02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR İş Sanat’ta türkü ziyafeti Üçlü konser için Anadolu müziğinin hem klasikleşmiş hem de modern eserlerinden Halk müziği sanatçısı Sabahat Akkiraz, oluşan özel bir repertuvar hazırladı. bağlamanın iki duayen ismi Arif Sağ ve Üç büyük ustanın ilk kez aynı sahneyi Erdal Erzincan ile 25 Kasım Cuma akşamı paylaşacağı konserin dinleyicileri Anadolu İş Sanat sahnesinde bir araya gelecek. müzik tarihinde bir yolculuğa çıkacak. 16 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK [email protected] Cam Adam’ı görmeden Salı 15 Kasım 2016 GEÇMEYINIZ 20 Kasım’a dek sürecek 3. İstanbul Tasarım Bienali’nde sergilenen ‘Cam Adam’ Galata Rum Okulu’nda görülebilir. EMRAH KOLUKISA Haber önemli, dikkatle okuyunuz. “Almanya hükumeti, Türkiyede dev adımlarile ilerliyen sanayi hareketine karşı gösterdiği büyük alâkayı tebarüz ettiren bir kararla Alman sanayiinin bir şaheseri olan ve bugün dünyada bir eşi daha bulunmıyan “cam adam”ı onuncu yerli mallar sergisi münasebetile İstanbula göndermeği kabul etmiştir. Bu suretle İstanbullular ve memleket halkı, bütün dünyanın merak ettiği bir san’at harikasını görmek fırsatını elde edeceklerdir.” Yukarıdaki satırlar 18 Haziran 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinin 5. sayfasında yayınlanmış. Ardından günlerce Cam Adam ile ilgili haberler yapmaya devam etmiş gazete. O dönemin önemli hadiselerinden biriymiş anlaşılan. Röntgenin icadından sonra insan bedeninin içine dair merakların da giderilmeye başlanmasından sonra imal edilen ve Dresden Hıfzısıhha Müzesi’nin izniyle Türkiye’ye gelen Cam Adam o yıllarda ‘fennin son mucizesi’ muamelesi görmüş ve deyim yerindeyse halk heykeli görmek için önce Galatasaray Lisesi’ne ardından İzmir Fuarı’na hücum etmişti. Cam Adam’ı ilk gelişinde görenler ve hatırlayanlar vardır hâlâ mutlaka ama aradan geçen 78 yıl içinde sayılarının bir hayli azaldığını hesap etmek makul bir aritmetik olsa gerek. Şimdi, 78 yıl sonra, Cam Adam bir kez daha İstanbul’da. “Biz İnsan mıyız?” temalı 3. Tasarım Bienali’nin “Bedeni Tasarlamak” başlıklı bölümünde sergilenen Cam Adam bugün belki ilk imal edildiği dönemdeki eğitim işlevini üstlenmiyor artık ama ince işçiliği, estetik bütünlüğü ve hem felsefi hem de sanatsal açılımlarıyla hâlâ takdire şayan bir “mucize” ol duğuna şüphe yok. Bundan iki yıl kadar önce İstanbul’da sergi açan ve kendi kanıyla ürettiği hiper gerçekçi heykelleriyle sanatseverleri etkileyen Marc Quinn’in de Cam Adam’ın açtığı yoldan ilerlediğini düşünmek çok da yanlış olmaz herhalde. İlk prototipi 1927 yılında geliştirilen ve 1930’da 2. Enternasyonal Hıfzısıhha Sergisi’nde görücüye çıkan Cam Adam Alman doktor ve bilim insanı Franz Tshacker tarafından tasarlanmıştı. Dresden’deki Hıfzısıhha Müzesi’nde halkın anatomi ve hijyen konusunda eğitilmesi amacıyla yapılan heykelin derisi yeni bir saydam plastik türü olan ve sıcak buharla şekil alabilen cellon ile yapılmıştı. Yine 1938’e dönersek, Cumhuriyet şöyle anlatıyordu heykeli: Yaşayan bir adamın bütün iç hareketlerini gösteren cam adam, aynı zamanda insan vücudunun ilmi tarifini bizzat kendi lisanı ile yapmaktadır. Almanlar cam adamın Türkçe konuşmasını münasip görmüşlerdir. Cam adamda bu şekilde tadilat yapılmıştır.” Şunu da hemen belirtmekte yarar var; 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Dresden’deki müze Cam Adam ve Kadınların yeni modellerini üretmiş ve biz de işte bu sayede yıllar sonra bir kez daha Cam Adam’ı İstanbul’da konuk edebilmişiz. Bir daha ne zaman bu tuhaf ve ilginç heykeli görürüz bilinmez, ama hazır ayağımızın dibine kadar gelmişken ve Tasarım Bienali’nin de kapanmasına topu topu 56 gün kalmışken ihmal etmeyiniz ve Cam Adam’ı görmeden geçmeyiniz. Antik A.Ş.’den çağdaş sanat müzayedesi Öykü Genç ve usta isimler... Gazetesi’nin 2. sayısı çıktı “Öykünün artık gazetesi var!” sloganıyla yolculuğuna başlayan Öykü Gazetesi bu ay ikinci sayısıyla okurların karşısında. Öykücülüğümüzün sesi ve yaygın yayın organı olma amacıyla yola çıkan gazete genç, usta öykücü lerin öykülerini yayımlıyor. Editörlüğünü Ercan Yılmaz, Nalan Kiraz ve Faruk Duman’ın üstlendiği gazete, Sait Faik’ten bu yana, toplumcu edebiyatın, 50 Kuşağı’nın ve 90’lı yıllarda yükselen genç öykücülerin katkılarıyla gelişen öykücülüğümüzün dünyada da eşine az rastlanan bir güce ulaştığının altını çiziyor ve bu niteliğin korunup okura ulaştırılmasına katkı sağlama amacını güdüyor. Gazetenin ikinci sayısında yer alan yazarlar arasında Jale Sancak, Banu Özyürek, Özkan Ali Bozdemir, Nilüfer Altunkaya, Onur Akyıl, Gamze Güller ve Berna Durmaz da var. Öykü Gazetesi önümüzdeki ocak ayından itibaren Can Yayınları etiketiyle çıkmaya başlayacak. l Kültür Servisi Ustalardan seçmeler...Komet’in 10 senede tamamladığı “Öğle Uykusundan Uyanırken” yapıtı 200 bin TL’den satışa çıkacak. Çağdaş Türk resminin Fahrel Nisa Zeid, Erol Akyavaş, Burhan Doğançay, Mehmet Güleryüz, Komet ve Orhan Peker gibi usta isimlerine ait eserler Antik A.Ş. tarafından 19 Kasım Cumartesi saat 15.00’de Antik Palace’da gerçekleştirilecek müzayedede satışa çıkacak. Müzayedede Fahrel Nisa Zeid’in sanatçı kitaplarında yer alan 1949 tarihli “Mozaikler” adlı eseri 350 bin TL, Paris ekolü temsilcilerinden Komet’in 10 senede ta mamladığı “Öğle Uykusundan Uyanırken” yapıtı 200 bin TL’den satışa çıkacak. Mehmet Güleryüz’ün “Uzak bir yerde”, “Kılavuz” ve farklı dönemlerinden tuval eserleri, Erol Akyavaş’ın MoMA koleksiyonunda yer alan 1959 tarihli yapıtı “Zafer Kapısı” ve Che Guevara’yı yorumladığı eseri de müzayedede yer alacak eserlerden. Burhan Doğançay’ın “Kurdeleler” ve “Duvarlar” serisi, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Otoportre”si, Eren Eyüboğlu, İhsan Cemal Karaburçak, Ferruh Başağa, Abdurrahman Öztoprak, Orhan Peker, Ferit İşcan, Nuri İyem, Abidin Dino, Ömer Uluç ve Mübin Orhon eserleri de Antik A.Ş. müzayedesinde koleksiyoncuların beğenisine sunulacak. Müzayedede yer alacak eserler 19 Kasım’a kadar Artam Antik A.Ş. sergi salonlarında ücretsiz görülebilir. Müzayede kataloğuna ise www.artam.com sitesinden ulaşmak mümkün. l Kültür Servisi Cyauzmmhaukr.i.y. et’te 1979’dan bu yana Cumhuriyet yazarıyım. İki haftada bir yazdığıma göre, yazıların sayısı 1000’i bulmuş. Tezler, makaleler, tiyatro eleştirileri içeren bir yazarlık geçmişim olsa da, yazma uğraşını Cumhuriyet’te öğrendiğimi söyleyebilirim. Nasıl yazmak? Bilgiyi okurun kafasına kakmadan ya da konuları gelgeç genellemelerle savuşturmadan yazmak. ‘Eleştirel değerlendirme’ yerine magazinciliğe sapmadan, ‘geçer akçe sayılan’ın goygoyculuğunu yapmadan yazmak. Türkçeyi doğru ve iyi kullanmaya emek harcayarak yazmak. En önemlisi de, ‘Sezar’ın hakkını Sezar’a verme’yi borç bilerek yazmak. Baskı altında kalmadan, doğru bildiğinden şaşmadan... Baskı altında kalmadan yazmak, insanın özgürce düşünebileceğini ve özgürce yazabileceğini bilmesiyle gerçekleşir ancak. Yazarlığı sınırlayan çekincelerle yüz yüze gelmedimse, bunu Cumhuriyet’in sağladığı özgürlüğe borçluyum. Kanıtı, yazılarda ortaya koyduğum düşüncelere ya da dilsel kullanımlarıma yönetimce 37 yıl boyunca bir tek ‘karşı çıkış’ olmayışı. Oysa, yaklaşımları birbirine tıpatıp benzemeyen birçok Kültür Servisi sorumlusuyla çalışmışım: Doğan Hızlan, Aydın Emeç, iki ayrı dönemde Celal Üster, Handan Şenköken, Egemen Berköz, Evrim Altuğ... Çekişmelerimiz hep yazıların kısaltılması konusunda olmuş. Telefonda şakacı bir sesle, ‘Yazınızı öyle güzel kestim ki, Ayşegül hanım, siz bile farkına varmayacaksınız’ diyen, çok erken yitirdiğimiz, sevgili Aydın Emeç’in inceliğini nasıl unutabilirim... Ya da Uğur Mumcu’nun tüm yazarlara örnek olacak centilmenliğini... 12 Eylül döneminde sahnelenen ‘Sakıncasız’ oyununu metin olarak da, sahneleniş açısından da pek beğenmemiştim. Ne ki, eleştiri yazımı, Uğur Mumcu düşmanlarına sevinme şansı vermemek için, bir de kendisine göstermek istedim. Mumcu, o yıllarda Kızılay’da olan Ankara Bürosu’nun yoğun çalışma trafiğine karşın, beni hiç bekletmeden dikkatle okumuştu yazıyı. Sonra da, ‘Bu değerlendirmeyi olduğu gibi yayımlayalım’ demişti. Cumhuriyet’in öfkeyle ve hüzünle anılan ne çok dönemine tanık oldum! İlk yazılarımın çıktığı günlerde Cavit Orhan Tütengil’i faili meçhul bir silahlı saldırıda yitirdik. 12 Eylül döneminde iki kez kapatılan gazete, 1990’larda Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok’tan sonra Uğur Mumcu’yu da suikasta kurban verdi. O kurşun renkli, yağmurlu cenaze gününde, onbinler ellerinde karanfillerle doldurdu caddeleri. Mumcu, yıllardır, çok sevdiği ‘Yiğidim aslanım’ türküsüyle anılıyor. Altı yıl sonra, Ahmet Taner Kışlalı’yı da benzer bir suikast sonucunda yitirdik. Bakanlıklar’a taşınmış olan Ankara Bürosu’na gelenler içeri sığmıyordu. Aşağıda, acı yine bir ağızdan türküye dökülmekteydi... 2000’li yılların hedefinde de Cumhuriyet vardı. İlhan Ağabey’in Ergenekon soruşturması bağlamında tutuklanmasının ardından sevgi ve destek selinin ardı arkası kesilmedi. Ne yazık ki susuverdi İlhan Selçuk’un kocaman yüreği. Silivri’de beş yıl alıkonan Mustafa Balbay’ın kitaplarını Utku Çakırözer’in düzenlemesiyle hep birlikte imzaladık yüzlerce okura. 2015’te ise MİT TIR’ları haberi nedeniyle Silivri konukluğunu Can Dündar ve Erdem Gül devralıyor, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden üç buçuk ay sonraysa yazarlar ve gazete çalışanları “FETÖ’cü” yaftasıyla götürülüyor... Cumhuriyet’teki yıllar böylece geçip giderken, her birimiz kendi konumuzda doğru bildiğimizi yazıp duruyoruz. Gazetemiz her sabah okurlarına ulaşıyor. ‘Haklı olmak’la ‘güçlü olmak’ arasındaki orantının ‘düz’ mü ‘ters’ mi olduğunu zaman gösterecek... Orta Avrupa filmleri Pera’da Pera Film, 4 Aralık’a kadar “Kulak Ver! Müzik ve Sinema: Orta Avrupa Filmleri” adlı program ile sinemaseverlerle buluşuyor. Çek, Macar, Polonya ve Slovak sinemalarından oluşan bir seçki sunan Pera Film, müzikaller, müzik ve müzisyenlerle ilgili filmlere ve film müziklerine odaklanıyor. Program kapsamında gösterilecek filmler arasında, Çek popüler kültürü nün ikonlarına yer veren 1968 yapımı “İnanılmaz Hüzünlü Prenses”, Macar rock operası “Kral Stephen”, Ivan Olbracht’ın kitabından uyarlanan “Haydudun Baladı” da bulunuyor. 1980’lerin başlarında Polonya’da yaşayan dört arkadaşın kurduğu punk grubunun hikâyesine odaklanan “Sevdiğim Her Şey”, 10 yaşındaki sağırdilsiz Roman kızı Denisa’nın müzik aşkını anlatan “Sessizliğin Kraliçesi” de program kapsamında sinemaseverlerle buluşacak. Kulak Ver! programıyla ayrıca, Juraj Jakubisko’nun yönettiği, Slovak ve Çek eleştirmenlerin en iyi Slovak filmleri arasında saydığı “Kuşlar, Yetimler ve Aptallar”, Marcell Jankovics’in yönettiği 1973 yapımı animasyon filmi János Vitéz, “Balaton Yöntemi” de izleyiciyle buluşacak. “Kulak Ver!” programı kapsamında ayrıca quintet Flapper Swing 17 Kasım’da saat 20.00’de Pera Café’de sahne alacak. Etkinlikler ücretsiz olacak. l Kültür Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle