erdem Gül ve Can Dündar için ellerinde somut bir delil olup olmadığını, varsa bunlara iddianamede neden yer verilmediğini sordu. Çakırözer, “İddianameye bakıldığında ne bir telefon konuşması var ne teknik takip ne de başka bir delil. Bilmediğimiz başka bir konu mu var. Elinizde somut bir delil mi var. Varsa neden iddianamede yer verilmemiştir” diye sordu. Daha önce Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmenliğini de yapan Çakırözer, yaptığı açıklamada, tutuklu gazeteciler Gül ve Dündar için, ‘Onlar gazetecilikten tutuklanmadılar’ diyen Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a tepki gösterdi. Çakırözer, Bozdağ’a seslenerek, “Bu ifade neye dayanmaktadır? İddianameye bakıldığında ne bir telefon konuşması var ne teknik takip ne de başka bir delil. Bilmediğimiz başka konu mu var, elinizde somut delil mi var? Varsa neden iddianamede yer verilmemiştir” dedi. l EsKİŞEHİR/CHA C Can Dündar’a Ahmet en mektup Sever’d Can Dostum; Mektubun hüznü ve sevinci bir arada yaşattı bana. İlk dikkatimi çeken mektubun sağ alt köşesindeki “görülmüştür” damgası oldu. Can, sen bütün gazetecilik hayatın boyunca ne yaptıysan “görülmesi” için yaptın zaten. Onca belgesel, kitap, program, köşe yazısı... Hep “görülmesi, izlenmesi ve okunması” için değil miydi ki? Can, sen gazeteciliğini asla gizli kapaklı değil “göstere göstere” yaptın. Haber ve yazılarından dolayı “casuslukla” suçlanıyorsun ya, şaka gibi be Can. Güldürmeyen ama kızdıran bir şaka gibi. Göstere göstere “casusluk yapan” ilk gazeteci olarak dünya basın tarihine geçtin bile. Ama, sen ve Erdem yalnız değilsiniz Can. Hiç yalnız değilsiniz. Bak artık sadece Türkiye değil, tüm dünya size konuşuyor. Bazı siyasi çıkar hesaplarına rağmen insanlık ölmedi. Ses veriyor, tepki gösteriyor. Ama içerde bazılarının akıl almaz tepkisi var ya Can... O beni çok düşündürüyor ve gerilere götürüyor. Hatırlarsın; sen de ben de dünün “mağdurlarının” yanında yer almıştık. Başörtüsü yasağına, askeri vesayete, parti kapatmalara hep karşı çıkmıştık. Dünün mağdurlarının bugün sana karşı ne kadar acımasız ve insafsız saldırılarını görünce gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum. Sana yazdığım mektup da “görülmüştür” damgasıyla elinde ulaşacağından kendimi tutarak yazmıştım. Şimdi hiç tutmuyorum. Türkiye ve dünya tarihi göstermiştir ki; sana bunları yaşatan zihniyet her zaman yenilmiş ve vicdanlarda mahkum olmuştur. Şimdi de öyle olacak, bundan hiç şüphem yok. Çıktıktan sonra da inadına inadına ve göstere göstere gazetecilik yapmaya devam edeceksin. Hem de daha gür bir sesle ve güçlenmiş olarak. O güne kadar sevgiyle, umutla hoşçakal Can. Ben de seni gerçekten çok özledim. Ahmet SEVER* * Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Başdanışmanı Evrim Altuğ Ezgi Atabilen Silivri’deki Umut Nöbeti’nin 80. gününü Evrim Altuğ ve Ezgi Atabilen devraldı. Toprak Çakırözer İnsanlık adına dayanışma sözü İT tır’ları haberi nedeniyle Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün serbest bırakılması istemiyle Silivri Cezaevi önünde başlatılan Umut Nöbeti’nin 80. gününde nöbeti Kültür Servisi şefimiz Evrim Altuğ ile editör ve muhabir Ezgi Atabilen devraldı. Altuğ ve Atabilen’e dün tutuklu yakınları da eşlik etti. Dündar, Gül ve diğer tutuklu gazetecilerin haksız ve hukuksuz şekilde tutuklandığını belirten Atabilen, “Dört duvar arasına hapsedildikleri her gün, ifade, düşünce ve basın özgürlüğü, ayrıca insan hakları da katlediliyor” dedi. ‘Kurtulurlar ve Türkiye normalleşir’ HP İstanbul Milletvekili ve C Genel Başkan Başdanışmanı Erdoğan Toprak ve Eskişe M Altuğ ise şöyle konuştu: “Umut Nöbeti’nde, hür bireyler arasında ve vicdani özgürlük temelinde her yeni güne devredilen şey, ne belli bir nefret, ne herhangi bir mezhep, ne siyasi bir cemaat ve ne de belli bir aidiyet körlüğünü kendine esas alıyor. Burada buluşan insanlar, birbirlerine mermi, bomba, füze gücünde öfkeyi değil, yalnızca kalem ve kâğıdın hakikat ve samimiyetinde, insanlık adına, insan olmak ve öyle kalmak adına küresel bir dayanışmanın sözünü devrediyor. ‘Umut Nöbeti’ adına akreditasyon için ille de bir mazeret aranacaksa, herkesin vicdanı, yeterli gibi görünüyor.” l İstanbul/Cumhuriyet hir Milletvekili Utku Çakırözer, gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ü tutuklu bulundukları Silivri Cezaevi’nde ziyaret etti. Toprak, Dündar ve Gül’ün moralli olduklarını ve suçsuz olduklarına inandıklarını bir kez daha dile getirdiklerini aktardı. Toprak ve Çakırözer, ziyaretlerinin ardından cezaevi önünde kurulan dayanışma çadırına da destek verdi. l ANKARA/Cumhuriyet HP milletvekilleri Ceyhun İrgil ile Barış Yarkadaş, TBMM’de önceki gece yapılan oturumda, Can Dündar ile Erdem Gül’ün hücrelerinde Halk TV’yi izleyemediklerini, izlemek için yaptık Bozdağ’dan Halk TV sözü C l İSTANBUL/Cumhuriyet ları başvuruların ise sonuçsuz kaldığını söyledi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise “Dilekçesini bana getirin, bir saat içinde engeli kaldıracağım” sözünü verdi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle