18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 7 Ekim 2016 14 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Sabır ve çözüm iradesiOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:ÖZGÜRMUMCU [email protected] ATİLLA KART CHP eski milletvekili, hukukçu Kolombiya hükümeti ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasında 70 yılı bulan şiddet ve çatışmanın sona erdirilmesi için, 29 Ağustos 2012’de imzalanan ön anlaşmadan sonra, 23 Haziran 2016 ve 27 Eylül 2016 tarihlerinde nihai imzalar atıldı. Anlaşma 2 Ekim’de referandumda hayır oyu aldı ama hem Kolombiya hükümeti hem de FARC, anlaşmanın geçerli olduğunu açıkladı. 70 yılı bulan ve belli dönemlerde kesintiye uğrayan şiddet ve çatışmalarda 230 bin insanın hayatını kaybettiği biliniyor. 19481958 dönemindeki iç savaşla birlikte bu sayı 300 bine ulaşıyor. İnsanlık adına dehşet bir tablo... Kolombiya’dan Diyarbakır’a Kolombiya’da yaşanan bu sürecin arka planı hakkında bilgilendirme yapmak amacıyla, 24 Eylül’de Diyarbakır’da yuvarlak masa toplantısı düzenlendi. Heinrich Böll ve Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Derneği’nin (DİSA) düzenlediği bu toplantının davetlileri arasındaydım. “Sekteye Uğrayan Barış Süreçlerini Canlandırmak” başlığını taşıyan bu toplantıda, sözü edilen süreçte 21 yıl süreyle görev yapan Fransız Vicente Vallies sunuş yaptı. Bu sunuşa ve diğer bilgilere göre Kolombiya’da ölenlerin yüzde 80’i sivil... Ölümlerin yarısı sağcı militer güçler tarafından gerçekleştiriliyor. Çatışmanın sona erdirilebilmesi için yapılan görüşmeler 19841990 ve 19982002 yılları arasında başarısızlıkla sonuçlanıyor. 20022011 tarihleri arasında yaşanan çatışmalardan sonra, Kasım 2012’de Küba’da görüşmeler yeniden başlıyor. Herkesin katılımı sağlanıyor 70 yıla yaklaşan çatışma dönemine, 300 bin insan kaybına rağmen, taraflar, aralarındaki husumeti ve intikamı ötelemeyi nasıl başardılar ya da nasıl askıya aldılar? Bu temel sorunun analizini gerçekçi bir şekilde yapmak ve değerlendirmekle sorumluyuz. Mağdurlarda ağırlıklı olarak, ‘artık bu çatışma ve ölümler bitsin’ anlayışının egemen hale geldiğini görüyoruz. Keza, geç de olsa, çatışmadan sonuç alınamayacağını taraflar görüyorlar. Barış sürecini başaran Devlet Başkanı Santos, güçlü liderlik sergiliyor, toplumun ilgili katmanlarının görüşme masasına katılımını sağlıyor. Başkan radikal askeri kanadın da, ekonomi ve iş dünyası temsilcilerinin de görüşmelere katılımını başarıyor. Şeffaf süreçler Görüşme masasını, kendi siyasi kadrosuyla sınırlamıyor. Şeffaf süreçlerle topluma güven veriyor. Or Kolombiya ve FARC barışta anlaştı. Bunu neden Türkiye’de yapmayalım? Bunun koşulları da belli. En başta, yol haritasını hayata geçirecek bir siyasi irade ve kadroya ihtiyaç olduğu açık. Bu iradenin, kişisel ve siyasi kaygılara girmeden somut bir programı ortaya koyması, toplumun ilgili kesimlerinin bu sürecin içine iştirak etmesini sağlaması, kamuoyunu bilgilendirerek bu süreci yönetmesi gereği var. Kolombiya Devlet Başkanı Santos ve FARC Lideri Timochenko barış anlaşması imzaladı. taya çıkan anlaşmanın en önemli sonuçları şöyle oluyor: “Bütünleşmiş tarımsal kalkınma politikası”, “Siyasi katılım”, “Çatışmanın sonlandırılması”, “Yasadışı uyuşturucu sorununa çözüm”, “Mağdurların konumu ve kayıpları”, “Uygulama, doğrulama ve imza süreçleri...” Bu konu başlıklarının ayrıca altbaşlıklarla içinin doldurulduğunu hemen ifade edilim. Ulusal hükümetin suç örgütleri, yolsuzluklarla mücadele dahil olmak üzere cinayet, katliam, toplumsal hareketler ve siyaset önderlerine zarar veren örgütlerle mücadele sorumluluğu ayrıca ifade ediliyor ve vurgulanıyor. Örgüt mensuplarının özel mahkemelerde yargılanacağı ve savaş suçu niteliğindeki suçların affedilmeyeceği de. Bu süreç, 26 ve 28 Eylül tarihli Cumhuriyet gazetesinde somut ve ayrıntılı olarak haberleştirildi. Biz ne yapabiliriz? Biz ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız? Öncelikle şunu söylemek lazım: Türkiye toplumsal barışını inşa etmeden, anayasal kurumlarını yapılandırmadan, geçmiş 1315 yılla hukuk ve demokrasi içinde yüzleşmeden (husumet ve intikama saplanmadan) normalleşemez. Bu yol haritasını ortaya koyarken, halkın onayına sunarken, devletin egemenlik yetkisinin mutlaka ve özenle korunması, daha önce olduğu gibi FETÖ, PKK ve benzeri yapılanmalara egemenlik ve kamu yetkisinin hiçbir şekilde bırakılmaması zorunluluğu var. En başta, bu yol haritasını hayata geçirecek bir siyasi irade ve kadroya ihtiyaç olduğu açık. Bu iradenin, kişisel ve siyasi kaygılara girmeden somut bir programı ortaya koyması, toplumun ilgili kesimlerinin bu süre cin içine iştirak etmesini sağlaması, kamuoyunu bilgilendirerek bu süreci yönetmesi gereği var. Elbette, bu süreç TBMM’nin denetim ve sorumluluğunda yönetilmeli. Benzerlikler ve farklılıklar Kolombiya örneğiyle, Türkiye’nin yaşadıkları arasındaki temel benzerlik ve aykırılıkların olduğu, su götürmez bir gerçek. Toprak reformu, bütünleşmiş tarımsal politika zorunluluğu, uyuşturucu konusu, yolsuzluk ve yoksulluk uçurumu gibi konuların benzer nitelikte olduğu görülüyor. İki ülke arasındaki farklılıkların ise Türkiye aleyhine olduğu görülüyor. Türkiye’nin bu süreci hayata geçirmesinin daha da zor olduğu anlaşılıyor. Kolombiya’da güçlü bir liderliğin yanında, bu liderliğin, liderlik kavramına uygun olarak toplum kesimlerini ve radikal askeri kanadı da görüşme sürecine kattığı anlışılıyor. Venezüela’nın bu sürece olumlu yönde ciddi katkı sağladığı biliniyor. Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerinin sıkıntılı olduğu, AKP ile birlikte bu sorunların daha da kötüleştiği, giderek Türkiye’nin bu ilişkilerde inisiyatif kaybettiği de bir gerçek. Güçlü olarak ifade edilen lider kadrosunun, toplumu dışlayarak ve ayrıştırarak bu süreci götürmek istediği acı tecrübelerle sabit. Ülkemizin anayasal kurumları işlevini kaybetti, sivil toplum, üniversiteler, meslek kuruluşları, medya konuşamaz hale geldi. Türkiye’nin öncelikleri Türkiye’yi bu anlamda uzun soluklu bir siyaset ve hukuk mücadelesi bekliyor. Bu mücadelenin başarıya ulaşmasına katkı sağlayacak en önemli unsur ise iç ve dış dinamikleri bulunan terörle mücadele ve barış sürecini birbirine feda etmeden, bu süreci yönetmekten geçiyor. Bu mümkündür. Toplumsal barış inşası Mayınlı araziler, Kuzey Konya Projesi, GAP gibi tümüyle üretimi, istihdamı, ihracatı artırmaya, bölgesel dengesizlikleri, işsizliği, yoksulluğu gidermeyi amaçlayan proje ve işlere öncelik vermenin yanında, yurttaşlarımızın bir bölümünün tedirginliklerini, yurttaşlarımızın bir bölümünün ise mensubiyetleriniaidiyet duygularını güçlendirecek politikalara acil olarak ihtiyaç bulunduğu ve çözümün öncelikle buradan geçtiği çok açık. Cumhuriyetin kazanımlarına (laiklik, ülke bütünlüğü, kadın hakları, kadınerkek eşitliği, hukuk ve eğitim devrimi, köy enstitüleri anlayışı başta olmak üzere) sahip çıkarak, anayasal kurumlarımızı inşa etmek zorundayız. Liyakati esas alan bir kamu yönetimine şiddetle ihtiyaç var. Liyakatin esas ve yöntemleri belli. Siyasi iktidarın, bu anlamda kamu yönetimini daha fazla tahrip etmesi mutlaka engellenmeli. Kamu yönetiminin inşası ile birlikte, Türkiye’nin toplumsal barışını bir an evvel tesis etmek durumundayız. Barışı tesis ettiğimiz takdirde demokrasiyi de, temel hak ve özgürlükleri de, eşit yurttaşlığı da hayata geçirmek mümkün olacaktır. Bu amaçların sadece doğu ve güneydoğudaki insanlarımız için değil, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının tümü için gerekli ve zorunlu olduğunu önemle ifade ediyoruz. Başarmalıyız, başaracağız Anlatımı yapılan yol haritasını hayata geçirecek siyasi parti, CHP’dir. CHP’nin bu misyonu, bu iradesi ve bunları hayata geçirecek birikimi var. Yeter ki, yönetim anlayışında egemen olan merkezileşme, bürokratik ve edilgen anlayışından kurtulabilsin, siyasi reflekslerini ve ideolojisini hayata geçirebilsin. Sözü edilen yönetim anlayışını egemen kılan bir CHP, barışı da, anayasal kurumları da, çoğulcu yapılanmayı da, hukuku da, demokrasiyi de ve nihayet eşit yurttaşlığı da inşa eder. 24 Eylül Diyarbakır toplantısı bu duyguyu, bu inancı ve bu sorumluluğu bir kez daha hepimize hatırlattı. Kolombiya’nın yaptığından daha fazlasını biz başarırız, başarmalıyız, başaracağız. 7 EKİM 2016 SAYI: 33238 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler Mine Esen Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.35 05.20 05.43 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.00 12.59 16.09 06.44 12.43 15.54 07.05 13.06 16.19 Akşam 18.45 18.30 18.55 Yatsı 20.04 19.48 20.11 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] [email protected] Yeni Bir ‘Enkazcı’ 15 Temmuz’da Meclis’in bombalanmasıyla yıkıntıya dönüşen bölümün enkazının, kaldırılıp kaldırılmaması bir sorun oldu; bu “enkaz”, ülkeye gelene gidene gösteriliyor, yaygın söylemle bir “show” bağlamında sunuluyor; artık iyice maskaralaşan bu “show”a muhalefet karşı çıkıyor. Ne var ki, iktidar direniyor; bu “enkaz gösterisi”ni izlemek zorunda kalanların, “vah, vah!”, “aaa!” dermiş gibi bir görünüm vermekte ne denli zorlandıklarını “TV”lerde gördükçe insan ister istemez “90 yıllık” enkazı kaldıran “Emine Hanım”ı anımsıyor; bu sorunun çözümü için iktidar neden bu “Hanım”a başvurmuyor ki? Hiç olmazsa “enkaz” sorununun çözümünde böyle bir “liyakat”ı değerlendirseler iyi olmaz mı? Ne var ki değerli dostlar, bu “önerimi(!)” değerlendiren iktidar, devlette boşalan kadrolara alınacaklarda da “liyakat” aramayı düşünmüş; ilk olarak “içki içmek” ya da “içmemek”, “liyakat”la ilişkilendirilmiş; Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, başvurular için, “liyakatı olanlar, içki içen de içmeyen de gelsin!” diye çağrı yapmış. (Cumhuriyet, 15.8.2016) Ayrıca bu “içki özgürlüğü”nün, devlet kadrolarının “FETÖ’ taraftarlarınca işgaline engel olacağını” dolaysiyle “FETÖ’ye ihtiyaç duyulmayacağını” da bu çağrıya eklemiş Bakan N. Kurtulmuş... Böylece “liyakat”ı, “içki”ye indirgeyen Bakan’ın, “FETÖ”ye karşı savaşım için ortaya sürdüğü bir önerisi daha var, “Medreseleri yeniden inşa edelim!” diyor... İnsan şaşırıyor; bu ne doymazlık? Ülkemizi bir “örümcek ağı” gibi sarmış, tüm “orta eğitimi”i ele geçirmiş yüzlerce “İmam Hatip Okulu” yetmiyor; ayrıca “Medrese” oluşturulmasını, yeniden açılmasını istiyor... Dolaysiyle, “cumhuriyet rejimi”nin “laik” nitemini daha doğrusu “laik yapısı”nı sağlayan “üç yasa”yı içeren, “3 Mart 1924” tarihli “Devrim Yasası”nı “hiç”e sayıp yadsıyor. “Laik, çağdaş bir hukuk devleti” olduğu anayasasında yazılı olan “TC Devleti”nin oluşumunu sağlayan yasalardan birinin, “TC Hükümeti”nin bir bakanınca yadsınması, kesinlikle kabul edilemez. Bilindiği gibi, toplumsal yaşamın, günlük yaşamın 1400 yıllık dinsel çıkışlı yasalara bağlı “şeriat” yönetiminden bütünüyle çıkıp, “laik toplumsal düzen”e geçebilmek için, “ilkin” yapılması gerekenin üç yasadan oluşan “3 Mart 1924”ün “Devrim Yasası”nın kabul edilmesi “yadsınamaz” bir gerçektir. Kurtulmuş’un dile getirdiği “medrese” konusu, üç yasadan biri olan “Tevhidi Tedrisat” (Eğitimin Birleştirilmesi) Kanunu”nun, “Medreseler kapatılacaktır” diyen maddesinde yer alır; yasanın gerekçesinde de “Medreselerin verdiği eğitimle, çağın gereği bilimsel eğitim, bir ülkede iki türlü insan yetiştirir ki, bu çok tehlikelidir!” vurgusuyla ortaya konur. Bakan Kurtulmuş’un “medrese” önerisine AKP iktidarının, bunun gibi ortaya sürdüğü konularla, uygulamalarla savaşmak zorunda kalan başta “CHP” olmak üzere, tüm Atatürkçü “STK”lar, kuşkusuz halk olarak, yine de karşı çıkmalıyız; çünkü bu “medrese” isteğini geçiştirirsek, gereken ölçüde karşı koymazsak, dahası bunu sürdürmezsek, “3 Mart 1924 Yasası”nın öteki maddeleri de yavaşça, adım adım yola çıkarılabilir; zaten Kurtulmuş’un “medrese” atılımının, bu yolun açılması için bir başlangıç olduğu gözden kaçmamalıdır! Öteki iki yasaya gelince, bunlardan biri, halkın güncel yaşamını Kimisi Kuran çıkışlı değişmezdinsel yasalarla düzenleyen Osmanlı’nın “Şeriyye (Şeriat) ve Evkaf (Vakıflar) Vekâleti’nin kaldırılmasıdır ki, bu görevi artık “TBMM”, “laik” yasalarla düzenleyerek yürütecek; “din” ile ilgili bütün düzenlemeler de kurulacak “Diyanet İşleri Başkanlığı”nca yürütülecektir. Ve bugün “Şeriat Bakanlığı”nın kaldırılmasından “92” yıl sonra, “Diyanet”in bütçesi kimi bakanlıklarınkini aştığı, haberlerde sık sık yer alır, ayrıca “siyasal” konularda da, sık sık görüş bildiren bir kuruma dönüştüğü de görülmektedir. “3 Mart 1924”ün üçüncü yasası “Hilafet’in İlgası”dır (Kaldırılması); bu yasanın kabulü Meclis’te konuşulurken, İslam dünyasında çok tanınan bir “din” bilgini olan Adalet Bakanı Seyyit Bey: “Başımızda ‘heyula’ gibi bir ‘halife’ bulundurmanın ne anlamı vardır” sorusuyla da bu “makam” tarihe karışır... Bilmem ki, anımsatmaya gerek var mı, bir ara Erdoğan’ın “Halife” düşleri kurduğunu... Demek ki, l Medreselerin Kaldırılması,l Şeriat Bakanlığı’na Son Verilmesi, l Halife Saltanatı’nın Bitirilmesi’nden oluşan, “3 Mart 1924 Yasası’nın ilki olan “Medrese” konusunu, “Medreseler yeniden inşa edilmelidir!” diyerek devletin bir “Bakanı”nca gündeme oturtulması ve “hükümet” tarafından da bu konuda herhangi bir açıklama gelmemesi, öteki “iki yasanın” da yavaş yavaş konuşulmaya başlanacağının göstergesi mi? Ne dersiniz? İstanbul’un kurtuluşunun 93. yılı törenle kutlandı İstanbul’un kurtuluşunun 93. yıldönümü düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlandı. İlk tören dün sabah saatlerinde Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda başladı. Törende İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan Vekili Göksel Gümüşdağ’ın yanı sıra Vali Yardımcısı İsmail Gültekin, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mevlüt Bulut, İBB bürokratları, askeri ve mülki erkân ile çeşitli kurumların temsilcileri katıldı. Gümüşdağ’ın anıta çelenk koymasıyla başlayan tören, saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile devam etti. Anıt Özel Defterini imzalayan Göksel Gümüşdağ, “İstanbul’un kurtuluşu Türkiye Cumhuriyeti’nin ve demokrasisinin dönüm noktasıdır. Kurtuluş Savaşı’nda ve 15 Temmuz’da olduğu gibi bu kahraman milletimiz her daim devletine ve demokrasisine sahip çıkacaktır” dedi. Daha sonra tören Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda devam etti. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle