21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 17 Ekim 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 13 Siyaset yoksullaşıyor Ülke giderek daha derin bir savaş ortamına sürükleniyor; sorunlar ağırlaşıyor. Buna karşılık sorunlara çözüm üretecek olan siyasetin çalışma alanı iyice daralıyor; ne olduğu bir türlü açıklanmayan başkanlık sistemine kilitleniyor. Dış ilişkilerin sürüklediği Cumhurbaşkanı tarafından yürütülen dış siyaset niteliksel bir dönüşüm geçiriyor. Yıllardır sürdürülen Avrupa Birliği’nden (AB) uzaklaşma politikasını şimdilerde ABD’den de uzaklaşma tamamlıyor. Bu uzaklaşmalar çok daha derin ideolojik nedenlere dayanmakla birlikte, görünürde, Kürt sorunu ve SuriyeIrak politikalarına bağlanıyor. İç politikada da etkileri görülecek olan bu köklü dış politika değişimi ve içine girilen savaş ortamı hiç ama hiç tartışılmıyor. Dış politika, 1 Mart 2003’te ülkeyi savaşa sürükleyecek Tezkere’nin Meclis’te reddedilmesini sağlamış olan CHP’nin o günlerdeki tutumundan uzaklaşıp destek vermesinin de katkısıyla, tümüyle savaş anlayışına göre biçimleniyor. Gerek Kürt sorununun gerekse Suriye ve Irak ilişkilerinin nasıl barışa evrileceği hiç ama hiç gündeme getirilmiyor. Buna karşılık geçen hafta görüldüğü gibi İslamın küresel sorunları hem iktidarın hem de iktidar karşısında ne kadar sertleşeceğine bir türlü karar veremeyen ana muhalefetin düzenlediği toplantılarda ele alınıyor; Türkiye siyaseti, İslamı, 10 Ekim 680’den, yani 1337 yıldan bu yana taşıdığı ağır sorunlarıyla sırtlayan bir noktaya taşınmış bulunuyor. Sertlik değil, içerik! 10 Ağustos 2014’ten, yani, Cumhurbaşkanı’nın halkın oyuyla seçildiği günden beri, hiçbir anayasal ve yasal dayanağı bulunmamasına karşın ülkeyi yöneten bir uygulamalı başkanlık düzeni yürürlüktedir. AKP, ikinci kurtuluş savaşı 15 Temmuz kalkışma olayından da yararlanarak, bu uygulamaya anayasa elbisesi giydirmeye çalışıyor. Ortalıkta bu fiili durumu sorgulayabilecek hukuk kurumları; basınyayın ve üniversite bırakılmadığından, uygulamalı başkanlık, kamuoyunda tüm boyutlarıyla tartışılmıyor. Başta ana muhalefet olmak üzere siyaset de bu çok önemli konunun içeriğini sorgulamıyor; getirsinler bakarız edilgenliğine sığınıyor. Tam da bu kavşakta; AKP ile MHP başkanlık sistemi için kucaklaşıyor ana muhalefet ve HDP dışarıda bırakılıyor. Devletin temellerini oluşturacak olan anayasa yapılırken Meclis’te bulunan partilerin bu biçimde ikiye ayrılmasının, yarının Türkiye’si için çok olumsuz sonuçlar doğuracağı, yorum gerektirmeyecek kadar açıktır. Bu çok büyük sorunu, en az onun kadar büyük olan ancak iyice kuruyan siyasetin konuşmadığı diğerleri tamamlıyor. Türkiye, yeni bir kanun hükmünde kararname (KHK) ile savcı ve polisin yetkilerini genişletilmek istenmesinin de kanıtladığı gibi bir polis devleti olma yolunda hızla ilerliyor; binlerce insan haksızlığa uğruyor. Kalan son 155 devlet lisesinin proje lisesi denilerek tümüyle imam hatipleştirilmesi; 2400’ü geçen hafta içinde olmak üzere sayıları on binlere varan öğretmenin kıyıma uğraması ve bunu tamamlayan düzenlemelerle ülkenin eğitimi tümüyle nitelik değiştiriyor. Adalet, adaletsizliğin aracı yapılıyor. Emeğiyle geçinenlerin hakları yerlerde sürünürken geçen hafta işçilerin iyice köleleştirilmesi demek olan sözleşmeli işçi uygulamasına geçiliyor. İşsizliği ve pahalılığıyla ekonomi kış koşullarına en iyimser bakışla bile bıçak sırtında giriyor. Ülkeyi bu duruma AKP iktidarı getirdi. Bu gerçek karşısında AKPdışı siyasetin tam bir kararlılıkla ve bir an önce, iktidara çok daha güçlü bir biçimde karşı çıkması, bunun için de toplumu, adalet, özgürlük ve barış düzleminde bütünleştirmeye çalışması gerekiyor. 17 EKİM 2016 SAYI: 33248 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.45 05.30 05.52 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.11 12.57 15.57 06.54 12.41 15.43 07.15 13.04 16.08 Akşam 18.29 18.15 18.40 Yatsı 19.49 19.33 19.56 Manşetler, Başlıklar, Haberler Gazetelerde haber ile haberin başlığı arasındaki çelişki ya da uyumsuzluk sık sık tartışmaya yol açar. Habercilik kurallarına tam olarak uymuş, nesnel gerçeği tüm boyutlarıyla yansıtan haber kimi zaman uygun olmayan bir başlık nedeniyle etkisizleşir. Oysa başlığın görevi habere dikkat çekmek, okurun ilgisini uyandırmak, haberdeki en önemli öğeyi, esası öne çıkarmaktır. Son yıllarda sansasyon gazetelerinin yalnızca ilgi çekme kısmını esas alan başlık atma yönteminin yaygınlaştığı, haber gazetelerini de etkilediği bir gerçek. Bulvar gazeteleri için bile hoş görülemeyecek bu durumun haber gazetelerine sıçraması iyi bir gelişme sayılmamalı. Bu olumsuz durumun birinci nedeni herhalde gazeteler arasındaki rekabet olmalı. Vitrindeki gazete, manşetiyle öne çıkma haklı çabası içindedir. Manşete çıkardığı haberin sunumunun ilgi çekici, çarpıcı olması gerekir ki, okurun dikkati ona yönelsin. Bu nedenle de manşetin, başlıkların yanıp sönmesi, parlaması gereklidir. Ama bu, haberin içeriğini dikkate almayan, ona şöyle bir değinip geçen ya da haberi aşırı bir biçimde yorumlayan bir başlığa, bir manşete dönüşmemelidir. Özellikle haber gazetelerinin bundan sakınması gerektiği ortada. Seyrek, çok seyrek, binde bir de olsa Cumhuriyet bile bu hatadan sakınamıyor. Haber, spot ve başlık arasında uyum esas olmalı. Sakıncayı gidermenin yolu da editörün haberi iyi okuması; haberde olmayanı başlığa çekmemesi, muhabirle ilişki içinde olması ve ilginç başlık ararken haberden uzaklaşmamaya, yorumda aşırıya kaçmamaya özen göstermesidir. Bir ikinci sorun da manşetlerde başlıklarda espri, mizah unsurunun kullanımı sırasında ortaya çıkıyor. Esprili başlıklar ilgi çekme, okutma açısından başarılı, zaman zaman gerekli olsa da gazeteyi bir mizah dergisine dönüştürme tehlikesi içeriyor. Kimi zaman espri haberin ciddiyeti ile tam ters yönde olabiliyor. Bir diğer konu da muhalif gazete olmanın anlamı konusundaki kafa karışıklığıdır. Gazete gazete ise, erk sahibi olanların “işlerine”, toplum yararına olmayan eylemlerine yoğunlaşmak, nerede olursa olsun, kim yaparsa yapsın haksızlığın, yolsuzluğun üzerine gitmek, nerede ne oluyorsa onu nesnel bir şekilde okura duyurmak zorundadır. Barış gazeteciliğinde ısrar etmek, insan hakları ihlallerine sessiz kalmamak, nefret söylemine karşı durmak, ırkçılıkla mücadele etmek gibi görevler gazeteyi ve gazeteciyi doğal olarak muhalif yapar. Yani gazetenin mu halifliği dar anlamda ideolojik bir seçime değil, nesnel gazetecilik ilkelerine dayanır. Haber seçimini de, yazımını, sunumunu da bu belirler. Ama muhalif kimlik haberin nesnelliğini dikkate almayan başlıklara dayanıyorsa okur bu kimliğin duruma göre değişen, fikirde kararlılıktan uzaklaşıp gücü izlemeye dönüşen bir kimlik olduğu izlenimine haklı olarak kapılacaktır. O tür gazete bir gün şöyle bir gün böyle manşet atmakta sakınca görmez. Örneklerini de günümüzde okurlar sık sık görüyorlar zaten. Kısacası gazeteler siyasi parti değildirler. Siyaset sahnesini nesnel habercilik ilkelerine dayanan muhalif kimlikleriyle yansıtmak zorundadırlar. Medya iktidar ilişkileri her zaman sorunluydu ama bu kadar yerlerde sürünmüyordu. Baksanıza, gazetelerde söz sahibi olabilmek, ille de yönetici olabilmek için mahkemeler yeterli olmuyor, yandaş medyanın desteği yetmiyor, devletin üst katlarından medet umanlar bile çıkabiliyor artık. Bu da nihayet gazeteciliği dar anlamda politikanın hizmetine sokmak için çabalayan sakat bir anlayışın doğal sonucudur. Üzücüdür. En iyisi biz, haberlerimize, okutan, ilgi çeken ama haberden uzak düşmeyen manşetlerimize, haberin aslını esasını anlatmaya odaklanan başlıklarımıza bakalım. Avam değil avan 13Ekim 2016 tarihli Cumhuriyet gazetesinin son sayfasında yer alan “Kartallar yüksek uçtu” başlıklı haberin alt başlığında “... Arena’nın avam projede onaylanan ölçülere uymadığı...” şeklinde bir ifade yer alıyor. Burada “avan” sözcüğü “avam” olarak yazılmış. Bildiğiniz gibi “avam” sözcüğü “halkın alt tabakası” anlamındadır. Yapılan yanlışın, basit bir yanlış harf basımından kaynaklanmadığı, yanlış bilmekten olduğunu sandığım için uyarma gereği duydum. Avan projenin kısa tanımı şöyle: “Avan proje, bir konutun ihtiyaç programına, öngörülen maliyet tavanına, arsa verilerine göre mimarın taslak durumunda geliştirdiği fikirlerini, yapı sistemi, biçim ve mekân yorumu bakımından açıklığa kavuşturan planlardır.” Bu tür bilgi yanlışlarının haberin içinde yer almasından daha üzücü olanı, başlıklarda olmasıdır, ne yazık ki... Saygılarımla... Olcay Akdeniz ‘Olaylar ve Görüşler’ Gazetemizde yayımlanan Olaylar ve Görüşler köşesi sık sık ortadan kayboluyor, göremiyoruz. Oysa biz okurların en çok okuduğu bu yazıların haftanın her günü yayımlanmasını arzu ediyoruz. Saygılarımla... Berkant Türkoğlu Haber indirmede zorluk yaşıyorum Haber müzikle örtülüyor Daha önce de ilgilide yazmıştım. Haber açılınca müzik çalınmaya başlamasıyla ilgili sorun yine ne yazık ki karşımıza çıkıyor. Görme özürlü biri olarak ekran okuyucu kullananlara haberi dinlemek bu uygulama nedeniyle zor oluyor. Bir ara ne güzel bu uygulama yoktu. Aslında bu yaka rışların gazeteyle doğru oranda arttığını göz önünde bulundurmalısınız. Önemsiz gazetelerden olsanız insanlar aman boş ver deyip geçerler. Siz okurların her sorunu iletebileceği bir gazetesiniz. Belki uzun oldu ama bu sorunla ilgilenirseniz iyi olur. Sevgi ve saygılarımla. Serdar Yılmaz Cumhuriyet gazetenize abone oldum ve okumaya çalışıyorum. Fakat haber indirmede çok büyük sorun yaşıyorum. Bazen günlük gazeteyi ertesi günü okuyabiliyorum. Web sitenizde bazı sorunların olduğunu düşünüyorum. Bilgilendirirseniz sevinirim. Bilgilerinize. Selamlar. Haluk Öztürk KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Akademisyenlik üzerine bir tartışma... Uzun zamandır “akademisyenlik” üzerine bir şeyler yazmak istiyordum. Pazar sabahı bu haftaki yazımı yazmak üzere bilgisayarın başına geçtiğimde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencilerinden Halilcan Dibek’ten gelen “Nasıl bir akademisyen istiyoruz ya da bir akademisyen nasıl olmamalı” başlıklı bir yazı ile karşılaştım. Halilcan Dibek, yazısı konusunda son zamanlarda yapmakta olduğu Memet Fuat okumaları ile benim “tartışma kültürünü destekleyen” yazılarımdan yola çıktığını söylemiş. Metni okuduğumda, bu öğrenciden gelen yazının kafamda tasarladığım yazının çok ilerisinde olduğunu gördüğümden, bu haftaki yazımı oradan yapacağım alıntılarla oluşturmak istiyorum. Nisatisyıol bruirz?akademisyen Yazısına Brecht’ten yaptığı bir alıntıyla “Haklıyım, deme sık sık, üstad!/ Öğrencin de görsün, bırak./ Zorlama gerçeği:/ Gerçek zora gelmez./ Konuşurken dinle biraz” başlayan Dibek, şöyle devam ediyor: “Bu söylevi neden kaleme aldığımızı sana düz, açık, doğrudan cümlelerle anlatmaktansa seninle olan dertlerimizi, bize neler ettiğini anlatarak açığa vurmayı tercih ettik. ... Sen kötü bir öğretmensin. Bu az bilgili olduğun anlamına gelmez, hemen köpürme! Neden mi söyledim bunu, dur acele etme, her zaman yaptığın gibi kestirip atma öğrencinin düşüncelerini, kelimelerini koşturup durma. ‘Sözümü ha kesti ha kesecek’ endişesine kaptırma onu, bırak soluklana soluklana anlatsın anlatacağını. Sen ki düşüncenin durgunlukta açtığını bilmez değilsin. Ahmet Cemal’in leziz tabiriyle ‘alıntı aydın’ kisvesindeki senin gibi akademisyenlerden bıktık usandık artık. Bilginle öğrencileri pataklamaktan, dize getirmekten vazgeç. Yılgın, tiksinen, aşağı gören, ‘Daha şu kitapları bile okumamışsınız’; koşulcu, düşünceye ve daha beteri düşünmeye şartlar koşan, ‘Hele şu kitapları bir okuyun da’ gibi sözlerin, öğrencinin öğrenmeye dair hevesini kırmaktan başka bir etki yaratmıyor. Öğrencilerinde sözünü ettiğin kitapları okuyacak isteği bu yöntemlerden çok dersteders dışında konuştuklarınla, onları işin içine katışınla ve hatta kimi zaman işin dışında tutuşunla uyandırmaya bak. Bu hem daima dilinden düşmeyen serzenişlerine derman olacak, hem de öğrencilerinin okumasına yönelik isteğinin gerçekleşmesinde daha etkin bir rol oynamanı sağlayacaktır. Karşında âdet gören, sakalı çıkan insanlar var; Onları küstürerek teşvik edemezsin.” ... ‘Sen de biraz değiş, ey akademisyen!’ “‘Olacak iş değil bunlar’ deme, bunu becerebilen meslektaşların var. Biz tanıyoruz. Senin dersinden bir gün önce bazen de bir gün sonra ders verdikleri oluyor. Hem sen, sevgili akademisyenim benim, sen bıkmadın mı her sene dönem boyu aynı serzenişlerle ders vermekten? Belki de bundan ince, marazi bir haz duymaya başlayalı çok oluyor, biliyorum, başlarda muhakkak böyle değildin ama gelgelelim böyle oldun işte. Haz alma, değiş.Anlatmak, sevgili akademisyenim, kişinin ses tellerinin titreşmesiyle ses çıkarıyor olması demek, cümlelerden daha fazlasıyla karşılaşıyor değil misin? Şu karşındaki öğrencilerin yüzlerine bir bak, tekinin gözünde canlılık, heyecan, fer görebiliyor musun? Sen anlatmıyorsun sevgili akademisyenim, sadece ses çıkarıyorsun. ‘Biz suçsuzuz, tek suç siz ihtiyarların!’ demiyoruz. Kabul az okuyoruz, kabul soru sormuyoruz, ... Yanlış anlama, samimiyetle gerçekleşen bir kabullenişi dilimize dolayıp ahlaksızlıktan bir üstün ahlak çıkarmıyoruz. Ama biz değişmeye hazırız. Bunu da canı gönülden ve canı zihinden istiyoruz. Ta ki senin derslerine girene dek. Sen bizdeki güneşine hayran, güneşine teşne değişmek çiçeğini solduruyorsun. Güneşin üzerine perde çekmeye ne senin ‘unvanın’ ne de gücün yeter; sen bizi karanlık bir odaya sokuyorsun olsa olsa. Oysa biz yeşiliz, güneş gerekli bizlere.” Not: Metin, kısaltılarak alıntılanmıştır. (A.C.) ‘Cezaevinde FETÖ zanlıları tecavüze uğruyor’ ÇHD Başkanı Kozağaçlı, “Cezaevlerinde makatlarına sokulan eşyalar nedeniyle bağırsak ameliyatı olmuş insanlar gördüm” dedi OZAN ÇEPNİ Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, Ankara Barosu’nun Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, cezaevindeki işkence ve tecavüz iddialarına değindi. Kozağaçlı, “Paralel devlet mensubu denilen hakimlere, savcılara, askerlere, polislere sistematik işkence uygulanıyor. Adliye mescidinde beraber namaz kılanlar, hapishanelerde bu insanlara tecavüz ediyorlar. Bu insanların tırnaklarını söküyorlar emniyette. Kalın bağırsak ameliyatı olmuş insanlar gördüm, makatlarına sokulan eşyalar nedeniyle” dedi. Ankara Barosu’nun işkence karşısında çaresiz kaldığını belirten Kozağaçlı, ülke genelinde yapılan işkence iddialarına karşı “birbirine yaptılar diye üstünden geçemeyiz” diyerek baro yönetimini eleştirdi. l ANKARA Ankara’da yeniden Demokratik Sol kazandı Ankara Barosu’nda seçimleri ‘Demokratik Sol’ listesi ile mevcut başkan Hakan Canduran kazandı. 14 bine yakın avukattan 10 bininin oy kullandığı yarışta, Canduran 5 bin 19, Baroda Birlik adına AKP’li Mehmet Ali Şahin’in oğlu Cem Şahin 1313, Milliyetçi Avukatlar adına Fazıl Çağrı Kuş 1040, Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar’dan Nuray Özdoğan 939, Savunma Hareketi’nden Gökçe Bolat 552, Baroda Reform’dan Ali Selek 390, Önce İlke DSA’dan Erol Aras 229 ve Bülent Turhan Gündüz 18 oy aldı. İzmir Barosu’nda Özcan başkanlığını korudu İzmir Barosu başkanlığına Aydın Özcan yeniden seçildi. Kültürpark Celal Atik Spor Salonu’ndaki Genel Kurul’da yapılan seçimlerde Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu’ndan Aydın Özcan 1887, Çağdaş Avukatlar Grubu’ndan Cemal Erdem 1267, Bağımsız Yargı Grubu’ndan Ahmet Dokucu 573, Cumhuriyetçi grubun önseçimden çıkan adayı Mehmet Kozan 524, Milliyetçi Avukatlar Grubu’ndan Ergun Sakızlı 464 oy aldı. Özcan, “Yaptığımız icraatlara oy verildi” dedi. l İZMİR / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle